Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İsrail'in sorunları da 'başarıları' kadar büyük

Yahudiler dünya nüfusunun binde ikisini oluşturuyorlar (dünyada yaklaşık 14 milyon Yahudi olduğu düşünülmekte), yani her bin kişiden sadece ikisi Yahudi.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-06-22 18:05:00

İsrail'in sorunları da 'başarıları' kadar büyük
Sayıca bu kadar az olmalarına rağmen, dünya satranç şampiyonlarının %54’ü, Nobel Fizik ödülü alanların %27’si, Nobel Tıp ödülü alanların %31’i, en iyi sekiz üniversiteden oluşan (Brown, Columbia, Cornell, Dartmouth College, Harvard, Pennsylvaina, Princeton ve Yale Universitesi) Ivy Lig olarak adlandırılan üniversite öğrencilerinin %26’sı, Oscar ödülü sahibi yönetmenlerin %37’si, Pulitzer ödülü kazananların %51’i Yahudi. Bu istatistikleri çoğaltmak mümkün. Bu başarıları sıraladıktan sonra belki de bir çok kişinin aklına gelecek ilk şey, Yahudilerin dünyada önemli yerlerde bulundukları ve birbirlerini destekledikleri şeklinde olacaktır. Bazı noktalarda bu argümanın doğruluk payı olabilir ancak birilerinin desteğiyle dünya satranç şampiyonu olamazsınız, veya sadece birileri tarafından gözetilerek fizik veya tıp nobel ödülü alamazsınız. Yahudilerin başarılarını ilk önce çalışkanlıklarında aramak gerekiyor, çünkü diğer nedenler bu başarıları açıklamakta çok yetersiz kalıyor. Yahudilerin bu kadar çalışkan ve başarılı olduklarını ifade ettikten sonra insan doğal olarak bu insanların ülkesini merak ediyor.

Sıcak ve kuru bir iklime, 22.272 km2 yüz ölüçümüne, yaş ortalaması 29 olan yaklaşık 7.3 milyon nüfusa sahip bir ortadoğu ülkesi İsrail. Nüfusun %76.4’ü Yahudilerden ve yaklaşık %20’si Arap’lardan oluşuyor. İsrail’de yaşayan Yahudi nüfusun %67.1’i İsrail, %22.6’sı Avrupa/Amerika, %5.6’sı Afrika ve %4.2’si Asya doğumlu.

İsrail’in 1948’yılında kurulmuş olmasına rağmen geçen 60 yıllık süreçte ekonomik olarak çok önemli bir ilerleme kaydettiğini görüyoruz. Bugün gelişmiş ülkeler kategorisinde ve dünyanın ileri teknoloji üreten sayılı ülkeler arasında yer almakta. 2008 yılı sonunda yaklaşık 204 milyar dolar GSYH sahip İsrail’de kişi başına yıllık gelir yaklaşık 28 bin dolardır. 2009 yılında 41.8 milyar dolar ihracat, 46.9 milyar dolar ithalat gerçekleştiren Dış ticaretin ülke gruplarına bakıldığında ihracatın %33’ü ABD’ye %29’u ise AB’ye yapılmaktadır. İthalat kompozisyonunda ise %37 ile AB ilk sırada gelmekte, AB’nin ardından %21 ile Asya ve %13 ile ABD gelmektedir. İsrail, tablodan da görüleceği üzere küresel krizden ticaret kanalı ile önemli ölçüde etkilenmiştir. Dış ticarette en önemli ortakları olan ABD ve AB’nin küresel krizi derinden yaşaması İsrail’in de küresel krizden etkilenmesine neden olmuştur. 2009 yılında İsrail’in imalata sanayi ihracatı 34.6 milyar dolar olurken, elmas ihracatı 5.8 milyar dolardır. İmalat sanayi ihracatının yaklaşık yarısı yüksek teknolojili ürünlerden oluşmaktadır. Kriz döneminde yüksek teknoloji ihracatında çok fazla gerileme yaşanmamış, bu durum İsrail’İn krizden etkilenme derecesini azaltmıştır. İsrail hem tarımsal alan hem de su sıkıntısı çekmesine rağmen tarımda önemli bir ülke olmayı başarabilmiştir. Şu an tarımsal olarak kendi kendine yetebilirken, önemli miktarda tarımsal ürün ihracatı yapabilmektedir. 2009 yılında 1.2 milyar dolarlık tarım ihracatı gerçekleştirmiştir.

