Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Kürt Sorununa Somut Çözüm Önerileri

Cenazeler kalkarken irtifa alıp düşünmek kolay değil. Yine de yapılan tartışmalar incelendiğinde askeri çözüm önerenlerin somut politikaları dillendirdiği bir dönemde, siyasi/sivil çözüm önerenlerin, belki de yaftalanmamak için, bu haklı isteklerinin içini doldurmadıklarını gözlemlemek mümkün...

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-05 15:03:00

Kürt Sorununa Somut Çözüm Önerileri
GİRİŞ

31 Mayıs’tan itibaren etnik şiddetin artmasıyla birlikte, Türkiye basın ve yayın organlarında bir kamu tartışmasının başladığını gözlemleyebiliriz. Bu açıdan bakıldığında maalesef PKK amacına ulaşmıştır, bizleri kanla çözüm arayışına zorlamış durumda. Keşke bu tip elektroşoklar olmadan, yumurta kapıya dayanmadan, aciliyet peydah olmadan soğukkanlı düşünebilseydik. Cenazeler kalkarken irtifa alıp düşünmek kolay değil. Yine de yapılan tartışmalar incelendiğinde askerî çözüm önerenlerin somut politikaları dillendirdiği bir dönemde, siyasî/sivil çözüm önerenlerin, belki de yaftalanmamak için, bu haklı isteklerinin içini doldurmadıklarını gözlemlemek mümkün. Bir beyin jimnastiğine vesile olması dileğiyle aşağıdaki önerileri sıralamak istiyorum

Bölünmeyi önlemek için...

Önce neyi çözüm olarak görmediğimi hatta çok tehlikeli bulduğumu belirtmekle başlayayım. Türkiye’nin bölünmesini, bir tarafta bir Kürdistan Cumhuriyeti, diğer tarafta bir Türkistan Cumhuriyeti haline gelmesini istemiyorum. Bunu istemememin sebebi yazım hatalı ‘Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü’ sloganı değil elbette. Barış içinde bölünen ülkeler var ; dün Çekoslovakya, bugün Belçika. Bunu istemememin sebebi ortaya çıkacak iki antitenin tekilci, homojen olmak isteyen ‘Etnik-Devletler’ haline gelecek olması. Bir baskıcı ‘Ulus-Devlet’ten iki baskıcı ‘Etnik-Devlet’ yaratmak nasıl bir çözüm olabilir? Kaldı ki böyle bir ‘çözüm’, belirlemesi güç coğrafi sınırlar içinde kalacağından batıdaki Kürtlerle doğudaki Türkleri son derece zor bir durumda bırakacaktır. Ayrıca ortaya çıkacak Kürdistan’ın ekonomik, siyasi ve sosyal olarak yaşayabilirliği tartışmalıdır. İki ‘Devlet’in çok kısa bir sürede tahribi çok yüksek bir savaşa gireceği hemen hemen kesin.

Bütün bu sebeplerden dolayı aşağıdaki öneriler Türkiye’nin bölünmesi için değil bölünmemesi için yapılmıştır. Önerilerimi sıralamadan önce son bir uyarı yapmak ihtiyacını hissediyorum. Türkiye’de Kürt sorununa çare bulacak olanlar sadece Türkler değildir. Sadece Türkler’in bir takım reformlarla Kürtler’e çeşitli haklar tanıyarak soruna çözüm aramaları mutlaka bir lütuf gibi görünür. Çözüm Türklerle Kürtler’in ortak iradesinden ortaya çıkmalıdır. Hızlı bir şekilde her görüşü, hatta en radikal görüşü bile temsil eden Türkler ve Kürtler’den (ve başka etnik kimlik taşıyanlar ve herhangi bir etnik kimlik taşımayanlardan) oluşan birden çok akil kadınlar/adamlar komiteleri kurulmalı, somut çözüm için gerekli yapısal değişiklikler bu kurullardan çıkmalıdır.

Aslında Kürt sorununa çözümün kalbinde Avrupa Konseyi çerçevesinde ‘Bölgesel olmayan azınlık hakları’ (non-territorial minorities) yatmaktadır. Bu hakların, ülkenin bütün vatandaşları arasında eşitlik sağlamayı amaçlayan ‘negatif’ olanlarıyla, azınlık grubuna eşitliğe ulaşmada yardımı amaçlayan ‘pozitif’ hakların bir kombinasyonu olarak görülmesi gerekir. Ancak Türkiye bağlamında ‘azınlık’ kavramı son derece kirlenmiş bir kavram olduğundan, aşağıdaki reformların ‘azınlık’ terimini kullanmadan gerçekleştirilmesi gerekir. Diğer bir deyişle sosyolojik ve siyasi olarak Kürtler azınlıktır ve azınlık hakları verilmelidir, ancak bunun ismi azınlık hakları olmamalıdır. Benzer bir pragmatik yaklaşım Fransa’da Korsika azınlığı için uygulanmış ve şiddeti büyük ölçüde bitirmiştir.

