Shamir: Türkiye kilit bir role sahip
İsrailli ünlü muhalif yazar İsrail Shamir'den yine ses getirecek bir yazı. Shamir, İsrail’in dünyaya yaklaşım formülü; “Eğer güç işe yaramıyorsa, daha fazla güç kullan” olduğunu belirtti.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-07-03 16:48:00
Türkiye’de bombalar patlıyor, çılgınca terörist saldırılar bombalamalar gerçekleşiyor. Pratikte her gün Türk askerleri ve sivilleri öldürülüyor. Bu ölümlere görünürde terörist PKK sebep oluyor ama gerçekte bu İsrail’in Türk bağımsızlığına karşı giriştiği savaşında yeni bir adım. İsrail tarafından cesaretlendirilen PKK, operasyonlarını Ege Denizi ve Karadeniz’den ta İzmir’e kadar genişletti.
İsrail yıllar boyunca Kürt teröristlerini silahlandırdı, onlara imkân sağlayarak eğitti; Irak Kürdistan’ını kendi toprağı haline getirdi. Birçok İsrailli iş adamı Kerkük petrollerinin kolonyal İngiliz yönetimi zamanında olduğu gibi Hayfa’ya akmasını beklerken bölgede kendi meselelerini ele alıyordu. Kürtler yıllar boyunca bölgede İsrail’in saklı bir amacı oracı olarak kaldılar; şimdiki hareketleri de İsrail’in hala Türklere bir ders vermek istediğini gösteriyor.
Amerika’daki ana Neo-con dergisi Frontpage.com Kürtleri açık bir şekilde, Türkiye’nin Filistin’e olan desteğinin öcünü alması çağrısında bulundu. Başka bir sağcı Yahudi düşünce kuruluşu, Türkiye’ye zarar vermek için, ABD kongresinin yüz yıllık Ermeni trajedisini kınaması yönünde mobilize edilmesinden bahsediyor. İsrail lobisi yıllar boyunca Türkiye’nin yanında yer almasından sonra şimdi safını değiştirerek Ermeni iddialarını desteklemeye karar verdi. Yani Türkiye şimdi bütün yönlerden saldırı altında. Popüler İsrail sloganından da bu beklenirdi: “Eğer güç işe yaramıyorsa, daha fazla güç kullan.”
Bu 31 Mayıs 2010 tarihindeki Filo katliamının açıklamasıdır. Mavi Marmara’ya düzenlenen saldırı, artan bir şekilde bağımsız olan Türklere kısa ve keskin bir şok yaratmak kastıyla düzenlendi. İsrail, onları dehşete düşürüp korkutarak, itaatlerini sağlamak niyetindeydi. Bu yüzden Mavi Marmara’nın güvertesinde bir kan banyosu emri verdiler. Şimdi bildiğimiz üzere, İsrailli komandolar herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan çok önce ateşe başladılar. Orada beysbol oynamak için bulunmuyorlardı, peşinde oldukları şey boyun eğmeydi. Cinayetler bir şaşırma halinin ya da yanlış hesabın sonucu değil, açıkça Türkiye’ye bir saldırıydı.
İsrail’in Türkiye ile olan çekişmesi, kanlı bir saldırının talihsiz bir sonucu değildi. Aralarındaki karşılıklı meydan okuma 17 Mayıs 2010’daki saldırıdan iki hafta önce şiddetli bir hale geldi. Brazilya ile birlikte Türkiye, kuşatılmış bir durumda olan İran’la, bir nükleer yakıt takası antlaşması olan Tahran deklarasyonunu hazırladı ve imzaladı. Bu deklarasyon, İran’a yaptırımlar uygulayarak ölümden hemen önceki bir hale sokup onu bombalamak şeklinde olan ABD-İsrail planlarını rayından çıkarabilirdi.
İrail Irak’ın imha edilmesini istediği kadar, İran’ın yıkılmasını, Gazzze’nin açlıktan ölmesini ve geri kalanlarında sindirilmesini istiyor. Takas antlaşması yaptırımların arkasındaki mantığı ortadan kaldırdı. İsrail lobisinin ABD ve Avrupa’daki bütün kötü planları bir anda silinip gitti. Gerçektende Müslümanların söylediği gibi: “Onlar hesap yaparlar ama Allah daha iyi hesap yapar.”
