Kandil’de kuşak çatışması
Şiddeti “Apoizm” adı altında kentlere taşımayı hedefleyen örgütte kuşat çatışması yaşanıyor. Üçüncü kuşaktakiler hem cahil hem de bağımsız Kürdistan konusunda yöneticilerden farklı düşünüyorlar.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-06-18 22:16:00
Saat 21.00 suları, etraf zifiri karanlık. Işık olmadığından mecburen yatma hazırlıkları yapılıyor. Tam bu esnada müthiş bir patlama sesi. Sonra bir daha, bir daha… Patlamaları saymaya başlıyorum, “Boşuna sayma, yorulursun. Mahmud Ahmedinejad bizlere ‘şevbaş’ (iyi geceler) mesajı gönderiyor” diyor, dağda bana eşlik eden PKK’lı. Buna alışkın oldukları belli, ağaçlık alanda uzanmaya devam ediyorlar. Ben de çaresiz gözlerimi kapıyorum ve uykuya dalıyorum. Gün ağarmak üzereyken yine patlama sesleriyle uyanıyorum. “Bunlar da Ahmedinejad’ın ‘rojbaş’ (günaydın) bombaları” diyor aynı PKK militanı. Burası her gün yoğun çatışma haberlerinin geldiği Irak’ta Türkiye-İran-Irak üçgeninde, PKK’nın kamp olarak kullandığı ve yüksekliği iki bin metreyi aşan Sidekan mevkii. Bir yandan İran obüslerle dövüyor dağı, diğer yandan Türk F-16’ları bomba yağdırıyor. Patlamalara rağmen istiflerini bozmayan militanlar, gülerek “endişeye gerek olmadığını, bombaların bulundukları yere ulaşamayacağını” söylüyorlar.
ŞİDDET TIRMANACAK TEHDİDİ
Abdullah Öcalan, yaklaşık bir ay önce avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamada, “31 Mayıs’a kadar bekleyeceğim. Olumlu bir gelişme olmazsa artık hiçbir şeye karışmayacağım. Savaş gelişirse bu sadece dağla da olmaz, şehirlerde de etkisi çok büyük olur. AKP, MHP, CHP ve PKK düşünsün” demişti. Öcalan’ın zikrettiği sürenin dolmasıyla, PKK şiddetin dozunu daha da arttırmaya niyetli. PKK Merkez Yürütme Konseyi üyesi Mustafa Karasu, “Hükümet bizi oyaladı. Açılımın tasfiye olduğunu gördük. Bundan sonra savaş şiddetlenecek” tehdidini savuruyor. Örgütün üst üste gerçekleştirdiği kanlı terör saldırılarıyla birlikte, Türk Ordusu’nun örgüte yönelik operasyonları da yoğunlaşmış durumda.
2009’un Nisan ayında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “tarihi fırsat” ve “güzel şeyler olacak” açıklamalarının ardından Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) başlattığı açılım süreci, Kürt sorununun demokratik adımlarla çözülmesi noktasında ciddi bir umut yarattı. Hükümet açılımı sonradan “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak adlandırıp biraz daha milliyetçi bir eksene çekse de, bazı adımlar da atıldı. O günlerde Kandil’de görüştüğümüz PKK’nın bir numaralı ismi Murat Karayılan bile, “silahsız çözüme çok yaklaşıldığından” bahsediyordu. Mahmur Kampı’ndan ve Kandil’den gelen 34 kişilik PKK’lı grubun Türkiye’ye dönerken sınırdan girişleri sırasında, sonradan Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Demokratik Toplum Partisi (DTP) yöneticilerinin işi adeta bir gövde gösterisine dönüştürmeleri üzerine kamuoyunda oluşan tepkiyle, hava bir anda tersine döndü.
KANDİL’DE TANSİYON YÜKSEK
Karasu, “çatışmayı genişletmeyi, büyükşehirlere ve tatil beldelerine yaymayı planladıklarını” söylüyor. Ancak bu konuda karşılıklı bir bumerang etkisinin olduğu da söylenebilir. PKK’nın büyük kentleri hedef seçmesi ve şiddeti arttırması, aynı zamanda sadece Kandil’de değil Hakkâri, Şırnak, Diyarbakır, Van gibi Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde de gerilimin yükselmesine yol açıyor. Türkiye’nin Irak sınırına 150 bin kadar asker sevk ettiği konuşuluyor. Peki, PKK neden sivilleri de hedef almaya başladı? Bu sorulara kısmen bir yanıt bulmak için Kuzey Irak’tayım ama bu o kadar kolay gözükmüyor. Kandil’in havası tam anlamıyla değişmiş durumda, tansiyon yüksek. Bir koldan Türkiye, bir koldan İran, PKK’nın Irak’ta barındığı bölgeleri adeta bombalarla kuşatmış durumda. PKK’lılar şiddeti arttırmalarının sebebi olarak, “açılımdan umudu kesmelerini, PKK’nın taleplerine olumlu cevap verilmemesini, Türkiye’nin PKK aleyhine Ortadoğu’da etkin bir politika izlemesini” öne sürüyorlar.
PKK’LAR SİVİLLERLE İÇ İÇE
PKK’nın üst düzey isimlerinin barındığı Kandil, Irak’ın Türkiye sınırından yaklaşık 200 kilometre uzaklıkta, Kürt Federe Yönetimi içinde kalan dağlık bir bölge. Kandil’den Türkiye sınırına yakın olan ve Türk Ordusu’nun bombaladığı Sidekan’a ulaşabilmek içinse, birbirine paralel ve derin vadilerin ayırdığı her biri yaklaşık iki bin metre yüksekliğinde dağları aşmak gerekiyor. Bu mesafe, arazi araçlarıyla bile yaklaşık 7 saat sürüyor. Sidekan oldukça geniş bir alan. Sidekan dâhil PKK’nın örgütlü olduğu ve genel olarak Kandil diye bilinen bölgenin büyüklüğü yaklaşık 8 bin kilometrekare. Dağlık ve engebeli, seyrek de olsa ağaçlık alanlar var. Bölge aynı zamanda, tarım ve hayvancılıkla uğraşan Kuzey Iraklı Kürtlerin yaylalarına ev sahipliği yapıyor. Iraklı Kürtler, bahar aylarında bu bölgeye geliyor ve sonbahara kadar yaylalarda yaşıyorlar. Örgütün kendi hâkimiyetinde olan vadilerdeki kasaba ve köylerin ahalisiyle ilişkileri iyi, köylülerden her türlü gıda ve barınma yardımı görüyorlar.
BİR TARAFTAN HERONLAR DİĞER TARAFTAN OBÜSLER
Burası, düzenli orduların PKK’ya karşı etkili mücadele verebilmesini oldukça zorlaştıran bir coğrafya… Bu zorlukta, PKK’lılarla sivil köylülerin iç içe yaşmalarının da payı var. İran bölgeyi top atışıyla günde birkaç kez dövmeyi tercih ederken, Türkiye önce insansız uçaklarla keşif yapıyor ardından belirlediği koordinatlara F-16’larla nokta atışı gerçekleştiriyor. Heron’ların keşif uçuşu belki de PKK’lıları en çaresiz bırakan şey. Hareket edemiyorlar, ağaçların gölgesine saklanarak keşfin bitmesini bekliyorlar. Sadece bazen uçaksavarlarla, sesini duydukları Heron’lara ateş açıyorlar. Bir PKK’lı, “Böylece Heron uçaklarının alçalmalarını engelliyoruz. Alçaktan çok net fotoğraflar çekebilirler ve bizim sivil olmadığımız anlaşılabilir” diyor. Heron’ların tespit ettiği koordinatları kullanarak atış yapan F-16’lar örgüte ciddi kayıplar verdiriyor olabilir. En somut örneği geçen günlerde Harkuk’un bombalanması sonucu 5 PKK’lının ölmesi, onlarcasının da yaralanması. Ancak Karasu, “küçük gruplar halinde sürekli hareket ettiklerinden hava saldırılarında kayıplarının az olduğunu” iddia ediyor.
‘BİZİ SÖZ VEREREK OYALADILAR”
Operasyonların artmasıyla PKK’lıların daha fazla dayanışma hissi içinde girdikleri söylenebilir. Zira Kandil’de endişe ve korku yüksek, örgüt mensuplarının moralleri de hayli bozuk. Önceleri “rejim”, “T.C”, “sistem” gibi kavramlarla “düşman” tanımı yapan örgütün şimdi eleştirilerinin hedefinde AK Parti ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan var. Erdoğan’ın “açılım politikalarıyla kendilerini tasfiye ve imhayı amaçladığını” savunuyorlar. Karasu, “hükümetin Öcalan ve PKK ile dolaylı temas kurduğunu, sorunun çözümü noktasında bazı vaatlerde bulunduğunu ama vaatlerin yerine getirilmediğini” ileri sürüyor. “KCK ve DTP’lilere yönelik operasyonlarda tutuklananların bırakılacağı sözünü vermişlerdi, aksini yaptılar.” Karasu’nun konunun ayrıntısına daha fazla girmek istememesi, doğrusu söylediklerinin bir dedikodudan ibaret ya da sansasyon amaçlı olabileceği izlenimi de veriyor. Örneğin kimle ne görüştükleri sorusunu, “Hükümeti zor durumda bırakmak istemiyoruz. Belki yarın öbür gün yine irtibatlar kurulabilir bizimle, onun için açık kapı bırakmalıyız” diyerek geçiştirmeyi tercih ediyor. Ancak “geçmişte Öcalan ile görüşme yapanların askeri, son zamanlarda kendileriyle görüşenlerin sivil yetkililer oldukları” iddiasını da ekliyor. “Kürt kimliğinin anayasal güvence altına alınmasını, anadilde eğitimi, Kürtçe yer isimlerinin iadesini ve Kürtlerin simgelerinin kabul edilmesi ile geniş kapsamlı bir genel affın çıkartılmasını” istiyorlar. “Simge”lerden kastettikleri ise, PKK ve Öcalan bayrakları, rozetleri…
KÜRTÇE BİLMEYEN YÖNETİCİ: KARASU
Anadilde Kürtçe eğitimi olmazsa olmaz şartları arasında gösteren PKK’nın kilit isimleri Kürtçe konuşamıyor. Örneğin Karasu, Sivas Gürün doğumlu, son 18 yılı üst düzeyde olmak üzere 30 yıldır örgütte ama Kürtçe bilmiyor. Duran Kalkan’ın da durumu benzer. Çoğu PKK’lı kendi aralarında Kürtçe konuşsa da, Kandil’in dili adeta Türkçe. Öcalan’ın Kürt sorununda muhatap alınmasını, hatta serbest bırakılmasını istiyorlar. Ama bunun mümkün olmadığının da fazlasıyla farkındalar. Bu yüzden, Öcalan’ın daha rahat edebileceği ve dışarı ile kolay temas sağlayabileceği bir yere nakledilmesiyle yetinebileceklerini ima ediyorlar. “Bugün demokratik sosyalist ideolojinin dünyadaki bir numaralı temsilcisi Apo’dur. Bizim yaklaşımımız, bir nevi düşünsel manada bir Apoizm olarak nitelendirilebilir” diyor Karasu.
PKK’lılar kendilerini Ortadoğu denkleminin merkezinde ve Ortadoğu’daki siyasetin belirlenmesinde birinci derecede etkili görüyorlar. Bölgede yaşanan olumlu gelişmeleri “kendi mücadelelerine” mal ederken, olumsuz gelişmeleri ise bölge hükümetlerinin omuzlarına yıkmayı tercih ediyorlar. İsrail’in Mavi Marmara gemisine gerçekleştirdiği baskının ardından Türkiye’nin İsrail ile arasının açılması Kandil’de kısa süreli bir bayram havası yaratmış. İskenderun’da Deniz İkmal Destek Komutanlığı’na gerçekleştirdikleri ve 6 askerin şehit olduğu saldırının zamanlaması ile Mavi Marmara baskını arasında bağ olabileceği iddialarına ise şiddetle karşı çıkıyorlar. Son günlerdeki bir başka öncelikli gündemleri ise Federe Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin Türkiye ile ilişkileri. Barzani’nin Ankara ile el sıkışması halinde Kandil’de nefes almalarının çok zorlaşacağının farkındalar. Ancak Barzani’nin Türkiye ziyaretinde “Sorunun şiddet kullanarak çözülemeyeceğini” söylemesi, örgüt mensuplarında ciddi bir rahatlamaya yol açtı. Çünkü PKK’nın yaşam damarları sayılabilecek yollar, Barzani güçlerinin kontrolünde. Şimdilik bu yollardan rahatlıkla gidip gelebiliyorlar. Karasu, “Paranız varsa, Barzani ailesinden bile her türlü silahı ve malzemeyi alabilirsiniz” diyerek, Barzani’nin kendilerine zorluk çıkarmayacağını savunuyor.
ÖRGÜTTE KUŞAK ÇATIŞMASI
Örgütün Güneydoğu’da en önemli propaganda malzemelerinden biri taş atan çocukların durumu. Ancak bu noktada ciddi bir çelişki içindeler. Örneğin, taş atan çocukların ceza almasını eleştirirken, 7-8 yaşındaki çocukların taş atmalarını “toplumsal bilince” bağlayabiliyorlar. Ayrıca çok sayıdaki çocuk yaşta örgüt mensubu olduğunu hatırlattığımda, önce “Hayır yok” diye yanıtlıyor Karasu, ama ardından da ekliyor: “Bize göre, 16 yaşını doldurmuş kişi çocuk değildir.” Suriye ve Irak’tan örgüte katılımlar neredeyse yok denecek kadar azalmış. “Ama Türkiye ve İran’da özellikle fakir ailelerin çocuklarıyla, işsiz gençler dağ kadrosuna dâhil oluyor” diyor bir PKK’lı.
Örgütte gittikçe beliren kuşak farkını da rahatlıkla gözlemlemek mümkün… Yaşı ilerlemiş mensuplar “mantık” çerçevesinde hareket etmeye çalışırken, gençler “ateşli.” Karayılan başta olmak üzere üst düzey isimlerin hemen hepsi “Bağımsız-Birleşik Kürdistan” hayalinden vazgeçmiş durumda. Ancak gençler “ihtiyarlar heyetinden” farklı düşünüyor. Berivan, Medya gibi gençler “özgürlük ve bağımsız bir devlet için mücadele ettiklerini” söylüyorlar. Yine yaşlılar Türkiye’nin Kürt sorununu çözme konusunda daha ileri adımlar atması halinde silah bırakmaya razıyken, gençlerden Rınas “silah bırakırlarsa yaşamak için hiçbir garantileri kalmayacağını” savunuyor.
Hükümet demokratik açılım sürecinin sürdüğünü söylüyor, PKK ise “Bizim için bitti” diyor. Ancak örgütte tam anlamıyla yekpare bir görüş birliği olmadığı gibi, PKK’nın tarihine bakıldığında politikalarının konjonktüre bağlı olarak hızlı değişimler gösterdiği görülüyor. Kandil’de dün değişen hava, yarın yine tersine dönebilir.
KANDİL’DEN NOTLAR
Herkesin bir kod adı var.
Zaten tanınanlar dışında kimse gerçek adını kullanmıyor.
Militanlar Mekap, yöneticiler Adidas ve Nike giyiyor.
Herkese 150 mermi ve iki bomba veriliyor.
Uzun dalga radyolarla “Türkiye’nin Sesi” radyosunu veya Roj radyoyu dinliyorlar.
Birim sorumlularında telsiz bulunuyor.
Diğer haberleşmeler tamamıyla yazılı veya sözlü notlarla yapılıyor.
Militanlar arasında evlilik yasak.
20 kişilik gruplar halinde hareket ediyorlar.
Tim komutanlarında Amerikan silahı M-16, militanlarda Rus silahı kaleşnikof var.
Sorumlular dışında kimsenin cebinde tek kuruş para yok.
Tüm ihtiyaçları örgüt tarafından karşılanıyor.
Örgütün elinde yol yapımında kullanılan dozer ve buldozer gibi birkaç iş makinesi de var.
Son on yılda hiç üst düzey bir PKK’lı öldürülmedi.
Merkez Yürütme Konseyi üyelerinin her biri 20’den fazla kişi tarafından korunuyor.
Militanlar, Öcalan’ın yakalanmasının yıldönümlerinde kendilerini yakarak protesto etmeleri için teşvik ediliyorlar.
Sadece Öcalan’ın kitaplarını ve savunma notlarını okuyorlar.
Örgütün üst düzey yönetici Mustafa Karasu Newsweek’in sorularını yanıtladı
“İdeolojik ve felsefi olarak APO’istiz”
PKK içindeki kod ismi “Hüseyin Ali” ama herkes ona soyadıyla hitap ediyor: Karasu.. PKK’ya 1978 yılında katıldı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin 3. sınıfından terk. Kendisini örgütüm soyguncusu olarak tanıtıyor ve bundan da gurur duyduğunu söylüyor. Sivas Gürün doğumlu olan Karasu, “Bizler Ömerleri ve Osmanları sevmeyiz” diyerek mezhepçi tarafında dikkatimi çekmeye gayet gösteriyor. İl özel idarenin kasasındaki işçi maaşlarını soymaya çalışırken yakalanan Karasu 12 yıl boyunca Diyarbakır Cezaevinde kaldı. Buradan serbest kalınca 1992 yılında dağ kadrosunu katıldı ve şu anda PKK’nın ağır toplarından birisi. Kürtler için mücadele ettiğini savunan Karasu, tek kelime Kürtçe bilmiyor. 20 gencin kendisini korumasıyla övünüyor. Daha önce 4 yakın korumasının öldürüldüğünü söyleyen Karasu, “Örgütün üst düzey yönetimi iyi korunuyor” diyor.
Abdullah Öcalan’ın “çekiliyorum” demesinden sonra ilan ettikleri tek taraflı ateşkese son veren Karasu ile çatışmaların yaşandığı bir dönemde Sidekan bögesinde görüştük. İşte Karasu’nun dört saati aşan söyleşinin bazı bölümleri ve sorularımıza verdiği cevaplar:
-Demokrasinin yerleşmesine yardımcı olmak için “silahları bırakayım” düşüncesi sizde niye gelişmiyor?
Türkiye’nin demokratikleşmesi için her türlü kolaylığı sağlamaya çalışıyoruz. 1993- 95 ve 98’de ateşkes ilan ettik. O zamanın şartları farklıydı denilebilir. Ama 1999 yılında silahlı güçlerimizin hepsini ülke sınırlarının dışına çektik. Bunu 5 yıl sürdürdük. Bu süre içinde ciddi adımlar atılmadı. Olumlu gelişmeler yaşansaydı şu anda farklı olurdu.
-Bu süre içinde sizinle temas kuruldu mu?
Zaman zaman dolaylı da olsa Türkiyeli yetkililer bizimle irtibat kurdular. Görüşmelerimiz
oldu. İmaralı’da Öcalan ile de görüşüyorlar.
- Kim veya kimler görüştü?
Hükümet söylenmesinden yana olmadığı için biz de söylemek istemiyoruz.
-İnsanlar size niye güvensinler. İstediğiniz bilgiyi veriyor, istemediklerinizi gizliyorsunuz.
Hükümeti zor durumda bırakmak istemiyoruz.
-Silahlı saldırılarla yeterince zor duruma sokuyorsunuz zaten.
Bu konuda ilkeli davranmak istiyoruz. Olur ya belki yarın öbür gün yine irtibatlar kurulabilir.
Onun için açık kapı bırakıyoruz.
-Kaç kere görüşme oldu ve nerelerde gerçekleşti.
Görüşmeler oldu. Fakat yerini ve tarihlerini söyleyemem. İmralı’da bazı görüşmeler yapıldığını biliyoruz. Zaman da söyleyemem.
-Görüşmeleri gerçekleştirenler asker mi yoksa sivil insanlar mı?
Geçmişte Öcalan ile görüştüler. Ecevit başbakan olduğu dönemde de bazı kişilerin görüşmeler yaptığını biliyoruz. Son görüşmeleri gerçekleştirenler ise sivillerdir.
-Devletin yetkilileriyle PKK görüşürken bu arada da siz masum insanları öldürmeye devam ediyorsunuz.
Yapılan görüşmeler müzakere değil. Şimdiye kadar devletin gerçekleştirdiği bu temaslarda ciddi olmadığını gördük. Bu zaman kazanma ve oyalama taktiğidir. Kendileri böyle olmadığını iddia ediyor ama hiçbir adım atılmıyor. Verilen sözler yerine getirilmiyor.
-Ne tür sözler verildi?
Örneğin 14 Nisan’da KCK’ya yönelik operasyonlarda gözaltına alınanların bırakılacaklarını söylediler. Ama daha sonra bırakmadıkları gibi tutuklamalar daha da arttı.
-Bu iddialarınıza kimse inanmayacak. Daha ciddi şeyler söyleyin lütfen.
İmralı’ya gidiş gelişler var. Avukatlar aracılığıyla mesajlar gönderiliyor. Bunları demokratik çözüm için bir araç olarak kullanmak istiyoruz. Söz verdiğimiz için görüşmeleri gerçekleştiren kişileri ve görüşme içeriğini açıklamıyoruz.
-Sizin için hâlâ belirleyici unsur Öcalan’ın tavrı ve konumuysa o ‘ben çekildim’ diyor. Siz niye direniyorsunuz?
2009 Aralık ayında tek tarafı silah bıraktık. 5 Aralık’tan 29 Mart yerel seçimlerine kadar ordu da silah kullanmadı. DTP yerel seçimlerden güçlü çıkınca hükümet bu işin zorla değil demokratik yöntemlerle çözülmesi için girişimde bulunur diye bekledik. PKK, KCK ve DTP ayrı ayrı toplantılar yaparak hükümete bir şans tanımak için karar aldı. Ama yine oyalandığımızı gördük. Hem irtibat kuruyorlar hem de sabahtan akşama kadar “terör örgütü” diyerek hareket ediyorlar. Öcalan cezaevi şartlarında “örgütü yönetemem” dedi. Her türlü kararı veren biziz.
-Abdullah Öcalan’ın örgütü yönetmediği konusunda samimi misiniz?
Evet. Kesinlikle içerideyken örgütü yönetemez. Kendisi de bunu söylüyor.
-Yapmayın, düzenli olarak avukatlarla görüşerek sizlere mesajlar gönderen bir insanın kurduğu örgütün istikametini belirlemede etkili olmadığını mı söylüyorsunuz?
Olaylara ideolojik ve teorik yaklaşım konusunda etkili. Ama biz Apo olmadan bir şey yapmayız, o da biz olmadan bir şey yapamaz.
-Türkiye, demokratik olarak İran ve Suriye’nin gerisinde değil. Ama sizler bunlarla değil, Türkiye ile uğraşıyorsunuz neden?
Mesela İran, militanlarınızı idam ederken Türkiye’de bir tek insan asılmadı. Türkiye’de idamı biz kaldırdık. İdamlar İran’ın başına bela olacak. Eğer şu anda farklı bir şey gelişmiyorsa bizim sabırlı davranmamızdan kaynaklanıyor.
-Bazı istihbarat örgütlerinin sizi kullandığı iddia ediliyor. Türkiye kamuoyunda İskenderun olayını İsrail’in talepleri doğrultusunda gerçekleştirdiğiniz intibası var. Hakikaten PKK mı yaptı bu olayı?
Evet biz yaptık. HPG bu olayı üstlendi. 6 ay önce keşif yapılmıştı.
ÖRGÜT ATEŞKES DÖNEMİNDE KEŞİFLER YAPMIŞ
-Nasıl bir tesadüf ki İsrail’in Mavi Marmara gemisine saldırdığı gece siz de tarihinizde ilki gerçekleştirip denizcilere saldırdınız?
Bu spekülasyondur. Biz ilk defa eylem yapmıyoruz. İskenderun’da daha önce de eylemler yaptık. Apo “çekiliyorum” dedikten sonra bu eylem gelişti. HPG’nin Türkiye’nin pek çok noktasına ilişkin keşfi, planları ve hazırlığı vardır. Şu anda bile her bir birimimizin en az 5-10 eylem yapacak keşifleri var. 1999 yılında binlerce fedaiyi, dünyanın her tarafında eylemler yapmaları için eğittik. Buna İsrail de dâhildi.
-İsrail’i niye vuracaktınız?
Apo’ya yönelik uluslararası komplonun bir numaralı sorumlusu Türkiye değildir. Liderimize yönelik komploda ABD ve İsrail başı çekiyor. Bu iki devlet Apo’nun Rusya, İtalya ve Yunanistan’da kalmasını engellemişlerdir.
-Bazı unsurlarınız bu ülkenin istihbaratıyla temasa geçmiş olamaz mı?
Hayır olamaz. Çünkü hala bizler İsrail tekniğiyle vuruluyoruz. Buralarda keşif yapan Heronlar İsrail yapımı. Tankları İsrailli bir firma modernize etmiş. Bu açıdan İsrail’e öfkeliyiz. Ayrıca bizim kanımızla Filistin halkının kanı birleşmiştir. 1982 yılında Filistinlerle birlikte İsrail’e karşı savaştık. 13 arkadaşımız bu uğurda öldü. FKÖ kamplarında eğitim gördük. Onlara olumsuz yaklaşımımız olmaz. Psikolojik savaş yöntemleri uygulandığı için bizi İsrail’le irtibatlandırmak istiyorlar.
-Siz “biz eylem yapalım da İsrail’den bilsinler” anlayışıyla yapmış olabilir misiniz?
Amanos’ta denizcilere yönelik eylemden bir iki gün önce olay olmuş ve bir arkadaşımız öldürülmüştü. Oradaki güçlerimiz de en kolay eylem nasıl yapılır diye düşünmüşler ve bakmışlar ki çok kolay bir yer. Ormanın hemen karşısında ateş etmiş ve vurmuşlar. Aynı güne denk gelmesi tesadüftür.
-İsrail’in yardım taşıyan gemiye saldırısına ne diyorsunuz?
İsrail’in yaptıklarını doğru bulmuyoruz. O tür eylemler kabul edilecek gibi değil. Fakat bir çelişki var ortada. Hükümet, Hamas terör örgütü değil diyor ancak Kürtlerin en makul haklarını bile kabul etmiyor.
-Örgütün İran yapılanması olan PJAK’ın yürüttüğü bir faaliyet var. İsrail’in de İran muhalifi bir devlet olduğu biliniyor. İsrail’den İran’a karşı PJAK’a destek verelim gibi bir mesaj geldi mi?
İran şu anda sıkışmış durumda. ABD ile sorunları var. Bu ülkeler yararlanmasın diye biz PJAK’a savaşı tırmandırmayın çağrısı yapıyoruz. Çünkü savaş tırmanırsa bu durumdan başka güçler yararlanır. İran’da Kürt sorunu var. Haklarını talep etmeleri de meşrudur. Ama şu anda ABD-İran çelişkisinden dolayı savaşın şiddetlenmesini doğru bulmuyoruz. Kürt sorunu dört ülkeyi ilgilendiriyor.
20 KORUMAM VAR
-Kaç korumanız var?
En az 20 oluyor. Başka arkadaşlarınki daha çok tabi.
-En son nerede çatışmaya katıldınız?
Silahı her zaman kullanıyoruz. 2000 öncesi çok sıcak çatışmaların içinde olduk. 2000’den bu yana çok yoğun çatışmalar olmadı. Yakın geçmişte güneydeki KDP çatışmalarındaydık.
-En son 2000’de mi çatışmaya girdiniz, şahıs olarak soruyorum.
Çatışmaya öyle siperdeyken 1998’de girmiştim.
-Nerede?
Türkiye sınırında.
-Örgütte etkili kişilerin zarar görmediği ortada neden başkalarını öne sürüyorsunuz?
