Dünya sahnesinde yeni iddialı konum
Financial Times gazetesinin 28 Haziran 2010 tarihli sayısıyla birlikte dağıtılan Türkiye özel ekinde Delphine Strauss imzasıyla yayınlanan yazıda Türkiye ile ilgili önemli bilgilere yerverilmiş.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-07-01 14:01:00
31 Mayıs Pazartesi sabahının erken saatlerinde 15 Türk silahlı saldırılarda öldürüldü. Bunlardan dokuzu Mavi Marmara gemisinde bulunan ve İsrail'in Gazze ablukasını kırmaya çalışan eylemcilerdi. Eylemcilerin ölümleri, dikkatleri, İsrail'i sert şekilde kınayan ve ortak tepki talep eden Türkiye'nin üzerine çekti.
Altı asker ise Akdeniz'deki İskenderun donanma üssünde Kürt gerillaları tarafından düzenlenen bir roket saldırısı sonucu hayatlarını yitirdi. Ölümleri uluslararası camianın pek dikkatini çekmese de yurt dışındaki nüfuzu ne olursa olsun ülkenin en çetin iç sorunlarından bazılarının çözümsüz kaldığını kanıtladı.
Gelecek yıl Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlık için halktan üçüncü ve son kez yetki isteyecek. Yurt içindeki sorunları çözmede ve Türkiye'nin dünyadaki yerini yeniden tanımlamada göstereceği beceri, iktidardaki AK Partinin geleceğini belirleyecek.
Türkiye uluslararası arenada kesinlikle iddialı. Mavi Marmara olayı, tarafsızlık önerdiği bir bölgede Ankara'nın taraf olmaya gönüllü olduğunu gösterdi: Bir de umulanın aksine Gazze ablukasının yumuşatılmasına yol açtı.
Brezilya ile birlikte Türkiye, İran'ın bir nükleer yakıt takası anlaşması konusunda ara bulucu rolünü oynamasından ABD'nin duyduğu tereddüdün üstesinden geldi. Yaptıkları anlaşma başka yaptırımların yarattığı telaş ortamında görmezden gelinince, Ankara, BM Güvenlik Konseyinde çekimser oyu kullanacağına ret oyuyla Washington'a karşı çıktı.
Bütün bunlar ülkenin geleneksel ittifaklarını zora soktu. Erdoğan Arap ülkelerinin yeni kahramanı olabilir ancak Washington'da çoğunluk onu İslamcı içgüdülerine yenik düşen ve Batı ile yollarını ayıran otoriter bir popülist olarak görüyor. Diğerleri ise Türkiye'nin kendi dış politika çıkarları olduğunu ve dış dünya üzerinde Tahran'dan daha iyi bir etkisi olduğunu düşünüyor ancak yine de Ankara'nın artık daha az güvenilir bir ortak olmaya başladığı konusunda endişeliler.
Yine de iktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisinin dış politikasını şiddetle eleştirenler bile Türkiye'nin müttefikleri üzerindeki etkisinin ve onlar için öneminin arttığı konusunda hemfikirler. Eski Büyükelçilerden Faruk Loğoğlu, yakın geçmişteki müdahalelerin "bölgesel barış ve istikrara çok da yardımcı olmadığını" düşünüyor. Loğoğlu, Türkiye'nin meselelerin daha aktif olarak içinde olmasının "doğal bir sonuç" olduğunu, ABD ve AB'nin "Türkiye ile ilişki kurarken bu ülkeyi kendileriyle eşit seviyede görmeleri gerektiğini" de söylüyor.
2001 krizinden sonraki ekonomik düzelmenin mimarı Kemal Derviş, Körfez ülkelerinin zenginliğinin "Türkiye'nin üslenebileceği zengin bir ortamı" oluşturduğunu ve "G20'nin gelişmekte olan yeni dünyadan dostluklar oluşturma rolünün, AB'ninki de dâhil çeşitli kulüplerin üyeliğinden daha önemli olduğunu" belirtiyor.
Erdoğan kesinlikle Türkiye'nin yalnızca bir bölgesel aktör olmasını değil, aynı zamanda gelişmekte olan küresel güçlerin arasına girmesini de istiyor: Son iki ay içinde Erdoğan, Güney Amerika'yı dolaştı ve hem Dimitri Medvedev, hem de Vladimir Putin tarafından ziyaret edildi.
Türkiye'nin bu yeni kendine güveni daha çok göreceli ekonomik gücünden kaynaklanıyor. Batılı ülkeler bankaları kurtarmakla meşgulken, mali sektörü 2001 krizinden sonra tepeden tırnağa bir yenilemeden geçen Türkiye, klasik kredi ve mevduat sistemiyle çalışmalarını rahatça sürdüren istikrarlı bankalarıyla övünebilir.
Geçen yıl başlayan ekonomik gerileme bütün dünya gibi Türkiye'yi de etkisi altına aldı. Ancak ülkenin, Avro Bölgesi'nin zayıflığına karşı bir tampon oluşturan büyük iç pazarının körüklediği iyileşme, bölgedeki en güçlü iyileşmelerden biri oldu. Uluslararası Para Fonu (IMF) son 4. Madde İstişarelerinde ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasının 2010'da yaklaşık yüzde 6,25 oranında artacağını tahmin ediyor. Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan, gelirlerdeki artış kendi bütçe hedeflerini kolayca erişilebilir kılarken, Avro Bölgesi'nin borç krizinin ortaya çıkmasını izliyordu.
Ama bunların hiçbiri garantili değil. IMF son değerlendirmesiyle Merkez Bankasına enflasyon baskısını frenlemek için parasal küçülmenin hızını artırmayı tavsiye ediyor. Barclays Capital'da çalışan iktisatçılar, Türkiye'yi, dış finansmana bağımlılığın sürdüğü ve yeni bir mali düzenlemeye rağmen "mali performansın büyük ölçüde siyasi iradeye bağımlı olduğu" konusunda uyarıyor. ABD merkezli danışmanlık şirketi Global Source'tan Murat Üçer, "düzenlemenin niteliğini ve sürdürülebilirliğini" sorgulayarak vergi gelirindeki artışın büyük ölçüde KDV ve benzin vergisine yapılan zamlardan kaynaklandığını belirtiyor.
Ancak şu an Türkiye'nin ekonomik görünümü birçok komşusununkinden daha toz pembe ve bu da onun yabancı ortakları gözündeki değerini artırıyor. Suriye ve Irak gibi komşularla yeni dostluklar da daha geniş bir ekonomik bütünleşme teklifi üzerine kurulu. Hızla büyüyen iç enerji sektörüne yatırım yapma fırsatları da Rusya, Brezilya ve Güney Kore ile ilişkilerini güçlendirmesinde rol oynadı. Erdoğan'ın danışmanlarından İbrahim Kalın, "Libya'ya, Brezilya'ya veya Yunanistan'a gittiğimiz zaman... iş adamları bizim en büyük değerimiz. Onlar dış politikanın hayati önem taşıyan bir parçası." diyor.
Erdoğan için ise kaderin cilvesi, diğer ülkeleri etkilemenin bir yolu olan ekonominin, yurt içinde başarısızlığını kanıtlamada kullanılabilmesi. Çünkü Türklerin çoğunu ilgilendiren yegâne ekonomik göstergeler, enflasyon ve işsizlik.
Enflasyon frenlendi ancak bu et, yakıt ve sigara gibi günlük ihtiyaçlara yapılan aşırı zamların ardından gerçekleşti. İşsizlik oranı mart ayında yüzde 13,7 ama yazın bu oranın mevsimlik işler sayesinde biraz düşmesi muhtemel görünüyor. Ancak bu rakam gençlerin yüksek işsizlik oranı, kadınların düşük istihdam oranı ve tarım sektörü ile aile şirketlerindeki verimsiz istihdamı göstermiyor.
Ayrıca Adalet ve Kalkınma Partisinin geçen yıl başlattığı iki büyük siyasi girişim de boşa çıktı. Geçen yaz, Erdoğan, özellikle Kürtlerin şikâyetlerini azaltmak ve 26 yıllık çatışmayı sona erdirmeyi amaçlayan, azınlık haklarını genişletecek bir girişimi başlatmıştı. Ancak Kürtleri düş kırıklığına uğrattı, milliyetçileri de öfkelendirdi. Kürt asilerin son taarruzu, son yılların en şiddetli saldırılarıydı.
Askerî darbe planları iddialarına yönelik bir dizi soruşturmanın başlatılmasının ardından Erdoğan bu yıl, 1980'li yıllardaki askerî yönetim zamanında tasarlanan ve AB tarafından demokratikleşme yolunda bir engel olarak görülen Anayasa'nın gözden geçirilmesi doğrultusunda yeni bir girişimde bulundu. Ancak Anayasa Mahkemesinin incelemesinden geçerse eylül ayında referanduma sunulacak yeni metinden kimse memnun değil.
Adalet ve Kalkınma Partisinin en çok önemsediği değişiklik olan siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran madde ise Mecliste yapılan oylamaya takıldı. Bu arada laikler diğer maddelerin yargının bağımsızlığını zedelediğini söylerken, liberaller ise yama şeklinde değişiklikler yerine Anayasa'nın tamamen yenilenmesi gerektiğini ifade ediyor.
Bütün bunlar, Adalet ve Kalkınma Partisinin 2007 seçimlerindeki ezici zaferinin ardından giderek gücünü kaybedip etkisini neredeyse tamamen yitiren muhalefet kanadında bir canlanmayı tetikledi. Merkez sol gruplar, seçmenlerin yolsuzluk ve ekonomik eşitsizlik kaynaklı hüsranlarını dile getiren ana muhalefet partisi CHP'nin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun arkasından gidiyor. İzleyeceği politikaların ayrıntılarının açıkça belirtilmemesine rağmen minyon yapılı eski bürokrat Kılıçdaroğlu, popülarite açısından Erdoğan'a rakip ve Başbakanın giderek kan dondurucu olan söylem tarzının ardından Kılıçdaroğlu'nun ılımlı tavırları memnuniyetle karşılanıyor.
Kamuoyu yoklamaları çok güvenilir olmayan değişken verilerdir. Ancak yapılan son yoklamalar, Adalet ve Kalkınma Partisinin, diğer partilerin hepsinden daha fazla desteğe sahip olduğunu ama 2007 yılında yakaladığı yüzde 47'lik oran bir yana yeniden tek başına iktidara gelemeyebileceğini gösteriyor.
Erdoğan erken seçim çağrılarına dirense de kendi milletvekillerinin bazıları bile sırf fazla başarı elde edemeyeceklerine inandıkları seçim kampanyalarını uzatmamak adına, resmî olarak önümüzdeki yaz yapılması planlanan genel seçimlerin erkene alınması kararını memnuniyetle karşılayacak.
Gelecek seçimler ne zaman yapılırsa yapılsın veya sonucu ne olursa olsun, Türkiye'nin dünya siyasetinde giderek artan nüfuzunu geriye çevirmesi ihtimali oldukça düşük.
Adalet ve Kalkınma Partisinin Dış İlişkiler Sözcüsü Suat Kınıklıoğlu, "Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda olsa da olmasa da bundan sonra gelecek hükûmetler Irak ve Suriye ile ilişki kurup Orta Doğu barış sürecini görüşmek zorunda kalacaktır. Bizden sonra Türkiye'yi kim yönetirse yönetsin, bu konularla ilgilenmek zorunda." diyor.
FT
BYEM
SON VİDEO HABER
Haber Ara