Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Arapların ve Türklerin kan birlekteliği

Kendi ulusal çıkarlarını bölgesel sorunların çözümünde gören Türkiye'nin yeni rolü bazı Arapları rahatsız ediyor. Batı ve İsrail muhtemelen Erdoğan'dan kurtulma planları yaparken, Araplar uyanmalı

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-06-23 10:09:00

Arapların ve Türklerin kan birlekteliği
MUHAMMED NUREDDİN*

Türkiye’nin merkezinde Filistin’in bulunduğu Arap sorunlarına yönelik değişen tutumundaki büyük trajedi şu: Araplar, gerek Arap düzleminde gerekse de Türkiye’yle ilişkiler düzleminde Ankara’nın bu tutumlarından yararlanamıyor. Araplar geçmişte Türkiye’yi genelde Batı-İsrail projesinin oyuncağı olmakla suçluyordu.

Bu olumsuz duruma kanıt olarak da şu olgular gösteriliyordu: Türkiye’nin İbrani devletine, Cemal Abdül Nasır liderliğindeki Mısır’a, Suriye’ye ve Cezayir’in bağımsızlığına yönelik tutumları; Batı’nın NATO kanalıyla ve İsrail’in de 1996’da yapılan askeri anlaşma doğrultusunda Türk topraklarını yolgeçen hanına çevirmesi.
Türkiye kendi tarihi kimliği ve tarihi derinliğiyle uyumlu yönde değişmeye başladığında ve bunu birçok Arap ülkesiyle bütünleşme anlaşmalarında somutlaştırdığında, bu kez ‘ılımlı’ ve ‘direnişçi’ olarak bölünen Arap ülkelerinin tutumu olumsuz yönde değişti. Türkiye’nin son yıllarda Ortadoğu dosyalarına ve Afganistan’a yönelik politikaları Amerikan eğilimleriyle çelişkiliydi.

ABD’nin eski savunma bakanı Donald Rumsfeld’in Irak’ta Amerikan askerlerinin kanının akmasının suçunu, Irak işgaline katılmaması nedeniyle Türkiye’ye yüklediğini herkes hatırlar.

Medya kampanyası sertleşti

Fakat Türkiye’nin tavrındaki bu değişim sadece iktidar partisi AKP’nin İslamcı kökleriyle alakalı ideolojik sebeplerden değil, aynı zamanda Ankara’nın ulusal çıkarlarına bu tutumlarla ulaşabileceğini düşünmesinden kaynaklanıyor.

Türkiye Filistin sorununa yönelik son dönemdeki yaklaşımlarıyla Arap sorunlarıyla ilişkilerine geçmişte görülmemiş bir boyut getirdi; Filistin halkının İbrani devletinin kurulmasından sonra topraklarından kovulması, aç bırakılması, abluka altına alınması, Batı Şeria ve Gazze’deki Filistinlilerin öldürülmesi nedeniyle Batı’nın ve İsrail’in zulmüne maruz
kalan hak ve adalet davasında Araplarla Türklerin kan birlikteliğini teyit etti.

Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, çevresindeki bazı kişiler, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve hatta yeni MİT Müsteşarı Hakan Fidan Batı ve İsrail gazetelerinde kapsamlı bir kampanyaya maruz kalıyor. Bütün suçlamalar, Erdoğan’ın Türkiye’yi doğru yönden, yani Batı’yla Doğu arasındaki dengesinden uzaklaştırdığı iddiası üzerinde yoğunlaşıyor. Batı ve İsrail medyası, hatta Erdoğan’a düşman Türk medyası Erdoğan’ı yeni sultan ve yeni bedevi Arap lideri olarak tasvir etmeye başladı.

Arap dayanışması lazım

Batı’nın ve İsrail’in Erdoğan’dan kurtulma planı yaptığını veya en azından Doğulu politikalarının kanatlarını kırma ve Türkiye’yi 2002 öncesine götürme girişimi içine girdiklerini düşünüyorum. Gazze’ye Özgürlük filosuna yönelik saldırı ve İran’a yaptırım dayatma kararı Türkiye’ye baskı yapmayı amaçlayan iki açık mesajdı.
Tüm bunlara rağmen Erdoğan Filistin ve İstanbul’la eşdeğer tuttuğu Kudüs’e yönelik tutumlarından geri adım
atmadı. Davutoğlu da Doğu Kudüs’ün kurtulmasının ardından Mescid-i Aksa’da namaz kılma sözü verdi. Bunu Türkiye, Lübnan, Suriye ve Ürdün arasında bir tür ‘Ortadoğu birliği’ kurulması ve sınırların açılması anlaşması izledi.
Araplarsa bütün bunlara karşın kendi yanlarında duran yeni Türkiye’yi kucaklamak için ne yaptıklarını sorgulamalı. İşin aslı şu ki, özellikle de Suriye ve Gazze’den gelen bazı sınırlı tutumlar haricinde gerek Arap sokaklarında gerekse de rejimler düzleminde bir Arap dayanışması gerekiyor. Fakat bazı Arap rejimleri yeni Türk politikasıyla mücadele etme çabasına girişti, hatta işler Türkiye’nin cezalandırılmasına kadar vardı.

Lübnan vefasızlık etti

Mısır bu güçlerin başında yer alırken, Arap Birliği Genel Sekreteri Emir Musa’nın temsil ettiği hasta Arap sistemi
de Türkiye’nin rolünü engellemeye çalışıyor. Musa’nın Gazze ziyareti, girişimin dizginlerini Türkiye’nin
elinden almayı amaçlıyordu.

Ayrıca Lübnan’ın BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yaptırım dayatılmasıyla ilgili oylamada karara karşı çıkarak Türkiye’nin yanında yer almayıp çekimser oy kullanması, Ankara’nın Lübnan’da istikrar için harcadığı bütün çabalara vefasızlığın bir başka örneğiydi. Araplar ne zaman uyanacak?

Radikal
Katar gazetesi Şark, 20 Haziran 2010
SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara