Economist'e göre Türkiye 'zararlı' çıkacak!
İsrail filo saldırısı nedeniyle özür dilemezse ve BM öncülüğünde bir soruşturmayı kabul etmezse Türkiye'nin diplomatik ilişkileri tümüyle kesme ihtimali söz konusu.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-06-12 09:54:00
İsrail 2008 sonunda Gazze’ye karşı ‘Dökme Kurşun Operasyonu’ adlı bir bombardıman başlattı. Amacı Gazze’yi kontrolü altında tutan Hamas’ın roket saldırılarına karşı koymaktı. Üç haftada 1400’e yakın Filistinli öldü. Dönemin Türk dışişleri bakanı Ali Babacan, “İsrail savunma bakanı Ehud Barak’ı, İsrail’in Gazze’de herhangi bir şey yapması halinde çok ciddi tepki vereceğimiz konusunda şahsen uyardım” dedi.
Sonradan Gazze savaşının Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinde bir dönüm noktası olduğu görülecekti. Saldırıdan bir gün önce, Türk arabulucular İsrail’le Suriye arasında bir barış anlaşmasını bağlamanın eşiğine geldiğini düşünüyordu. “İsrailliler bizi yanılttı” diyordu bir Türk diplomat burnundan soluyarak. Türkiye’nin öfkesi çok geçmeden herkesin malumu olacaktı: Başbakan Tayyip Erdoğan İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’le Davos’ta katıldığı bir panelden, “Siz nasıl öldüreceğinizi iyi bilirsiniz” diye bağırarak çıkıp gitti.
Murat Mercan’ın ne işi vardı?
Türkiye’nin gözünde İsrail, Gazze’ye yardım ulaştırmaya çalışan sivil filonun öncü gemisi Mavi Marmara’ya baskın düzenlediğinde, Erdoğan’ı haklı çıkardı. İsrail nefsi müdafaada bulunduğunu iddia ediyor. Filoyu organize eden İHH adlı Türk yardım kuruluşunun üyelerini de küresel cihatçılara paravanlık yapmakla suçluyor. Türkiye bunu reddediyor ve İsrail’den açık bir özürle BM öncülüğünde soruşturma talep ediyor. İsrail bunu kabul etmedikçe, Türklerin diplomatik ilişkileri kesme ihtimali söz konusu.
Bazı Batı ülkeleri Türk dış politikasında son yıllarda gözlenen Doğu’yla yakınlaşma eğilimini AKP’nin İslamcı köklerine bağlıyor. Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yönelik yaptırımların aleyhinde oy kullanması bu bakışı güçlendiriyor. Bazıları Batı’nın Türkiye’yi ‘kaybettiğinden’ korkuyor.
Mavi Marmara olayı, Türk dış politikasındaki kaymanın yeni kanıtı sayılıyor. Tenkit edenler, “Türkiye filoyu durdurmak için daha fazlasını yapabilirdi” diyor. Türkiye’nin bir sivil toplum kuruluşunun girişimine müdahale edemeyeceği yönündeki itirazlarının pek ehemmiyeti yok. Yetkililer Kürt kampanyacıları önlemek için sık sık ‘güvenlik kaygılarını’ gerekçe gösteriyor (ve Türk askerlerinin taş atan Kürt gençlerine sert tavrı İsraillilerin Filistinlilere yaptıklarını aratmıyor). AKP’nin meselede dahli olmadığı iddiasına gelince: Daha önce Gazze’ye karadan giden bir konvoya AKP milletvekili Murat Mercan’ın da katılmasına ne demeli?
Son 90 yıldır Türkiye gerçekten de Osmanlı’nın Arap topraklarını görmezden gelip Batı’ya odaklandı. İsrail’le son derece güçlü bağlar kurmasının nedeni de bu. Laik Türk seçkinler için Yahudi devletiyle dostluk İslami radikalizmin panzehiriydi. İsrail’le, askeri işbirliğiyle taçlanan güvenlik ilişkilerinin, PKK’ya karşı mücadelede yararlı olduğu da görüldü. Türkiye’yle İsrail arasında sıkışan Suriye, Abdullah Öcalan’ı kovmak zorunda kaldı.
Türk dış politikası daha iddialı ve özgüvenli hale geliyor olabilir, fakat AB üyeliği hâlâ öncelik. Erdoğan 2005’te üyelik müzakerelerinin başlamasını sağladı ve aksak topal da olsa süreç devam ediyor. Hükümet reform konusunda seleflerinden daha fazlasını yaptı. AB ilhamıyla yapılan reformlar ileriye gittikçe, müdahaleci generallerin önemi de azalmaya başladı. Ve Türkiye’nin kötü bir muhitte yaşadığına dair yakınmasının yerini, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun mimarı olduğu ‘komşularla sıfır sorun’ denilen yeni bir politika aldı. Davutoğlu politikasının Batı’nın hedefleriyle gayet güzel uyuştuğunda ısrar etmeyi seviyor. Irak açısından bu doğru. Gerek ABD gerek Türkiye, Amerikan birlikleri çekilmeye başlarken geride istikrarlı bir Irak kalmasını istiyor.
Davutoğlu Şii ve Sünniler arasında ittifaklar oluşturulmasında kilit rol oynadı, bu arada İran’ın nüfuzunu da budamış oldu. Ayrıca Iraklı Kürtlere de kur yapıyor.
Ancak kalan hususlarda Türkiye ABD’yle anlaşmazlık içinde ve mesele İsrail’den ibaret değil. İran BM oylamasından önce de çatışma noktasıydı. Türkiye İran doğalgazına muhtaç ve İran’la bir çatışmanın yayılma ihtimalinden korkuyor.
Türkiye’nin yeni dış politikasının başka bir unsuru da var. AB tarafından reddedilmişlik görüntüsü ve Irak işgali Türklerde küskünlük yarattı. Erdoğan Batı’ya daha fazla telallık yapıyor gibi görünerek ülkedeki İslamcı radikallere koz vermekten sakınıyor. Erdoğan’ın ateşli İsrail karşıtı söyleminin ardında, AKP’yi ‘dava’yı satıp üyelerini ‘zenginleştirmekle’ suçlayan İslamcı Saadet Partisi’nin destek bulmasını önleme hesabı yatıyor olabilir.
Ancak İsrail konusunda hükümet belki de çok ileri gitti. Türkiye’nin en etkili Müslüman din adamı Fethullah Gülen bile filoyu organize edenleri azarladı. Erdoğan’ın Hamas’a hararetli desteği ve İsrail ‘devlet terörü’ne karşı salvoları radikalleri yatıştırmak yerine cesaretlen-direbilir. İsrail’e karşı protestolarda bazı göstericiler Hitler posterleri açtı; bunun Türkiye’yi cazip bir AB adayı haline getireceği söylenemez.
Batılı diplomatlar hatalı buluyor
Peki ne olacak? Bütün yaygarasına karşın hükümet İsrail’le ilişkileri tümden gömmeye gönülsüz. Filoya dair BM des-tekli bir komisyon belki zaman kazandı- rabilir. Babacan ilişkilerin ‘asla aynı olmayacağını’ savunuyor. Ancak İsrail’le ilişkileri kesmenin Türkiye’ye maliyeti yüksek olur. Birçok Batılı diplomat Türklerin Gazze ablukasının kaldırılması çabalarına bu kadar yakın dahli olmasının hata olduğunu öne sürüyor. Bu durum Erdoğan’ın kahraman görüldüğü Arap sokaklarında olumlu yankı yaratabilir, fakat Türkiye’nin İsrail-Filistin sorununu kendi başına çözecek hali de yok.
AKP içindeki baskın kanaat, bölgede daha faal olmasının kendisini AB için daha değerli kılacağı yönünde. ABD’ye gelince, Türkiye’ye Irak ve Afganistan’da ihtiyaç duyduğu için bu tatsız durumun sineye çekileceğini umut ediyor. İsrail ve İran bu teorileri sıkı bir sınavdan geçirecektir.
(10 Haziran 2010)
Tercüme: Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara