Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

BP İran'ı tanıyan kimseyi şaşırtmadı

Amerikalılar, BP'nin Körfez'deki felaketin yaşanmasına izin vermesi karşısında çileden çıkarken, İran tarihini bilenler buna pek şaşırmadı.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-05 12:11:00

BP İran'ı tanıyan kimseyi şaşırtmadı
İran'da demokratik bir hükümetin devrilmesine bile karışan BP'nin, yerel halkın çıkarlarına saygı duymama geleneğini sürdürdüğü ortada

Stephen KInzer*

BP’yi boykot etmeye başlayan öfkeli Amerikalılara sesleniyorum: Kulübe hoşgeldiniz. Artık kulübün tek üyesi olmamak harika bir his! BP’yi boykot etmenin gerçekten bir anlamı var mı? Belki de yok. Nihayetinde, BP’nin birçok benzin istasyonunun sahibi bizzat şirketin kendisi değil, yöre sakinleri. Dahası, benzini bir Shell veya ExxonMobil istasyonundan alırken ahlaki bir zafer hissine kapılmak da zor. Bununla birlikte, BP istasyonlarının yanından geçip gitme hakkımı saklı tutuyorum. Bunu yapmaya, bu yıl Meksika Körfezi’nde meydana gelen petrol taşkınından çok daha önce başlamıştım.

Bu şirketle ‘iş yapmama’ kararını, şirketin bir başka tür ‘taşkın’daki, yani İran’ın demokrasisinin yarım yüzyıldan uzun süre önce yok edilmesindeki rolünü ayrıntılarıyla öğrendikten sonra aldım. Şu an BP diye andığımız şirketin tarihi, son 100 yılda uluslararüstü kapitalizm yayının izini takip etti. Şirketin kökleri 20. yüzyılın ilk yıllarına, varlıklı ve iyi yaşamayı seven William Knox D’Arcy adlı bir adamın, Britanya hükümetinin de desteğiyle İran’da petrol aramaya başladığı döneme denk gelir.

İran Britanya’yı 20 yıl iyi yaşattı

D’Arcy, kendisiyle müzakere eden üç İranlı’ya rüşvet vermek gibi işe yarayacağı kanıtlanmış bir yöntemi kullanarak, İran’ın rezil monarşisiyle bir imtiyaz anlaşması yaptı. Kendisinin hazırladığı bu kontrat uyarınca, İran’da bulduğu bütün petrolün sahibi olacaktı ve hükümete elde ettiği kârın sadece yüzde 16’sını ödeyecekti; bu arada hiçbir İranlı’nın da hesaplarını gözden geçirmesine izin vermeyecekti. 1908’deki ilk keşfinin ardından, D’Arcy İran’ın topraklarının altında yatan bütün petrol okyanusunun tek sahibi haline geldi. Başka hiç kimsenin ‘İran’ın’ petrolünü aramasına, çıkarmasına ve işlemesine izin verilmedi.

Kısa süre sonra Britanya hükümeti D’Arcy’nin şirketini satın alıp adını Anglo-İran Petrol Şirketi’ne değiştirdi. Ardından, İran Körfezi’ndeki Abadan limanında dünyanın en büyük rafinerisini inşa etti. 1920’lerden 1940’lara dek, Britanya’nın yaşam standartları İran’dan gelen petrolle desteklendi. Britanya’da arabalar, kamyonlar ve otobüsler İran’ın ucuz petrolüyle işledi. Ülke çapında fabrikalar İran petrolüyle çalıştı. Britanya’nın dünya çapındaki gücünü yansıtan Kraliyet Donanması, gemilerini İran petrolüyle çalıştırdı.