Örgütümüzün üst düzeyindeki insanları yüzde 80’ni ölmüştür. Kala kala benim gibi cezaevine
girip belli bir yaştan sonra çıktıktan sonra dağlara gidemeyecek insanlar kaldı. Çok kez ölümden döndüm.
-Son on yılda ilk gruptan, yani kuruculardan hiçbirisine bir şey olmadı.
Örgütün bir yönetimi var. Bunlar tabii ki kendilerini koruyacak.
-Bu sorun nasıl çözülecek. 35 yıl boyunca neyi geliştirdiniz ve değiştirdiniz?
Bu süre içinde devletin resmi görüşü olan Kart-Kurt’tan önemli bir noktaya getirdik sorunu. Şu anda resmi olmazsa bile Kürt halkının varlığı kabul ediliyor. Zaman zaman küçük çocukların ellerine taş verdiğimiz eleştirileri yapılıyor. O çocuklara taş verilmiyor.
-Çocuklardan bazıları eylem yapmaları için kendilerine para verildiğini söylüyor. Buna ne diyeceksiniz?
İnanıyor musunuz?
-Sizin söylediklerinize nasıl inanıyım. Kürt çocuklarının şiddet ortamında büyümesini onaylıyor musunuz?
Olayı sosyolojik ve siyasal olarak değerlendirmek lazım. Bir ara Mersin’de 6 yaşında bir çocuk kaldıramadığı taşı alıp atmak istedi. Çocukların taş atmasını örgütlemiyoruz. Sadece Türk devletinin politikalarına karşı durmasına ses çıkarmıyoruz.
- Anne ve babalara çocuklarına sokaklarda çekmeleri için bir çağrınız olmayacak mı?
Bu öyle büyütülmemeli. Eline silah almıyorlar. Dağlarda çocuk yok. Mahmur’da çocuklar militanlara özenerek giyiniyorlar birisi de bunları çekip altına “PKK’nın çocuk militanları” diye yazıyor.
-10-12 yaşlarındaki çocuklardan bahsediyoruz. Kendi karar verme yetileri bile yok. Bu çocukların şiddetin içinde yer almaları söz konusu.
Anne ve babalar yanlarına çocuklarını alıp eyleme gidiyor. Polis müdahalesi olunca, yaşlı da çocuk da taş atıyor. Kimseye çocuklarınızı protesto gösterilerinden uzak tutun diye bir çağrıda bulunmam.
-Size göre kaç yaşındaki kişi çocuk değildir?
Bize göre 16 yaşından küçükler çocuktur.
BARZANİ’YE İTHAM: PARANIZ VARSA HERŞEYİ AİLESİNDEN ALABİLİRSİNİZ
-Mesut Barzani 6 yıl sonra Türkiye’yi ziyaret etti. Bir takım sözleri oldu. Bölgede size yönelik yürütülecek operasyonlara destek verir mi?
Barzani, “AKP’nin açılım politikalarına” destek veriyor. Türkiye’deki iktidarla belli düzeyde ilişkileri var. Ama “Kürt sorunu silahla ve şiddetle çözülmez” dedi. Türkiye ile ekonomik ilişkileri gelişebilir. KDP’nin bize yönelik sertleşeceğini düşünmüyoruz.
-Buradan çıkartılmanız konusunda bir anlaşmaya varılmış olamaz mı?
Bu anlaşma ile ola
cak bir durum değil. Barzani’nin sert bir tutum takınması halinde PKK’nın bölgeden çıkaramaz. Geçmişte denendi olmadı. fiu anda Irak’ın dağlık alanları elimizde. Kürtler, KDP, KYB ve PKK arasında bir savaşın çıkmasını istemiyor. Geçmişte bu güçler birbirleriyle savaştılar netice alınmadı.
-Bir taraftan İran obüslerle dövüyor. Türkiye ise heronlarla keşif yapıp uçaklarla bombalar yağdırıyor. Diğer taraftan Barzani’nin de destek vermesi halinde köşeye sıkışmayacağınızı ve bu üç devletin güçleriyle de mücadele edebileceğinizi savunmak mantıklı mı?
Bir andan üç devlete karşı savaşmak istemiyoruz. Savaş olursa da kaçmayız. Düzenli bir ordu değiliz. Türkiye, KDP ile birleşerek bizimle çarpıştı. Fakat sonuç alamadı. Aksine her seferinde kazançlı çıktık. Yeni bir savaş çıkarsa Kuzey Irak’ın bazı dağları var gider oralara yerleşiriz. KDP’li güçler geçmişte olduğu kadar bizimle sert bir şekilde savaşmaz. Çünkü onlar da bizler de Kürdüz.
-Savaşmasalar bile lojistiğinizi kesmezler mi?
KDP ile savaştığımızda ihtiyaçlarımızı gideriyorduk. Bakın bu güneyde paranız olsun, Barzani başta olmak üzere, karısı, oğlu ve kızından bile erzak alabilirsiniz. Kapitalizm böyle bir şey.
-Siz yakanızdaki o renklerin, Apo rozetinin kabul edilmesini ve Öcalan’ın heykellerinin Kürtlerin yaşadığı şehirlere dikilmesini mi savunuyorsunuz?
Bir devlet bayrağı şeklinde. Demokratik özerklik diyoruz. İdeolojik ve teorik yaklaşımdan örgütlü sistemden gelen simgemizin kabul edilmesini isteriz. Kürtler sarı-kırmızı-yeşil renkleri seviyor. Bunun kime ne zararı var.
-Bir de dördüncü döneme girildi deniliyor. Sizin dönemleriniz hiç bitmiyor?
