Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Türkiye denge siyasetini sürdürecek

Türkiye'nin gelişimini ABD'nin tasalarına, İsrail'in önceliklerine, Avrupa'nın hassasiyetlerine, Arap ve Kürtlerin endişelerine veya İran'ın planlarına bağlı olarak ikincilleştirmemeli. Türkiye Batı ve İsrail'le yakın ilişkilerinden uzaklaşmıyor, bütün önemli aktörlerle ilişkilerini dengeliyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-15 10:38:00

Türkiye denge siyasetini sürdürecek
Rami G. Huri*

Türkiye’nin iç politikası, ekonomik gücü, bölgesel ilişkileri ve uluslararası rolünde süregiden gelişim, Ortadoğu’nun en büyük çağdaş efsanelerinden biri. İstanbul’a gittiğinizde bu gelişimi hemen görüyorsunuz. Türkiye’yi ve gelişimini, hakkını vererek doğru değerlendirmek önemli; bu noktada meseleyi, Amerika’nın tasalarına, İsrail’in önceliklerine, Avrupa’nın hassasiyetlerine, Arap ve Kürtlerin endişelerine veya İran’ın planlarına bağlı olarak ikincilleştirmemek gerekiyor.

Türkiye ABD, NATO ve İsrail’le geleneksel yakın ilişkilerinden, esasen Arap-İslam ülkeleri lehine uzaklaşıyor falan değil. Daha ziyade, bütün bu aktörlerle ilişkilerini dengeliyor ve hem bütün kilit aktörlerle (Araplar, İsrailliler, İranlılar) sıkı bağ kuran, hem de uluslararası itibar gören öncü bir bölgesel güç olarak daha büyük rol üstleniyor.

Büyüme diplomasiye de yaradı

Türkiye’nin bugünkü gelişiminin üçüncü safhasında ilerlediği söylenebilir. Birinci safha, 1990’larda Soğuk Savaş’ın bitiminin akabinde, ekonomik istikrarı sağlamayı ve yayılmayı, yanı sıra ılımlı İslamcı AKP’nin nihai zaferine kapıyı açan daha demokratik bir siyasetin ortaya çıkışını içeriyordu. İkinci safta Amerika’nın hâkim olan bölgesel güç dengesini temelinden sarsan ve gerek İran’ın gerekse Türkiye’nin daha büyük bölgesel nüfuz elde etmesine imkân veren 2003 Irak işgaliyle başladı. Türkiye içindeki daha ileri demokratik düzenlemeler, anayasal demokratik sistemin, orduya dayanan eski muktedir seçkinler üzerinde yavaş yavaş egemenliğini kurmasını getirdi.

Şu an yürüyen üçüncü safha, Türkiye’nin ekonomik gücünü bölge çapında kurduğu iyi ilişkilerle ve daha etkin diplomasiyle birleştirmesine sahne oluyor. Bu değişimlerin işaretleri her yerde; sözgelimi daha İstanbul havaalanına iner inmez değişime tanık oluyorsunuz. Havaalanında ticaret ve turizm trafiğinin artışı, Suriye, Ürdün, Irak, İran ve diğer komşularla vizelerin bir bir kaldırılmasına imkân veren akılcı bir politikanın kısmi yansıması.

Daha inmeden önce uçaktan baktığınızda, üretim ve ihracat patlamasının bir başka işareti mahiyetinde İstanbul limanına çıkarılmak üzere bekleyen yüzlerce kargo gemisi gözünüze çarpıyor. Ekonomik yayılma ve orta sınıfın gelişip serpilmesi, AKP’nin seçim zaferlerinin başlıca nedenleriydi ve ekonomik refah Türkiye’nin bölge çayında gelişen ilişkilerine daha da fazla destek olabilir.

En son ekonomik rakamlar ve tahminler çarpıcı. OECD 2011-2017 arasında Türkiye ekonomisinin ortalama yüzde 6.7 oranında büyümesini bekliyor; bu Türkiye’yi en hızlı büyüyen OECD ekonomisi haline getirecek. Bu yılın ilk çeyreğindeki büyüme, yıllık yüzde 11’lik büyüme gerçekleşeceğini gösteriyor. Goldman Sachs’in tahminine göre Türkiye 2050’de Avrupa’nın üçüncü, dünyanınsa dokuzuncu (şu an 16.) büyük ekonomisi olacak.

Ekonomik büyümenin ülke içindeki etkisi göze çarpıyor; sözgelimi benim için İstanbul’daki İstinye Park’a yaptığım ilk ziyaret buna örnek. Bu alışveriş merkezi, 291 kaliteli ürün mağazası, 82 bin 250 metrekarelik kullanım alanı, sinemaları, restoranları, kafeteryaları, sağlık kulüpleri, dört katlı otoparkı, kapalı ve açık hava bölümleri, merkezindeki yemyeşil parkı ve otantik pazarıyla bilhassa göz kamaştırıcı. Zenginlerin kendilerini eğlendirmesi bakımından güzel bir yer gibi görünüyor. Alışveriş merkezinin içinden yürürken Türk arkadaşıma akşam yemeği için bir açık hava restoranına gitmemizi ve Dünya Kupası yarı final maçını oradaki geniş ekran televizyonda izlememizi söyledim. Arkadaşım bana bunun esasen, orta ve üst sınıf Türklerin bugünlerde parasını nasıl harcadığına dair bir sembol olduğunu anlattı.

Günümüz Türkiye’sinin siyasi ve diplomatik boyutları kendi yolunda ilerlerken hâlâ bazı engellere toslamak zorunda: Sözgelimi İsrail’le mevcut gerilimler, militan Kürtlerle ilgili güvenlik endişeleri ve bazı yargı kurumlarının yetkilerini sınırlamayı, yanı sıra ordunun sivil mahkemelere hesap vermesini öngören anayasal değişiklere dair iç siyasette süregiden savaş. Anayasa Mahkemesi’nin önerilen reformların büyük çoğunluğuna dokunmamasının ardından bu mesele eylüldeki referandumda karara bağlanacak.

İsrail’le kavga çözülecek

İsrail’le Gazze savaşından ve İsrail’in insani yardım taşıyan filoya düzenlediği saldırıdan kaynaklanan gerilimler bölgede yeni bir unsuru temsil ediyor: Arap ülkelerinin büyük kısmının aksine, İsrail veya Batılı güçlerin, kendilerini itip kakmasına ve aşağılamasına izin vermeyecek olan gerçekten bağımsız, Müslüman çoğunluklu devletler. Bence diplomatik ağız kavgası kısa süre içinde çözülecek, zira İsrail ve Türkiye, güvenlik, diplomasi, ticaret ve teknoloji gibi çok çeşitli alanda kurdukları ilişkilerin stratejik değerinin farkında.

Bugün Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri, çok yönlü bölgesel stratejisinin sadece bir veçhesi; bu strateji, İsrail’in Suriye ve İran gibi hasımlarıyla iyi ilişkileri ve diplomatik aktivizmi de içeriyor. Bölgedeki herkesle daha doğrudan temas kuran daha güçlü bir Türkiye’nin ortaya çıkışı olumlu bir gelişme ve Türkiye’yi tümüyle kendi safına çekebileceğini sanan bir taraf varsa, muhtemelen fazla iyimser düşünüyor.

*(Lübnan’da İngilizce yayımlanan gazete, 14 Temmuz 2010)
Radikal
SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara