Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Osmanlı-Rus mücadelesi

Liberal eğilimli Nezavisimaya Gazeta'nın NG Religii ekinin 21 Temmuz 2010 tarihli sayısında, Roman Silantiyev imzasıyla yayımlanan yazıda şunlara yer verildi:

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-23 13:07:00

Osmanlı-Rus mücadelesi
Rusya Kraliçesi II. Yekaterina döneminden sonra ülke yönetiminin endişeleri, Rusya'da ve komşu topraklarda yaşayan Müslümanların dış etki altında kalmasına dayanıyordu. Bu, daha ziyade Türk, yani daha doğrusu İngiliz-Türk etkisiydi.

Geleneksel olarak İngilizlerin, Osmanlı İmparatorluğunda üst düzey yöneticiler arasındaki etkisi büyüktü. Fakat İngilizler bu etkiyi yetersiz görüyordu. Çünkü İngiltere'ye daha itaatkâr Müslümanlar gerekti ve İngilizler Arabistan Yarımadası'ndaki bu tür Müslümanları, yani Vahabileri buldular. İngilizlerin Arap Hilafetini yeniden kurma planları da vardı. Söz konusu dönemde, 19. yüzyılda, Türk Sultanı aynı zamanda Halife idi. İngilizlerin planı kısmen geçekleşti ve bugün özellikle Suudi Arabistan bütün dünya Müslümanlarının lideri olduğunu ileri sürmektedir.

Haccın Gizli Yönü

Rusya Müslümanlarını etkilemek için en kolay yol onları hacca göndermekti.

General Yermolov (1820'li yıllarda yapılan Kafkasya Savaşı sırasında o bölgedeki Rus askerlerin komutanıydı) Ocak 1822'de (Kafkasya Müslümanlarının) hacca gidilmesinin yasaklanmasını önerdi. Buna gerekçe olarak da hacdan dönen Müslümanların, Türklerin Hristiyanlara baskı yaptığına tanık olmalarını ve dönüşte saçma söylentiler yaymalarını gösterdi. Bunun üzerine Çar I. Aleksandr geçici olarak hacca gidişi yasakladı. Aradan 20 yıl geçtikten sonra 1842'de hac yasağı Çar yönetiminin yine gündemine alındı. O zamanlar İçişleri Bakanlığı Din Hizmetleri Dairesi yetkilileri, Türk makamlarının özellikle hacıları radikal İslam propagandası yapmak ve Türkiye'ye yerleşmek için görevlendirdiğine inanıyordu. Bu tahminler Rusya'nın İstanbul Büyükelçiliğinin Dışişleri Bakanlığına yazdığı gizli raporla da doğrulanmıştı.

Türk Uyruklu Hocalar

Daha sonraki dönemlerde de olduğu gibi, 19. yüzyılda yurt dışında dinî eğitim alan Rusya Müslümanları, sık sık Rusya'ya düşman güçlerin etkisi altında kalan ve bu güçlerin çıkarlarını yerine getiren şahıslara dönüşüyorlardı. Bu nedenle devlet mevcut eğitim sistemini ya sıkı kontrol altına almak ya da tamamen yasaklamak zorundaydı. Daha basit ve daha ucuz olduğu için ikincisi tercih edildi. Kaldı ki, General Yermolov daha 1842'de Kafkasya Müslümanlarının yurt dışında dinî eğitim görmelerini yasaklamayı önermişti.

10 Haziran 1892'de Eğitim Bakanlığı, yurt dışında dinî eğitim görmüş imamların yazdığı kitapların medrese ve mekteplerde kullanılmasını ve bu imamların hocalık yapmasını yasaklama kararı aldı. Kararda şunlar yazılıydı: Müslüman okullarda el yazısı kitap ve defterler dolaşıyor. Bunlarda Tatarların Rus devletine bağımlığından üzüntüyle bahsediliyor ve Doğu'daki Müslüman halklar övülüyor." Daha sonra Müslümanların kitle hâlindeki protestolarından sonra bu karar İçişleri Bakanlığının tavsiyesi üzerine kaldırıldı.

1894 yılında İslam literatürüne sansür uygulanmaya başlandı. Ve İmamlar yasaklanan kitapların kullanılmayacağını açıkladılar. Rus yetkililer, Müslüman din adamlarının Rusça bilmelerini şart koşuyordu. Müslümanların bütün protestolarına rağmen bunu kimse kaldırmadı. Rus makamları, ayrıca Müslüman eğitim kurumlarında yabancıların değil Rus vatandaşlarının hocalık yapmalarında ısrar ediyordu. Çünkü, yabancı öğretmenler arasında medrese ve mekteplerde hocalık yapan özellikle Osmanlı öğretmenler kuşku uyandırıyordu. Rus güvenlik organlarının da, 21. yüzyılda Türk-Tatar liselerini beğenmemeleri 20. yüzyıla uzandığını tahmin etmek mümkün.

Tarihçi Olga Senyutkina, Türkçülük ideologları arasında usul-u cedit (Rusya'nın 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Türki haklar arasında başta öğretimde olmak üzere reformlar yapılmasından yana olan toplumsal hareket yanlıları) çoğunluğu oluşturduğunu kaydediyor. Rus devletinin imparatorluk şeklinde varlığının hedeflerine ulaşmayı engellediğine inanan Ceditçiler, özellikle 1907 yılından sonra açıkça yabancı istihbarat kurumlarıyla iş birliği yapmaya başladılar.

Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasından sonra durum tekrarlandı ve Türk ideolojik sabotajcılar, pantürkist ve panislamist propaganda aracılığıyla başta Kafkasya Müslümanları olmak üzere, Rusya Müslümanlarını resmî makamlara karşı isyan ettirmeye ve devlet sınırı yakınında ve Müslüman nüfusun çoğunluğu oluşturduğu bölgeleri Rusya'dan koparmaya niyetliydiler. Ancak, Rus toplumunun önde gelen liderlerinin kararlı bir şekilde Müslümanlara durumu anlatması ve onlara yurtseverlik ruhunu aşılması sayesinde durum düzetilebildi.

BYEGM

Haber Ara