Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

François Bayart: Büyük Türk'ün oyunu

Fransız laikliğinin tam tersi olan Türk laikliği, din ile devletin ayrılmasını değil, dinin devlete bağımlı olmasını öngörüyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-06-28 13:18:00

François Bayart: Büyük Türk'ün oyunu
Tirajı haftada 542 bin olan Fransız le Nouvel Observateur dergisinin 24-30 Haziran 2010 tarihli sayısında "Büyük Türk'ün Ouyunu" başlıklı makale altında yayımlanan, Ulusal Bilim Araştırma Merkezi CNRS'te Araştırma Müdürü, Uluslararası Çalışmalar ve Araştırmalar Merkezi CERİ'nin eski Başkanı Jean-François Bayart'ın, Gilles Anquetil ile François Armanet'e verdiği mülakatın çevirisi şöyledir:

Orta Doğu'da Hızla Yükselen Bir Güç Olan Erdoğan'ın Türkiye'sinin Yeni Jeopolitik Hedefleri Nelerdir?

Bir Uzmanın Değerlendirmeleri

SORU: İsrail'in, Recep Tayyip Erdoğan hükûmetinin desteğiyle Gazze'ye doğru yola çıkan "Mavi Marmara" gemisine müdahalesiyle Türkiye'nin Orta Doğu meselelerindeki rolünde bir dönemeç mi yaşanıyor?

BAYART: İsrail ile Türkiye arasında ilişkilerin bozulması konusunda yeni bir aşamaya gelindi. Erdoğan'ın kamuoyunu dikkate alması gerekiyor. Ancak kendisi İsrail Devleti'ni değil, Kudüs'te yönetimde olan koalisyonu kınıyor. Yani Ahmedinejat'ın kışkırtmalarıyla hiçbir alakası yok. Yine de İsrail ordusu dokuz Türk'ü öldürmüştür. Bu durumda Ankara'nın zaten PKK'ya yardım ettiğinden şüphelenilen İsrail ile askerî iş birliğini veya Kudüs ile Müslüman-Arap dünyası arasında ara buluculuğunu devam ettireceği sanılmıyor. Bu meselede kaybeden, Tahran, Şam ve Iraklı Kürtlerle ilişkilerini düzelten bölgedeki tek müttefikinin kendisinden uzaklaşmasına neden olan İsrail Devleti'dir.

SORU: Avrupa'nın kendisini Birliğe kabul etmesi konusundaki çekincelerine alınan oysa NATO üyesi ve stratejik anlamda ABD yanlısı olan Türkiye, Osmanlı geçmişine bir sadakat gösterisiyle yeniden Müslüman dünyasının lideri mi olmak istiyor?

BAYART: Türk diplomasisi neo-Osmanlı değildir. Yeniden kurulacak bir imparatorluk dünyasında değil, bir ulus-devletler bölgesel sistemi çerçevesinde gelişmektedir. 1990'lı yıllardaki Yugoslavya savaşlarındaki tutumu bunu kanıtlamıştır. Türkiye elbette bir bölgesel güç olarak ortaya çıkıyor. Ancak Ermenistan ile barışma çabaları, mali bir kriz döneminden geçen Yunanistan'a desteği, diplomasisindeki Müslümanlık boyutunun ikinci planda kaldığını gösteriyor. Türkiye her şeyden öte global bir güç olmak istiyor, bunun en iyi göstergesi de İran nükleeri konusunda Tahran'da varılan anlaşma ve Türk yetkililerin Afrika ile Latin Amerika'ya yaptıkları ziyaretlerdir. Türkiye'nin bu projesi, Avrupa Birliği'ne üyelik projesinin yerini almıyor. Ancak Avrupa Birliği artık daha az ilgi çekiyor ayrıca 70 milyon nüfusu olan bir ülkeye burun kıvırarak ciddi bir risk aldı: Türkiye'yi, yeni bir bağlantısızlığa hatta Putin veya Ahmedinejat'ın tarzında bir milliyetçiliğe özenen kalkınmakta olan ülkelere doğru itme riskini. Henüz buraya gelmedik. Ancak Sarkozy'nin diplomasisi de tutarsız. Fransa'nın hatası, Türkiye'nin ABD'nin Truva Atı olacağını düşünmek oldu. Oysa NATO'da bu ülke asla ABD'nin "fino köpeği" olmadı. 2003 yılında Irak savaşında ABD'lilere katılmayı reddetmedi mi? Türkiye ayrıca işini bilen çok taraflı bir oyuncudur. Diplomasisi, Fransa'nın "Güç-Avrupa" görüşüne yakındır.

SORU: "Cumhuriyetçi İslam" adlı kitabınızda Türkiye'de "Cumhuriyet ile İslam'ın aynı gemide olduklarını" yazıyorsunuz. Türkiye, komşusu İran İslam Cumhuriyeti'nin başaramadığı bu demokratik evliliği başarabilir mi?

BAYART: Fransız laikliğinin tam tersi olan Türk laikliği, din ile devletin ayrılmasını değil, dinin devlete bağımlı olmasını öngörüyor. Kemalist ideoloji göz ardı etmiş olsa da İslam, Osmanlı İmparatorluğu'nun çok kültürlü ve dindar dünyası yıkıldığında Cumhuriyet'in dölyatağını oluşturmuştur. Türk vatandaşlığı etnik inanca dayanır. Doğuştan Hanefi mezhebine bağlı bir Sünni olan ve Türkçe konuşan bir kişi, Kürtçe konuşan Şafi mezhebine bağlı bir Sünni'den, bir Alevi'den, bir Musevi'den veya bir Hristiyan'dan daha fazla Türk'tür. Türkiye Cumhuriyeti'nin Hanefi-Sünnilikle arasında, Fransa'nın Katoliklikle arasındaki aynı utanç verici ilişki hâkimdir. Türkiye'de Erdoğan'ın partisi AK Parti ile neo-Kemalistler arasındaki tartışma dinden çok, iki elitin siyasi ve ekonomik rekabetine dayanmaktadır. AK Parti, Anadolulu bir burjuvazi ve iş adamlarının yükselişine yol açmaktadır. Laiklik yanlıları –özellikle de ordu– ile İslamcı hareket arasındaki ilişkiler hiçbir zaman "biri kazandığında diğerinin kaybettiği" şeklinde olmadı. Türklerin yüzde 74'ü Cumhurbaşkanlarının dindar bir Müslüman olmasını istiyorsa, yüzde 75'i de ayrıca laikliği savunmasını bekliyor. Artık asıl mesele, vatandaşlık üzerindeki etnik inanca dayalı görüşün aşılması. Avrupalıların, hayatları pahasına bile bu yönde ilerleyen Türklere destek vermemeleri utanç vericidir. Tartışma, Türkiye ile Avrupa'yı değil, vatandaşlık hakkında iki görüşü, etnik inanç ile evrenselciliği karşı karşıya getirmektedir. İran ise henüz son sözünü söylememiştir. "Yeşil Hareket", sivil toplumun Cumhuriyet veya demokrasi fikrinden kolay kolay vazgeçmeyeceğini göstermiştir.

SON VİDEO HABER

İstanbul2da 4 katlı otelde yangın

Haber Ara