Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Milli Görüş ikinci 'Büyük Buhran'ını yaşarken...

Milli Görüş hareketi ve Milli Görüş Hareketi'nin amiral gemisi Saadet Partisi için, 11 Temmuz 2010 tarihi, unutulmaması gereken önemli tarihler arasına çoktan yazıldı.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-14 21:31:00

Milli Görüş ikinci 'Büyük Buhran'ını yaşarken...
Refik Akyılmaz / TIMETÜRK

Milli Görüş hareketi ve Milli Görüş Hareketi'nin amiral gemisi Saadet Partisi için, 11 Temmuz 2010 tarihi, unutulmaması gereken önemli tarihler arasına çoktan yazıldı. Sürecin bundan sonra nelere gebe olduğu henüz muğlak. Ancak hadisenin toplum açıdan doğurduğu şayianın vaki olmasından daha beter olduğu muhakkak.

Milli Görüş'ün içini bilenler, kongre öncesinin ve kongre sonrasının milat niteliğinde olduğunu kolaylıkla fark edeceklerdir.

Neden milat?

Çünkü Milli Görüş için taşlar bir kere yerinden oynadı, yerinden oynayan taşlar devlerin eteklerinden bir kere döküldü ve en önemlisi öküz ölünce ortaklık bozuluverdi. Gerek Numan Kurtulmuş cephesinden gerekse de Kurtulmuş karşıtı cepheden ortaklığın devam ettirileceğine dair bir işaret alınabilmiş değil henüz.

Milli Görüş bir kez daha bölünür mü?

Pazar günkü kongrenin zihinlerde doğurduğu ilk sorulardan birisi bu. Milli Görüş tabanı ve kurumları Recai Kutan'ın Saadet Partisi Genel Başkanlığı'nı yürüttüğü dönemden bu yana Numan Kurtulmuş'un ismini sürekli dillendirdiler. Numan Kurtulmuş ise, taban kendisini aday gösterip, Milli Görüş'ün doğal lideri konumundaki Necmettin Erbakan onay vermediği sürece aday olarak kendisini takdim etmedi ve İstanbul merkezli olarak akademik çalışmalarını yürüttü.

29 Mart 2008 tarihinde yapılan olağan kongre öncesinde ise uzun süren istişarelerin neticesinde aday gösterildi ve oyların tamamını alarak Saadet Partisi Genel Başkanı oldu. Hadisenin görünen yüzü bundan ibaret olmasına karşın, madalyonun arka yüzünde çetin bir mücadele yaşanmaktaydı.

Prof.Dr.Necmettin Erbakan'ın ve Recai Kutan'ın Kurtulmuş'un başkanlığı hususunde ittifak etmelerine karşın, Oğuzhan Asiltürk'ün başını çektiği isimler Mete Gündoğan ismi için kulisler yapıyor, Erbakan'ı ikna etmeye çalışıyorladı. O süreçte denklemin önemli bir unsuru da Anadolu Gençlik Derneği olmuştu. Numan Kurtulmuş ismine başından itibaren soğuk bakan İlyas Tongüç, Mete Gündoğan için kendi teşkilatını bir baskı olarak kullanıyor ve Numan Kurtulmuş'a karşı Mete Gündoğan isminin aday olarak çıkartılabileceği dillendiriliyordu.

O dönemdeki kongre süreci bugünkünden daha az hararetli değildi. Tabanın ve liderin Kurtulmuş ismini deklare etmesinin ardından, Asiltürk ve çevresinin yapabileceği çok şey kalmamış, kerhen de olsa Kurtulmuş'u destekleyerek, suskun kalmışlardı.

