Kürt sorununa Diyarbakır'da İslami çözüm
Diyarbakır Diclekent bulvarında bulunan Cegerxwîn Kültür Merkezi’nde devam eden Kürt Sorunu Forumu verilen aranın ardından gerçekleştirilen ikinci oturumla devam etti.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-07-25 15:29:00
***
Sorunun Kaynağında Türk Ulus Devleti Var
İkinci oturumun birinci konuşmacısı olarak söz alan Şeyhmus Ülek tebliğinde Kürt sorunu ekseninde mevcut gelişmeleri, çözüme yönelik çabalar ile çözümü tıkatan faktörler ekseninde aktüel değerlendirmelerde bulundu.
Vecdi Gönül, Yaşar Büyükanıt ve Recep Tayip Erdoğan'ın konuşmalarından hareketle devleti ve Kürtlere yaklaşımını sorgulayan Ülek, sorunun kaynağının Türk ulus devletinde yattığını söyledi. Sorunun çözümüne yönelik atılacak ilk adımın devletin bu inkar ve imha politikalarından vazgeçmesinde yattığına işaret etti.
"Başörtüsüne Hayır Diyenler Kürt Sorununu Din Bağlamında Çözmeye Çalışıyor"
Açılım ile ilgili düşüncelerini de açıklayan Ülek, açılımın dış politikalı olduğunu ve yeterince güven vermediğini söyledi. Açılımda zaman zaman kullanılan "kardeşlik" söyleminin tehlikeli olduğuna işaret eden konuşmacı, devletin her sıkıştığında dini vurguya başvurduğuna ve uçaklardan atılan ayetlerin bunun göstergesi olduğunu söyledi. Başörtüsüne hayır diyenlerin Kürt sorununu din bağlamında çözmeye çalışmanın çelişkili olduğunu sözlerine ekledi.
Başbakan Erdoğan'ın 2008 yılındaki "bugün size bu hakları verirsek Çerkezler, Lazlar da isteyeceklerdir. Bekâra karı boşamak kolaydır" şelindeki konuşmasına vurgu yapan konuşmacı, aynı şekilde Türk halkının derinliklerinde de yatan Kürt halkı algısının yanlış olduğunu ve bu maalesef toplumsal barışın önünde olduğunu belirtti.
Sorunun çözümüne yönelik atılacak adımlar üzerinde de duran Ülek bunları, "mevcut tektipçi eğitim sisteminin kaldırılması, adalet, eşitlik ve hukuk temelli çözüm" olarak özetledi.
***
"Kürdistan'da Güvensizlik Hakim"
İkinci oturumun ikinci konuşmacısı olarak söz alan Sabiha Ünlü, yaşanan gelişmelerin Türk ve Kürt halkı arasındaki yansımaları üzerinde durdu.
Olayların iki cephedeki farklılıklarına dikkat çeken Ünlü, "devlete, askere ve polise bakın! Kürdistan'da tam bir güvensizlik anlamına gelmektedirler. Örgüte bakışta da iki kesimde farklı bir bakış açısı var; batı'da örgüt; sosyalist, apo devletin maşası ve 30 bin kişinin katili olarak görülürken, Kürt bölgesinde ise örgüt devletten daha çok seviliyor. Kürtlerde 'biz örgüt sayesinde kazanımlar elde ediyoruz' bakışı hakim. Batı'da özerklik, federasyon ve bağımsızlık tartışması facia olarak kabul edilirken, bölgede olağan görülüyor. Çatışmalar yoğunlaşınca Batı'da yaşayan Türk Müslümanlar devletle yakınlaşıyor."şeklinde konuştu.
Kürdistan'ın Acıları Dahi Konuşturulmuyor
Kürtleri tümden ret eden devletin dini ret etmeyip diyanet aracılığıyla onu kontrol altına almaya çalıştığını söyleyen konuşmacı, başka bir kavimden sorun yaşayan insanın çağrılıp dinlendiğini ancak Kürdistan için bunun yapılamadığını ifade etti. Kürtlerin acılarının dahi susturulduğunu söyleyen Ünlü, "Bosna'daki sorunu bir Boşnak'ı getirip dinleyerek, Çeçenistan'dan Çeçen getirilip dinlenirken aynı şey Kürdistan için yapılamıyor. Oysa tüm dergi ve gazetelerimizde Kürtleri konuşturmalıyız. Selehattin-i Eyyubi'nin torunları zorluk içerisindeyken onlara mutlaka yardımcı olmalıydık."dedi
Sistemin üzerimizde oluşturduğu nefret duygusunun bizi adaletsizliğe sevk etmemesi gerektiğini kaydeden konuşmacı, bu sorunları İstanbul gibi illerde de ele alınmanın önemi üzerinde durarak konuşmasını sonlandırdı.
***
Sorun ve Çözümü Noktasında Öncelikle Fikri Netlik Oluşmalıdır
İkinci oturumun üçüncü konuşmacısı olarak Ahmet Örs, Türkiye coğrafyasında yaşanan Kürt sorununda yaşanan durum Kemalist rejime muhalif tüm kesimlerin geleceğini belirleyeceğini ve bu sorunun İslami, vicdani ve insani temelde çözülebileceğini kaydetti.
Rejimin uyguladığı Tevhid-i Tedrisat'ın başta Kürtlere ve diğer tüm etnik kimliği Türk olmayan toplumlara yönelik uygulanan soykırımın başka bir adı olarak işlerlik kazandırıldığını, Diyarbakır başta olmak üzere Kürt bölgelerinde ikamet eden Müslümanlar açısından fikri düzlemde de olsa soruna dair netlik gözlemlediğini ve aşma yönünde inisiyatifin zorlandığına tanık olduğunu işaret eden Örs, konuya yönelik yaklaşım ve soruna dönük çözüm noktasında daha cesur söylemlerin bölge dışındaki Müslümanlarca da gösterilmesinin elzem olduğunu söyledi. Örs, sorun ve çözümüne yönelik öncelikle fikri düzlemde bir netlik sağlamak gerektiğinin altını çizdi.
Soruna ve çözümüne yönelik geliştirilen kimi terkipler üzerinde de duran Örs, bu meyanda genellemeci söylemlerin handikaplarına dikkat çekerek "Bir blok olarak Türkler demek yanlıştır." dedi. Aynı şekilde kardeşlik söylemiyle ilgili olarak da "Kardeşlik söylemi her ne hikmetse PKK saldırıları artınca gündeme geliyor." dedi.
Sendikalar Çözüm Sürecine Katkı Sunucu Kampanyalar Başlatmalı
Soruna yönelik sendikal mücadelenin fonksiyonelliğine de dikkat çeken Örs, bu meyanda Memur-Sen'in Mardin'de Kürtçenin öğretilmesi talebini dillendirdiğini ancak eğitime değinmediğini kaydederek "Eğer Memur-Sen vb. sendikalar olaya asılırsa kampanyaları arttırmamız mümkün olabilir. Bu tarz bir atılım okulların açılmasından öncesine denk getirilmelidir. "dedi.
Mavi Marmara'yı Dicle-Fırat'a Doğru Yürütürsek Kardeşlik Ete-kemiğe Bürünmüş Olur
Sorunu aşma perspektifi ve çabalarının fikri, toplumsal ve siyasal ayaklarına yönelik çeşitli değerlendirme ve önermelerle konuşmasına devam eden Örs özetle şu vurgularda bulundu:
"Karadenizliler, fındık toplamaya gelen Kürtleri güzergahları üzerindeyse misafir etmeliler. Dayanışma sağlamalılar. .. Romanı, şiiri, öyküsü yazılmayan hiçbir halk yaşadığı trajediyi gelecek nesillere aktaramaz. Bu nedenle trajedilere bir tanıklık belgesi olarak yazınsal çaba önemsenmelidir. Türkçe edebiyatta Kürtlerin yaşadığı acılara rastlamak mümkün değildir. ..Kısa film festivalini Özgür-Der Diyarbakır Şubesi önümüzdeki yıllarda gerçekleştirmeye çabalarsa özgün ve farklı bir açılım olur. Sorunu kısa filmlerle ele alıp açılımı bu şekilde sürdürerek geliştirmeliyiz. ..Mavi Marmara'yı Dicle-Fırat'a doğru yürütürsek kardeşlik ete kemiğe bürünmüş olur. ..Bugün Kürt kimliği kabul edilmiştir. Biz önce TC'yi yaptığı tüm zulümler yüzünden özür dilemeye çağırmalıyız. Hükümeti buna zorlamalıyız."
Örs'ün konuşmasına müteakip kendisinin editörlüğünü yaptığı Tasfiye Dergisi'nin "Kürtçe Edebiyat" konulu özel sayısı dinleyicilere armağan edildi.
***
"Sistem Sorunu Çözümsüzlüğe İtiyor"
Beşinci konuşmacı olarak söz alan Fuat Değer, Kürt sorunun neden çözümsüzlüğe mahkum edildiğinin üzerinde durdu.
Sorunu doğru algılamanın çözümü de kolaylaştıracağına dikkat çeken Değer, sistemin sorunu bilinçli olarak çözümsüzlüğe mahkum ettiğini söyledi. Sorunun bir kimlik sorunu ifade eden konuşmacı, devletin sorunu "şiddet" eksenli ele aldığını, bu durumu aşıp sorunu bütün boyutlarıyla ele almanın önemi üzerinde durdu.
"Savaş Konseptine Geri Dönüldü"
Açılımın başarısız olmasının nedenleri özerinde de duran Değer, "açılım söylemiyle umut oluşturan iktidar, kamuoyunu bun un için oyalayıp, açılımın içini dolduramayınca oluşan umut umutsuzluğa dönüştü. Hükümet süreci yönetemediği gibi savaş konseptine tekrar geri döndü. 'profesyonel ordu" ile sorunu çözmeye çalışmak, başa dönüşü ifade ediyor" dedi.
İslami sivil toplum kuruluşlarına ve kanaat önderlerine çok büyük sorumluluklar düştüğüne dikkat çeken konuşmacı, "barış" adını taşıyan İslam'ın mesajıyla barış aklını oluşturmaya çağırdı.
***
"Müslümanlar Sağcılık ve Muhafazakârlıktan Arınmalıdır"
İkinci oturumun beşinci konuşmacısı olarak söz alan Altan Tan, Kürt sorununa yaklaşımda özeleştiride bulunarak, sağcılık, muhafazakârlık ve milliyetçilikten arınmanın önemi üzerinde yoğunlaştı.
Forumu düzenleyen Müslümanlara teşekkür ederek konuşmasına başlayan Tan, İslami kesimin Kürt sorununa ilgi duymasının önemli olduğunun altını çizdi.
Müslümanların Kürt sorununda sınıfta kaldığı şeklindeki özeleştiriyi değerlendiren konuşmacı, " İslami çevreler-cemaatler sınıfta kaldı söylemi insanın nefsine ağır geliyor. Ama inşallah bu türden özeleştiriler hakkımızda hayırlı olur. Fakat Müslümanlar ile islam'ı birbirinden ayırmak gerekiyor. Burada Müslümanlar sınıfta kaldı, İslam değil. Sınıfta kalan, milli görüş, nurcular, tarikatlar ve bazı cemaatlerdir. Bunların Müslümanlıkları da tartışılır zaten. Sözümüzü şerefli ve onurlu Müslümanlar üzerine alınmasın."dedi.
İslami kesimin içlerindeki sağcılık, muhafazakârlık ve milliyetçiliği arındırmadan hiçbir sorunu çözemeyeceklerinin altını çizen konuşmacı, Müslümanların bilinç sapmasının aşılmasının gerekliliği özerinde durdu.
BDP ve AKP Birlikte Sistemle Mücadele Etmeli
Son siyasi gelişmeleri değerlendiren Tan, "son seçimde her üç Kürt'ten ikisi AKP'ye oy verdi. Ancak gelinen noktada Kürtler kandırıldıklarını düşünüyor. AKP Kürtlerin gönlünü alacak bir dil geliştirmeli. BDP de CHP'nin laikçi çizgisini terk etmeli. Hükümet askerle anlaşma sinyali veriyor. Bu çok tehlikeli… AKP ve BDP ikisi birlikte hareket etmeli. Doğru bir çizgide kendilerini mağdur eden sistemle mücadele etmeli. Bu partilerin tabanına da büyük iş düşüyor. AKP ve BDP'nin tavanı ya partilerindeki yanlışları düzeltsinler veya müstakil bir tavır geliştirsinler" diye konuştu.
***
"Ceberut Devlet Herkesi Tanımlıyor"
İkinci oturumun altıncı konuşmacısı olarak sözü Yıldız Ramazanoğlu aldı. Rabbimizin Kur'an'da bütün ırksal farklılıkları birer ayet olarak tanımladığına dikkat çeken Ramazanoğlu, mevcut ceberut devletin herkesi ayrı tanımladığını, bütün farklılıkları yok etmeye çalıştığını ve bunun da çok büyük bir zulüm olduğunu söyledi.
Meselenin en temelde dil meselesi olduğuna işaret eden konuşmacı, oysaki dilin bizim evimiz olduğunu kaydetti.
"Bürokratlar Türkçe Bilmeyen Kadınları Küçümsediler"
Ramazanoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kürtler bütün aidiyetlerinden arınmadan bu ülkede kabul görmezler. Bölgeye giden bütün bürokratlar Türkçe bilmeyen Kürt kadınları küçümsediler. 'biz Kürtlere Türkçe öğretemedik' diyen asimilasyoncu kafayla konuşabiliniyor mesela. Kürdistan'da nereye adım atsan bedel ödemiş, nice çileler çekmiş ve zulümler görmüş insanlarla karşılaşırsın."
"Ayrılma" Fikrinde Alçakça Bir Kibir Var
Son zamanlarda konuşulan "ayrılma" düşüncesine de değinen konuşmacı, Ertuğrul Özkük'ün "medenice beraber yaşayamıyorsak, medenice ayrılalım" teklifinin altında alçakça bir kibir olduğunu söyledi.
Beraber yaşamayı başarmak zorunda olduğumuzun altını çizen Ramazanoğlu, bunun için yeni bir varoluş dili oluşturmanın zorunlu olduğunu dile getirdi.
***
"Elhamdülillah Müslümanım" Yerine "Türküm" Kondu
İkinci oturumun yedinci konuşmacısı olarak söz alan Rıdvan Kaya, sorunu en temelde nereden doğduğu, sorunun neresinde durduğumuzu ve neler yapılması gerektiği özerinde durdu.
Kürt sorununu en temelde fanatik kemalizmin doğurduğunu ifade eden Kaya, "kimsin?" sorusuna verilen 'elhamdülillah müslümanım' cevabı değiştirilmeye çalışıldığını, bunun yerine 'türküm' cevabı verilmeye çalışıldığını söyledi.
Sorunun sadece Kürtlerin sorunu olmadığına işaret eden Kaya, kendisinin Kürt olmamasına rağmen sorunu kendi sorunu olarak gördüğünü belirtti.
"Kirletilen Kavramlarımızı Islah Etmeliyiz"
Kirletilen "ümmet" ve "kardeşlik" gibi kavramları attığımızda yerine ne koyacağız diye soran konuşmacı, "İslami camiada Kürt sorunu konusunda zihinsel bir kırılma olduğunu düşünüyorum. Aynı kırılma İslami kavramlara yaklaşımda da karşımıza çıkıyor. Kirletilmiş kavramları attığımızda yerine ne koyacağız? Mesela ümmet kavramı ve kardeşlik kavramını kaldırdığınızda yerine neyi koyacaksınız? Bizler, kirletilen kavramları ıslah edip almalıyız."diye konuştu.
"Geç kaldık" eleştirisini de eksik bulduğunu ifade eden Kaya, buna karşılık "neye geç kaldık" şeklindeki bir sorunun daha anlamlı olduğunu söyledi.
"Her halk kendi geleceğini belirleme hakkına sahiptir" söylemini de değerlendiren Kaya, Müslümanlar olarak küreselleşmenin yaygınlaştığı bir dünyada daha da ayrışmayı Müslümanların hakkında hayırlı görmediklerini kaydetti.
Bu ülkede resmi ideolojinin her kesime yaptıklarının açık ve net bir şekilde konmadan ve bununla yüzleşmeden çözüme ulaşmanın mümkün olmadığına vurgu yaptı.
***
"Kur'an'ın Kavramlarını Kullanmalıyız"
İkinci oturumun sekizincisi ve son konuşmacısı olarak söz alan Serdar Bülent Yılmaz ise, bize ait olmayan kavramların diliyle konuşmanın yanlışlığı üzerinde durarak yeni bir dille konuşmanın gereği özerinde durdu.
Yılmaz, "sınırlarımızı kendi kavramlarımızla çizmiyoruz. Bizler ya donmuş ölü bir retoriğin kavramlarıyla konuşuyoruz ya da Batı'nın kendi anlam dünyasının kavramlarıyla düşünüyoruz. Müslümanlar bu iki dili de terk edip Kur'an'ın kavramlarını kullanmalıdır. Örneğin bir Türk ulusu ile Kürt ulusu kavramı ne kadar bizim anlam dünyamızla açıklanabilir. Postmodern ve liberal dünyanın önümüze koyduğu çözümleri kendi anlam dünyamızda geçirip öylece kullanalım."dedi.
"İslam'ın Adalet Anlayışı Bütün Beşeri Mülahazaların Üzerindedir"
Müslümanların şahitlik ve örneklik misyonunun Müslümanları inisiyatif almalarını gerekli kıldığını ifade eden Yılmaz, bunun için Müslümanların çözüm denkleminde yer alması gerektiğini ve İslam'ın adalet anlayışının bütün beşeri mülahazaların üzerinde olduğunu söyledi.
"Kürt Özgürlük Mücadelesi Özünde Hak Arayışı Meselesidir"
"Bütün olumsuz yanlarıyla Kürt özgürlük mücadelesi özünde hak arayışı meselesidir" diyen Yılmaz, başlarken böyle başlamasına rağmen Kürt özgürlük mücadelesinin sonrasında sekülerize edildiğini kaydetti.
Öğleden sonra gerçekleştirilen ve yoğun katılıma sahne olan ikinci oturum da Yılmaz'ın konuşmasının ardından sona erdi.
Kaynak: Haksözhaber
İlgili haberler için tıklayın:
Kürt sorununun çözümü: Kardeşlik ve adalet
Haber Ara