Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Türkiye Bosna'ya geri dönüyor

Balkanlar Türkiye'nin Ermenistan'la yakınlaşma, İran'a yaptırımlara karşı koyma ve İsrail'le ilişkilerin kötüleşmesi gibi dış politika sorunlarının gölgesinde kalsa da, Türkiye Bosna'ya geri dönüyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-15 11:44:00

Türkiye Bosna'ya geri dönüyor
Michael Martens / Frantfurter Allgemeine

Balkanlar Türkiye'nin Ermenistan'la yakınlaşma, İran'a yaptırımlara karşı koyma ve İsrail'le ilişkilerin kötüleşmesi gibi dış politika sorunlarının gölgesinde kalsa da, Davutoğlu Bosna'da ülkesinin ağırlığını artırıyor. Ancak Türkiye arabuluculuk yapacaksa taraf tutmamalı.

Yabancı güçlerin Bosna’da nüfuz sağlama girişimleri yüz yıllardan beri birbiriyle çakışır. Geçtiğimiz on yılda bölgede etkisini hissettiren ABD, uzun yıllar kan dökülmesinin ardından Dayton’da Balkan devleti için bir barış anlaşması yapılmasını sağlamıştı. Amerikalılar ve Avrupalıların yeni krizler nedeniyle Bosna’daki çekişmelere sarf ettikleri siyasi ve diplomatik enerji gitgide azaldığı için, Türkiye eski Osmanlı vilayetinde güçlü bir biçimde temsil edilme girişimlerinde başarı kaydediyor.
Gerçi Balkanlar Ankara’nın Ermenistan’la yakınlaşma, İran’a karşı yaptırımları reddetme ve İsrail’le ilişkilerinin kötüleşmesi gibi dış politika konularının gölgesinde kalıyor. Ancak Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu buna rağmen kısa süre önce kaydadeğer başarılar elde etti. Sözgelimi Davutoğlu, Bosnalı ve Sırp meslektaşları Sven Alkalaj ve Vuc Jeremiç’le gerçekleştirdiği beş buluşmada, bu eski savaş karşıtları arasında yıllardan beri süregelen anlaşmazlığın bertaraf edilmesini sağladı.

Dışişleri bakanlarını buluşturdu
Üç dışişleri bakanı ilk kez ekim ve Kasım 2009’da görüşmeler için İstanbul’da buluşmuş ve sonrasında da düzenli olarak her ay buluşmaya devam etmişlerdi. Aralıkta Saraybosna’da, ocakta Belgrad’da ve Şubat 2010’da Ankara’da gerçekleşen toplantıların ardından başarılı olunduğu duyrulmuştu. Sırp dışişleri bakanı ülkesinin uzun süre direndiği bir konuda, yani Belgrad’a Bosna büyükelçisi atanması üzerine mutbakata vardıklarını açıklamıştı. Sırbistan’ın Saraybosna tarafından atanan adayla ilgili çekinceleri nedeniyle bu makam 2007’nin ortasından beri boştu. Uzlaşı sonrasında Saraybosna’daki medya organları Türklerin arabuluculuğuna övgüler yağdırdı: Bosna başkentindeki köşe yazarları, öncelikle yıllardan bu yana ülkenin anayasasını reforme etmeye çalışan Avrupalılarla Amerilkalıların girişimlerinin düzenli olarak başarızlıkla sonuçmasıyla kıyaslandığında, Türklerin kaydadeğer başarılar elde ettikleri görüşündeydi.
Türkiye’ye yönelik bu övgüler kulağa abartılı gelebilir, zira sadece bir büyükelçinin siyasi baharı getirmesi mümkün değildir. Ancak Bosna’da Türk diplomasisinin rolünün arttığı görmezden gelinemez. Bu durum en azından ülkedeki en büyük halk olan Bosnalılar, yani Müslümanlar tarafından da memnuniyetle karşılanıyor. Hatta Bosna Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi’nin Boşnak Başkanı Haris Sladziç’in dış politika danışmanı Elvir Çamdziç, Türkiye’nin Bosna’da en az AB kadar arabuluculuk rolü üstlenme hakkı olduğunu söylüyor. Bazı çevrelerin Türklerin Bosna’daki angajmanına şüpheyle yaklaşmasını anlamakta zorlandığını söyleyen Çamdziç, kısa süre önce Almanya’daki Aspen Enstitüsü tarafından Saraybosna’da düzenlenen konferansta, tarihi ve kültürel açıdan bakıldığında Türkiye’nin bölge genelini ve özellikle de Bosna’yı AB’nin tüm ülkelerinden daha iyi anladığını belirtti. Danışman, bu nedenle Türkiye’nin şimdi oynadığı rolü üstlenmesinin çok normal ve mantıklı olduğunu ifade etti. Hatta dinleyicileri şaşırtan bir biçimde, Moskova’nın Bosnalı Sırplara verdiği koşulsuz destekten vazgeçmesi halinde, Saraybosna’da Rusya’nın da ülkede daha büyük rol üstlenmesine sıcak bakıldığını belirterek, Rusya’nın halihazırda bu tek taraflı tutumunu gözden geçirdiği yönünde bir izlenim edindiğini söyledi. Çamdziç bunun sonucunda sürekli başarısızlıkla sonuçlanan Avrupa-Amerikan hamleleri yerine bir Türk-Rus girişimi başlatılabileceğini kaydetti.
Aslında, sözgelimi Bosna’da anayasa reformunun bir Rus-Türk koordinasyonunda gerçekleşebileceği düşüncesi bir fantazi olabilir. Ancak bu açıklamaların amacı da farklı; bu yolla, her zaman azimli davranmayan AB’nin dikkati yeniden Bosna’ya çevrilmek isteniyor. Saraybosna’dan gelen uyarı şöyle: Eğer Avrupa Bosna’yı entegre etmezse, bu işi başkaları üstlenir.