Tabanda ve Genel Merkez'de ise, yerel seçimlerde Numan Kurtulmuş'un başarısız olması için ellerini ovuşturanlar azınlıkta değildi. Yerel seçim sürecini başarılı bir biçimde idare eden Numan Kurtulmuş, teşkilatını sağlamlaştırmış ve aldığı oy miktarını ciddi bir biçimde arttırmıştı. İşte sürecin kırılma noktası burası oldu. Kurtulmuş'un başarısızlığından medet umarak, Gündoğan ismini teşkilat içinde alttan alta parlatanlar, Numan Kurtulmuş'un başarılı siyasetinin konumunu sağlamlaştırmasından ciddi bir biçimde ürktüler. 11 Temmuz 2010 tarihine gelindiğinde, Numan Kurtulmuş'un kongreden firesiz ve güçlü çıkması Asiltürk ve ekibi için Milli Görüş geleceğine hükmetme noktasında ciddi bir pürüz teşkil edecekti.

Necmettin Erbakan'ın kongrede yaptığı konuşma öncesinde, Recai Kutan'ın ve Numan Kurtulmuş'un elini kaldırması ve Yeşil Liste'yi ağzına dahi almaması, iki listenin de başında ismi yer alan Milli Görüş'ün 'Emin'i Kutan'ın Kurtulmuş'un listesinden istifa etmemesi ve tabanın Kurtulmuş'un listesine desteğini açıkça ortaya koyması, Oğuzhan Asiltürk'ün liderliğini yaptığı kanadın yeni hamlesinin temel sebepleriydi. Asiltürk çıktı ve Kurtulmuş'u genel başkan adayı göstererek, Saadet Partisi'nin kendi kontrollerinde kalmasını sağlayacak yeni bir liste açıkladı. İplerin koptuğu bu andan sonra, salonda Milli Görüş geleneğinin alışık olmadığı görüntüler sergilendi ve Erbakan'ın ağzından hiçbir söz çıkmadığı halde, salondaki delegelerden Erbakan'ı 'sevenler'in salonu terk etmesi istendi. Bütün delegelerin en 'hassas' noktaları olan 'Erbakan' isminin delegeler üzerinde oluşturacağı etki hesap edilmiş, planlar buna göre yapılmıştı.

Milli Gazete'nin kongre ile ilgili yayınladığı başyazı, listenin Erbakan ile ilgisi olmadığını teyit etti. Ancak o başyazı, sadece bunun teyidi değildi. O başyazı, aynı zamanda Asiltürk ve ekibinin yıllardır Milli Görüş kurumlarını ve tabanını Erbakan'ın ismini kullanarak ancak kendi gönüllerince yönetmekte olduklarını ispatladı. Basit anlatımı ile, 'Erbakan' sadece kendisine raporların sunulduğu, denklemin dışında tutulan ve Milli Görüş'ün geleceğini kendilerine göre dizayn etmek isteyenlerin etkisinden faydalandığı bir isim haline getirildi.

Kulislerde konuşulan ise tüm bu yaşananların ardından, Kurtulmuş'un geri adım atmayacağı, Asiltürk'ün liderliğini yaptığı kanadın ise Milli Görüş'ün ve Erbakan Hoca'ya itaatin gerçek adresi olması iddiasıyla yeni bir parti kurabileceği dillendiriliyor. Ankara'da Milli Görüş'e bugüne kadar kendi hevalarına göre yön verenlerin, Saadet Partisi'ni AK Parti pozisyonunda göstererek, 'Erbakan'a sadık olanlar adına parti kurmaları ihtimal dahilinde.

Asiltürk ve Ekibi Kurtulmuş'tan neden rahatsız?

Milli Gençlik Vakfı İstanbul İl Başkanlığı yaptığı dönemde, Fehmi Bülent Yıldırım'a görevden el çektiren Oğuzhan Asiltürk ve Şevket Kazan ikilisinin, Numan Kurtulmuş'tan rahatsızlıkları Bülent Yıldırım'dan rahatsızlıkları ile paralel nitelikler ve karakteristik benzerlikler taşıyor.

Milli Görüş tabanının ciddi sempati beslediği Bülent Yıldırım'a görevden el çektirilmesi hususunda muhtelif sebepler dile getirilmiş ancak gerçek sebebin Yıldırım'ın yükselen liderlik gücü olduğunu taban anlamıştı. Sonraki süreçte Bülent Yıldırım karşıtlığının Oğuzhan Asiltürk ve Şevket Kazan tarafından Cansuyu Derneği hamlesine kadar devam ettirilmesi ve Yıldırım'ın Erbakan'a itaatsizlikle suçlanması, bugün yaşanan kongre sonrası sürecin neredeyse aynısı. İHH İnsani Yardım Vakfı gibi bir kurumu sırf Bülent Yıldırım Milli Görüş tabanı üzerindeki etkisinden ve kendi iktidarlarını sürdürebilme noktasındaki kaygılarından ötürü dışlayarak, Cansuyu Derneği gibi vizyonu oldukça dar bir hareketi alternatif olarak üretenlerin, Saadet Partisi'ni kendi kontrollerinin dışında gördükleri anda kendi dar vizyonlarına muttali bir parti kurmaları akla oldukça uygun geliyor.

Numan Kurtulmuş'tan rahatsızlıklarının temel ölçüleri Yıldırım'dan rahatsızlıkları ile aynı. Zaten Kurtulmuş ile sözkonusu kanat arasındaki problemlerden birisi de Numan Kurtulmuş'un İHH İnsani Yardım Vakfı'na olan yakın ilgisi ve Asiltürk çevresinin tabana yaptıkları 'Yardımlar Cansuyu'na' dayatmalarına karşın İHH İnsani Yardım Vakfı'na desteğini ilan etmesi.

Kurtulmuş Şimdi Ne Yapacak?

Oldukça pozitif bir dille kongre sonrası süreci yürütmeye çalışan Kurtulmuş'un karşısında bu kez oldukça provokatif bir dil kullanan 'Ağabey'ler var. Muhittin Yıldırım, Kurtulmuş'un Milli Görüş'ün temel esaslarını çiğneyerek büyük bir suç işlediğini ve görevden el çekmesi gerektiğini, İsmail Müftüoğlu Kurtulmuş'un çeyrek genel başkan olduğunu, Mustafa Kasadar Milli Görüş'ün yeni bir genel başkana ihtiyaç duyduğunu, Mustafa Hasan Öz Kurtulmuş'un üniversiteye dönmesinin icap ettiğini ifade ediyorlar. Şevket Kazan, Kurtulmuş'un cezasını çekeceğini öne sürüyor. Bu derin ittifakın, geçmişte Abdullah Gül'ü suçladıkları tefrikayı bugün çıkartıp, televizyon ekranlarından Milli Görüş iç diliyle fitneye dönüştürmesi, taban tarafından ilgiyle izleniyor.

Kurtulmuş kanadı ise bu sürecin en az hasarla, Milli Görüş'ün toparlanan toplumsal imajı bozulmadan atlatılması için susmayı yeğliyorlar. Ne var ki bu kendileri için ciddi bir tehlike içermekte. Zira bu, karşı cepheden yükselen itirazları dindirmeyeceği gibi, Kurtulmuş muarızlarının salvoları daha da sertleştirecek. Zira Erbakan'dan sonra hareketin kontrollerinde kalması için Mete Gündoğan'ın veya kendi güdümlerinde bir başka ismin bir an evvel genel başkan yapmak zorundalar. Kurtulmuş'un teşkilat üzerindeki gücünü arttıracağı bir seçim süreci, teşkilat üzerindeki güçlerinin tamamen yok olmasına sebep olabilir. Bütün bu sebeplerden ötürü Numan Kurtulmuş, Necmettin Erbakan ile birlikte bir basın toplantısı düzenlemeli ve Saadet Partisi'nin meşru genel başkanı olduğunu yukarıda ismi sayılan isimlere hatırlatarak, görevine kaldığı yerden devam etmelidir.

Zira Necmettin Erbakan'ın bu teşkilat üzerindeki fiili etkisi, kongrede oy kullanmayan dokuz yüz küsür delegenin etkisinde çok daha fazladır.
SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara