Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Mısır Guantanamosu’nda 51 karanlık gün

51 karanlık gece… Filistin İslami Cihat Hareketi liderlerinden Derviş El-Garabli, Mısır hapishanelerinde geçirdiği kapkaranlık, işkence ve zulüm dolu günleri anlattı. El-Garabli, insan hakları örgütlerine seslenerek : “Neredeydiniz?” dedi.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-13 12:26:00

Mısır Guantanamosu’nda 51 karanlık gün
Musa Eren / Timeturk

Gazze Savaşı’nda yaralandıktan sonra Suriye’de tedavi görerek oradan tekrar Filistin’e dönmek üzere Kahire havaalanına inen Derviş El-Garabli’nin hayatı, havaalanına inişiyle bir anda değişti. Orada hemen elleri gözleri bağlanan El-Garabli, 5 arkadaşıyla beraber askeri bir araca bindirilerek Mısır’ın Guantanamo’dan beter hapishanelerine götürüldü. Orada binbir çeşit işkenceye maruz kalan El-Garabli, yaşadığı 51 korkunç günü anlattı. Daha sonra da insan hakları savunucusu kurumlara sitem ederek o süre zarfında nerede olduklarını, neden kimsenin kendileri için bir şey yapmadığını sordu. İşte Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, İsrail ve Amerika istihbaratlarının çok sıkı bir şekilde bağlı olduğunu ve beraber iş yaptıklarını keşfeden El-Garabli’nin kokuşmuş bir minderin üzerinde, gözleri bağlı, elektrik şoku verilerek geçirdiği acı dolu günlerin hikayesi:

“Guantanamo ve Ebu Greyb hakkında duyduklarımı Mısır hapishanelerinde filen gördüm.” İslami Cihat Hareki liderlerinden Derviş El-Garabli, Mısır hapishanelerinde kaldığı 51 günü işte bu ifadelerle özetledi.

El-Garabli, tutuklanarak Mısır Devlet Güvenlik Soruşturma’ya bağlı El-Cihaz isimli hapishanede kalan ve daha sonra serbest bırakılan 6 İslami Cihat liderinden biriydi. Ülkeleri dışına tedavi için yaptıkları bir seyahatten Gazze’ye dönerken tutuklanmışlardı.

El-Garabli ilk tutuklanışını şöyle anlatıyor: “Kahire havaalanına indik. Ellerimizi bağladılar ve bizim için bir askeri araç getirdiler. Ardından da bize Refah sınırına doğru gittiğimizi söylediler. Ancak kendimizi içinden çığlık ve feryat sesleri gelen kocaman bir binanın önünde bulduk. Gözlerimizi sımsıkı bağladılar. Görevliye biraz hafifletmesini söylediğimde bana: “Sus…in çocuğu” dedi. Bunun gibi bir küfür daha önce hiç işitmemiştim. Sonra yüzüme ve göğsüme dört kuvvetli yumruk attı. Arkadaşlarımla bana tamamen soyunmamı emretti ve elektrik şoku başladı. Bu henüz başlangıçtı. Subay, askerlerden birini çağırdı ve köpekleri getirmesini emretti.” Boynunda, sırtında, burnunda, kulaklarında ve vücudunun çeşitli yerlerinde yumruk darbelerinin izleri açıkça görülen El-Garabli ve arkadaşları daha sonra hücrelere atıldı.

El-Garabli şöyle devam etti: “İlk günden itibaren tüm esirler bu dar Arap hücrelerinde rakamlarını aldı. Mekan zifiri karanlıktı. Çeşit çeşit böcek vardı. Ortalık çok pis kokuyordu. Her gün işkencelerle yaşamaya alıştık. Günlük olarak sert soruşturmalara tabi tutuluyorduk.

6 mahkum 20 gün boyunca her gün öğleden sonra iki, akşam da üçer saat olmak üzere 5 saatlik sorgulara çekildik. Her soruda elektrik şoku veriyorlardı. Bunun yanında yumruklar, tokatlar ve çekiştirmeler cabası.”

El-Garabli hayali hikayelerde dahi duymadığı işkenceler gördüklerini ifade etti. Ayrıca müfettişlerin kendilerini yoğun şekilde güvenlik ve siyasi soru yağmuruna tuttuklarını, sordukları sorulardan Amerikan ve İsrail istihbaratıyla tamamen bağlantılı olduklarının açıkça ortaya çıktığını söyledi. İslami Cihat Hareketi liderlerinden El-Garabli, Mısır hapishanelerindeki bilgisayarların iç bir bağlantıyla Ürdün, Suudi Arabistan, İsrail ve Amerikan istihbaratına bağlı olduğuna dair elinde çok güvenilir bilgiler olduğuna işaret etti.
Hareketle ilgili bilgi istediler

Derviş El-Garabli’nin ifadesine göre müfettişler kendisinden ve 5 arkadaşından İslami Cihat Hareketi’nin genel sekreteri Ramazan Abdullah Şellah’ın neler yaptığını, arabasının rengini ve plakasını sordu, hareketteki askeri ve siyasi liderler hakkında bilgiler istedi. Kendilerinin nerede bulunduğunu, evlerinin, arkadaşlarının ve kaldıkları yerlerin nerede olduğunu öğrenmeye çalıştı. Gazze’deki askeri malzeme ve füzelerin yapıldığı ve saklandığı yerleri sordu.

Müfettişler El-Garabli ve arkadaşlarına hareketin askeri yapısı, mücahitlerin toplanma ve buluşma yerleri gibi hareketle ilgili daha başka sorular da yöneltti. El-Garabli’yi Mısır’a girmekten veya Mısır üzerinden bir yere yolculuk etmekten ömür boyu menetti. Ayrıca kendisine İsrailli esir Gilad Şalit’in yerini bilip bilmediğini de sordu ve esir tutulmasındaki görüşünü aldı. El-Garabli şöyle dedi: “Bu askeri esir tuttuğu için Hamas Hareketi’ne küfür etmeye başladılar ve bir bu asker için halkı öldürdüler, insanları yıktılar, dediler.

El-Garabli gerek Arap gerek Mısırlı gerek de Filistinli insan hakları kurumlarına sitem edercesine şöyle dedi: “Gözlerimizden bağların çözülmediği, ışık yüzü görmediğimiz, geceyi gündüzden ayıramadığımız 51 gün boyunca neredeydiler? Dünyada neler oluyor hiç haberdar olamayan bu 6 mahkumun davasında nereye kayboldular? Dışarıdan hiç kimse bize ne yapıldığından haberdar değildi. Tüm bu dönem boyunca dünyanın dışındaydık. Ailelerimize, ülkemize, halkımıza neler olduğundan haberdar değildik. Dışarı çıktık her şeyi farklı bulduk. Akrabalarımdan bazıları vefat etmiş, bazıları yaşlanmış, bazıları yaralanmış, bazıları göç etmiş.”

35 gün sonra banyo edebildiler

Hapishane yetkilileri, 6 mahkuma tutuklanmalarından 35 gün sonra soğuk suyla banyo etme izni verdi. Elbiselerinin rengi beyazdan zehirli ve zararlı böceklerin vücutlarını ısırmaları sonucu akan kanlar ve pislik nedeniyle kırmızıyla karışık siyaha dönüşmüştü. 12 saat boyunca ayakta tutuluyor, daha sonra da yatak yerine incecik bir battaniye üzerine uzanmalarına izin veriliyordu.

El-Garabli sözlerine devam etti: “Battaniye üzerinde saatlerce oturuyorduk. Daha sonra tuvalete gidiyorduk. Ardından da sorguya. Sonra tekrar battaniyeye…. 51 günümüz böyle geçti. Tuvalete giderken ayaklarımıza bir şey giymemize izin vermiyorlardı. Gözlerimizdeki bağı da çözmüyorlardı. Gözlerimiz bağlı yemek yiyor, uyuyor, ihtiyaçlarımızı da bu şekilde karşılıyorduk. Bizleri sorguya çektikleri esnada da gözlerimiz bağlı oluyordu.

El-Garabli, hapishanedeki ilk 23 günlerini arkadaşlarıyla beraber, işkence, kabus, yere yatmak, mahkumların çığlıkları ve sürekli soruşturma nedeniyle uykusuz geçirdiklerini söyledi. Hapishane görevlileri bu kadarla da kalmıyor, mahkumları sözle taciz ediyor, masum analarına dahi en çirkin küfürleri savuruyordu.

