Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Honduras’ta sona mı gelindi?

Honduras’ta geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen darbe, neoliberal ortodoksiden en ufak bir sapmanın bile emperyalizm nezdinde ne denli kabul edilemez olduğunun çarpıcı bir örneğini oluşturuyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-22 13:15:00

Honduras’ta sona mı gelindi?
Honduras’ta geçtiğimiz yıl gerçekleştirilen darbe, neoliberal ortodoksiden en ufak bir sapmanın bile emperyalizm nezdinde ne denli kabul edilemez olduğunun çarpıcı bir örneğini oluşturuyor. Hele de yanı başında tüm kıta halklarına ilham veren ALBA gibi bir entegrasyon süreci mevcutken... Ama Honduras halkının kararlı direnişi gösteriyor ki, kıtanın geleceğini eninde sonunda emperyalizmin değil, kıta halklarının neyi kabul edilemez bulduğu belirleyecek.

Honduras tarihi, ülkenin 16. yüzyıldan itibaren İspanyolların sömürgesi haline gelmesi ve 20. yüzyıl dönemecinde ABD egemenliğine girmesiyle Latin Amerika tarihinin tipik bir örneğini oluşturuyor.

20. yüzyıl başı itibariyle Honduras’taki ABD hakimiyetinin ekonomi ayağına United Fruit Company ve Standard Fruit Company gibi dev şirketler yerleşti. Ülke ekonomisinin “muz cumhuriyeti” yakıştırmasına kaynaklık edecek denli çarpık gelişmesine neden olan iktisadi politikalar sonucunda 1929 yılına gelindiğinde 25 milyon dolarlık toplam ihracatın 21 milyon dolarını muz ihracatı oluşturuyordu. (1) Ülkeyi dış piyasalara bağımlı ve fiyat spekülasyonları karşısında son derece kırılgan hale getiren bu tek ürüne dayalı ekonomik yapı, tekstil, gıda ve madencilik sektörlerindeki sınırlı gelişmeye karşın fazla değişiklik göstermeden bugüne ulaştı. Bugün kıtanın en yoksul ve gelir dağılımı en eşitsiz ülkelerinden biri olan Honduras’ta ABD tekelleriyle işbirliği halindeki bir avuç aile ekonominin dizginlerini elinde tutarken, halkın yüzde 70’i mutlak yoksulluk koşullarında yaşıyor. (2)

ABD hakimiyetinin siyasi ayağı ise tahmin edilebileceği üzere çok sayıda askeri darbeyle ve darbe dışı dönemlerde ise her ikisi de ABD yanlısı olan Ulusal Parti ile Liberal Parti’nin oluşturduğu fiili iki-partili sistemle garanti altına alındı.

Geçtiğimiz yıl yapılan darbeyi saymazsak ABD’nin Honduras’taki en sonuncu kapsamlı askeri müdahalesi Reagan döneminde gerçekleşti. Söz konusu askeri müdahale hükümet darbesi şeklinde tezahür etmedi; yapılan şey, başta Nikaragua’daki sandinist hükümet olmak üzere Orta Amerika’daki “komünist tehlikeye” karşı Honduras’ın bir paramiliter üs haline getirilmesiydi. ABD’nin ünlü kasabı Negroponte ülkeye bu dönemde elçi olarak atandı ve hem komşu ülkelerde hem de Honduras’ta binlerce kişinin katledilmesinden ve kaybolmasından sorumlu olan ölüm mangalarının doğrudan finansmanıyla meşgul oldu. ABD ayrıca 1981 yılında Honduras’ta Soto Cano askeri üssünü inşa ederek bu ülkedeki askeri varlığını daimileştirdi.

Bugün Honduras’ın askeri bütçesinin yüzde 20’si ABD tarafından finanse ediliyor. (3) ABD, Soto Cano üssünde bulunan birlikleri ve ABD’deki Amerikalar Okulu (School of the Americas - SOA) adlı işkence okulu aracılığıyla her yıl 600’den fazla Honduraslı subaya eğitim veriyor. (4) Geçen yılki askeri darbeye liderlik eden General Velásquez’in de aynı okulun tedrisatından geçtiğini ise söylemeye gerek yok.

Darbeye giden yol
Darbeyle devrilen Honduras Devlet Başkanı Manuel Zelaya, kendisini 2006 yılında devlet başkanlığına taşıyan adaylık sürecinde neoliberal politikaların takipçisi olacağını ilan etmişti. Kendisi de kereste tüccarı bir sermayedar olan Zelaya, önceki dönemlerde başlatılan özelleştirme faaliyetlerini sürdüreceğini vaat ediyor, yeni serbest ticaret antlaşmalarını destekliyordu.

Bununla birlikte, Zelaya göreve başladığında bütçe açıkları büyüyen ve derin bir borç krizine giren ülkede ekonomi tam bir kaos içindeydi. Petrol ithalatını tekeline almış olan ABD’li şirketler fiyatları manipüle ediyor ve petrol arzında yapay bir kıtlık yaratıyorlardı. Yüksek enerji fiyatları, sınırlı ölçekteki sanayi sektörünü de bitme noktasına getirmişti. Çalışma çağındaki nüfus içinde işsizlik oranı yüzde 51’e ulaşmıştı. (6)

Ülkeyi saran protesto ve grevler Zelaya’yı özelleştirme programına ara vermek ve ABD şirketlerine ait petrol depolarına geçici olarak el koymak zorunda bıraktı. Zelaya, ayrıca halkın içinde bulunduğu derin yoksulluğu hafifletici önlemler aldı; asgari ücrete yüzde 40 oranında zam yaptı ve çeşitli sosyal projeler başlattı. (5) Ekonomiye az çok çeki düzen verecek en ufak bir sistem içi düzenlemeye bile tahammülü olmayan sermayenin atılan bu adımlar karşısında takındığı inatçı ve tehditkâr tutum, Zelaya’yı daha fazla alternatif politika arayışına iteledi. Ve elbette kıtada bu tür arayışların karşılık bulmasına imkân sağlayan ALBA’nın (Bizim Amerika Halkları için Bolivarcı İttifak) varlığı, sürecin ilerleyişinde önemli rol oynadı.

Başta Küba ve Venezuela olmak üzere ALBA üyesi ülkeler, Zelaya’nın halk yararına attığı her ufak adımla büyük dayanışma içinde oldular ve Zelaya’nın daha bağımsız bir dış politika izlemesini teşvik ettiler. Zelaya 46 yıldan sonra Küba’yı ziyaret eden ilk Honduras devlet başkanı oldu. Ardından, 2008 yılında ALBA’ya katılım kararı geldi. Honduras, ALBA sayesinde avantajlı kredi olanaklarına, indirimli fiyatlarla enerji ve gıda erişimine, eğitim ve sağlık alanlarında çeşitli sosyal projeler başlatma imkânına kavuştu. Ayrıca Chávez, iyi niyet göstergesi olarak Honduras’ın Venezuela’ya olan 30 milyon dolarlık borcunu sildiğini açıkladı. (2)

Öte yandan, devlet başkanlığının başlangıç döneminde neoliberal politikaları savunması nedeniyle Zelaya’ya karşı mücadele eden emekçi hareketi, söz konusu gelişmelerle birlikte Zelaya’ya aktif ve güçlü bir toplumsal destek sunmaya başladı. Böylece sınıf mücadelelerinin radikalleştirici diyalektiği de işlemeye başlamış oldu. Zelaya, emekçi sınıfların desteğini arkasına aldıkça sermaye sınıfı saldırganlaştı, sermaye sınıfı saldırganlaştıkça Zelaya, arkasındaki toplumsal desteğin de itici gücüyle daha radikal adımlar atmaya başladı.

Söz konusu radikal adımların iç politikadaki en önemli ayağı, yeni bir anayasa için Ulusal Kurucu Meclis oluşturulması doğrultusunda başlatılan tartışmaydı. 28 Haziran 2009 tarihinde gerçekleştirilecek olan başkanlık seçimlerinde fazladan bir sandık konulacak ve böylesi bir meclisin kurulması konusunda bağlayıcılığı bulunmayan bir tür kamuoyu yoklaması yapılacaktı.

Zelaya’nın dış politikada attığı radikal adımların en önemli momentlerini ise ALBA üyeliğinin yanı sıra, IMF’yle anlaşmanın reddedilmesi, Honduras’a atanan ABD büyükelçisi Llorens’in akreditasyonunun Venezuela ve Bolivya’yla dayanışma adına geciktirilmesi ve en önemlisi, ABD’ye ait Soto Cano Hava Üssü’nün kapatılarak sivil havaalanına dönüştürülmesi kararı oluşturdu.

Bütün bu gelişmeler neticesinde, Zelaya’nın bir darbeyle devrileceği söylentileri seçimler öncesinde bütün ülkeyi sarmıştı. Beklenen şey oldu ve seçim sabahı darbe gerçekleştirildi. Zelaya, tıpkı Chávez gibi kaçırıldı ve kamuoyuna istifa ettiği açıklandı.

Honduras darbesine ALBA önderliğinde hızlı ve kararlı bir uluslararası tepki verildi. Verilen tepki, Zelaya’yı hapse atılmaktan ve belki de öldürülmekten kurtardı. Zelaya, darbeciler tarafından bir uçağa bindirilerek Kosta Rika’ya gönderildi. Eylül ayında yeniden ülkeye dönen Zelaya, bir süre Brezilya büyükelçiliğine sığındıktan sonra darbe hükümetiyle müzakerelere devam etmek üzere yeniden yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Zelaya’nın ülkeye devlet başkanı olarak geri dönmesi için yürütülen müzakereler, ALBA ülkelerinin çabalarına karşın sonuçsuz kaldı. Bu süreçte askeri darbeyi açıkça kınamayan ve Zelaya’nın derhal göreve iadesini talep etmeyen yegâne ülke, “durumu kaygıyla karşılayan” ve anayasal düzene saygı duyulması çağrısıyla yetinen ABD oldu. Gerçekleşen şeyi askeri darbe olarak nitelemeyen ABD, böylece yeni darbe hükümetiyle ilişkinin kapısını açık bıraktı. 2009 yılının Kasım ayında gerçekleştirilen ve toplumun yüzde 65’i tarafından boykot edilen uydurma bir seçimle devlet başkanlığı darbenin öne çıkan yüzlerinden Porfirio Lobo’ya devredildi ve ABD, seçimleri tanıyarak ilişkilerine kaldığı yerden devam etti. Avrupa Birliği de Şubat 2010 itibariyle Honduras’la ilişkileri normalleştirme kararı aldı.

Darbe sonrasında iktidara gelen yeni hükümet, Zelaya döneminde ortaya çıkan "sapmanın" izlerini hızla temizlemeye soyundu. ALBA’dan çıkıldı, özelleştirmelere yeniden hız verildi, ücretler kısıldı. Tüm bunlara Zelaya’nın politikalarına arka çıkan ve darbeye boyun eğmeyeceğini ilan eden direniş hareketini hedef alan sistematik işkence ve katliamlar eklendi. Uluslararası ilişkilerdeki kısmi “normalleşmeye” ve dolayısıyla darbe hükümetince uygulanan vahşetin görmezden gelinmesine karşın Honduras halkı, Zelaya döneminde başlayan dönüşüm sürecini yarıda bırakmamakta kararlı. Darbe sonrası hükümet politikaları ve Honduras halkının kahramanca direnişi bir sonraki yazının konusu olacak.

Nahide Özkan
Kaynak: Bizim Amerika

(1) http://www.mongabay.com/reference/country_studies/honduras/ECONOMY.html.
(2) Nikolas Kozloff, Obama's Real Message to Latin America?, http://www.counterpunch.org/kozloff06292009.html.
(3) http://rustbeltradical.wordpress.com/2009/06/30/honduran-queries/.
(4) Eva Golinger, Obama's First Coup d'Etat: Honduran President has been Kidnapped: Updates 1-17, http://venezuelanalysis.com/analysis/4554.
(5) Honduras before the 28th: The Frente Nacional de Resistencia Popular strengthens the class struggle, http://www.resistenciahonduras.net/index.php?option=com_content&view=art...
(6) Bill Van Ouken, One year since the Honduran coup, http://www.wsws.org/articles/2010/jun2010/pers-j28.shtml.

Haber Ara