'İslam Batıda büyüyen en büyük dindir'
"Doğruluk, söz ve adalet kavramları vasıtası ile İslam dininin içine girdim. Kendini bu dinin içinde bulmuş, adalet ve eşitlik kavramlarının özüne yolu düşmüş insanların varlığından dolayı, İslam, Batıda büyüyen en büyük dindir."
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-06-28 05:03:00
Gazeteci, akademisyen, aktivist, yazar ve kadın hakları savunucusu Yvonne Ridley’le hayatını, mesleğini, siyaset ve dünya görüşü hakkında merak edilenleri ve şu an neler yaptığını, Afganistan’daki günleri ile başlayan öyküsünü ve bugüne dair değerlendirmelerini konuştuk.
Dilerseniz önce Yvonne Ridley’i tanıyalım.
İngiliz kadın gazeteci Yvonne Ridley 23 Nisan 1959 yılında İngiltere'de doğdu. Uzun ve başarılı meslek hayatı boyunca; Sunday Times, The Observer, Daily Mirror, The Independent ve Sunday Express gibi gazetelerde araştırmacı muhabir, gazeteci ve kıdemli basın muhabiri olarak çalıştı. Bununla beraber BBC, CNN ve ITN gibi televizyon kanallarında Ortadoğu konulu programlarda sunuculuk, yapımcılık ve yorumculuk gibi görevler üstlendi.
Eylül 2001’de muhabir kimliğini gizleyip, ‘burka’ giyerek Afganistan’a girmesi hayatının en önemli dönüm noktasını oluşturuyor. Taliban tarafından yakalanan Ridley, on gün boyunca esir hayatı yaşadı. Esarette çok sıkıntılı zamanlar geçirdi. Bu sıkıntı, kendi deyimiyle, şahsından kaynaklanan bir durumdu ve Taliban hiçbir şekilde kendisine baskı uygulamamıştı. Filistinli ilk kocasından olan kızı Daisy'nin Tony Blair'e mektup yazması ve Afganistan'a "Doğum günüme kadar annemi serbest bırakın!" çağrısı yapması üzerine dünya basının gündemine oturdu. Bu zorlu süreç, Ridley’in gazetecilik anlayışı ve hayatında köklü değişimlere yol açtı. Serbest bırakılmasına karşılık, İslam dinini ve Kur-an’ı önyargısız bir şekilde inceleyeceğine dair söz verince, özgürlüğüne kavuştu.
Uzun araştırma ve incelemelerden sonra Müslüman oldu. Kur’an’ı Kerim’in kadın ve aileye yönelik bakış açısı, bu kararında etkili oldu. Kadın hakları savunuculuğunun yanında savaş karşıtı görüşleriyle de biliniyor. Küresel bir barış eylemcisi olarak dünyanın çeşitli bölgelerinde kadın hakları ve terörle mücadele konularında konferanslar verdi. Bayan Ridley, halen İslami medya kuruluşlarında program yapımcısı, sunucu ve yorumcu olarak gazetecilik mesleğini sürdürmektedir. Sosyalist bir siyasi duruşu olan Bayan Ridley son olarak, İngiltere'nin yeni sol partisi Respect'ten milletvekili adayı olmuştu. Gazeteci, akademisyen, aktivist, yazar ve kadın hakları savunucusu olan Bayan Ridley, halen Londra’da yaşamaktadır.
Mehmet Lütfü Özdemir’in Yvonne Ridley ile gerçekleştirdiği o röportaj:
Bayan Ridley okurlarımıza kendinizi anlatır mısınız?
Şu an Press Tv’de iki haftalık politika ile ilgili bir program sunuyorum ayrıca İngiltere’deki ve tüm dünyadaki Müslümanları ilgilendiren sütunlar, güncel olaylar ve konular ile ilgili analitik makaleler yazıyorum. Ayrıca NGO mahkûmları derneğinin başındayım ve çeşitli hayır işlerine destek ve yardım için katıldım. Bu son dönem Afganistan’da, Celalabad’da kızlar için kütüphane projesini başlattım. Geçen sene kurduğum sinema & televizyon yapım şirketi ile çalışmalarıma devam ediyorum.
Gazeteciliğe ne zaman ve nasıl başladınız?
Gazetecilik kariyerime, tam olarak lisede, 18 yaşındayken, İngiltere’nin Kuzeydoğusunda haftalık yerel bir gazetede, gizli haberleri araştırma-inceleme üzerine ihtisas yaparak başladım.
“MÜSLÜMAN KADINLAR YÜREKLİ OLMALI”
Kendinizi Gazeteci kimliğiniz dışında nasıl tanımlarsınız?
Gazeteci olmanın yanı sıra, insan haklarına karşı büyük bir ilgim var ve zamanımın büyük bir kısmını tüm dünyadaki zulüm ve haksızlıklar üzerine konferanslar ve konuşmalar vererek geçiriyorum. Ayrıca Savaşı Durdurun Koalisyonunun ( Stop The War Coalition) asli üyesiyim ve Emperyalist güçlerin barış ve demokrasi getiremeyeceğine şiddetle inanıyorum. Ayrıca bir kadın hakları savunucusuyum ve geçmişimi, feministliğimi, İslamiyet’le olan bağımla karıştırarak, Müslüman kadınları teşvik edici onları yüreklendirici konuşmalar yapıyorum.
“AFGANİSTAN DENEYİMİ HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ”
Bakış açınızı değiştiren, herkes tarafından bilinen, 2002 yılında Afganistan’a gizlice gidişiniz… Neden Afganistan’a gittiniz?
Afganistan’a yaklaşan savaş öncesi, üstü örtülmeye ve gizlenmeye çalışılan Afgan halkının umutlarını ve korkularını ortaya çıkarmak ve röportaj yapmak için gittim. Tarih Eylül 26, 2001 idi ve Sunday Express’teki bu göreve atanmam aniden, bir anda oldu ve iki gün sonra Taliban tarafından ülkeye şüpheli bir şekilde, casusluk şüphesi ile ve ülkeye yasadışı pasaportsuz ve vizesiz girmek suçu ile yakalandım. Bu hayatımın dakikalar içinde değişmesiydi, fakat o zaman hayatımın ne denli değiştiğine ve bunun nasıl bir deneyim olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu.
Orada ne tür deneyimleriniz oldu?
Taliban tarafından esir alındığım 10 gün boyunca çok korkmuştum. Bush ve Blair tarafından yapılan propagandalardaki gibi Taliban’ın bir şeytan olduğunu, dünyadaki en gaddar, en vahşi rejime sahip olduğunu ve kadınlardan nefret ettiklerini ve daha bunun gibi benzer şeyleri düşünmüş, bana işkence yapılacağını ve ardından idam edileceğimi sanmıştım.
Söylediğim gibi, bu deneyim büyük bir hayat değişimiydi, ayrıca bendeki korku beni adeta ele geçirmişti, tutsaklık esnasında hayalimde ürettiğim kökleşmiş şüphe gardiyanımın bana güven verici hal ve tavırlarına rağmen tüm benliğimdeydi. Hala onların beni kesinlikle öldüreceğine inanıyordum.
Sonuç olarak, gerçekten idam edileceğime inanmıştım. Tersi bir reaksiyonda ben cehennemden gelen bir hükümlüydüm. Şöyle düşünmüştüm, yerdeyken, sana birisi tokat attığında, sen o tokat atan eli öpmezsin, sen de aynı şekilde kavga edersin! Bu çılgınca bir stratejiydi ve büyük olasılıkla hapisteki esaretim sırasında bu durumla cidden başa çıkamamamdan dolayı oluşmuş bir reaksiyondu.
Öğrendiğim diğer bir şey ise, benim batılı kibirliliğim ve zihniyetimde cahilliğimden kaynaklanan Batı ve Doğu kültürlerinin ne kadar farklı olduğu idi. Ben Taliban’ın yaptığı her şeyi yanlış yorumlamıştım. Örneğin onların göz kontağı kurmamasını, güvenilmez olduklarına ve beni öldüreceklerine yormuştum. Fakat daha sonra gördüm ki, bu onların saygı göstermek için yaptıkları bir şeydi.
Ölüm cezasını duyduğunuzda ne hissettiniz?
Açıkçası hep huzursuzdum, ölüm cezası ile ilgili kendimi çok huzursuz hissediyordum. Bütün bu deneyime ek olarak, muhtemelen en ilgi çekici anım ölüm korkumu yenmemdi. 10 gün boyunca, her sabah yüzleştiğim şey bu benim son günüm mü korkusu ve her gece uyumaya giderken acaba bu benim son gecem mi düşüncesiydi. Bu duygu kısa bir süre içinde yok oldu, sanki bir şok gibi bir darbe gibiydi, kendi kendime idam edileceğimi ve bununla ilgili yapacak hiç bir şeyim olmadığını düşündüm ve bununla yüzleş artık dedim.
Peki, bu olanlardan sonra ne oldu? Yani o yüzleşme nasıl bir şeydi? Çünkü bu sizin için çok önemli. Tüm hayatınızı etkileyen dönüm noktasından sonra nasıl bir hayat başladı?