Elektrik şoku vererek kendilerini sorguya çeken müfettişler kendilerine şöyle diyordu –El-Garabli’nin açıklamalarına göre- : “Siz burada kurak bir çöldesiniz. Ölürseniz de köpekler gibi öleceksiniz ve sizi buraya gömeceğiz. Kimsenin de sizden haberi olmayacak.”


En çok kullandıkları yöntem elektrik şoku

El-Garabli, müfettişlerle hapishane görevlilerinin kullandığı vahşi yöntemlerin en meşhurunun elektrik şoku olduğunu, bu şoku da en çok üreme organları bölgelerine, göğüslerine ve uyluklarına verdiklerini vurgulayarak: “Bu kadar işkence yeter. Bizi 51 gün boyunca konuşmaktan hatta bir kelime söylemekten mahrum ettiler. O kadar ki taşla konuşmayı ve taşın bize cevap vermesini temenni eder olduk.”

El-Garabli ve arkadaşlarına müfettişler tarafından namaz için günde sadece üç kere abdest almaya izin veriliyordu. Aralarından biri daha fazla abdest almak isterse hemen dine, Allahu Teala’nın zatına küfür sözleri işitiyordu. Kendilerini ülkeden kovmakla tehdit eden müfettişler aynı şekilde mahkumların hanımlarına, annelerine de söylemedikleri sözleri bırakmıyorlardı. Kendilerine her gün bakla (ful), peynir, helva, reçel, çok az da pilav veriliyordu. Yemeklerin hiç değişmemesi bazılarında bağırsak enfeksiyonuna, bazılarında kabızlığa, bazılarında da sancıya ve daha başka rahatsızlıklara neden oldu.

Hapishane görevlileri, mahkumları geceler boyunca elleri zincirlerle bağlı sırtları üzerine uyumaya zorladı. Üzerlerine örtmeleri için verilen battaniyeler küf kokuyordu. Altlarına serdikleri minder de çok ince ve kokuşmuştu. Yastıkları ise, su içtikleri şişe idi. Esirler uyanıyor, tuvalette bulunan şişeden su içiyor, abdest alıyor ve temizleniyordu.

Esirlere 51 gün boyunca sadece 4 kez yıkanmaları için izin verildi. O da 35. günden sonra ve soğuk suyla. Gardiyan, banyonun kapısında duruyor ve sadece 3 dakika sonra banyodaki esiri şiddetle çekiştirerek çıkarıyordu.

Gözlerindeki bağa gelince, her kim biraz hafifletilmesini isterse memur geliyor ve biraz daha sıkıyordu. Esirler, vücutlarının hangi tarafında acı hissediyorsa o yöne yatmaya zorlanıyordu. Hapishane idaresinden bir kimseyle izinsiz konuşmalarına katiyen izin verilmiyordu ve ertesi gün uyandıklarında daha fazla işkenceye katlanabilmeleri için yemek yemeye zorlanıyordu.

Sesli Kur’an okumak yasak

El-Garabli, Mısır Devlet Güvenlik Soruşturması Hapishanesi’nde esirlere kesinlikle cemaat namazı kılma, cehri namazlarda Kur’an’ı sesli okumaya ya da Cuma namazı kılmak için bir araya gelmelerine izin verilmediğini ifade etti. Daha sonra yemin ederek bir gencin bir gün hafifçe sesini namazda yükselttiğini, bunun üzerine gardiyanın hemen gelerek namazını kestiğini, gence küfretmeye başladığını, ardından da tekme tokat dövdüğünü, sonunda da gence: “kendini camide mi sanıyorsun” dediğini söyledi.

Elektrik şoku ve darbeler nedeniyle kendisi ve arkadaşlarının gözlerinden, kulaklarından, sırtlarından, ayaklarından, dizlerinden ve üreme organlarından şikayetler yaşadıklarını söyleyen İslami Cihat kendileri için en kötü sürprizlerden birinin de zaman zaman subayın gelerek tamamen soyunmalarını emretmesi ve ardından vücutlarının her yerine vurmaya başlaması olduğunu kaydetti.

Devlet Güvenlik Soruşturma’daki asker ve subayların birçok özel eşyasını çaldığını belirten El-Garabli sözlerini şöyle noktaladı: “Bir insanın İsrail hapishanelerinde kalması Mısır Güvenlik Soruşturma’da kalmasından bin kat daha iyidir.”
SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara