Dolar

34,8959

Euro

36,6160

Altın

3.009,57

Bist

10.058,63

'İslamcılara karşı, 'Ilımlılar' desteklenmeli'

Hudson Institute’de yüksek düzey bir üye ve The Other Muslims’in editörü olan Zeyno Baran’la yapılan çok tartışılacak bu röportajı Timeturk okurları için tercüme ettik:

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-17 09:44:00

'İslamcılara karşı, 'Ilımlılar' desteklenmeli'
Haber Merkezi / TİMETURK

Barry Rubin*

Zeyno Baran’la Ilımlı Müslümanlar Hakkında Röportaj

Hudson Institute’de yüksek düzey bir üye ve The Other Muslims’in editörü olan Zeyno Baran’la bir röportaj:

Ilımlı ve Seküler

Barry Rubin: Zeyno, sen kitbına şu cümleyle başlıyorsun: “Bugün dünyada en önemli ideolojik mücadele İslamdadır.” Bu mücadelenin doğasını ve nasıl gittiğini açıklayabilirmisin?

Zeyno Baran: Bu mücadele en önemli olarak, kimin İslami anlayışının “temel” olarak kabul edileceği hakkında bir Müslüman iç savaşıdır: bu İslamcıların bir versiyonu mu olacak (şiddet taraftarı yada değil, tüm politik-dini radikaller tarafından paylaşılıyor bu) ya da geleneksel Müslümanların mı (kültürel, seküler ve sufist) Bunlardan birisi Müslümanların çoğunluğu ve Müslüman olmayanlar tarafından da kabul görecektir. İslamcılar 1970’den beri, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden gelen paralarında sayesiyle bu mücadele de epeyce yol kat ettiler; bu sayede, İslamcılığı yaymak için, enstütiler ve çeşitli ağlar kurdular.

Bugün bir çok Müslüman farkına bile varmıyor ki; otantik İslam olarak inandıkları aslında, son orijinden gelen bir politik ideoloji. Müslüman olmayanlar hala finansal kaynak yokluğu çekiyor- bu devlet de olsa, özel de olsa- İslamcılara karşı etkili bir organizasyon için zorunlu; bu Müslüman ülkelerde olduğu kadar( bu kitabın odaklandığı bu) Batı’da da geçerli. Dolayısıyla kısa vadede İslamcıların kazanmaya devam edeceğini savunuyorum. Ve ben inanıyorum ki; uzun vadede İslamcı olmayan Müslümanlar ve Gayrimüslimler sonunda uyanarak farkına varacaklar ki; İslamcılık, evrensel insan haklarına karşı ciddi bir meydan okuma.

Barry Rubin: “Ilımlı Müslüman” tam olarak ne demek? Bu kavram birçok kötüye kullanmalara ve yanlış anlamalara konu olmadı mı?

Zeyno Baran: Kesin olarak haklısınız; “ılımlı Müslüman” etiketini hor görme mevzusu Batıda faaliyet gösteren İslamcı gruplar tarafından yönetilerek çok büyük yanlış anlamalara sebep oldu. Bu terimi kitapta kullanmamın sebebi de işte bu- bu yanlış anlamaları gidererek, kavramı İslamcılardan geri almak; bu İslamcıların çoğu kendilerini Batılı politika yapıcılara “ılımlı” olarak tanıtıyorlar. Amerikan ve Avrupalı politika yapıcılar bu şiddete bulaşmayanları “ılımlı olarak kabul ettiler; bu bence çok dar bir tanımlama.

Bir İslamcının seçim sürecinde yer alması ve aynı zamanda kadın haklarını kısıtlamayı amaçlaması ya da şeriat rejimini öne sürmesi ılımlılık değil. Bu kitaba katkı sağlayanların hepsi gerçekten ılımlı-bunların hepsi evrensel insan haklarını ve İslami akidelerin öğretilmesini tam olarak destekliyor. “Ilımlı olmak dindar olmamak anlamına gelmiyor; ki buda başka bir yanlış anlaşılama.

Barry Rubin:Şiddet kullanmayanları “Ilımlı” Müslümanlar olarak tanımlamak neden yanlış olsun ki?

Zeyno Baran:İslam’da ki gerçek bölünme şiddet yanlısı olanlarla olmayanlar arasında değil, gerçek bölünme ılımlılık ve aşırıcılık arasında. Çok az Müslüman şiddete başvuruyor ama çok daha fazlası şiddet içeren aşırıcılık fikrini paylaşıyor. İslamcı ideoloji şiddete sebep olan temel olarak görülmeden; Müslüman toplumlar arasında terörizmin ve radikalizmin son bulacağını düşünmüyorum. Ilımlılık şu şekilde yol almalı; eğer biz şiddet yanlısı ideolojilere geçit verirsek, gerçek ılımlılık zayıflamaya devam edecektir.

Barry Rubin: ABD, Kanada ve Avrupa hükümetleri nasıl radikallere yardım ettiler ve ılımlıları incittiler?

Zeyno Baran: Batı hükümetleri , “Müslümanlarla ilişkiye geçmek” yönündeki tutkularıyla sık sık, iyi organize olmuş İslamcı organizasyonlarla kendi “ortak”ları olarak temasa geçiyorlar. Bunu yaparak hükümetler, İslamcılara, kendi iç mücadelelerinde ki ılımlılık muhaliflerine karşı meşruiyet kazandırdıklarının farkına varmadılar. Batılı hükümetler için “Müslümanlara giden ana yolun” İslamcılardan geçmesi, ılımlıların sesini duyurmasını çok daha zorlaştırdı.

Barry Rubin: Neden Batı medyası ve enstitüleri bu kadar kolay bir şekilde radikallere kandılar ve neden onlara iyilik yapıyormuş gibi görünüyorlar?

Zeyno Baran: Bence batı medyası ve enstitüleri “Müslümanların sesi’ni” duymak istediği zaman otomatik olarak, kendi kavramları içinde en yakın biçimde “otantik” bir Müslüman sesine benzeyenin cazibesine kapılıyorlar. Bu tabi ki İslamcı bir propaganda tarafından şekillendirilmiş bir ses. Son yıllarda, bir “otantik” ses ABD politikalarına özelliklede Afganistan ve Irakta muhalefet etti ve çok güçlü bir şekilde İsrail’i eleştirdi. Medyada bir çoklarıda bu görüşü paylaşıyor. Yani bu doğal bir uyum.

Gerçek ılımlılar ABD politikalarını destekladiklari zaman ya da İsraili daha az eleştirdikleri zaman sıkça muhafazakarlıkla ya da “gerçek Müslüman olmamakla” suçlandılar; bu fikirler Batılı gazetecilere ve politika yapıcılara “Müslüman olmayan” olarak göründüler, sanki sadece bir Müslüman düşünce tarzı varmış gibi! Kesin olarak, İslamcılar, Orta Doğu barış süreci gibi konularda belli ve değişmez bir “Müslüman fikri” var olduğunu iddia ettiler çünkü; kendi bakış açılarını tek ve dominant olarak var kılmak istiyorlar. Bu birçok bireysel Hıristiyan düşünüldüğünde, “Hıristiyan görüşü” demek kadar yanlış bir şey.

Barry Rubin: Batıdaki Müslüman göçmenlerle ilgili olarak asimilasyon ve kültürel etkileşim nasıl işliyor ve bu nasıl işlemeli?

Zeyno Baran: Her ülke farklı politikalara ve farklı deneyimlere sahip ama genel olarak Avrupa ülkeleri asimilasyona çok az önem verdiler. Özellikle İngiltere ve Hollanda açık bir şekilde çok-kültürcü bir politika izlediler ve buda asimilasyon ve kültürel etkileşimin her çeşidinden bahsetmeyi engelledi. Bu Müslüman göçmenlerin Avrupa şehirlerinin bir bölümünde kendi bölgelerini oluşturmalarına; bu bölgeyi yoğun bir şekilde İslamileştirmelerine sebep oldu ve daha sonra İslamcılar enstitüleri ve camileriyle gelerek kendilerini göçmen toplum ve Batılı otoritelere arabulucu olarak takdim ettiler.

