Türkiye Doğu'ya mı yöneldi? Pek de değil
Kısacası Türkiye hem Batı hem de Doğu ile güçlü bağları olan büyük ölçüde Müslüman bir ülkenin Orta Doğu jeopolitiğine anlamlı katkılar yapabileceğine dair bir model olabilir.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-06-21 13:43:00
Türkiye, geleneksel müttefiki İsrail ile herkesin önünde tartışınca son günlerde dünya manşetlerini işgal etti. Mayıs ayının son günlerinde İsrail komandoları Gazze'ye yardım filosunda dokuz Türk'ü öldürüp küresel protestoya sebep olmuştu.
Londra'da bu ayın başlarında konuşan ABD Savunma Bakanı Robert Gates, Ankara'nın yöneliminde rahatsız edici bir kaymaya dikkati çekti.
Gates, "Kişisel düşüncem, Türkiye'nin yüzünü Doğu'ya döndüğünü düşünüyorsanız eğer Türkiye, buna itilmiştir. Bu, Avrupa'nın Türkiye'nin Batı ile kurmak istediği bağı reddetmesi sonucu yaşanan bir durumdur." dedi.
Gates bütünüyle haklı değil. Avrupa Birliği Ankara'ya uzun vadede giriş için Türkiye'nin uyması gereken kesin kriterler koydu. Fakat kaygılarının bir dayanağı var.
İsrail ve Türkiye, onlarca yıldır stratejik ortaktı. Fakat ilişkiler özellikle Ankara'nın Filistin davasına desteği yüzünden kötüye gitti. Geçen yıl Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'i, Gazze Şeridi'ne 2008 saldırılarından dolayı "öldürmeyi çok iyi bilirsiniz" şeklinde eleştirdi. Daha yakın bir zamanda, Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İsrail'in Gazze'ye yardım filosuna saldırısını "devlet tarafından işlenmiş bir cinayet" şeklinde tavsif etmişti.
Türkiye birçok Batı ülkesinin nefret uyandırıcı bulduğu Hamas ve Suriye ile de derin ilişkiler geliştirdi.
Daha da önemlisi Ankara Batı tarafından nükleer silah geliştirmekle suçlanan İran ile yakın bir ilişki kurdu. Erdoğan bir defasında İran Devlet Başkanı Mahmut Ahmedinejat "hiç süphesiz bizim dostumuzdur" demişti. Ankara bir de son günlerde Washington'u öfkelendirecek şekilde İran'a yönelik yeni yaptırımlara karşı çıktı.
Bu durumda, bazı gözlemcilerin Türkiye'nin Batı ile bağlarını zedelediğini düşünmesine şaşırmamak gerek. Hattâ bazıları Türkiye'nin, Amerika ve İsrail'in Orta Doğu'daki gücüne karşı gelecek olan bir İslami hegemonya olmayı istediğini söylemektedir.
Bu tür analizler olayı biraz basite indirgiyor. Türk Dış politikası Batı'nınkinden farklı oldu ancak tehlikeli değil. Farklı şekilde söyleyecek olursak Türk Dış politikası daha fazla Türk olmaya başladı ve daha az ABD ile Batı'nın önceliklerine göre belirleniyor.
Berlin Humbolt Üniversitesinde konuk profesör olarak ders veren Hüseyin Bağcı, "Türkiye, dış politikada talimatları Batı'dan alırdı. Şimdi ise önemli dış politika sorunlarında Batı'nın Türkiye'yi dinlemesi gerekiyor." diyor.
Türkiye'nin yeni dış politika inisiyatifini 60'lı yılların Alman Ostpolitik'inin bir Türk adaptasyonu olarak tarif eden Davutoğlu, Türkiye'nin yeni dış politikasının merkezinde. Bu, bölgede stratejik derinlik elde etme hedefiyle ve komşularla sıfır problem politikasıyla bir arada gidiyor.
Büyük strateji, Orta Doğu boyunca bir Türk nüfuz alanı oluşturmak. Washington merkezli Cato Enstitüsünün üst düzey akademisyenlerinden Leon Hadar, bunun, Amerika'nın Irak, Lübnan ve İsrail/Filistin'deki politikalarının yol açtığı karmaşaya bir cevap niteliğinde olduğunu iddia ediyor. Bu bakımdan Ankara'nın dış politikası, daha az İslami ideolojiye ve daha çok reel politik faktörlere dayalı.
Türkiye'nin dış politikası bu mercek vasıtasıyla değerlendirilmeli.
Birçok Batı ülkesinden farklı olarak Türkiye, İran'ın nükleer bomba sahibi olmasını baskı yerine iş birliğinin engelleyeceğine inanıyor. Türkiye'nin Şam ile yakın ilişkileri Kürt milliyetçiliğine engel teşkil ediyor. Merkezi New York'ta bulunan Dış İlişkiler Konseyi uzmanlarından Steven Cook'a göre bu tür ilişkiler Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esat'a, Ahmedinejat veya Hizbullah yerine konuşabileceği başka birilerini sağlıyor.
Türkiye'nin İsrail ile tartışması da reel politik ile açıklanabilir. Geleneksel olarak Türkiye, İsrail'i, savunma modernizasyonu için ve saldırgan Arap komşularına karşı bir önlem olarak faydalı buluyordu. Ancak şimdi İsrail ile ilişkiler Türkiye'nin bölgede daha fazla nüfuz kazanmayı istemesi yüzünden kurbanlık koyuna döndü.
İronik olarak Ankara'nın gelişmekteki bir demokrasi olan İsrail'e acımasız eleştirisi, Türkiye'nin de artık daha demokratik olması ve çoğunluğu Müslüman olan nüfusunun görüşleri karşısında daha hassas olmasından kaynaklanıyor.
Kısacası Türkiye hem Batı hem de Doğu ile güçlü bağları olan büyük ölçüde Müslüman bir ülkenin Orta Doğu jeopolitiğine anlamlı katkılar yapabileceğine dair bir model olabilir. Nihayetinde bir Amerikan müttefiki olmak, Ankara'nın Washington ile her konuda aynı fikirde olması anlamına gelmiyor. Bu konuda Amerikan hegemonyasına sövüp sayan benzersiz Fransız Devlet Başkanı Charles de Goulle örneğine bakmak yeterli.
Atlantik boyunca ilişkileri geliştirmek amacıyla oluşturulan bir bilimsel forum olan Transatlantik Akademisinden bir grup bilim adamı son raporlarında, Türkiye'nin Batı için bir kazanım olduğunu iddia ediyor çünkü Türkiye'nin Orta Doğu politikası bölgede genellikle başarısız olan ABD ve Avrupa politikalarından uzak ve onların taklidi değil.
Örneğin, Türkiye'nin Suriye ve Hamas ile ilişkileri Arap-İsrail çatışmasında ABD'nin ara buluculuk çabalarına destek olabilir. Türkiye'nin İsrail'e "sert aşkı" İsrail'in tavırlarını dizginleyebilir.
Transatlantik Akademisinin raporuna göre "Şimdi, değişik bir perspektiften de gelse, Türkiye'nin kendi dış politika hedeflerini ve yönelimini belirlemesine yapıcı bir cevap verme zamanı."
BYEGM
SON VİDEO HABER
Haber Ara