Hapishanede iken bir vaiz tarafından Müslümanlığa davet edildim. Kendisine, böyle önemli ve hayatımı değiştirecek bir kararı hapishanede veremeyeceğimi lakin buradan çıkmama izin verirse, Londra’ya döndüğümde, Kur’an okuyacağımı ve İslam’ı araştıracağımı söyledim. Gerçektende bu durumdan kurtulmak için ona her ne konuda olursa olsun söz verirdim, bu sözümü de serbest bırakıldıktan sonra tutardım, diğer tutuklular orada iken, ben sözümü tuttum. Zaten hep Tanrıya inanmıştım ve Hıristiyanlığı takip ediyordum. Böylelikle Kur’an’ı, içeriği dışında kolaylıkla okudum ve bunu takiben daha sonraki okuyuşlarım tüm hayatımı değiştirdi.
Tüm hayatınızın dönüm noktası 2001 yılında yaşadığınız olay mıydı yoksa bu tarihten önce İslam’ı araştırdınız mı? Daha önce İslam hakkında ne biliyordunuz? İslam hakkındaki görüşleriniz, bakış açınız ne idi?
İslamiyet ile ilk tanışmam 1978 yılındaki İstanbul ziyareti esnasında oldu ve o zaman çok güzel el yapımı üzerinde Kur’an’dan bir ayet olan altın aldım. Sultanahmet Camii’ni de kapsayan geziyi hatırlamak dışında bu dinin önemi ve manası hakkında hiçbir fikrim yoktu.
İslam’ın ilkel ve Müslüman erkeklerin birçok karısı ve cariyesi ile karışmış bir din olduğunu düşünüyordum.
Irak ve Afganistan’a yapılan saldırıların arkasındaki gerçek niyet ve amaç nedir?
Bu iki saldırı da Emperyalistlik ve Amerika’nın tam anlamıyla etkin olduğu saldırılardı. Irak şiddete doğru yol alıyor ve Afganistan hiçbir zaman ele geçirilemeyecek. Motivasyon ve uzun dönem çıkarların başlangıç noktası, petrol çıkarmak ve petrol tedarik etmek ile alakalı.
Bir savaş karşıtı olarak, Global Savaş ne anlam ifade ediyor?
Bir gazeteci ve savaş karşıtı olarak, yakın gelecekte bunu ilgilendiren işlerin dışında olmayacağım, mücadele edeceğim ve bir barış aktivisti olarak önümüzdeki on yıl çok meşgul olacağım.
“POLİTİKACILARA VİCDANİ BASKI YAPMALIYIZ”
Biz insanlar; birçoğumuz, insan hakları savunucusuyuz (vicdanlıyız). Kendimizi, küresel hegemonyaya (egemenlik) karşı nasıl savunmalıyız, nasıl müdafaa etmeliyiz?
Sıradan insanlar olarak, kendimizi süper güçlere karşı savunmamız zor fakat ahlaki ve vicdani karakterimizi ortaya koymak ve uluslararası zorbalara karşı en önemli desteğimizi, belkemiği sayılacak derecede önemli olan şeyleri politikacılarımıza aşılamak zorundayız.
Global anlamda yapılan haksızlıklar ve eşitsizliklerin altındakiler nelerdir? Bunların sebepleri neler?
Bugün, terördeki savaş birçok adil olmayan öğe ile dolu, batı kapitalizmi boyunca bize zengin ve fakir arasındaki uçurumu ve farklıkları getirdi. Günümüzde, açgözlülük ile gelmiş bir anlayış yüzünden Amerika obezite ile savaşırken, dünyanın diğer yanında insanlar açlık ve yetersiz beslenme yüzünden acı çekmektedir.
“TÜRKİYE ve İRAN İSLAM DÜNYASINDA ÖNEMLİ BİR YERE SAHİP”
Sizin bakış açınıza göre, İslam dünyası savaşlara, haksızlıklara, zulme ve eşit olmayan muameleye karşı söz söyleme yetkisine sahip mi? İslam dünyası ve Müslümanlar bu gibi önemli konularda iyi bir yere sahip mi?
Müslüman dünyasında birçok lider haksızlıklara karşı ayağa kalkmaya ve Amerikan emperyalizmine karşı koymaya gelince yetersiz. Bir kaç dikkate değer lider istisna olarak sayılabilir, haksızlıklara ve İsrail’in Filistin halkına uyguladığı alçakça politikalarına karşı ayağa kalkan, bunların karşısında sağlam ve kuvveli bir şekilde duran, Türkiye Başbakanı gibi. Mahmud Ahmedinejad da Amerikan Emperyalizmi’ne boyun eğmeyeceğini ve her istenilene eyvallah demeyeceğini gösterdi.
“BAŞÖRTÜSÜ ZULMÜ BENİ ÜZÜYOR”
Türkiye’nin İslam coğrafyasındaki yeri nedir?
Türkiye, İslam için daha çok ayağa kalkmalı. Halen başörtülü kızların üniversiteye giderken başörtülerini çıkarmak zorunda bırakılmaları beni çok üzüyor. Bu durum Sekülerizm’in daha da tırmanmasına ve kadın haklarını çiğnenmesine sebep oluyor ve cidden böyle bir yasak çok gereksiz.
“İSLAM BATIDA BÜYÜYEN EN BÜYÜK DİNDİR”
Bize İngiltere’deki Müslümanlar’ın aktivitelerinden bahseder misiniz?
Aşırı tutucu, muhafazakâr Seküleristler’in, İslam’a direkt karşı çıkmalarına ve eleştirilerine rağmen, kendimden eminim ki İslam, İngiltere’de ve diğer Avrupa ülkelerinde büyümeye devam edecektir. Benim gibi, doğruluk, adalet gibi kavramlar vasıtası ile İslam dininin içine girmiş, kendini bu dinin içinde bulmuş, adalet ve eşitlik kavramlarının özüne yolu düşmüş insanların varlığından dolayı, İslamiyet, Batıda büyüyen en büyük dindir.
Son olarak Türkiye’ye bir mesajınız var mı?
Türkiye insanını, adilane bakış açılarını ve adil duruşları için saygı ile selamlıyorum. Onlar belki de bugünün Müslüman nüfusu içinde en fazla sayıdalar, Filistin halkının hakları için savaşıyor ve mücadele ediyorlar. Geçenlerde Gazze’ye giden konvoyun ve gemilerin geniş halk kitleleri tarafından desteklenmesi ve bu anlamdaki mücadeleleri bunun kanıtı. Ben Bu bağlamda Türkiye’nin, bölgesel güç ve büyüyen bir nüfuz olarak Avrupa’ya katılmasını gerekli görmüyorum. Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin yardımına ihtiyacı yoktur. Umuyorum ki, Türkiye’nin etkin ve güçlü duruşu Avrupa’ya dahil olmasıyla bozulmaz veya baskı altına alınmaz.
Kısa.. Kısa.. Kısa..
İnternet Gazeteciliği
İlk olarak tecrübeli bir gazeteci olan Gordon Thomas’ın yönettiği, istihbarat ve haber alma alanında faaliyet gösteren Globe-Intel adlı web sitesinde olayları dosyalamakla internet gazeteciliğine başlayan Ridley, daha sonra Al-Jazeera web sitesinde tam teşekküllü bir internet yazarı haline geldi.
Afganistan Deneyimi
Ridley, Afganistan’daki deneyiminden sonra şunu söylüyor: Ününe, şöhretine güvenme!
Ve ekliyor: Bu deneyim, beni, çok sevdiğim gizli röportaj yapma konusunda değişmeye itti. Serbest bırakıldıktan sonra, simam her yerdeydi. Kendimi yeniden buldum ve kendimi hayırseverlik işlerine adamaya başladım.
“Gazetecilik Benim Kanımda Var”
Gazetecilik ve yazı hayatı üzerine: Gazetecilik benim kanımda ve her zaman hayatımda önemli bir rol oynayacak, başka alanlara açılmış olsam bile. Gazeteciliğe istinaden ve daha birçok yeni kitap yazmayı umuyorum.
Düzenli olarak şu web sitelerini okuyor: The Guardian, Globe-Intel, BBC ve Al-Jazeera.
Genç Gazetecilere Tavsiyeleri
Kariyerlerine ve tam olarak nereye gitmek istediklerine, ne mevkide olmak istediklerine erkenden odaklansınlar, en iyiyi elde etmeyi ve en yüksek amaca ulaşma umudunu asla kaybetmesinler, daha önemlisi de işlerini sevsinler ve bunun 9–5 (mesaisi tam vaktinde biten) işi olmadığını bilsinler.
Yayınlanan kitabı
Yvonne Ridley’in son kitabı Ticket to Paradise (Cennete Bilet) Amerikalı yayıncı Carol Adler tarafından satışa sunulmuştur. http://www.dandelionbooks.net.
Cennete Bilet kitabı hakkında görüşlerini belirten gazeteciler:
Gordon Thomas (yazar) / “ Cennete Bilet (Ticket to Paradise) keskin gözlemlerle dolu, sıkıca örülmüş sürükleyici bir kurgudur. Maço erkeklerin dünyasında sözünü sakınmayan bir kadının, cesur ve büyüleyici hikâyesini sunuyor. Ayrıca Müslüman toplumun insani yönlerini tarafsız bir bakış açısıyla ortaya koyarak, birçok batılı yazarın cesaret edemediği bir işe soyunuyor. Tek kelimeyle enfes bir gösteri.”
Scott Taylor (gazeteci) / “ Ridley, büyük finans çevreleri, uluslar arası medya, terörizm ve Ortadoğu politikalarını içeriden bakışla okurlarına sunuyor. Cennete Bilet, 11 Eylül olaylarından yola çıkan; entrika, casusluk ve kadın-erkek ilişkilerine dair çok ince ayrıntılarla dolu, akıcı bir roman”
SON VİDEO HABER
Haber Ara