Açılım, inisiyatifi PKK'nın elinden aldı
"Demokratik açılım süreci iktidar olduğumuz gün başladı aslında" diyen Çelik: Fakat ne yaptıysak, terör örgütü 'bizim sayemizde' dedi. Biz de projelendirip adını koyduk.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-07-19 10:11:00
12 Eylül'de referandum var. Kamuoyu yoklamalarına göre evet az bir farkla çıkacak gibi. Bu bıçak sırtı durumu evetler lehine değiştirmek için ne yapacaksınız?
Mecliste grubu bulunan 3 parti de gardını almış görünüyor ama kimsenin iradesi siyasi partilerin tekelinde değil. Bu bizim için de geçerli. O partilere daha önce oy vermiş olan bir çok kişinin elini vicdanına koyacağını ve ülkenin milletin menfaatlerini esas alacaklarını umuyorum.
Muhalefetin referandumu hükümete güven oylamasına çevirme ihtimali de var?
Ama bu doğru bir yaklaşım değil, milletvekili seçmiyoruz. Hatırlayın, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle ilgili anayasa değişikliğiyle ilgili halk oylamasında yüzde 70 gibi evet çıktı. Ama bizim tavan oyumuz yüzde 47'ydi. Geçmişteki beş altı referandum sonuçlarıyla genel seçim sonuçları da birbiriyle örtüşmüyor.
Sizin sonuç tahmininiz ne?
Herhalükarda yüzde 60'lara yakın evet çıkacaktır. Ama bu yine de AK Partinin oyunun yüzde 60 olduğu anlamına gelmeyecek. CHP 26 maddenin 24'üne itirazımız yok, diyor. Halk da kendisiyle ilgili iyileştirme getirecek bir değişiklikte niçin hayır oyu kullansın? Bu pakette Türkiye'de dezavantajlı dediğimiz kesimlerle ilgili iyileştirmeler var. Nüfusumuzun yüzde 50'si kadın. Rasyonel olarak baktığınızda kadınlar, kendileriyle ilgili pozitif ayrımcılığa niye hayır desin. Çocuklarla ilgili kaygısı olanlar, şehitlerin dul ve yetimleriyle ilgili ya da özürlülerle, yaşlılarla ilgili hassasiyeti olanlar bu pakete niye hayır desin ki.
HALK NİYE HAYIR DESİN Kİ?
Hayırcıların temel eleştirilerinden biri de, pakete kimsenin hayır diyemeyeceği birkaç madde dışında, hükümetin kendi alanını genişletecek maddeler koyduğu yönünde zaten.
Ben de diyorum ki, bir kaç tane değil onlar. Memurlar bundan sonra hükümetle toplu sözleşmeye oturabilecek. Görüşme değil sözleşme. Yıllardır istenen bir şey bu. Buna memurlar neden hayır desin. Işçi sendikalarının yıllardır talep ettiği düzenlemeler var. Memurlar, işçiler, kadınlar çocuklar dul ve yetimler özürlüler yaşlılar var. Iş dünyası, esnaf, tüccar, sanayici var. Ekonomik ve sosyal konsey anayasal güvenceye kavuşturuluyor. Sadece onlar mı? Sıradan vatandaşı yurdum insanını da çok ilgilendiriyor bu değişiklik. Ombudsmanlık müessesini, kamu denetçiliğini getiriyoruz. Hastanede bana iyi bakmadılar. Nüfus dairesinde kötü davrandılar diyen kişi kamu denetçisine başvurıp hakkını arayacak. Buna kim niye hayır desin? Pakette Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getiriyoruz. Ki AİHM'ye başvurabilmek Türkiye'de neredeyse bir VİP uygulamasıdır. Paranız olacak, avukat tutacaksınız falan filan. Şimdi Anayasa Mahkemesi Türkiye'nin insan hakları mahkemesine dönüşüyor. Bu da önemli bir gelişme. Ayrıca bunun ekonomik ayağı var. Değişiklik iş aş verecek, karın mı doyuracak diyorlar? Evet doyuracak.
Nasıl doyuracak?
Şöyle: Sadece mahkemelerin yerindelik denetimi yapmasından dolayı Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı kayıpları izah edemezsiniz. 90'lı yılları hatırlayın. Telekomun fiyatı 40 milyar dolarla ölçülüyordu. Bütün dış borç 27 milyar dolardı. Aradan geçen zamanda konjonktür, şartlar, teknoloji değişti. Telekomun yarısı yaklaşık 7 milyar dolara satıldı. Türkiye'nin 25 milyar doları zararı var o işte. Mahkemeler kamu menhfaatini düşünür de siyasiler bürokratlar düşünmez? Bunun engellenmesi 25 milyar dolara malolmuştur Türkiye'ye. AK Parti'ye açılan kapatma davası da Türkiye'nin 20 milyar dolarına malolmuştur. Sadece faizlerdeki oynamanın maliyeti 5 milyar dolara yakındır. Ayrıca meseleyi sadece maddi fayda telakkisiyle ele almak sakat bir bakış açısıdır. Insan onurunu yükselten, özgürlüklerini artıran, hukuk devleti mantığını ve demokrasiyi yerleştiren bir uygulamayı parayla pulla ölçemezsiniz. Gücün kanununa değil kanunun gücüne dayanan devlet ve yönetim anlayışını getiren bir anayasa değişikliğine politik mülahazalarla AK Parti karşıtlığıyla hayır demek 'komşunun evi yansa da ben de yumurtamı pişirsem" anlayışıdır.
Muhalefetin eleştirileri de giderek keskinleşiyor, iklim sertleşecektir?
Biz referandumun horoz dövüşüne dönüşmesine izin vermeyeceğiz. Pozitif siyaset yapıyoruz. Sayın Bahçeli her grup toplantısında tepeden tırnağa bize haraket ediyor, biz etmiyoruz. Siyasi partiler rakibimizdir ama düşmanız değildir diyoruz. Nezaketten taviz vermeyen bir rekabeti önemsiyoruz.
ŞEREF HEPİMİZİN OLSUN DEDİK YANAŞMADILAR
Bütün bu süreçte toplum da kutuplaştı. Diğer partiler normal şartlarda evet demeleri gereken bir değişikliğe hayır diyor. Bu da 12 Eylül anayasasına ilişkin değişiklik de dahil en temel sorunlarımızın çözüm zeminini yok ediyor ve bu zıtlık iyilik getirmez. Neden böyle oldu, AK Parti bu sürece ve sonuca ilişkin bir sorgulama yapıyor mu?
Bakın, biz sivil, demokratik, adam gibi bir anayasa hazırlanması için Meclise geldiğimiz ilk günden beri gayret gösteriyoruz. Ama buna yanaşmadılar. 2007'de yüzde 87 temsil yeteneği olan bir Meclis oluştu, anayasayı gündeme getirdik ve bir tartışma zemini olsun diye bir bilim heyetine bir anayasa taslağı hazırlattık. MHP de, CHP de 'bize anayasa dayatıyorlar' dediler. Hatta sayın Baykal çıktı, "Bu Meclis anayasa yapamaz, anayasa yapmak istiyorsanız ya kurtuluş savaşı yapıp kurucu meclis oluşturacaksınız ya da asılmayı göze alıp darbe yapacaksınız. Aksi takdirde anayasa yapamazsınız" dedi! Dönemin Meclis Başkanı uzlaşma komisyonu kurmak için çaba gösterdi. MHP üye verdi ama CHP'nin tavrından dolayı bu da yapılamadı.
Bu tavrın gerekçesi neydi size göre?
Bir şeref olacaksa, gündeme getiren, takip eden parti olarak AK Parti bundan nemalanır endişesiyle mani oldular. Oysa, Türkiye ilk defa darbe olmaksızın sivil iradeyle bir anayasa hazırlayacak, 24 anayasası hariç hiç böyle bir anayamız olmadı, bu bizim utancımız. Gelin birlikte yapalım, o şeref hepimize ait olsun, dedik. Buna yanaşmadılar. CHP'nin ve diğerlerinin bu konudaki yaklaşımını bir fıkrayla anlatayım: Temel ile Dursun birbirinin can düşmanı. Ikisi de suç işleyip yakalanıyor, asılacaklar. Son dilekleri soruluyor. Temel boynunu büküp "anamı görmek istiyorum" diyor. Dursun'a soruyorlar. Onun cevabı "Temel anasını görmesin" oluyor. Muhalefetin bize yaptığı, Temel anasını görmesin, muhalefetidir.
ELLERİNİ Mİ ÖPECEKTİK?
Muhalefet dikkate alınmadık diye yakınıyor. Muhalefete rağmen ortak aklı bulabilmek için başka yollar denenemez miydi?
Ne yapmamız lazımdı Fadime Hanım? Ellerini mi öpseydik, ne yapsaydık? Biz bir taslak hazırladık, teklif değil. Götürdük, CHP dedi ki "kapağını bile açmayız". Bu, ben sabit kademim, esnemem, demektir. MHP de, bize getirirlerse çaylarını içer giderler dedi. Biz çaysızlıktan mı gidiyoruz MHP'ye? BDP de, bizi dikkate almadılar diyor. Ama ne zaman BDP ile konuşmak istesen adres olarak ya İmralı'yı ya Kandil'i gösteriyor.
Bazı önerileri olmuştu, değişiklikler için?
"Anayasada asli unsur Türkler ve Kürtlerdir" mi diyelim? Bu söylenir mi, bir kişiyi bile dışarda bıraksanız olmaz, anayasa bir toplum sözleşmesidir. Türkiye'nin demokratik standartları yükseldiğinde bundan Kürt de Boşnak da Arnavut da... yararlanır. Bize şunu dayatıyorlar: Efendim Kürtleri eşit vatandaş statüsünde anayasal güvenceye kavuşturun. Anayasaya etnisite adı anarsanız sıkıntı olur. Anayasal bağla bağlı olan her vatandaş birinci sınıf eşit özgür bireydir. Bu neye yetmiyor? Üstelik artık önceki gibi ne inkar var ne asimilasyon. Demokratik açılım var. Kızına Berfin Zozan adını vermek isteyene mani yok. Dilini öğrenmek şarkısını söylemek isteyene mani yok. Gazete televizyon yayını yapmak isteyene mani yok, bunları göz ardı etmeyelim.
Geçmiş uygulamaların yarattığı hassasiyettin de katkısıyla anayasadaki Türk vurgusu bir etnisite tanımı olarak algılanıyor. O yüzden Türk halkı yerine Türkiye halkı denebilir mi?
Milletle ırkı birbirine karışmamalısınız. Ingiliz Milletler Topluluğu bir çerçeveyi ifade ediyor, içinde Bangladeşli de var, Pakistanlı Hindistanlı Kanadalı da. Türk de millet adıdır. Ortak tarihi, ortak vatanı, ortak menfaatleri, ortak bir gelecek planı olan ve o milleti millet yapan ortak değerleri olan insanların gönüllü birlikteliğinin adıdır millet. Sosyolojik bir tanım bu. Türkü, Kürdü Çeçeni Abazası Boşnakı... hepsi bu kümenin elemanıdır. Entisite ırk kavim dediğinizde iş farklılaşır. Türkler de nüfus olarak daha fazladır ve Türkiye cumhuriyeti devleti diye de bir devlet var. Türkiye milleti dediğinizde o baştaki Türk'ü ne yapacaksınız? Itirazlar yersizdir. Komutan askerlere marş marş demiş. Biri yerinde sayıyormuş. Oğlum niye yürümüyorsun diye sorunca da "komutanım Kandıralı sen de yürü demedin ki" demiş. Herkese demokrasi özgürlük insan hakları dediğinde ayrıca Kürtlere de demeye gerek yok.
SU YOKSA TEYEMMÜM EDİLİR
Değişiklik yeni anayasa ihtiyacını öteler mi?
Hayır. Tepeden tırnağa yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Var ama su bulunmayınca teyemmüm edilir.
