'Yeni Ortadoğu'nun dayanağı Türkiye'
Türkiye'deki çatışma tasvir edildiği gibi laiklik yanlılarıyla İslamcılar arasında değil, demokratlarla otokratlar arasındadır.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-06-23 14:18:00
Bu bölgede yaptığım bir tur, daha önce Kuzey Amerika'dan göremediğim bir şeye gözlerimi açtı. Yeni bir Orta Doğu doğuyor.
Mısır ve Suriye gibi milliyetçi ve otoriter Arap devletlerinin yavaş ölümü ve Amerika'nın Irak'taki kötü macerası ile Afganistan'daki uğraşı bir güç boşluğu yarattı. Bu boşluk, üç yeni bölgesel oyuncu tarafından dolduruluyor. Türkiye, İran ve petrol ve gaz zengini olan Basra Körfezi'ndeki devletler.
Türkiye ve İran'ın Arap olmadığını biliyoruz. Orta Doğu'nun bir parçası olarak bile kabul edilmiyorlardı. Ancak şimdi, İran'ın rahatsızlık verme gücünden dolayı ve Türkiye'nin de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki ve oldukça geç kalmış olan jeopolitik rolü nedeniyle bölgede bir etkiye sahipler. Erdoğan, Toronto'daki G-20 zirvesine katılacak.
Yeni Orta Doğu üçlüsünün Arap kısmına Suudi Arabistan liderlik ediyor. Ancak ticaret, iletişim ve kültür aracılığıyla dikkate değer bir yumuşak gücü kullananlar ise Katar (El-Cezire'ye ve Doha ticaret müzakereleri turlarına ev sahipliği yapıyor) ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ("Dubai Mucizesi" ve Emirates Havayolları) gibi atılgan ve iddialı yeni Arap oyunculardır.
Ayrıca yeni düzendeki en güçlü kuvvet olan Türkiye'nin bir demokrasi olduğunu da unutmayın. Babadan oğula geçen şeyhliklerle yönetilseler de Katar ve BAE; yabancı yatırımı, yetenekleri ve turistleri, bunlara eşlik eden modernleştirici etkilerle birlikte memnuniyetle karşılayan, açık toplumlar haline geldiler.
Ayrıca bu üç yeni gücün ikisinin, yani Türkiye ve Körfez Araplarının, artık itaatkâr bir şekilde olmasa da Batı yanlısı olduğunu da not edin.
Erdoğan, iki müttefikinin ne birini ne de ötekini terk etmeksizin, Amerika ve İsrail'den bağımsız bir şekilde hareket ediyor.
Erdoğan'ın, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki üyeliğini kullanarak İran ile ilgili nükleer ikilem hakkında Brezilya ile birlikte hareket etmesine bakın.
Ayrıca 2008-2009 Gazze Savaşından ve özellikle de İsrailli komandoların Gazze'ye insani yardım götüren bir Türk gemisindeki 9 Türk'ü 31 Mayıs'ta öldürmesinden beri Erdoğan'ın İsrail'i sürekli eleştirmesine bakın. Erdoğan geçen hafta, "Gazze'ye yönelik abluka devam ettikçe bölgeye barış ve istikrar gelmeyecek." dedi. Uluslararası baskı nedeniyle İsrail kısa süre önce bu ablukayı yumuşatmayı kabul etti.
Türkiye'yi eleştirenler ya Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates'in geçen hafta yakındığı gibi, Avrupa'nın Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olma isteğini reddetmesi nedeniyle ya da Türkiye'nin yeni Osmanlı hayalleri kurması nedeniyle -ki kesinlikle öyle değil (Osmanlılar Batı ile daima etkileşim içinde oldular)- Batı'yı terk edip Doğu'ya dönmekte olduğunu söylüyorlar.
Amerika ve İsrail, Türkiye için önemli olmaya devam ediyor. Ancak Türkiye aynı zamanda, Amerika'nın artık koşulları dikte etmediği ve Türkiye'nin anahtar bir bölgesel rol oynadığı, yeni birçok kutuplu dünya vizyonu izliyor.
Seksen milyonluk bu ulus, Amerika'dan sonra NATO'da ikinci büyük orduya sahip. Küresel ekonomik krize kadar ekonomisi yılda yüzde 6-7 büyüyordu ve bu yıl için öngörülen yüzde 3.5'lik büyüme ile eski seyrini kazanıyor. Türkiye ekonomisi, dünya'nın 17., Avrupa'nın 7. ve İslam dünyasının ise en büyük ekonomisidir (Kanada'nın 1 trilyon dolarlık gayri safi yurtiçi hasılası karşısında Türkiye'nin gayri safi yurtiçi hasılası yaklaşık 700 milyar dolardır.) Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Türkiye'yi, Amerika'nın iş yapmak istediği yükselen güçlerden biri olarak nitelendirdi.
Erdoğan'ın komşularla, İran dahil, "sıfır sorun" politikası, geleneksel düşmanlar Yunanistan, Ermenistan ve Suriye ile yakınlaşmaya yol açtı.
Erdoğan ayrıca İsrail ve Suriye, İsrail ve Hamas, Gürcistan ve Rusya, Irak ve Suriye, Amerikalılar ve Iraklı direnişçiler, Lübnan ve Suriye, Lübnan'daki değişik gruplar ile Somali ve Yemen'deki çatışan gruplar arasında arabuluculuk rolü oynamaya çalıştı.
Her cephede başarılı olmadı. Aslında, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından savaş suçları ile suçlanan Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir'i şımarttığı zaman olduğu gibi, bazılarında kötü bir şekilde tökezledi.
Ancak Erdoğan'ın yaptığı kaydettiği ilerleme yadsınamaz.
Türkiye ve Ermenistan, mevcut sınırlarını tanımayı ve tarihi sorunları çözmeyi kabul etti. Bu Türkiye'nin inkâr ettiği bir konu olan, Türkiye'deki Ermenilerin Birinci Dünya Savaşındaki soykırımını tanıma ihtimalini doğurdu. Erdoğan, Türkiye'nin faşist geçmişi sırasında azınlıkları etnik olarak temizlediğini ve iktidardaki partisi Adalet ve Kalkınma Partisinin de "bu yanlış yaklaşımın tuzağına düştüğünü" itiraf etti.
Erdoğan'ın Irak'taki yarı özerk Bölgesel Kürt Hükümeti ile ilişkilerini normalleştirmesi de düşünülemezdi. Türkiye'nin Iraklı Kürtler ile ilişkileri, yaklaşık 14 milyonluk kendi Kürt azınlığına kötü davranması nedeniyle gölgelendi. Ancak Türkiyeli Kürtlerin dil ve kültürel haklarını tanıma sürecini başlatan Erdoğan, Iraklı Kürtleri kucakladı.
Kıta ile yıllık 10 milyar dolar olan ticaretini büyütmek için Türkiye ayrıca Afrika'ya da açılıyor (Geçen yıl biri hariç bütün Afrika ülkeleri, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği lehinde oy verdi).
Erdoğan geçen hafta Ürdün, Lübnan ve Suriye ile vizesiz geçiş olanağı da getiren bir serbest ticaret bölgesi kurulduğunu ilan etti (Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Irak, Libya ve Pakistan vatandaşları zaten Türkiye'ye kolay bir şekilde giriyorlar).
İran'a gelince, Türkiye, Tahran'ın nükleer hevesleri konusunda Amerika, İsrail ve Arapların kaygılarını paylaşıyor. Ancak tıpkı son 31 yılda tek taraflı Amerikan yaptırımlarının olduğu gibi, çok taraflı ekonomik yaptırımların işe yaramayacağını sezinliyor. Aslında İran'ı dışlamak şu riskleri taşıyor: sevmedikleri bir rejimi desteklemeleri için Amerikan yanlısı İranlıları harekete geçirmesi, kaçakçılığı artırması ve böylelikle hükümet içindeki ve dışındaki suç öğelerini güçlendirmesi ve İran'ı; Irak, Afganistan, Lübnan, Gazze ve Kafkaslar'daki inkâr edilemez nüfuzunu daha fazla kötüye kullanmaya itmesi.
Uzun süredir devam eden Türkiye-İsrail ilişkisi ciddi bir şekilde gerildi ancak kırılmadı. Ne de Türkiye, Amerika ve Avrupa Birliğinden yüz çevirdi. Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ticareti, komşularıyla olan ticaretinden çok daha ağır basmaktadır. Türkiye'de Avrupa Birliğinden 12.600 şirket var.
Ülke içinde Erdoğan, yargı gibi, ordunun hükümetin çeşitli düzeylerindeki önemli kalelerini düşürdü. Savcılar, siyasi partileri yasaklayamayacaklar ki bu, gücün yalnız parlamentonun elinde olduğu anlamına geliyor.
Bütün bunlar, Erdoğan'ın demokratik meşruiyetinin mümkün kıldığı barışçıl bir devrimi oluşturuyor. 2002 ve sonra da 2007'de seçilen Erdoğan 1954'den beri, iktidar partisinin desteğini yüzde 14 gibi şaşırtıcı bir oranda yükselten ilk başbakan oldu.
Ülke içinde aleyhinde konuşanlar, Erdoğan'ı, -medyayı susturmak için acemi girişiminde olduğu gibi- despotlukla suçluyorlar. Erdoğan ayrıca haksız yere gizli bir İslami gündemi olmakla da suçlanıyor. Erdoğan, Avrupa Birliğinin uzun süredir talep ettiği ve Amerika'nın da teşvik ettiği şeyi yapıyor: yurtiçinde demokratikleşme ve komşularla barış.
Türkiye'deki çatışma tasvir edildiği gibi laiklik yanlılarıyla İslamcılar arasında değil, demokratlarla otokratlar arasındadır.
Yeni Türkiye'nin doğuşu Araplar tarafından memnuniyetle karşılanıyor. Emirates Üniversitesinde Siyaset Bilim Profesörü olan Abdullah Khaliq Abdullan bana, "Türkiye, bütün bölge için bir değer haline geldi ve bu, Arap dünyasında istikrar sağlayıcı bir etken oluşturuyor." dedi. "İran sadece iki ya da üç Arap ülkesinde memnuniyetle karşılanırken, Türkiye bütün Arap başkentlerinde kabul görüyor."
Amerika'nın eski Türkiye Büyükelçisi Morton Abramowitz ve Carnegie Uluslararası Barış Vakfından Henri Barkey'in Foreign Policy dergisinde yazdıkları gibi, "Türkiye kendi ağırlığının altında dövüşürdü şimdi ise üstünde dövüşüyor gibi görünüyor."
BYEGM
SON VİDEO HABER
Haber Ara