İsrail, Türkiye-Brezilya-İran antlaşmasını ağır bir darbe olarak aldı. İsrail gazetelerinin manşetlerinden “Düzenbaz Türkler ve İranlılar tarafından bozguna uğratıldık” cümleleri okundu. Bu kadar hızlı değil! ABD diş işleri bakanlığı etkili bir şekilde sorarak zararı minimize etti: “ Bu ayak takımının neyin üzerinde anlaştığı kimin umurunda? Eğer biz birilerini bombalamaya karar verdiysek, bombalamalıyız. Onların kafamızı karıştırmasına asla izin vermemeliyiz.” New York Times’daki Thomas Friedman “ Yahudi soykırımını reddeden haydutun” yaşamasına izin verilmesinden dolayı hayal kırıklığına uğratılmıştı.
BM Güvenlik Konseyi yüzsüz bir şekilde anlaşmayı hiçe sayarak 9 Haziran’da yaptırımları onayladı ve Pekin ile Moskova’ rüşvet veya şantajla buna razı edildi. Çin, K. Kore üzerinde bir meydan okumayı önlemek için anlaşmayı seçti. Batan Güney Kore gemisi saldırı için bir bahane oluşturuyordu ve böyle bir saldırı Çin’e çok zarar verebilirdi. Çinliler aynı zamanda Sincan ve Tibet’te batının araya girmesine karşı savunmasızdı.
Ruslar bazı değerli hediyeler aldılar; Ukrayna, Rusya’nın aile ocağına geri döndü, Gürcistan marjinalize edildi. Bu yeni nükleer silah antlaşması Rusya için beklentilerinin hepsinden daha iyiydi. Aynı zamanda Rusya şiddetli bir terörist saldırıya maruz kaldı ve bu Rusya’ya düşmanlarının bela tohumu ekmedeki kabiliyetini hatırlattı. Buna rağmen Türkiye yaptırımlara karşı oy kullanarak, Orta Doğu’daki kendi yeni rolünün, güvenilir bir oyun kurucusu şeklinde olduğunu kanıtladı.
İsrail ile Türkiye arasındaki anlaşmazlık İran ile yapılan takas antlaşmasıyla değil, ondan daha önce, Ocak 2010’da, İsrail dış işleri bakan yardımcısı Dana Ayalon’un Türk büyükelçisini davet ederek onu kamuoyu önünde aşağılamasıyla başladı. Doğuya özgü bir moda ile Büyükelçi Çelikkol’a Ayalon’un koltuğundan daha alçak bir koltuk verildi. Ayalon Büyükelçi ile el sıkışmayı reddetti ve kameralar kayıtta iken İbranice olarak “Görmenizi istiyoruz ki onun sandalyesi daha alçakta ve masada sadece İsrail bayrağı var.”
Ya da muhtemelen çekişme bir yıl önce Ocak 2009!da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’ terk etmesiyle başladı.
Ya da beklide anlaşmazlık Eylül 2007’de İsrail uçaklarının Türkiye üzerinden uçarak Suriye’yi bombalaması ve bunu Türkiye’den izin almadan yapması ile başladı.
Ya da ondan bile daha önce, Türkiye’nin bir asırlık yıpranmış Kemalist ideolojiyi ıskartaya çıkararak bağımsızlığını savunmaya başlamasıyla bu çekişme başladı. Mustafa Kemal Atatürk’ün seküler milliyetçiliği eski imparatorluk için bir tuzaktı. Kaba Kemalist Türkiye zorunlu olarak bir NATO üyesi, Araplara ve İranlılara düşman, ABD’nin uysal bir müşterisi, İsrail’in sadık dostu ve Kürtlerin zalimiydi.
Şimdi Türkiye’yi reforme etmek için kendi küçük katkılarını yaptıkları için Avrupalılara teşekkür etme zamanı. Sonu gelmeyen müzakerelerde AB Türkiye’den ordunun iktidar üzerindeki demirden kontrolünden vazgeçmesini istedi. Avrupa’dan gelen bu kibar telkin olmaksızın, Türkiye hala bir Siyonist general yada onun atadığı biri tarafından yönetiliyor olacaktı. Ordunun yönetiminden kurtulan halkıyla Türkler kendi vahşi sekülerizmlerine son vererek, İslamla ve komşularıyla yeniden barış yaptı.
Geçen Noel’de Türkiye’yi ziyaret ettim ve Gazze için yola çıkmak üzere olan aktivistlerle buluştum. Ekonomik krizler yaşamadan, istikrarlı bir büyüme ile, Kürtlerle barış içinde, Ermenilerle barışı sağlamak için cesurca bir girişimde bulunarak ve din ile özgürlük arasında mükemmel bir balans kurarak Türkiye iyi gidiyor. Her kim isterse güzel bir şekilde restore edilmiş olan Osmanlı camilerine gidip ibadet edebilir veya bir kafeye gidip iyi bir Türk şarabı içebilir. Kızlar ne başörtülerini çıkarıp atmaya nede kollarını örtmeye zorlanıyorlar.
ABD Savunma Bakanı Robert Gates “ Türkiye’yi kaybettiklerini” söyledi ve AB’yi Türkiye’yi reddettiği için suçladı. Ama biz Avrupalılara bu reddetme için teşekkür etmek zorundayız. Biz Türkiye’yi AB’de istemiyoruz; bizim Türkiye’ye kendimiz ve bölge için ihtiyacımız var.
AB’nin bölgesel karşılığı olarak bir Doğu Birliği yaratmak için yeni ve muhteşem bir plan var. Bu, Türkiye için doğru bir yer; bu yeni oluşumun başında olmak. Bir şekilde bu Osmanlı İmparatorluğunun bir karşılığı olacak; aynı şekilde AB’nin Frenk İmparatorluğunun bir karşılığı olduğu gibi. Aradaki fark Avrupa’nın asırlar boyunca parçalanmış olması, bizim bölgemiz 1917’e kadar birleşik iken. Bu tam anlamıyla bir siyasi birliktelik için uzak bir beklenti ise bile, bu hedefi gerçekleştirmek için iyi bir başlangıç.
Hali hazırda Türkiye ve Arap komşuları arasında serbest ticaret anlaşmaları var; son halifenin oturduğu yerin İstanbul olması ve Konstantinapol patrikliğinin burada bulunması işin ruhani boyutunu oluşturuyor. Türkiye şimdi bölgesel bir Mahkeme ihtisas ederek bölgesel problemleri burada görebilir bunlara diğerleriyle birlikte Siyonist taşkınlıkta dâhil. Avrupa hala Siyonist kontrolden kurtulabilmiş değil v bu yüzden Uluslar arası Adalet Divani ve Lahey’deki uluslar arası Ceza Mahkemesi Siyonist suçluları yargılamak için doğru bir yer değil. Daha da fazlası bunların mevcut yerleri dünün Avrupa-merkezci yapısını hatırlatıyor. Bölgesel bir Mahkeme ikna edici bir şekilde işgal altında olan Irak’taki ve diğer Orta Doğu ülkelerindeki savaş suçlularını yargılayabilir. Richard Folk ve Judge Goldstone gibi büyük avukatlar burada yer almaya davet edilebilir.
Bu Uluslararası Mahkeme’nin (Doğu) kurulması bölgenin kolonyalizmin etkisinden kurtulması gelecekte Doğu Birliği içinde birleşmesi için ciddi ve gerçekçi bir adım olacaktır.
Ama Doğu Birliği, Osmanlı İmparatorluğundan, AB’nin Üçüncü Reich’den ( Avrupa’yı birleştirmeye yönelik bir önceki girişim) farklı olduğu kadar farklı olacaktır. Bu egemen devletlerin gönüllü bir birliği olacak ve bunların hepsi kendi özgün kültür ve geleneklerini muhafaza edecektir ve birleşik Avrupa’ya Rusya’ya, İran’a ve Çin’e iyi bir komşu olacaklardır.
Ortadoğu’nun ötesine bakmak
Bu birlik kendi doğal bölgelerini Cebeli Tarık’tan Tuna nehrine kadar yeniden birleştirerek barışçı bir şekilde Orta Doğu’nun çok ötesine yayılabilir. Bu doğal bölgeler çok zaman önce muazzam Roma İmparatorluğunun başkenti Roma olmak üzere Batı İmparatorluğu ve başkenti Konstantinapol (İstanbul’un o zamanki adı) olmak üzere Doğu İmparatorluğu ya da Bizans diye ikiye ayrılmasıyla oluştu. Bizans İmparatorluğunun yerini 1456’da Osmanlı İmparatorluğu aldı. Hala aynı “ büyük alan” Müslüman ve doğulu Ortodoks Hıristiyanların aynı birleşik ve geniş medeniyeti. Türkiye ve Yunanistan, Sırbistan ve Mısır halkaları aynı davranışlara sahip, aynı ortak değerleri paylaşıyor. Batılı kardeşlerinde daha dindarlar ve Batı kolonyalizmine, Amerikan emperyalizmine ve Siyonizm’e karşılar.
Yükselen batı, birleşik Doğu’yu alt edemez; bu sebepten dolayı onun topraklarını kolonize etmek için batı, ulusları beyhude bir bağımsızlık hayali ile baştan çıkarttı. Bu bağımsızlık serabı bir tuzaktı; yeni “ hür ülkeler” batı iktidarının itaatkârı oldular. Bunu vücudumuzla kıyaslayabiliriz; eğer kollarımız ve bacaklarımız aklımızdan bağımsız olursa iyi yönetilemez. Bir vücudun bütün azaları (Osmanlı İmparatorluğunun), organların alınması veya zoraki bir bağımsızlığın verilmesi sonrası iyi işlemiyor.
Birinci Dünya Savaşı boyunca Arapların meselesi de buydu. Arap isyanı Arabistan’ın Lawrence’si tarafından getirildi. Arap toprakları hiç olmadığı kadar bağımlı hale geldi ve şimdi şeyh, yardakçı ve diktatör bloğuyla yönetiliyor. Bütün Arap dünyasındaki tek demokratik rejim Gazze mutsuz ve abluka altında.
Ama Araplar Batı politikalarının tek kurbanı değil. İngiliz entrikaları 19. yüzyılın başlarında Yunanistan’ın bağımsızlığına sebep oldu ve ondana sonra kan nehirleri, transferler bu bölünmeyi tamamladı. Bununla birlikte Fransa’nın AB’yi oluşturmak için Almanya’ya katıldığı gibi Yunanistan da Doğu Birliği’ni yaratmak için türkiyeye katılabilir, nihayetinde Bizans’ın diğer Müslüman ve Oradoks Balkan vilayetleri olan Arnavutluk, Sırbistan, Makedonya ve karadağ’ı hatta Romanya ve Gürcistan’ı kucaklayabilir. Bütün bu ülkeler Doğu Birliği’ni Avrupalı olanından daha uygun bulabilirler.
Doğu Birliği diğer ülkelere ve 19. yy’de Avrupalılar tarafından sömürgeleştirilen ve parçalara ayrılan vilayetlere erişebilir. Cezayir’in bu yeni bağlantıya en çok ihtiyacı var; bir grup seküler, din karşıtı ve batın yanlısı general tarafından yönetilen (10 yıl önce Türkiye’nin de olduğu gibi) petrol zengini bir ülke olarak. Fas modası geçmiş ve başarısız monarşisiyle ve alçak Siyonistlerle, muhaliflere karşı sistematik işkence gerçekleştiriyor. Damgalanmış oln Libya ile kırılgan Tunus’un da egemenliklerini elinden almayıp aksine kuvvetlendirecek daha geniş bir çatıya ihtiyaç var.
Doğu Birliği, Ruslarla birlikte Kafkasya üzerinde ortak çıkar alanı kurabilir. Rusların burada bir problemi var. Rus vilayetlerinin bağımsızlığı, dost olmaya NATO kuvvetlerini Rusya’nın arka bahçesine getirebilir. Onları nüfusun iradesinden alıkoymak pahalı ve popüler olmayan bir politika. Rusya’nın bütün bağımsızlıklara feragat gösterip Çeçenistan’a göstermemesi, küçük bir ülke olarak onun topraklarını hemen Rusya’ya karsı bir silahlı mücadelenin üssü haline getirdi. Doğu Birliği bu isyanlara el atarak, çalkantılı olan Kafkaslar’a barışı ve istikrarı getirebilir. Buna karşılık olarak da Rusya’nın Hıristiyan Ortodoks bölgelerinde ki çıkarlarını tanıyabilir.
Filistin, Doğu Birliğine mücevherden bir taç olacaktır. Kolonyalizmin ölümü Siyonizm’in de sonunu getirecektir. Bütün bunlardan sonra Siyonizm, Batı emperyalizminin desteğiyle asla zemin bulamayacaktır. Filistinli Hıristiyan, Yahudi ve Müslümanlar kutsal topraklarda eşit hak ve görevlere sahip olarak, sonsuza dek siyasi ihtiraslardan ve etnik rekabetten kurtulmuş olarak.
*Dünyaca ünlü muhalif bir Yahudi enetellektüel.
Bu makale Turgut Alp Boyraz tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara