Dolar

34,8660

Euro

36,7937

Altın

3.049,56

Bist

10.118,10

'Avrupa Türkiye'yi yabancılaştırmamalı'

Joschka Fischer, "Avrupa Politikasının Jeopolitik Olarak Hassas Olan Türkiye'yi Rusya ve İran'ın Kollarına Atması İronik, Abes ve Basiretsizliktir" dedi.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-07-05 13:37:00

'Avrupa Türkiye'yi yabancılaştırmamalı'
İngiltere'de yayımlanan The Guardian gazetesinde, eski Almanya Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Joschka Fischer imzasıyla yer alan makalede şunlara yer verildi;

Avrupa Politikasının Jeopolitik Olarak Hassas Olan Türkiye'yi Rusya ve İran'ın Kollarına Atması İronik, Abes ve Basiretsizliktir

Türkiye'nin geçen ay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde İran'a karşı onaylanan yeni yaptırımlara karşı "hayır" oyu kullanması çarpıcı bir şekilde ülkenin Batı'dan uzaklaşmasını tam manasıyla ortaya koyuyor. Pek çok yorumcunun ileri sürdüğü gibi, Türkiye'de, saf değiştirmeyi ve ülkeyi doğulu İslamcı köklerine döndürmeyi amaçladığı iddia edilen Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin "neo-Osmanlı" olarak nitelenen dış politikasının sonuçlarına mı tanık oluyoruz?

Bu korkuların abartılı hatta hatalı olduğunu düşünüyorum. İşler bu noktaya gelirse bu, Türkiye'nin politikalarından çok Batı'nın kendini doğrulayan kehanetçiliğinin bir sonucu olacak.

Aslında, Türkiye'nin komşu ülkelerle kendi arasındaki ve komşu ülkeler içindeki mevcut ihtilafları çözme arayışında olan dış politikası ve Türkiye'nin aktif olarak müdahil olması hiç de Batı'nın çıkarlarına ters düşen birşey değil. Tam tersi. Ancak Batı (ve özellikle Avrupa), eninde sonunda Türkiye'yi bir ortak olarak ciddiye almak -ve Batı'nın kuklası olan bir ülke olarak görmeye son vermek- zorunda kalacak.

Türkiye G20 üyesidir ve olmalıdır çünkü, genç, hızla artan nüfusu ile 21. yüzyılda ekonomik açıdan çok güçlü bir ülke haline gelecektir. Bugün bile, Türkiye'nin "Avrupa'nın hasta adamı" imajı artık geçerli değildir.

BM kararından sonra ABD Savunma Bakanı Robert Gates Avrupalıları Türkiye'ye yönelik davranışlarıyla bu uzaklaşmaya katkıda bulundukları için sert bir dille eleştirdiğinde, diplomatik olmayan açıksözlülüğü Paris ve Berlin'de ortalığı karıştırdı. Ancak Gates taşı tam da gediğine koymuştu.

Fransa'da yönetim Jacques Chirac'tan Nicolas Sarkozy'ye ve Almanya'da Gerhard Schröder'den Angela Merkel'e değiştiğinden beri, Türkiye Avrupa Birliği tarafından oyalanıyor ve atlatılıyor. Hatta, Kıbrıs olayında AB, Türkiye karşısında önceki taahütlerini yerine getirmemekte ve tek taraflı olarak ortaklaşa anlaşmaya varılmış kuralları değiştirmekte beis görmedi. Avrupalılar Türkiye ile katılım müzakerelerine başlama kararlarına resmen sadık kalırken bunu ilerletmek için çok az şey yaptılar.

Ancak şimdi, Türkiye-Avrupa ilişkilerindeki felaket ortaya çıkmaya başlarken AB birdenbire müzakerelerde yeni bir bölüm açmak istiyor (bu arada bu da açıkça çıkmazın sebebinin siyasi olduğunu kanıtlıyor).

Şunlar artık tekrar tekrar söylemekten yorulduk: Türkiye, özellikle Avrupa'nın güvenliği söz konusu olduğunda, son derece hassas bir jeopolitik konuma sahip. Akdeniz'in doğusu, Ege, Balkanlar'ın batısı, Hazar bölgesi ve Kafkaslar'ın güneyi, Orta Asya ve Orta Doğu, hepsi de Batı'nın Türkiye'nin desteği olmaksızın ya çok az şey yapabileceği ya da hiçbir şey yapamayacağı alanlar. Bu sadece güvenlik politikası açısından değil, Avrupa'nın Rus enerji tedarikine artan bağımlılığı göz önüne alındığında enerji politikası açısından da geçerli.

Batı ve özellikle Avrupa, çıkarları dikkate alındığında gerçekten Türkiye'yi yabancılaştırmamalı ama objektif olarak bakıldığında son birkaç yılda Türkiye'ye yönelik Avrupa politikasını takiben gerçekleşen uzaklaşma tam da bu türden.

Avrupa'nın 21. yüzyılda güvenliğini büyük ölçüde güneydoğusundaki komşuları belirleyecek -tam da Türkiye'nin şimdi ve gelecekte daha çok Avrupa'nın güvenlik çıkarları açısından çok önemli olduğu yer. Ancak Türkiye'yi Avrupa ve Batı'ya mümkün olduğunca sıkı bir şekilde bağlamak yerine Avrupa politikası Türkiye'yi Rusya ve İran'ın kollarına atıyor.

Böyle bir politika ironik, abes ve basiretsizliktir. Yüzyıllar boyunca Rusya, İran ve Türkiye bölgesel rakiplerdi, hiç müttefik olmadılar. Ancak Avrupa'nın siyasi körlüğü, görünüşe göre bu gerçeği bastırıyor.

Elbette Türkiye de Batı ile bütünleşmeye son derece bağımlı. Şayet bunu kaybederse, ideal jeopolitik konumuna rağmen, potansiyel bölgesel ortakları (ve rakipleri) karşısındaki konumu, ciddi şekilde zayıflayacaktır. Türkiye'nin İran'a yönelik yeni yaptırımlara "hayır" oyunun, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İran'ın nükleer politikasında gerçek bir dönüş sağlayamazsa, büyük olasılıkla büyük bir hata olduğu ortaya çıkacak. Ve bu pek de muhtemel görünmüyor.

Ayrıca İsrail ile Türkiye arasındaki anlaşmazlık Orta Doğu'daki radikal güçleri kuvvetlendirirken Avrupa diplomasisi (hem Brüksel hem de Avrupa başkentleri) ne bekliyor? Bölge için istenen sonuç, sürekli istikrarsızlık değilse, hem Batı hem de Türkiye ile İsrail, kesin surette iki ülke arasında daimi bir kopmayı göze alamaz. Avrupa'nın harekete geçme vakti geldi de geçiyor.

Daha da kötüsü, Avrupa'nın rehaveti Türkiye ve Orta Doğu konusunda her şeyden çok görünürlük kazanırken bu içler acısı durum sadece bu bölgeyle de sınırlı değil. Aynısı Avrupa'nın oradaki daha küçük tedarikçi ülkelerin onayıyla enerji çıkarlarının peşine kararlılıkla düşmesi ve Rusya'nın yanı sıra Avrupa'nın ciddi şekilde müdahil olması gereken Ukrayna'nın karşısında kendini göstermesi gereken Kafkasya'nın güneyi ve Orta Asya için de geçerli. Bölge, küresel ekonomik kriz ve (uzun vadeli planlama yapan) Çin'in yeni bir oyuncu olarak jeopolitik sahneye çıkmasıyla pek çok yeni gelişmeye gebe.

Avrupa kendi bölgesinde dahi vaktinin tükenmiş olması riskiyle karşı karşıya çünkü tüm bu ülkelerde aktif bir Avrupa dış politikası ve AB açısından güçlü bir bağlılıktan eser yok. Ya da Mikhail Gorbaçov'un dediği gibi: "Yaşam çok geç kalanları bir şekilde cezalandırır."

BYEGM

Haber Ara