Üçüncü dönemde ateşkes ilan ettik. Sorunu demokratik yollarla çözmek istediğimizi beyan ettik. Ama olmadı. En son bir buçuk yıllık süre içindeki pratik ortadadır. Ama operasyonlar sürdü. Demek ki tamamıyla bir tasfiye planı var. Sürekli barıştan bahsettiğimiz için tabanımızdan tepkiler aldık. Yine de Türk hükümeti sorunu barışçıl yöntemlerle çözmek için adım atarsa yeni adımlar atarız.
-Başbakan ısrarla “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi devam ediyor” diyor. Fakat öyle gözüküyor ki siz bitirmişsiniz?
Milli Birlik ve Kardeşlik projesinde samimi olan bir insan, bu kadar siyasetçiyi tutuklatır mı?
-KCK ve DTP’ye yönelik operasyonlara duyduğunuz tepkiden silaha sarılmış olsaydınız daha önce yapardınız. Aklınız neredeydi?
Duygusal reaksiyonlar vermiyoruz. Bütün tutuklamalara rağmen eylemsizlik kararımızı sürdürdük. Tutuklamalardan sonra bile “ne olursunuz yapmayın etmeyin” dedik. Abdullah Öcalan ise 31 Mayıs’a kadar süre vermişti. Süre bitti.
-Dünyanın neresinde illegal bir örgütün lideri tutuklu bulunduğu cezaevinden örgütü yönetiyor? Böyle bir şey olabilir mi?
Olabiliyormuş demek. İllegal örgütüz evet. Ama Apo yakalandığı zaman çatışma çok daha fazla şiddetlenebilirdi. Ama açıklamalarıyla ortamı yumuşattı. Belki sonuç olarak örgüt güçlerini geri çekerek liderinin idam edilmesinin önüne geçmiştir. Bir mahkûmu yakınları ve avukatlarıyla hiç görüştürmemek olmaz. Türkiye AB’ye aday. Görüştürmeme olursa faturası yüksek olabilir.
ÖCALAN AİLESİNDEN ÖLEN VAR MI?
-Her şeyi tehditle halletme yolunu seçiyorsunuz galiba?
Şantajla tehditle hiçbir sonuca ulaşılmaz. Biz olması gerekeni yapıyoruz. Liderimiz cezaevinde sen ona nefes alacak imkan sağlamazsan, tepki normal bir hal alır.
-Türkiye’de çözüm için hiç mi olumlu adımlar atılmadı? Yoksa siz mi görmek istemiyorsunuz?
AKP hükümeti samimi değil. Çözüm istemiyor. Kürtleri oyalıyor. Bu hükümete çok fırsat verdik.
-15 Ağustos 1984 yılından bu yana örgütün insan kaybı ne kadardır?
15 bin kişiyi aşmıştır. Eskiden kayıtları tutardık ancak her yer değiştirdiğimizde veya baskınlar sonucunda bu kayıtlar yok ediliyordu. Şimdi bilgisayarlar var. Her şey nettir.
-Son bir yıl içindeki kaybınız ne kadar?
Ateşkesten bugüne insan kaybımız 130 civarındadır.
- Değişmemek anormal. Öcalan bile değişti, siz niye değişmiyorsunuz?
Olabilir, ben bir şey demiyorum. AK Parti gider Kılıçdaroğlu gelir. Biri gider diğeri gelir ama Kürt sorunu değişmiyor.
-Basit bir örnek vereyim. Ermenistan, Irak, İran, Suriye, Yunanistan, Bulgaristan düşmanımızdı. Şimdi hepsi de dost.
Aslında çok fazla bir şey değişmedi. Niye değişmedi? Ne oldu biliyor musunuz? Bakın Suriye’den Apo çıktı Suriye ile öyle ilişki kuruldu. İran ile Yunanistan ile ilişkiler Kürt karşıtlığı üzerinden bizim üzerimizden gelişti. Yani biz yakalanınca o zaman ABD Türkiye’yi anlaştırdı. Herkesi anlaştırma politikası mümkün olamaz. İran, İsrail, ABD, Suriye, Irak ve Rusya’yı hepsini bir araya getireceksin hepsi de dost olacak mümkün mü?
-Türkiye’de anketlere göre 15 milyon Kürt var. Bunların yüzde 75’i sizi desteklemiyor. Niye kendinizi tüm Kürtlerin temsilcisi olarak göstermeye çalışıyorsunuz?
Bu Türkiye’de süregelen yanlış bir değerlendirmedir. Doğrudur Türkiye’deki Kürtlerin tamamı bizi desteklemiyor. Fakat soruna böyle yaklaşmamak gerekir. “Kürdüm”, “Kürt sorunu var”, “Kürt sorunu çözülmeli” diyen Kürtlerin çoğunluğunu PKK temsil ediyor. Diğer Kürtlerin üzerinde de PKK’nın etkisi var.
-Sizin gibi düşünmeyen hem PKK’ya hem de BDP’ye destek vermeyen Kürtlere ilişkin yaklaşımınız nedir?
Bunların da destek vermesini isteriz. Ancak bunlara hain ve gözüyle bakmıyoruz. Artık koruculara bile çok olumsuz yaklaşmıyoruz. Silah doğrultmadıkları müddetçe ve çok açıkça bizimle çatışmadıkça onlara karşı herhangi bir yönelim içine girmiyoruz.
-Kürtlerin temsilcisi siz iseniz BDP ne oluyor?
BDP legal bir Kürt partisi. Ama bu partinin tabanıyla bizim tabanımız ortaktır. BDP ve diğer
partiler bizim çizgimizden gelmişlerdir. Asıl Kürt halkını temsil eden PKK ve Abdullah Öcalan’dır.
- BDP ve KCK’nın örgütle bağlantısı gerekçe gösterilerek yapıldı. Bu açıklamanız KCK operasyonlarını haklı kılan bir açıklama oluyor?