Hatta bu hükümetlerin birçoğu politikalarını değiştirmeye karar vermelerinden ve kültürel etkileşim için projeler geliştirmelerinden sonra bile, İslamcılarla birlikte çalışmaya devam etti. İslamcıların öncelikli sorumluluğu Müslüman göçmenlere değil ama kendi anladıkları biçimiyle, küresel manada Müslüman ümmetine idi. Bu “temsilciler”in Müslüman göçmenlerin entegrasyonu ya da asimilasyonu gibi bir dertleri olmadığı anlaşıldığından beri Batılı hükümetler ve toplumlar hayal kırıklığına uğrayarak bir Müslüman’ın gerçek manada bir “batılı” olup olamayacağını merak etmeye başladılar. Karşılık olarak bu hayal kırıklığı bütün Müslümanlara karşı yöneltildi; sadece aşırıcılara karşı değil. Ve bu kızgınlık ve mağduriyet hissini besleyerek Müslüman göçmenlerde, Müslüman kaldıkları müddetçe hiçbir zaman kabul görmeyecekleri hissini uyandırdı.

Sosyal bir birleşmenin daha iyi bir yolu şu ki; Müslüman göçmenlerin eğitim, iş gibi pragmatik ihtiyaçlarına dikkat çekmek; ülkenin sosyal kurallarıyla uyum içerisinde, farklı dini ve kültürel arka planları dikkate almaktır. Bu, pratikte Müslümanların saygı değer ibadet yerlerini kurmalarına izin vermek olmalı. Aynı zamanda bütün Müslümanların her zaman camiye gittiklerini ya da caminin Müslümanlar için tek sosyal alan olduğunu farz etmemekle birlikte. Müslümanların gidip diğer Müslümanlarla ve Müslüman olmayanlarla sosyalleşebileceği birçok yere ihtiyaç var; eğer Avrupalılar bu nüfusu “Müslümanları önceleyen” olarak karakterize etmekten uzaklaşabilirlerse bu kendiliğinden gerçekleşir.

Barry Rubin: Çok kültürlülük (multiculturalizm) kavramı bu mücadeleye yardım mı etti yoksa zarar mı verdi?

Zeyno Baran: İyi niyetle doğmuş olmasına rağmen bu Batı politikasındaki çok kültürlülük kavramı Müslümanlar için Batılılaşmayı daha da zorlaştırdı. Bu kültürel/dini farklılıklar çok fazla hareket alanı buldu ve Müslümanlar bizden “biri” olmak yerine “öteki” olma tuzağına düştü.

Buna en son ve en açık örnek Batı’da burka giyinme hadisesidir. Yıllar boyunca Çok kültürlülüğü savunanlar, İslam’a olduğu gibi batılı değerlere de tezat oluşturacak tarzda, tepeden tırnağa örtünmüş bir kadını gördükleri zaman başka yöne bakmayı tercih ettiler. İslam genel olarak giyim kuşamda alçak gönüllülüğü emreder ve birçok kadın başörtüsünü geleneksel olarak takmaktadır ve asla tam bir örtünmeyi kastetmemektedir.

Son zamanlara kadar, bu çok kültürlülüğün başka bir kast edilmeyen sonucu olarak; bağnaz ya da müsamahasız olarak algılanmamak için çok az sayıda Batılı bu problemi çözme iradesi gösterebildi. Bu konuda konuşabilen birkaç kişi, ırkçı olarak etiketlenmek tehdidiyle susmak durumunda kaldı; bu yüzden tolere edilemeyecek sosyal davranışlar kabul edilebilir oldu.

Barry Rubin: Batılı toplumlar nasıl kendi öz kimliklerini kaybetmeksizin ya da İslamcılara teslim olmaksızın Müslümanları kazanabilirler?

Zeyno Baran: Buradaki soru hangi Müslümanlardan bahsettiğimiz? Uzun vadedeki hedefleri, dünyanın şeriat kanunlarıyla yönetilmesini görmek olduğu müddetçe İslamcılar asla kazanılamaz. Eğer batılı toplumlar “Müslümanları kazanmak” noktasındaki başarılarını İslamcı taleplere ödün vererek değerlendirmeyi denerlerse; o zaman kendi kimliklerini ve temel özgürlüklerini kaybetmeye devam edeceklerdir. Ama eğer batılı toplumlar İslamcı olmayan Müslümanların yanında olurlar ve onlardan İslamcıların kısa ve uzun vadeli hedeflerine nasıl karşı koyulabileceğini öğrenirlerse; o zaman diyebilirim ki, batılıların sadece kendi norm ve değerlerini korumak noktasında başarılı olmak için değil aynı zamanda Müslümanlara, çok acil bir şekilde ihtiyaçları olan İslami Rönesansı gerçekleştirmede yardımcı olabilmek için de büyük bir imkan doğmuş olacaktır.