2. Dünya Savaşı’nın ardından, gelişmekte olan dünyanın her yerinde milliyetçi, sömürgecilik karşıtı rüzgarlar esti. İran’da milliyetçilik tek bir anlama geliyordu. Petrolümüzü geri almamız lazım. Bu arzuyla harekete geçen parlamento, 28 Haziran 1951’deki oylamada petrolün millileştirilmesinin en tutkulu savunucusu olan Muhammed Musaddık’ı başbakan seçti. Bundan günler sonra da, parlamento Musaddık’ın petrol şirketini millileştiren yasasını oybirliğiyle onayladı. Musaddık, petrol gelirlerinin bundan böyle Britanya’yı zenginleştirmek için değil, İran’ı geliştirmek için kullanılacağına söz verdi.

Bu petrol şirketi, gezegendeki en kârlı Britanya teşebbüsüydü. Britanyalılar açısından millileştirme ilk başta muazzam bir şaka gibi göründü; dünyanın yazılı olmayan kurallarıyla o kadar saçma bir biçimde çelişen bir karardı ki bu, gerçek olamazdı. Bu çatışmanın ilk günlerinde, Anglo-İran petrol şirketinin yöneticileri ve Britanya hükümetindeki ortakları stratejileri konusunda anlaştılar: Aracılık yapılmayacak, ödün verilmeyecek, herhangi bir millileştirme kabul edilmeyecek. Britanyalılar, Musaddık’ı milliyetçi rotasından saptırma amaçlı bir dizi adım attı.

Abadan kentinden teknisyenlerini çektiler, limanı bloke ettiler, hayati malların İran’a ihracatını kestiler, ülkenin Britanya bankalarındaki hesaplarını dondurdular ve BM’yle Dünya Mahkemesi’nden İran karşıtı kararlar çıkarmaya çalıştılar. Bu kampanya İranlıların kararlığını güçlendirdi. Nihayetinde, Britanyalılar Washington’a başvurup bir yardım talebinde bulundular: Petrol şirketimizi geri alabilmemiz için lütfen bu deli adamı bizim için devirin. ABD başkanı Dwight D. Eisenhower, hayatı boyunca çok uluslu şirketlerin gücünü savunmuş dışişleri bakanı John Foster Dulles’ın da teşvikiyle, Musaddık’ı devirmek için CIA’i İran’a göndermeyi kabul etti. Bu operasyon 1953 yazında, bir aydan kısa sürdü. CIA ilk kez bir hükümeti deviriyordu. Yaşananlar
ilk başta dikkat çekici derecede başarılı olan bir gizli operasyon gibi görünüyordu. Batı sevmediği bir lideri devirmiş ve yerine teklif edildiği gibi davranacak birisini, Muhammed Rıza Şah Pehlevi’yi getirmişti.

Humeyni’ye de zemin hazırlandı

Fakat tarihsel açıdan baktığımızda, Ajax kod adlı operasyon yıkıcı etkilere yol açtı. Musaddık’ın hükümetini devirmekle kalmayıp, İran’da demokrasiye de son verdi. Şah’ı tahtına döndürdü. Şah’ın giderek artan baskısı 1970’lerin sonunda Ayetullah Humeyni’yle Batı karşıtı rejimi iktidara getiren (ve İran’ı o günden beri kontrol eden) patlamayı ateşledi.

Petrol şirketi adını önce British Petroleum’a, sonra BP Amoco’ya, 2000’de de BP’ye çevirdi. İran’da
geçirdiği on yıllar boyunca istediği gibi faaliyet göstermiş, yerel halkın çıkarlarına pek az saygı duymuştu. Şirketin bu geleneğinin varlığını güçlü biçimde sürdürdüğü ortada.

Çok sayıda Amerikalı, Deepwater Horizon kuyusundan Körfez sularına fışkıran petrolün bitmek bilmeyen görüntüleri ve bu taşkının yaşanmasına izin veren şirket dikkatsizliği
nedeniyle çileden çıkmış durumda.

İran tarihini bilenlerse buna daha az şaşırdı. (New York Times’ın eski Ortadoğu büro şefi, 29 Haziran 2010)

Radikal



SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara