Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Küresel bir terör tehdidi: İsrail

Mavi Marmara'nın bir turnusol kağıdı olarak, küresel safları yeniden düzenleyişinin üzerinden on beş günü aşkın bir süre geçti. Geçen süre, Türkiye'deki çarpık gazetecilik anlayışının nelere kadir olduğunu göstermesi açısından oldukça ciddi bir önemi haiz.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-06-18 19:14:00

Küresel bir terör tehdidi: İsrail
Murat Hazine / TIMETÜRK

Mavi Marmara'nın bir turnusol kağıdı olarak, küresel safları yeniden düzenleyişinin üzerinden on beş günü aşkın bir süre geçti. Geçen süre, Türkiye'deki çarpık gazetecilik anlayışının nelere kadir olduğunu göstermesi açısından oldukça ciddi bir önemi haiz. Zira Türkiye medyası ve büyük köşeleri tutan gazeteciler, Mavi Marmara öncesine dönme isteklerini her geçen gün daha şiddetli ifade ediyorlar.

İsrail gazetelerindeki bilgilerin, Türkiye gazetelerinin imzasıyla süratli bir şekilde Türkiye kamuoyuna aktarılmasını tesadüf olarak görenleri artık dikkate almıyorum. İsrail'in bütün savunma reflekslerini, 'objektif' haberler olarak servis eden bir kısım medya, sanırım konunun Türkiye içerisinde doğurduğu infiali biraz olsun soğutmak için çırpınmaktan asla vazgeçmeyecek. Buna karşın, haklı olan taraf ile haksız olan taraf arasındaki büyük farkın yorulmaksızın tekrar tekrar vurgulanması icap ediyor.

Öncelikle, gemiye inen İsrail askerlerine, demir sopalarla, zincirlerle ve benzeri aletlerle saldırıldığını durmaksızın dillendirerek, İsrail'in gemiye düzenlediği saldırıya bir meşruiyet alanı açmaya çalışanlara bir çift sözümüz var. Gemiye inen İsrail askerlerine ne yapıldığını konuşmak abesle iştigaldir hukuki olarak. Zira konuşulması gereken, İsrail'in o gemiye inme hakkı olmadığı halde, Somalili korsanlara taş çıkartırcasına gemiye saldırmasından başka birşey değildir. Böyle bir 'meşruiyet alanı' oluşturma çabası, bu meşruiyet alanını 'Bülent Yıldırım yüzünden bütün bunlar oldu. Direnilmese idi sorun çıkmayacaktı.' diyen bir kısım dindarlara dayatma girişimi, başlı başına faciadır. Zira o gemide bulunan her bir bireyin, o gemiye binmeye çalışan İsrail askerlerine, Somalili korsanlara, Mısırlı subaylara, Kıbrıslı denizcilere direnme ve meşru müdafaa hakkı bütün uluslararası hukuk kaidelerine göre meşrudur. Bundan ötesi boş laftır, kuru tartışmadır, havanda su dövmektir. Çünkü konunun çerçevesi, gemiye silahlı saldırı yapılması ile oluşmuştur. Direniş ise, gemiye düzenlenen saldırıya karşı ortaya çıkmış bir savunma bir refleksinden ibarettir. Mavi Marmara'ya düzenlenen saldırıya katılıp esir edilen 3 askerin -600 yolcunun arasında bir saate yakın bir süre- canına hiçbir zarar gelmemesi, direnişin 'meşru müdafaa' sınırları dahilinde gerçekleştiğini ispatlamaya yeter de artar bile. 'Gemiye inmeye çalışan saldırılmasaydı bunlar olmayacaktı' ifadesi bu anlamda mantıksal olarak sakattır. Hatalı bir bakış açısının tezahürüdür.

Fakat esas mesele bu değil. Gerek Türkiye medyasının gerekse uluslararası kamuoyunun İsrail enformasyonuyla sürüklendiği nokta, bölgesel bazı gerçeklerin görülebilmesine engel teşkil edecek kadar ciddileşmiş durumda. Açıkça ifade etmeliyiz ki, İsrail'in gemilere saldırması, salt Mavi Marmara gemisi ve Türkiye'ye yönelik bir tehdit ifade etmiyor. Bu saldırı bütün dünya halkları için ciddi bir tehdidin Akdeniz'de kol gezdiğini ve İsrail bölgede bulunduğu sürece bölgede büyük bir güvenlik zaafiyetinin söz konusu olduğunu gösteriyor. Türkiye medyasının bu gerçeği göremediğini sanmıyorum. Bütün hamleler, bölgedeki şişirilmiş İsrail gücünün gerçek yüzünü gizlemeye yönelik. Esasında bu gücün, Suriye, İran, Irak, Ürdün, Mısır, Lübnan, Türkiye, Kıbrıs, Suudi Arabistan, Sudan gibi İslam ülkelerini her an vurabilecek kadar 'kontrolsüz ve şımarık' bir güç olduğunu hasır altı etmeye yönelik.

Bu nedenle, bundan sonra ne olacağını konuşmadan evvel, bütün sağduyulu kesimler tarafından; İsrail sebebiyle dünyanın içerisine düştüğü güvenlik bunalımı konuşulmalı, tartışılmalı.Zira, bölgesel ve küresel anlamda, İsrail'in 'mantalitesi' çoktan bütün özgür ülkeleri ve insanları hedef alacak bir terör fırtınası doğurabilecek kadar tehlikeli hale gelmiş durumda.

İsrail'in sahip olduğu askeri güç ve teknoloji, Ortadoğu'da insan neslinin devamına yönelik ciddi tehditler muhteva ettiği için, sözkonusu değerlendirmelere dönük ilk adımlar şu şekilde atılabilir:

a) İşgalci İsrail devletinin ilk elden ve süratli bir biçimde silahsızlandırılması için uluslararası bir çaba ortaya konmalı,
b) 1967 öncesi sınırlara dayalı olarak Kudüs başkentli bir Filistin devleti kurulmalı,
c) Filistin Devleti'nin ilk etapta güvenliğinin sağlanması için, Türkiye, İran, Malezya, Pakistan, Mısır gibi ülkelerin desteğiyle Filistin topraklarında İslam Barış Gücü oluşturulmalı,
d) Uluslararası bir organizasyonla, devlet başkanları düzeyinde bir 'Filistin Konferansı' düzenlenmeli ve 1967 sınırları öncesine dayanan Filistin Devleti bu organizasyonla ilan edilmeli, kurulan devlet ilk elden katılımcı ülkeler tarafından tanınmalı.

Bu adımların gerekliliğini sorgulayacak yüzlerce insan muhakkak vardır. Mesela, İsrail'in bölgedeki otoritesinin devamını isteyen bir kısım işbirlikçi güçlerin, İsrail'in abartılmış askeri gücünden rahatsız olduklarını sanmıyorum.

Ancak bizler, Haganah ve diğer Siyonist çeteler vasıtasıyla Filistinlileri Filistin'den zorla göç ettiren zihniyetin, bugün Akdeniz'de cirit atıp, istediği gemiyi vuruyor, yolcularını esir ediyor olacak kadar güçlü ve cüretkar hale gelişini hep birlikte müşahade ettik. Bu ve benzeri tedbirlerin alınmayışının, Siyonistleri Süveyş'e, Kıbrıs'a ve hatta Mersin'e müdahale etme noktasında cesaretlendireceğinden kuşku duymuyorum. Çünkü Deir Yasin katliamından bu yana, Siyonistleri bir sonraki adım için cesaretlendiren hep ne yaparsa yapsın 'sert yaptırımlarlar' karşılaşmayacağını bilmeleri idi. İsrail bundan sonraki adımı atmadan, birilerinin adım atması artık elzem.

Ortadoğu'nun tarihine biraz daha akl-ı selim bir şekilde bakınız. Sanırım atalet ve suskunluğun Ortadoğu ülkelerini ve Müslümanları nereye sürüklediğini görmeniz mümkün olacaktır.

Hasılı, İsrail sorunu ivedilikle çözüme kavuşturulmadıkça ve bölgede 'adalete' dayalı bir yönetim kurulmadıkça, bütün dünya ciddi bir güvenlik tehlikesi ile karşı karşıya.

Bundan sonraki adımı İşgal devletinin atmamasını isteyenler, bundan sonraki adımın yine bir Siyonist katliam olmamasını arzu edenler, bir an evvel harekete geçmek zorunda oldukları tarihi kavşağa gelmiş durumdalar.

Haber Ara