MHP'nin 19 maddelik bir 'hayır' gerekçeler listesi var. Muhtemelen meydanlarda da bunu anlatacaklar. Cevabınız ne olacak?
Efendim biz Ahmet'in Mehmet'in portakalları susuz, diye politika yapmayız. Pazarda herkes kendi malını sergileyecek, halk da ferasetiyle karar verecek.
MHP'nin tavrını anlamak sizin için daha mı kolay daha mı zor?
Hiç zorlanmıyorum. MHP ve CHP yönetimleri itibariyle ikiz partilerdir. MHP'nin geleneksel tabanı milliyetçi muhafazakardır ve MHP'ye eskiden oy verenler artık AK Partiye veriyor. Yozgat'ta 6 milletvekilinden 5'ini AK Parti alıyor. MHP'nin yönetimi milliyetçi değil ulusalcıdır. Ulusalcılık milliyetçiliğin bütün manevi sinirleri alınmış biçimidir. Orada CHP ile örtüşüyorlar. Ama taban öyle değil. Ayrıca MHP de CHP de devletin partileri. Siyaseti ya devlet adına millet üzerinde yaparsınız -ki Türkiye'deki klasik siyaset budur- devletin doğrularını halka dayatmak 'halkı adam etmek' gibi bir işlev beklenir sizden. Bunu yaptığınızda devlet mekanizması sizi akredite kabul eder, devletin şirin partileri olursunuz. Ya da milletin partileri olursunuz. AK Parti millet adına devlet nezdinde siyaset yapan bir parti.
MHP DE BÖLÜCÜ BDP DE
BDP'nin şirin devlet partisi olduğu pek söylenemez, değil mi? MHP en başından Başbakan ile görüşmeyeceğini açıkladığı ve milliyetçi tepkilerden çekinildiği için mi görüşülmüyor BDP ile?
MHP ile BDP de birbirinin değirmenine su taşıyor. Biri Kürtçülük siyaseti yapıyor, biri Türkçülük. Ikisi de bölücü. MHP zıtlara dayanarak varlığını sürdürüyor. MHP 12 Eylül'den önce sağ-sol ve Sünni-Alevi çatışmasından beslendi. 90'larda terör zirve yapınca MHP de zirve yaptı yüzde 18 oy aldı. BDP de terörden nemalanıyor. Bunu herkes gibi Başbakan da bilir, BDP'ye gitmemesi bundandır.
Bu iki parti ile hiç görüşülmeyecek demek mi bu?
Makul bir nokta olduğunda elbette görüşülür.
Nedir o makul nokta?
Her türlü ön şart ve peşin hükümden arınmış şekilde Türkiye'nin birlik bütünlüğü esas alınarak akan kanın durması için katkı sağlamak istiyoruz denmesi lazım. Ama MHP akla hayale gelmedik şartlar koşuyor, şurada pişman olduğunuzu söyleyeceksiniz, bunla ilgili özür dileyeceksiniz vs. Biz demokrasi terörün panzehiridir, diyoruz MHP çıkıp, "bunlar PKK ile müzakere yapıyor" diyor. Biz İmralı'yı bu kadar memnun ediyorsak BDP, PKK niçin referandumu boykot ediyor? CHP, MHP, BDP, PKK ve Ergenekon AK Parti karşıtlığında biraraya geliyor.
BDP bölgenin ikinci partisi ve PKK ile aynı tabana sahip. Sorunun çözümünde BDP ile de görüşülmezse kiminle görüşülecek?
Şartların oluşması lazım. Bakın, olaganüstü hali biz kaldırdık. Kürtçe konuşma serbestliği, kurslar, Kürtçe yayın, bunların yönetmeliğinin hazırlanması, Kürt dili ve edebiyatı bölümlerinin açılması, yer şahıs isimlerinin serbestiyeti, terörden zarar gören vatandaşların zararlarının giderilmesi için tazminat hakkı... bütün bunları AK Parti hükümeti yaptı ama BDP bölgede ne dedi: Bütün bunlar bizim sayemizde oldu, bastırıp alıyoruz, kan döküyoruz, can alıp can veriyoruz". Demokratik açılım süreci biraz da bunun üzerine başladı. Ne yapılıyorsa bunlar diyor ki "bizim sayemizde". Halbuki biz halkımız buna zaten layık olduğu için yapıyoruz, şu bu dediği için değil. Devlet artık halkına yeni bir anlayışla konseptle yaklaşmaktadır.
BDP 6 KÜRTTEN 1'İNİ TEMSİL EDİYOR
Bunca şeye rağmen bölgedeki atmosferi nasıl değerlendiriyorsunuz? Binlerce insan bir nedenle sokaklarda. Hayalkırıklığından ve yeni bir evreden bahsediliyor. Ne yapacaksınız?
BDP kendini Kürtlerin temsilcisi gibi konumlandırırsa yanlış olur. Çünkü BDP Türkiye'de 20 milyon Kürt var diyor. Aldıkları oy belli, 6 kürtten 1'i oy vermiş. AK Partinin aldığı Kürt oyu daha fazla. Ve üç buçuk katı kadar da Meclis'te AK Partili Kürt milletvekili var. Dolayısıyla, siz Kürtçülük yapıyorsunuz diye kendinizi Kürt halkının temsilcisi olarak lanse edemezsiniz. Sadece bir kısmısınız. MHP Türkçülük yapıyor ve yüzde 15 oy alıyor diye Türklerin temsilcisi midir? Biz tüm Türkiye'nin temsilcisiyiz.
Altını ısrarla çizdikleri şey şu: "Siz bizim haklarımızı bize kendi kendinize bahşedemezsiniz. Bizi muhatap almak zorundasınız".
Karşıda bir sendika var, toplu sözleşmeye oturmuşsunuz da o sendika o hakları alıyor gibi bir şey yok ki. Devlet demiş "Benim tüm vatandaşlarım birinci sınıftır". Hem ille birileri isteyecek, terör olacak da ondan sonra mı vereceksiniz hakları? Türkiye'deki Alevilerin terör yapan bir temsilcisi yok. Ama hükümetimiz Alevilerin sorunlarını teker teker masaya yatırıyor. Gayri müslimler için de öyle. Demokrasiyi siyasayetinin parçası haline getirmiş bir hükümet varken şiddeti çözüm aracı olarak sunarsanız muhatap bulamazsınız. Mesele budur.
TERÖRİSTLE BAKANLAR KURULU MU SAVAŞACAK?
AK Parti bir niyet ve gayretle açılım başlattı ama beklentiler boşa çıktı. DTP kapatıldı, BDP dikkate alınmıyor, Habur hapisle sonlandı, KCK operasyonları yapıldı, sokaklar ayakta, şiddet devrede, 26 yıldır denenen yönteme geri dönüldü, mesele askere havale edildi, bu da PKK'ya yarıyor deniyor?
Eğer AK Parti için de askere bırakıyor denirse bu hakla da bağdaşmaz vicdanla da. Törerle fiili mücadeleyi Başbakan, Bakanlar Kurulu silahlanıp yapmaz. Dünyanın hiç biryerinde silahla saldırana çiçek vermezsiniz. Silaha karşı mücadele kısa vadede silahla olur ama orta ve uzun vadede sadece silahla çözüm bulan da yoktur. AK Parti haklar konusunda kimsenin hayal etmediğini yaptı ama fiili terör varken de askere polise, sen çekil bu senin işin değil diyemezsiniz değil mi? KCK operasyonlarıyla ilgili; bir insanın seçilmiş olması ona suç işleme imtiyazı vermez. Ama belediye başkanlarını sıraya dizip ellerini kelepçeleyerek poz verdirtmek çok yanlıştır. Hemen tepki verdik, bir daha olmaması için tedbirler alındı. Habur'daki yol kazasının da sorumlusu BDP'dir. Sayın Atalay, Ahmet Türk'le konuştu. Propagandaya dönüştürmeyin dendi. Evet bu bir yol kazasıdır ama bu, doğru yoldan vazgeçileceği anlamı taşımaz.