Barry Rubin: Ilımlı Müslümanlar nasıl kendi İslam yorumlarını meşru kılabilirler, en önemli İslami metinlerle ayrı düşerken?

Zeyno Baran: Bu metinlerin çoğu yüzyıllar önce ve özel koşullarda yazılmıştır. Birçok ılımlı Müslüman bunlara 8. yy’da çok büyük sosyal ilerlemeler olabileceği yönünde bakmakta ama bunların harfi harfine 21. yy’a uygulanamayacağını görmektedir. Yüzyıllar boyunca Kuranı ya da hadisi ne şekilde yorumlamak gerektiği yönünde farklı sesler olmuştur; ılımlılar kendi akıllarını ve yorumlanmış vahyi kullanarak, tarihi gelişmeler bağlamında bakanların geleneğini takip etmişlerdir. Ve aynı zamanda temel İslami metinleri okumamış olan bir çok ılımlı vardır; buna rağmen bunlar daha az meşru değillerdir, çünkü 1) birçok radikalde bu metinlerin bir çoğunu okumamıştır ve 2) İslam sadece yazılı metinler değil aynı zamanda yaşayan bir gelenektir. Gerçektende Müslümanlar yüzyıllar boyunca kendi dinlerinin temellerini kulaktan duyarak nesilden nesle geçen bir şekilde öğrenmiştir.

Müslümanların arasında görülen bu son trend, radikallerin Kurandan yada diğer kilit metinlerden belli bazı pasajları seçip alarak kendi yollarını açacak şekilde yorumlayıp, ve sonrada kendilerini en meşru yorumcular olarak sunmalarından kaynaklanmaktadır. Ben tekrar Hıristiyanlıkla bir karşılaştırma yapacağım- sanki sadece bir mezhebin temel metinler hakkındaki yorumu doğruymuş gibi. Bernard Lewis’in yorumuyla, KKK (ku klux klan)-kontrolündeki devlet çok büyük petrol kaynakları buldu ve buradan gelen paraları kendi İslami versiyonlarının en doğru yol olduğunu yaymak için kullandı; dünya yavaş yavaş bu sesi en otantik ses olarak görmeye başladı.

Barry Rubin: İslamcılar çok iyi finanse ve organize olmuşlar. Ilımlılar nasıl bunlarla rekabet edip kazanabilirler?

Zeyno Baran: İşte bu en zor soru. Ilımlılar rekabet etmeye muktedir değiller ve Batıdan yardım görmeksizin de olamayacaklar. Teorik olarak bazı Müslüman çoğunluklu ülkeler İslamcıların tehdidi altında. Ve bunlara yardım edilebilir ama genellikle “dönek” damgası yemekten çekindikleri için bunların karşısına çıkamıyorlar.

Batı kendi tarihi deneyiminden bilmektedir ki; İslamcı aktivistler ılımlı Müslümanların ve batılı değerlerin (ya da evrensel) altını oymak için çalışırken, onlara özgürlük alanı sunmayarak ılımlılara yardım edebilirler. Ve yine ılımlıların çalışmalarının görünürlüğünü artırarak yardım edebilirler. İslami Rönesans için uğraşan The Other Muslim’de olduğu gibi, İslam’ın kendi öz metinlerini ve tarihini kullanarak seküler yönetimi savunabilirler. İnanıyorum ki bu olmaksızın biz, yükselen bir şekilde ana akım olmaya başlayan radikallere karşı önemli bir başarı elde edemeyiz.

Barry Rubin*: Global Research in İnternational Affairs (GLORIA)Center'ın direktörü ve Middle East Reviev of İnternational Affairs (MERIA)Journal'in editörüdür.

Bu röportaj Turgut Alp Boyraz tarafından Timeturk için tercüme edilmiştir
SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara