'Fobi'yi Avrupa kadar seven kıta yok
Avrupa'da yayılan 'peçefobi', kıtanın kökleşmiş yabancı düşmanlığının son tezahürü. Peçe yasağını, anti-Semitizm veya Güney Afrika'daki ırkçı yönetimden ayrı düşünmek zor. Bu hastalık Avrupa'yı içeriden yıkabilir.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-05-17 09:17:00
‘Peçe yasağı Belçikalılara nihayet üzerinde anlaştıkları bir konu verdi’ başlıklı bir yorumda, “Partilerarası bir konsensüsle, 136 milletvekili yasak lehinde oy verdi; olamaya sadece üç vekil katılmadı ve hiç kimse aleyhte oy vermedi. Müslümanlar Beyçika nüfusunun yüzde 3’ünü oluştururken, bu meselenin ülkede artan işsizlikten ve şişen ulusal borçtan çok daha acil olduğu açıktı” ifadesine yer verildi.
Belçikalılar gibi Fransızlar da ülkelerinin, Avrupa’nın ve dünyanın krizlerini bir yana bırakıp kendilerini, hem peçeyi yasaklayan, hem de bu yasağı ihlal ettiği tespit edilen kadına ağır cezalar veren yasanın çıkmasına vakfettiler. Yasak çağrısını yapanlara göre, peçe kadının uzaklaştırılmasını ve ‘seyyar bir cezaevi’ne konulmasını temsil ediyor. Ayrıca terör eylemleri ve suç işlemek için kullanılabileceğinden dolayı güvenlik açısından da bir tehlike oluşturuyor. Peçenin dini bir yükümlülük değil, kültürel bir gelenek ve miras olduğunu, birçok İslam ülkesinde de kamusal alanda yasaklandığını ekliyorlar.
Enoch Powell’ı hatırlattı
Peçenin yasaklanmasını destekleyenyer, peçe takan kadınların sayısının az olduğunu da itiraf ediyor. Bu durum, söz konusu adımları ve İsviçre’deki minare inşaatı yasağı gibi benzerlerini, toplumun karşılaştığı bir sorunu çözme amaçlı olmaktan çok sembolik değere sahip hale getiriyor. Peki eğer böylesine bir seferberliği gerektirecek bir sorun yoksa, Avrupa’da kıyafetlere, binalara ve sembollere karşı yapılan bu savaş çağrılarının sebebi ne? Yanıtın bir kısmı bizzat aynı Avrupa’nın tarihinde bulunuyor. Şöyle ki, kıtanın kimliği açıkça Haçlı savaşları döneminde oluşmuştu. Bu savaşlar Papa 2. Urban’ın birbirleriyle boğazlaşan Avrupa prenslerine, küçük savaşlarını durdurup mızraklarını ‘İslam tehlikesi’ne çevirmeleri yönünde yaptığı çağrıya karşılık olarak çıktı. Avrupa bundan önce, aralarında savaştan başka bir bağlantı bulunmayan oluşum ve halklardan ibaretti. Sonrasındaysa, Osmanlı İmparatorluğu’nun temsil ettiği ‘İslam tehlikesi’nin karşısında asırlarca titredi.
‘İslam tehlikesi’ geçen iki asırda içinde ve özellikle de Avrupa’nın İslam dünyası üzerinde hâkimiyet kurmasının ardından kıtanın söyleminden çıkmıştı. Bu hâkimiyeti tehdit edecek bir tehlike belirdiğinde (sözgelimi Sudan’daki Mehdi devrimi veya Hindistan’daki 1857 devrimi gibi), İslam tehlikesi gündeme geldi. Avrupa diğer dönemlerde kinini ve endişesini başka gruplara, özellikle de Yahudilere yöneltmişti.
Ünlü Britanyalı siyasetçi Enoch Powell 1968’de ‘kan nehirleri’ söylemiyle bilinen konuşmasını yaparak, ülkedeki yabancıların uzaklaştırılmasını istemişti. Bu söylem insanları etkilemiş ve büyük destek görmüştü. Siyasilerin ve özellikle de Muhafazakâr Parti’nin lideri Edward Heath Powell’ı hızla gölge hükümetinden almasaydı, Britanya o dönemde bir başka Yugoslavya’ya dönerdi.
Powell konuşmasında İslam’dan söz etmemişti. Zira uykularını kaçıran göçmenlerin çoğunluğu Afrika, Batı Hindistan adaları ve Asya’dan geliyordu. Dolayısıyla din ve hatta kültür değil, etnik sorun endişe konusuydu. İslamofobi kavramı ilk olarak 1997’de İngiliz insan hakları örgütü Runnymede’nin yayımladığı raporda ortaya çıktı. Rapor, İslam’a ve Müslümanlara karşı düşmanlığın büyüdüğüne işaret etti. Raporu hazırlayan komisyonun 1992’de esasında, Britanya’da anti-Semitizm’in büyümesi meselesini araştırmak için oluşturulduğunu hatırlatmak uygun düşer. Fakat bazı üyeler İslam karşıtı ırkçılık olgusuna dikkat çekme gereği duydu ve bu da ikinci rapor oldu.
İslam’a sadece acı verir...
Peçefobi hali, anti-Semitizm, yabancı düşmanlığı, İslam, Yahudilik ve yabancılardan önce, Avrupa’nın kendi bilinciyle ilişkili bir durum. Sorunlar, dış düşman arayarak sürekli ötelenmeye çalışılıyor. Haçlı Savaşları’ndan Belçika parlamentosunun kararına karar yaşanan durum bu.
‘Avrupa hastalığı’ adlı, kökleşmiş ırkçı eğilim paradoksuyla özetlenen bir kriz söz konusu. Bu krizin altında, başkasına karşı düşmanca eğilimler var. Tıpkı Haçlı Savaşları’nda, Endülüs’te Müslümanlara ve Yahudilere yönelik etnik temizlikte, Amerika ve Avustralya’daki yerlilere yapılan soykırım- larda ve sömürüde, Afrikalıların köleleştiril-mesinde, ABD ve Güney Afrika’daki ırkçılıkta, Yahudi soykırımında ve son olarak İslam’a karşı büyüyen ve hastalıklı düşmanlıkta yaşandığı gibi... Bu hastalık İslam’a ancak acı verir, fakat kıtadaki birçok insanın uyarısını yaptığı gibi Avrupa’yı içeriden yıkabilir. (Londra’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, 7 Mayıs 2010)
SON VİDEO HABER
Haber Ara