Herhangi bir öncelik sıralaması yapmadan aşağıdaki noktaların önemli olduklarını düşünüyorum.

SİYASAL REFORMLAR
Siyasi temsil


Türkiye’de Kürt sorununu çözmenin en zorlu kısmı, Kürt hareketin radikalleşmiş ve şiddete kaymış bir grubun tekelinde kalmış olmasıdır. Bunun en önemli sebebi Cumhuriyet’in başından beri, ama özellikle 1970’lerden bu yana Kürtlerin etnik, kültürel ve sosyal temelde siyaset yapmalarına izin verilmemiş olmasıdır. Bu sebeple Kürt sorununa çözümde siyasi temsil büyük önem taşımaktadır. Siyasi temsilden de öte, bölge halkının seçtiği temsilcilerin baskı altında olmadan siyaset yapabilmeleri elzemdir. Hakkaniyetli bir siyasi temsil için elbette seçim barajının %3 ilâ %5 arasında çekilmesi gerekir ancak bu yetmez. Bu makul barajın sadece seçim bölgeleri içinde uygulanması, ulusal barajın olmaması gerekir. Bu sistem sayesinde Türkler içinde olduğu gibi Kürtler içinde de her türlü siyasi akım kendini ifade olanağı bulacak, davanın sözcüsü şiddet grubuna bağlı tek bir siyasi hareket olmaktan kurtulacaktır. Kürt hareketinin çoğullaşması, sesini daha iyi ve adil duyuracağı anlamına gelmeyeceği için seçim kanununda yapılacak bir değişiklikle seçim öncesi ittifaklara mutlaka olanak sağlanmalıdır. Bu sayede ittifak kuracak siyasi oluşumlar seçim öncesinde orta noktalarda buluşmaya zorlanacaklar, şiddet yanlısı ifade varoluş sebebini kaybedecektir.

Fakat barajın indirilmesi ve seçim bölgesinde uygulanması da çoğulculuğu ve dolayısıyla adil temsili sağlamaz. Partiler Kanunu’nda yapılacak köklü bir değişiklikle parti içi demokrasi ve parti içi çok seslilik garanti altına alınmalıdır. Böylece en radikal partilerde bile merkeze yakın sesler olacak, parti içi konsensüs şiddetin önüne geçecektir. Sonuçta Kürt grubunun temsili hem siyasi partilerin sayısının çoğalmasıyla, hem de parti içi demokrasiyle çokseslileşecektir. Elbette böyle bir reformun diğer sistem partilerini de iyileştireceği göz ardı edilemez.

Yerel seçimlerde ise iki turlu listeli seçim, ikinci turda en iyi iki aday yarışacağından bölgede istikrarı artırabilir. Ancak yerel yönetimlerde köklü değişiklik Fransa’dan örnek alınan çiftbaşlı sistemi terketmekle yapılabilir. Bu sisteme göre devleti yani idari otoriteyi merkezden atanan bir devlet memuru temsil ederken yerel yürütmeyi seçilmiş bir belediye Başkanı üstlenmekte. Bu sistemin yerine Yunanistan’daki gibi devlet otoritesini, yani valileri de seçimle işbaşına getirmek, devletin yerelleşmesi, dolayısıyla devlete sahip çıkılması ve yakın hissedilmesi için çok faydalı olabilir. Sistem Yunanistan’da bazı sorunlar arzetse de, adem-i merkeziyetçilik açısından müspet görünmektedir.

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi

Elbette bütün bu siyasi reformlar yerel yönetimleri son derece güçlendirecek, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi normlarına ulaştıracak bir genel yerelleşme reformu ile meyve verebilir. Bu reform, vergi yasasından devlet gayrımenkullerinin işletmesine kadar yerel yönetimleri egemen kılmalı, jakoben yaklaşım terkedilmelidir. Siyasi olarak bölge halkını tekrar devlete yakın hissettirmenin yolu kanımca budur. Yerel yönetimin egemenliği sayesinde İtalya’nın Fruili Venezia bölgesindeki Alman azınlık İtalyan devletine bağlı kalabilmiştir.
Bazı durumlarda, merkeziyetçilikten bölgeselciliğe geçişte, devlet memuru atamalarında tercih kullanılıp yerel halktan memurlar atanmaktadır. Bu İspanya gibi özerklikçi ya da Almanya gibi federatif yapılarda olduğu gibi Korsika örneğinde de görülebilir. Ancak bu kadar büyük bir etnik ayrım taraftarı olmak ülkenin halkının karışmasına, etnik ve kültürel karışımları engellemeye sebep olur ki, amaç kültürel çoğullukta beraberlik olduğuna göre, bence uzun vadede amaca aykırı olur.

Elbette siyasi reformlardan bahsederken, sembolik olarak Anayasa’nın 66. maddesi kaçınılmaz bir şekilde gündeme gelecektir. Ancak gerçekten de bu sembolik bir değişikliktir. Türk kelimesinin Türkiyeli kelimesiyle değiştirilmesi bence yeterli olur. Elbette Medeni Kanun’da ve Vatandaşlık Kanunu’nda da bu yönde değişiklikler yapılmalıdır.

Militanların rehabilitasyonu

Siyasi reformların PKK ile özdeşleşmiş Kürt hareketinden soyutlanarak başarıya ulaşmaları maalesef artık mümkün görünmemektedir. PKK’nin siyasallaşması ve şiddetten uzaklaştırılıp merkeze çekilmesi şarttır. Bu amaçla, ölümlerin ve insanî felaketlerin önüne geçebilmek için, reform sürecinin sonunda ve ancak ve ancak şiddet dinerse, beğenilse de beğenilmese de ülke nüfusunun önemli bir kısmı tarafından ‘Serok’ kabul edilen Abdullah Öcalan’ın batıda, kırsal kesimde, bir ev hapsine tabi tutulması önerilebilir.
Bu süreçte şimdilik yegâne Kürt partisine de önemli bir görev düşmektedir. Bu da Kürt haklarını savunmaktan vazgeçmeden, Türkiye’nin genel insan hakları ve azınlık hakları sorunlarına, ayrıca sosyal, ekonomik, kültürel sorunlara da eğilme görevidir. Böylece partinin PKK’nın siyasi kolu görünümünden kurtulup ulusal siyasal bir aktör haline gelmesi, reformlar sürecinde iktidarların bu siyasi partiyle işbirliği yapabilme kapasitelerini artırır, kamuoyu önünde ellerini güçlendirir. Ne olursa olsun yapılacak reformlar BDP ile istişare içinde yürütülmelidir.
Aynı şekilde PKK militanlarına yönelik bir açılım da şart görünmektedir. Bu açılım üç değişik gruba yönelik olarak yapılabilir: Türkiye hapishanelerini dolduran şiddete karışmamış, ‘terör örgütünün propagandasını yapmak’ gibi düşünce ve ifade suçlarından hüküm giymişler için af çıkarılmasına ve tutuklu yargılananların tutuksuz yargılanmalarına olanak sağlanmalıdır.

Şiddete karışmış, ancak adam öldürmemiş hükümlülerin cezalarında hafifletmeye, şartlı tahliyelere, gene tutuklu yargılananların tutuksuz yargılanmalarına olanak sağlanmasına da dikkat edilmelidir. Burada bir parantez açıp Ergenekon davasında tutuklu yargılananların ve bu davada şiddete karışmamış olanların aynı muameleye tabi tutulması gerektiğini düşündüğümü belirtmek isterim.
Ancak adam öldürmüş teröristler için herhangi bir iyileştirmenin hatalı olacağını düşünüyorum, bunun kamuoyu vicdanında açacağı yaranın tamir edilmesi zor olabilir. Evrensel hukuka göre sebebi ne olursa olsun cinayet işlemişlerin cezalarının kaldırılması söz konusu olmamalıdır, ancak bu da suçun bireyselliği ilkesine göre kararlaştırılmalıdır.

Ne olursa olsun mutlaka psikolog ve psikyatristlerden oluşan bir komisyon hem şiddete karışmış PKK militanlarının hem de savaşmış TSK askerlerinin sivil hayata kazandırılmasında bir rol oynamalıdır.

Kültürel reformlar

Elbette, yerel yönetimler, seçim kanunu ve partiler kanunu reformları yapıldıktan sonra diğer reformlar daha kolay uygulamaya konulabilecektir. Ancak amaç federatif ya da konfederatif bir yapı yaratmak olmadığı için diğer reformların da ulusal temelde yapılması gerekir. Samim Akgönül: Strasbourg Üniversitesi

radikal

Haber Ara