İsrail’in son birkaç yıldır diğer ülkelere görece yapılan değerlendirmelerde pozisyon kaybettiği görülüyor. Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan insani kalkınma endeksinde 2005 yılında 23. sırada iken 2007 yılında 4 basamak gerileyerek 27. sıraya düşmüştür. World Economic Forum (WEF) tarafından yayınlanan Global Rekabetçilik Endeksi’nde 2008 yılında 23. sırada iken 2009 yılında 4 basamak gerileyerek 27. sırada yer almıştır. WEF’in raporuna göre İsrail’in son yıllardaki görece pozisyonun gerilemesinde eğitim sistemi değerlendirmelerinin çok düşük olması geliyor. Nitekim eğitim değerlendirmelerinde 2006 yılında 15. sırada iken 2009 yılında 65.liğe gerilemiştir. Eğitim sisteminin kalitesinde 98. sırada bulunan İsrail, matematik ve bilim eğitimi kalitesinde 103. sırada yer alıyor. İsrail’in mühendislik ve bilim alanında sahip olduğu araştırmacı ve bilim adamı kapasitesi bir hayli yüksek olmasına rağmen eğitim kalitesinin bu denli kötü derecelendirilmesi daha detaylı analizleri gerektiriyor. Sebeplerden bazıları arasında eğitime yapılan harcamaların düşük olması ve eğitim sisteminde bir birliğin olmaması gösterilmektedir.

İsrail’in ekonomik başarısını daha ileri götürebilmesinin önünde bazı engeller bulunmakta. Bu engellerin ilki ve en önemlisi elbetteki İsrail’in bölge ülkeleri olan sorunları. Filistin meselesi etrafında şekillenen ilişkiler, İsrail’in bölgesinde yalnızlaşmasına, komşuları ile ticari ilişkiler geliştirememesine aynı zamanda ülkenin enerjisinin bu sorunlar etrafında harcanmasına neden olmakta. İsrail bölgesinde izlediği politikalar nedeni ile sadece komşu ülkelerle değil, aynı zamanda dünyadaki birçok ülke ile de sorun yaşamakta ve şirketleri protestolarla karşı karşıya kalmakta. Bu durumun bir yönüyle İsrail’in önündeki en büyük engeli oluştururken, diğer yönüyle İsrail toplumunu sürekli uyanık tutarak askeri alandan başlamak üzere teknolojiye yatırım yapmaya ve güçlü olmaya ittiğini, Yahudi toplumu arasındaki dayanışmayı artırarak positif dışsallık yarattığını da eklemek gerek.

Bölgede yaşanan siyasi gelişmelerin kamu kesiminde savunma harcamaları yoluyla önemli bir yük getirdiği görülmekte. Aşağıdaki tablo yıllar itibari ile devlet harcamalarını gösteriyor. Tablodan da görüldüğü üzere harcamalardan en büyük payı sosyal koruma ve ardından savunma harcamaları almaktadır. Harcamaların gelirlerden daha fazla olması kamu kesiminin sürekli bütçe açığı vermesine ve dolayısıyla kamu borç yükünün hızla artmasına neden olmakta. 2008 yılı sonunda kamu kesimi borç stoku GSYH’nın %80’ninden daha fazla. Borcun önemli bir kısmını iç borç oluştururken dış borç GSYH’nın yaklaşık %20’si kadar. 2009 ve 2010 yıllarında beklenen bütçe açıkları, borç yükünün daha da artabileceğine işaret etmektedir.

İsrail’in bir diğer önemli problemi nüfusun yaklaşık %20’ini oluşturan Arap nüfusunun entegrasyonunda yaşanan sorunlardır. Kimilerince Arap azınlığın entegrasyon problemi İsrail devleti için hayati önem taşırken, Yahudi toplumunun genel kanısının aksi yönde olduğu iddia edilmekte. Bu sorunun çözümü uzun zamandır İsrail’in ajandasında yer almasına rağmen henüz önemli bir ilerleme elde edilemediği görülmekte. İki toplum arasında böyle bir entegrasyon probleminin olmasının birçok nedeni bulunuyor. İsrail’in bir Yahudi devleti olduğu algısının yaygın olması nedeni ile yahudi olmayanların sistemden dışlanması söz konusu. Diğer yandan Filistin meselesi Arap nüfus ile Yahudi nüfus arasındaki entegrasyonun önünde çok önemli bir engel olarak durmakta. Ayrıca hükümetler tarafından bu ayrımın ortadan kaldırılması için kararlı bir politikanın yürütülmemiş olmaması, Arap toplumunda güvensizliğe neden olmakta ve olası entegrasyon çabalarının önünü tıkamakta. Ayrıca Arap toplumu arasında İsrail’in varlığının bölgedeki kötülüklerin temel kaynağı olarak görülmesi, entegrasyon çalışmalarının, Arap-Filistin kimliğinin yok edilmesine yönelik çalışmalar olarak algılanmasına neden olabilmekte. Daha başka birçok nedene bağlanabilecek bu entegrasyon sorunu, Yahudi nüfus ve Arap nüfusu arasında ekonomi, eğitim, karar süreçlerinde söz sahibi olmak gibi bir çok hayati alanda uçurumların oluşmasına neden olmakta. Son yıllarda İsrail’in Ürdün ve Filistin ile aşırı güç kullanarak giriştiği savaş, Arap nüfus ile Yahudi nüfus arasındaki ayrımı daha da şiddetlendirmiş ve Arap nüfusunu daha fazla yabancılaştırmıştır. Nitekim 2006-2007 yıllardında Arap organizasyonlar tarafından hazırlanan ve “Vizyon Belgeleri (Vision Documents)” olarak adlandırılan belgeler iki toplum arasındaki ayrımın ne denli şiddetli olduğunu göstermektedir.

Reut Enstütüsü’nün yaptığı çalışmaya göre Arap nüfusun İsrail GSYH’ya katkısı sadece %8 düzeyinde. Bu durum yıllık 18-20 milyar dolar kayıp anlamına geliyor. Ulusal Sigorta Enstitüsü’nün 2008 yılı yoksulluk raporunda Arap azınlık ile Yahudi nüfusu arasındaki fark açıkça ortaya çıkıyor. 2008 yılında Yahudi ailelerin %15.3’ü yoksulluk sınırı altında gelir elde ederken bu oran Arap ailelerinde %49.4 düzeyinde. Yoksul aileler içerisinde Arap ailelerin oranı %33.8. Transfer ve vergiler sonrası yahudi ailelerin yoksulluk oranı yaklaşık %46 azalırken, yoksul arap ailelerin oranı sadece %12-13 azalmış.

İstihdam oranlarına bakıldığında da Yahudiler arasında istihdam oranı 2008 yılında %66.2 ike Araplar arasında istihdam edilenlerin oranı sadece %40.3. Yoksul kişi oranı ise Yahudiler’de %16.4 iken Araplarda %53.1.

Daha mikro düzeyde bakıldığında İsrail’in karşı karşıya olduğu engellerden bir diğeri kamu sektörünün, özel sektörün hızına ve dinamik yapısına ayak uyduramamasıdır. Kamu sektörü ekonomi içerisinde önemli bir yer tutuyor. 2006 rakamları ile kamu sektörünün GSYH içindeki payı %45 düzeyinde. Kişibaşına hayata geçirilen yüksek teknoloji şirketleri sıralamasında İsrail dünya ülkeleri arasındsa ilk sıralarda gelmekte. Özel sektörün innovasyon kapasitesi çok yüksek olmasına rağmen, iş yapma sürecinin önündeki bürokratik ve sistemsel engellerin çokluğu iş yapma süreçlerini olumsuz olarak etkilemekte ve yenilikçi fikirlerin önemli bir kısmının başka ülkelerde ürüne dönüştürülmesine neden olmakta. Regulasyonların şirketlere getirdiği yükün fazlalığı yanında devlet yönetiminin şeffaflığındaki problemler, altyapının yeterli düzeyde olmaması da özel sektörün iş yapma kabiliyetlerini önemli ölçüde etkimekte. Ayrıca kamuda rüşvet ve yolsuzluğun yaygın olması iş verimliliğini olumsuz yönde etkiliyor.

İsrail’in yaşadığı bir diğer problem ise düşük işgücü katılımı oranıdır. Eksik istihdam sadece ekonomik büyümeyi değil aynı zamanda gelir eşitsizliğini bozan, beşeri sermaye oluşumu yavaşlatan bir durum. 2009 sonu itibari ile işsizlik yaklaşık %8 iken çalışma yaşındaki nüfusun yaklaşık %44’ü işgücüne katılmamakta. Çalışma yaşındaki yaklaşık 2.5 milyon insan işgücüne katılmamakta ve vergi ve transfer yükü işgücüne katılan yaklaşık 3.5 milyon kişi üzrine binmekte. Ultra-Ortodox ve Arap nüfusun işgününe katılımı çok düşük bir seviyede kalmaktadır. Ultra-Ortadox yahudilerin sadece yarısı çalışırken, çalışan kişilerde genelde niteliksiz işlerde istihdam edilmekte.

İsrail’in ekonomik olarak bir sıçrama gerçekleştirebilmesi için yukarıda bahsettiğimiz problemlerin yanında altyapı yetersizliği, gelir eşitsizliği, hizmetler sektöründe verimliliğin düşük olması, yüksek teknoloji sektöründe yoğunlaşma olurken istihdam kapasitesi daha yüksek olan geleneksel orta ve düşük teknolojili sektörlerin verimsizliği artmaktadır. İsrail bu gibi sorunlarını çözmek durumundadır. Bu problemlerin çözülebilmesi için kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere ülke olarak problemlere odaklanmaları ve enerjilerini bu noktaya harcamaları gerekiyor. Ancak İsrail’in bölgedeki mevcut politikalarına devam etmesi ve kendini sürekli tehdit altında hissetmesi bu sorunlarına odaklanmasını imkânsız hale getiriyor. Dolayısıyla İsrail’in artık barıştan yana bir tavır alarak bölge ülkeleri ile işbirliğine hız vermesi hem bölge halkları hem de kendisi için çok daha müreffeh bir gelecek anlamına geliyor.

Ekopolitik Gündem, Hüseyin Kaya

Haber Ara