Biz yanlış yapmadık, yola devam diyorsunuz. Peki, bugün açılım tıkandı diyenlerin, açılıma en başta en çok destek verenler olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Niye böyle oldu?
Bu biraz nasıl algıladığınızla ilgili. Biz dedik ki, bu bir süreçtir, iklim oluşturmak istedik ama bizden hokus pokus yöntemiyle terörü bitirmemizi, şapkadan tavşan çıkarır gibi bir asırlık Kürt meselesini çözmemiz bekleyenler açılım neden bitti diyor. Oysa bitmedi. Sürüyor. Burada 5 T esastır. Bir sorunu beş aşamada, tespit, teşhis, tedavi, takip (gidişatı kontrol), tekmil (sorumlu olduğun insanlara hesap vererek) çözersiniz. AK Parti dışındakiler de sorunu tespit etti ama teşhiste tedavide yokuz dediler. Aynı serviste iki doktordan biri teşhis koyup ilaç verirken diğeri bu zehirdir derse hastanın kafası karışır elbette. İngiltere, İRA'yı tüm siyasi partiler, konuyu polemik konusu yapmadığı için bitirdi. MHP ve CHP açılım yıkım projesidir diyerek hem riski paylaşmıyor hem oy hesabı yapıyor. Sıkıntı budur. Yine de sıkıntının, eleştirilerin olması süreçten vazgeçildiği anlamına gelmiyor.
AÇILIMIN ADINI SONRADAN KOYDUK
Açılımın neresindeyiz peki?
Eski Türklerde çocuklar dünyaya gelir büyürdü, bir adı olmazdı. Dede Korkut hikayelerinde vardır. Çocuk mesela, boğayla güreşir, adı Boğaç olsun, derler. Aslında demokratik açılım, AK Parti'nin kurulmasıyla, iktidar olmasıyla başladı. Adı bu değildi, adı da yoktu. Biz ne yaptıksak PKK "Biz kanımızı döküyoruz da öyle oluyor" dedi. Oysa bu AK Parti eliyle yapılan bir devlet projesidir.
Madem yapıyoruz bari bir adı olsun, diye mi başladı yani demokratik açılım, ilk adıyla Kürt açılımı?
Biz bunu bir program haline getiriyoruz, adını da koyuyoruz, bunun adı da demokratik açılım sürecidır. Bunun içinde yapılacak yasa, anayasa değişiklikleri, idari tasarrufla yapılabilecek değişiklikler var, bir program ilan ettik. AK Parti hükümetlerinin yaptığı en büyük yatırım demokrasiye yapılan yatırımlardır. Ve devam edecek.
KÜRTLERİN TALEPLERİNİN YÜZDE 90'I GERÇEKLEŞTİ
Bu memnuniyetsizliğin sebebi ne sizce?
Dağdaki adam devlet Kürtleri, Kürtçeyi inkar ediyor diye çıktı dağa. Başta bağımsız Kürdistan falan diyordu. Şimdi demiyor. Onun dışında Kürtlerin kendilerini ifade etmesiyle, kimlikleriyle dilleriyle ilgili sıkıntılar yüzde 90 oranında ortadan kalkmıştır. Bir şeyin sebebi ortadan kalkınca sonucun da kalkması gerekir değil mi? Ama demokratikleşme terör örgütünü rahatsız etti. O yüzden de ben burdayım demek için saldırılara başladı.
Demokratikleşme dağa çıkışları önlemek için işe yarayabilir ama dağdaki silahlı adam nasıl inecek ovaya? Bunun için bir hukuk oluşmak gerekiyor.