Yasadışı bir örgütlenme yapmamışlar. Demokratik yollarla seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Demokratik bir ülkede mesela Almanya, İngiltere veya Fransa’da kimse legal bir örgüte operasyon yapamaz.
-Bu ülkelerde kimse sizin gibi silahlı mücadele yürütebilir mi?
Yapamaz. Biz illegal bir örgütüz. Türkiye’nin kurallarına uymayan bir çaba içerisindeyiz. Türkiye beni yakalarsa sorgular, herhangi bir militan ile karşı karşıya gelirse çatışır. Ancak şiddete başvurmayan anarşist düşüncedeki insanların örgütlenme hakkına müdahale edilemez.
-Örgütün içinde yabancı uyruklu militanlar var mı?
Var ama çok az. Bir zamanlar daha çoktu. Almanlar geliyorlardı. fiu anda tüm örgüt içinde 4-5 yabancı uyruklu kişi var.
-Örgütten ayrılan herkese ajan diyorsunuz. Gerçekten bunlar ajan mı yoksa ayrılanların önünü kesmek için mi bu tür söylemlere başvuruyorsunuz?
Örgütten ayrılanların bir kısmı bizleri satmaya çalıştı. Osman Öcalan, Halil Ataç ve Nizamettin Taş, Amerikalılara giderek, “bizi destekleyin diğerlerini tasfiye edelim” demişler. Elimizde buna ilişkin belgeler var. ABD’ye uşaklık yaparak ellerine bir şey geçeceğini düşünenler oldu. İçimizde provokasyon yapanlar vardı. Herkese evlilik vaat edenler oldu. Böylelikle örgütü parçalamak isteyenler hainler safına geçti.
-Neden her 16 Şubat’ta benzin döküp kendini yakan gençlere engel olmuyorsunuz?
Bizde özellikle kadın hareketi Apo’ya daha yakındır. Kendini yakanlar oluyor ne yapabiliriz. Yapmayın dedikçe kendine ateşe verenler oluyor.
-Doğum tarihinizi gün ay ve yıl olarak biliyor musunuz?
Kürtler bilmez. Ben de bilmiyorum. Bütün Kürtlerin doğum günü 1.1’dir.
-Kürtler, Apo’nun bilinmeyen doğum günü için niye ölüyor?
Hııı. Bunlar tartışmayı farklı yöne çekme amaçlı sorular. Apo’nun doğum günü 4 Nisan olarak kabul edildi ama belki de 5 Nisan’dır. Üç tane farklı tarihte olabilir. Fakat 4 Nisan semboliktir.
-Mehmet veya Fatma Öcalan’ın çocukları kendilerini yakmıyor. Osman Öcalan çocuklarına gözü gibi bakıyor. Öcalan ailesinden gelenlerin çocuklarına bir şey olmuyor ama gariban Ahmet veya Mehmet’in çocukları ölüyor. Bu nasıl bir anlayış?
Bu bir propaganda çeşididir. Devletin güçleri bu tip şeyleri uyduruyor. Öcalan’ın iki yeğeni öldü. Avusturya’da yaşayan bir ablasının çocuğu öldürüldü. Ayne diye bir kız kardeşi yurt dışında yaşıyor. Onun dışında yönetimde olan birçok arkadaşımızın yakınları öldürülmüştür. Ferhat(Osman Öcalan) Öcalan’ın kardeşi olmasına rağmen kovulmuştur.
SAVAŞLARI SADECE TÜRKİYE İLE
-Amerika bölgeye karakol yapacakmış sanırım ihale edilmiş. Sizin bilginiz var mı konudan. Yolda gelirken bazı örgüt mensupları Amerikalıları bölgeye sokmadıklarını söylediler. Doğru mu bu?
İran sınırında bir ara öyle söylediler ama doğru mu yanlış mı bilmiyorum.
-280 tane yapılacakmış hem Türkiye hem de İran sınırına boydan boya.
Buraya yapamaz. Bizi kovarsa ancak öyle yapar. Bizi çıkarmadan nasıl yapacak?
-Anlaştınız mı Amerika’yla?
Bizi kovarsa ancak öyle yapabilir derken sanki bir garantiniz varmış gibi konuşuyorsunuz. Kimseyle bir anlaşmamız yok.
-Peki nasıl böyle bir şey söyleyebiliyorsunuz? Koskoca Irak’ı işgal etmiş bir devletin size mi gücü yetmeyecek?
Bilemem yani yeter mi? yetmez mi? Sorun güç yetip yetmemesi değil. ABD bazı yerlere gidiyor mesela Somali’ye gitti zor kaçtı. Bu gücün yetip yetmemesi sorunu mudur yani? Hayır tehdit değiliz. Ama bizim varlığımıza yönelik olursa biz herkese karşı direniriz.
Baykal’ın video görüntülerini nasıl değerlendirdiniz?
Görüntüler gerçek. Yalan değil. Kesin.
-Yalan ve montaj diyorlar. Nereden o kanaate vardınız?
Mümkün değil. Kasetteki görüntüler gerçek. Ama neden yapıldığı önemli. Bazıları ordu, bazıları AKP, bazıları ise ABD ve Almanya yaptı diyor.
-Kılıçdaroğlu’nu nasıl buluyorsunuz? CHP’nin yeni yönetiminin iktidar olması halinde örgüt bunlarla anlaşabilir mi?
Arkasında Önder Sav gibi tecrübeli bir insan var. Nereye kadar götürür ve ne ölçüde başarılı olur bilemem. Bizim için kimin iktidar olduğu önemli değil. Hangi anlayış ve zihniyette olduğu önemli. Şu andaki yaklaşımları devam ederse CHP ile anlaşamayız.
*Newsweek Türkiye
SON VİDEO HABER
Haber Ara