Bir zamanlar topraklarının tamamı, yarısı ya da bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu’na ait olan tüm devletlerin vatandaşları için zaten kalbi atan Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, uzun süredir bu yönde bir girişimde bulunuyor. Erdoğan, nisan başında Saraybosna’ya gerçekleştirdiği ziyaret vesilesiyle yaptığı açıklamada, ülkesinin Bosna’ya destek vermeyi ‘ahlaki ve tarihi yükümlülük’ olarak gördüğünü söyledi. “Ortak bir sınırımızın olup olmaması önemli değil. Bu ülkenin yakın komşumuz olduğunu hissediyorum.” diyen Erdoğan, Bosna’nın Müslüman kurucu cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in 2003’te ölmesinden birkaç gün önce kendilerinden ülkeyi yalnız bırakmamalarını rica ettiğini iddia etti. İzzetbegoviç’in kabrini ziyaretinden sonra Erdoğan, evsahiplerine Türkiye’nin Bosna’daki tarihi sorumluluğunun bilincinde olduğuna dair güvence verdi.

‘Banja Luka’ya da gitmeli’

Ankara’nın ülke içinde kalıcı arabulucu rolünü nasıl üstleneceğiyse şimdilik bilinmiyor. Zira Ankara’nın Bosna’yla iyi ilişkileri büyük ölçüde Haris Sladziç ve onun partisinin döneminde başladı. Türklerin partiler üstü ilişkileri, ya da Bosnalı Hırvatlar ve Sırplarla hemen hemen hiç ilişkisi yok. Saraybosna’daki Devletler Birliği’nin eski milletlerarası yüksek temsilcisi İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, kısa süre önce tek yanlı davranılmaması için uyarıda bulundu. Bildt, “Türkiye başbakanına sadece Saraybosna’ya gitmemesini tavsiye ettik. Saraybosna’nın kapısı zaten açık. Ülkede barışa katkıda bulunulması için Banja Luka’ya da gitmeli. Türkiye, burada barışa katkıda bulunmak için şimdiye dek yaptığından çok daha fazlasını yapabilir” diye konuştu. Ancak Türkiye muhtemelen Bosna’daki rolünü farklı algılıyor.
Geçtiğimiz yıllarda sürekli olarak, Avrupa’nın Bosna’nın parçalanmasına izin vermesi halinde Bosnalı Sırplar Belgrad’a, Bosnalı Hırvatlar da Zagreb’e bağlanırken, Batı tarafından yalnız bırakılan Bosnalıların bulundukları ana bölgede bir İslam hilafeti kuracakları iddia edilmişti. Bu tür molla senaryoları hiçbir zaman gerçekçi değil, zira Bosnalı Müslümanlar savaş döneminde en kötü durumdayken bile radikal İslam’a hiçbir şekilde eğilim göstermedi ve bunu Bosnalıların yanında savaşan az sayıdaki paralı Arap askeri de hissetmişti. Ancak Bosna parçalanırsa, gerçekten de Bosnalıların yakınında yardıma çağıracakları Avrupalı olmayan bir ülke var: Türkiye.

Kaynak: Radikal

Haber Ara