Bu, Habur'da başladı, akamete uğradı fakat neticede akıl sahibi olanların oturup düşünmesi lazım, bu çocukların ölmemesi lazım diye. Daha düne kadar yapılmayanlar yapıldı, konuşulamayanlar konuşuldu. Bu iklim devam ettikçe, kendi derdimizi konuşuruz. Bu konuda bir toplum algısı oluşturmak istiyoruz. Yeni başlıyoruz. AK Parti iktidara geldiğinden bu yana eli silahlı bin küsur terörist gelip teslim oldu. Bunlar aramızda. Dağda ölüm makinesi olarak dolaşması mı iyi, normal hayatına dönmesi mi? Dolayısıyla PKK'yı var eden koşullar ortadan kalktığında yönetici kadrosu hariç fiili olarak teröre bulaşmayanlarla ilgili durum konuşulabilir hale gelecek.
340 VEKİL TORNADAN ÇIKMADI
Demokratik açılım konusunda AK Partide herkes hemfikir mi?
Bir kere homojen olmanız için ideolojik bir parti olmamız gerek. Biz kitle partisiyiz. Yüzde 47 oy almış bir partide 340 milletvekilinin tornadan çıkmış gibi olmasını kimse beklemesin. Kaldı ki siyasi geçmişi itibariyle MHP'liler, CHP'liler, Milli Görüş'ten gelenler, DYP'liler ANAP'lılar da burada sıfırdan siyasete başlayanlar da. Ertuğrul Günay ile benim, Haluk Özdalga'yla Bülent Arınç'ın her meselede aynı düşünmesi elbette mümkün değil. Ama bizde konular konuşulur tartışılır düşünülür, bir genel karara varılır ve ona da uyulur.
Muhafazakar milliyetçi refleksleri bakımından tabanınız ikna olmuş durumda mı peki demokratik açılımın gereklerine, vaatlerine?
Tavan nasılsa tabanımız da öyledir. Çankırı da, Edirne de, Diyarbakır da AK Parti'ye oy veriyor.
DURSUN ÇİÇEK GÜNAH KEÇİSİ Mİ?
Taraf gazetesi referanduma kadar silahların susması için bir köprü altı balıkçısında PKK ile görüşüldüğünü yazdı...
Silahların referanduma kadar değil sonsuza kadar susmasını kim istemez. Ama devlet adına biri böyle bir görüşme yaptı mı bilmiyorum, mış muş ile de yorum yapmam.
PKK Ergenekon bağlantısına daha önce de işaret etmiştiniz. Bugün de gündemde yeniden.
33 asker meselesiyle ilgili konuştuğumda da ne olduğunu biliyordum. Sonradan Sayın Başbuğ da doğruladı. Bugün gazetesindeki haberle daha da netleşti. Ama Ergenekon Türk ordusu demek değildir, ordu içinde de yanlış yapanlar olabilir.
Askeri Savcılığın Dursun Çiçek'le ilgili yaptığı değerlendirmeden ne anladınız?
Valla hiç bir şey anlamadım. Bir albay yapmış da, orada parafı olanları yok saymak doğru değildir. Ben davaya müdahilim. Orada benim için de 'Milli Eğitim Bakanı kamuoyu nezdinde yıpratılacaktır' deniyor. Bir günah keçisi bulup herşeyi ona yıkmak doğru değil. Askeri savcılık böyle diyor ama Ergenekon davasına bakan mahkeme de takip ediyor, umarım oradan bir şey çıkar da hepimiz adaletin gerçekleştiğini görürüz.
HAKARETLERİNİ BAHÇELİ'YE İADE EDİYORUM
Terörle mücadele için kurulacak özel birliklerle ilgili yaptığınız açıklamadaki bıyık yorumunuza Devlet Bahçeli 'Çelik, Türk düşmanıdır, inkarcıdır itirafçıdır' diyerek cevap verdi. Ne diyorsunuz?
Sayın Bahçeli, son bir yıldır, Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere hükümetimize, partimize, bizlere karşı bayağı ve bol küfürlü bir dil kullanıyor. Bu itham ve iftiraları kendisine aynen iade ediyorum. Türk düşmanı olmam için ırkçı olmam lazım, halbuki ben hayatım boyunca en çok ırkçılıktan nefret ettim. "Türkler" isimli bir kitabım var benim, kendisine de göndereceğim.
star
SON VİDEO HABER
Haber Ara