'Türkiye Kazanıyor, İsrail Kaybediyor...'
Alman Die Tageszeitung gazetesi: Yakın Doğu; Türkiye Kazanıyor, İsrail Kaybediyor ve İran Soluklaşıyor... Stratejik Dengelerin Kaydığını Gazze Şeridi Ortaya Koyuyor
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-06-16 13:08:00
Yakın Doğu: Türkiye Kazanıyor, İsrail Kaybediyor ve İran Soluklaşıyor... Stratejik Dengelerin Kaydığını Gazze Şeridi Ortaya Koyuyor
Arap dünyasının yeni bir siyasi yıldızı var: Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan. Çoğunlukla Türklerin ölümüyle sonuçlanan İsrail'in Gazze filosuna yönelik saldırısından bu yana Türkiye'nin siyasi değeri Araplar nezdinde önemli ölçüde artmış bulunuyor. Kendi etkisiz rejimlerinden bezmiş Araplar, gözlerini umutla bölgedeki komşu güçlere çeviriyor. Burada İran ile Türkiye, Arap kamuoyunun hoşuna gitmek için rekabet ediyor.
Gerek İran, gerekse Türkiye, Arap devletlerinin bölgesel siyasetten adeta geri çekilmelerinin ardından oluşan güç boşluğunu doldurma arayışında. Hâlihazırda Erdoğan, Ahmedinejat'ı açık bir şekilde geride bırakmış durumda.
Her ikisi de bu konuda temel bir prensibi anlamış durumda: İsrail-Filistin ihtilafına Arapların duyduğu öfkeyi yönlendirebilen, Arap kamuoyunu kazanmış demektir. Daha öncesinde bin Ladin, Saddam Hüseyin ve Hasan Nasrallah da aynı yöntemle puan toplamıştı.
Ancak bugünün iki rakibi birbirinden daha farklı olamazdı. İranlı Ahmedinejat radikal Arap kanadına hitap ederken, Türk Erdoğan ılımlı kesime yöneliyor. İran yıllardan beri Hizbullah ile Hamas füzelerinin erişim alanında olduğunu göstermek suretiyle İsrail'e meydan okuyor. İsrail ordusu hâlâ bunu engelleyecek bir yöntem bulamadı. Ancak bu durum bir yandan İsrail'e zarar verirken, diğer yandan ülkeye faydası oluyor. İran'ın tehdidi dikkatleri İsrail'in işgal sorununu başka yönlere kaydırıyor ve ülkeye ulusal sempati sağlıyor.
Erdoğan ise şimdiye kadar bir tek füze bile fırlatmadı. İsrail'e uluslararası hukuk ve diplomasi temelinde meydan okuyan Erdoğan'ın iç siyaseti göz önünde bulundurarak İslami çevreleri ve Türk milliyetçilerini memnun etmek için sert bir üslup kullandığı da kesin. Ancak Türk diplomasisi dışarıya basiretli bir görünüm yansıtıyor ve öncelikle de Akdeniz'de yaşanan olayın uluslararası bir komisyon tarafından araştırılmasını talep ediyor. Ankara ile Tahran'ı ayıran fark budur.
Rekabet, Gazze Şeridi söz konusu olduğunda daha da belirginleşiyor. İran, Filistinlilere füze ve askerî tatbikat sunuyor, Türkiye yardım malzemesi gönderiyor, blokajın kalkması ve Hamas'ı askerî alandan siyasete çekmek için siyasi destek veriyor. Akdeniz'de yaşananlar, İsrail'in bu yeni meydan okumayla baş etmekte ne denli zorlandığını gösteriyor. İsrail Donanması sayesinde şimdi Gazze blokajının sona ermesine ilişkin tartışma gündemin zirvesine oturduğu gibi aynı zamanda Erdoğan birkaç saat içinde Ahmedinejat'ı gölgede bıraktı.
Arapların çoğu, İran modelinin bir yıl önce çizik yediği görüşünde. Zira çoğu, tıpkı İranlıların denediği gibi bir yeşil devrimin hayalini kuruyor. Türk modeli ise Arapların çoğuna göre örnek karakteri taşıyor: Daha demokratik, laik ve modern ve buna rağmen Erdoğan bu modele İslam görüntüsü kazandırıyor. Bunda hiç de önemsiz olmayan Türk ekonomisinin gücü de rol oynuyor. Türkiye ile Arap Birliğinin 22 üyesi arasındaki 2004'te 13 milyar olan ticaret hacmi, geçen yıl 29 milyar dolara çıktı. İran buna ayak uyduramaz.
Ancak bölgedeki stratejik dengeler muhtemelen Araplar açısından Türk-İran rekabetinin ilk bakışta tahmin ettirdiğinden daha fazla değişecek. George Bush'un Yakın Doğu politikası üç ayak üzerine kurulmuştu. Irak'a doğrudan askerî müdahale, İsrail ile stratejik ortaklık, İsrail dışında bütün bölgesel güçlerin bastırılması.
Barack Obama yönetiminde Amerika'nın Yakın Doğu politikasında bir düşünce değişimi gerçekleşiyor. ABD, birliklerini Irak'tan geri çekiyor ve Washington bölgede kendisine en iyi stratejik partneri arıyor. Arap rejimleri kayda değer bir rol oynama konusunda zayıf, İran fazlasıyla radikal ve Washington'un çizgisine ters düşüyor. İsrail ise bütün komşularıyla sorunlu, hatta Obama'nın generalleri bile artık İsrail'in ABD için bir stratejik yük olduğundan söz ediyor.
Geriye sadece NATO müttefiki Türkiye kalıyor. Ülke siyasi ve dinî bakımdan ılımlı ve demokratik. Ankara, Arap komşularıyla iyi ilişkilere sahip, Tahran'a uzanan kanalları açık tutuyor ve verilen yeni dayanıklılık sınavlarına rağmen İsrail ile ilişkileri koparmayacak kadar akıllı.
Washington'da Türklerin teklifinin kabul edilip edilmeyeceği henüz tartışılıp karara bağlanmadı. ABD Savunma Bakanı Robert Gates ile AB arasındaki "Türkiye'nin Doğu'ya itilmesinden kimin sorumlu olduğu" tartışması, hâlâ ne denli eski düşüncelerin tutsağı olunduğunu gösteriyor ki bu sadece Washington için geçerli değil. Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyinde İran'a yeni yaptırımlara karşı oy kullandığı gerçeği de bazıları hâlâ Türkiye'nin Batı ile İran arasında ara bulucu olmasını ümit etse de ABD yönetimindeki kimilerini rahatsız etti.
Bu durumda Erdoğan'a güvenilmeyecek, hatta kendisi bir düşman olarak mı görülecek? Yoksa Arap dünyasında ağır yara alan ABD'nin imajının nihayet düzeltilmesi ve Tahran ile iletişim kanallarının açık tutulması için kendisinden bir köprü olarak mı faydalanılacak? Peki ya Avrupalılar? Onlar Türkiye'yi hâlâ öncelikle bir iç siyasi sorun olarak görüyor. Oysa Avrupalıların Türkiye'yi Avrupa'nın bir sorunu olarak görmek yerine, Yakın Doğu'daki bir stratejik partner olarak algılamaları ve ciddiye almaları daha iyi olurdu.
BYEGM
SON VİDEO HABER
Haber Ara