Dolar

34,8884

Euro

36,6232

Altın

3.009,94

Bist

10.058,63

Türkiye ve İran'ın gücünü nasıl anlamalı?

Ülkelerin çıkarlar temelinde hareket ettiğini göz önüne alırsak, Türkiye'nin Arap bölgesine yönelik ilgisinin sebebini sormak gerekir.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-11 12:34:00

Türkiye ve İran'ın gücünü nasıl anlamalı?
Semira Receb*

Ülkelerin çıkarlar temelinde hareket ettiğini göz önüne alırsak, Türkiye'nin Arap bölgesine yönelik ilgisinin sebebini sormak gerekir. İran'ı da ABD'nin politikaları güçlendirmişken, Batı'nın Arapları zayıflatmak istediği açık.

Ülkeler bölgesel ve uluslararası alanda kendi çıkarları doğrultusunda hareket eder. Batılı materyalist mantığa göre, bu çıkarlar yolunda ‘şeytanla koalisyon’ bile mümkündür. Bu bağlamda Araplar şunu sormalı: Acaba Türkiye’nin, Filistin ve bütün bölge sorunları konusunda bizi şaşırtan yeni tutumlarında ne gibi bir çıkarı var? Zira, emperyalistlerin Osmanlı Devleti’ne son vermesinden bu yana Türkiye’den böyle bir yaklaşım görmedik.
Öncelikle, İncirlik’te 1991 savaşında kullanılan büyük bir Amerikan üssü bulunmasına rağmen, Türkiye’nin ABD’ye 2003’te Irak’a saldırmak için topraklarından cephe açma izni vermemesi sürpriz olmuştu.

İncirlik, 1991-2003 arasında Irak’a dayatılan ambargo sırasında uçuş yasağının denetlendiği ve Batılı uçakların Irak kentlerini bombalamak için kalktığı yerdi. İkincisi, Türkiye’de ‘Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesi de bir sürprizdi. Üçüncüsü, laik Türkiye başta Müslüman Kardeşler akımı olmak üzere bir anda Sünni İslamcı akımların kamplaşma merkezine dönüştü. Ayrıca bölgedeki Anglo-Amerikan politikaları nedeniyle Şiiler de tek güç merkezine dönüştü. Sanki tarih tekerrür ediyor, Osmanlı Devleti Safevi Devleti’yle mücadele ediyor.

Mısır kötü, Türkiye iyi...

Dördüncüsü, Arap rejimlerinin tereddüt içindeki tutumlarının gölgesinde, AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana Türkiye en hayati sorunlar kanalıyla Arap ve Müslüman sokaklarını kendisine çekmeyi hedefliyor; bu bağlamda zekice adımlar atarak İran’a karşı koymaya başladı. Sözgelimi medya, Gazze tünellerini yıkması ve geçiş noktalarını kapatması nedeniyle Mısır’ın saygınlığını lekelemekte büyük rol oynarken, Türkiye Gazze ablukasını kırma kampanyasına liderlik yapmakla övünüyordu. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le ayrı düşüp Davos’tan çekilirken, medya Arap Birliği genel sekreterinin toplantıda kalmasına yoğunlaştı. Hiçbir Arap arabuluculuğu Hamas’la Filistin Yönetimi arasındaki baş ağrısını gidermekte başarılı olamazken, Arap başkentlerinin rolünün somut biçimde gerilemesiyle birlikte, Hamas yetkililerinin Tahran’la Ankara arasındaki mekik ziyaretleri yaptığını görüyoruz.

Diğer yandan, İran’ın Şam’daki gücüne komşu bir Türk varlığı oluşturma girişimi bağlamında Suriye’yle Türkiye arasında vizeler kaldırıldı. Ayrıca Türkiye İsrail’le Suriye arasındaki dolaylı müzakerelerde arabuluculuk rolü oynadı ve Arap ülkelerine yönelik yoğun resmi ziyaretleri de sürüyor. Bu ziyaretlerde onlarca ekonomik, kültürel ve siyasi anlaşma imzalandı. Beşincisi, Türkiye’nin Arap bölgesindeki kültürel, sanatsal ve turizm bağlamındaki konuşlanması benzeri görülmemiş bir sürpriz, araştırılması ve tartışılması gereken bir fenomen sayılıyor. Türk dizileri ve Türkiye’nin Arapça televizyon kanalı, çizilen siyasi hedefleri gerçekleştiren bir rol oynadı. O zaman soruyoruz: Acaba bütün bu yeni ve sürpriz siyasi olguların hedefi ne?

Bugün bölgede yaşananlar anlık bir olay değil. Bunlar Irak işgaline ve bu ülkedeki kötü işleyişine karşı verilen bir tepki de değil. Bu kötü işleyişin bölgedeki Anglo-Amerikan stratejisinin parçası olduğu söylenebilir. Bu strateji Irak’ın yıkılması, İran hegemonyasının dayatılması, Şii mezhebinin lider kılınması ve Arap Şiileri hem İran’ın ihraç ettiği siyasi düşünceyle, hem de Arap milliyetçiliğiyle savaşan mezhepçi ideolojiyle buluşturulması şeklinde özetleniyor. Amerikan ve diğer Batılı araştırma merkezlerinin son 20 yılda yayımladığı araştırmalar, ABD ve Batı’nın bölgeyi mezhep temelinde bölme eğiliminde olduğunu teyit ediyor. Irak’ın yıkılıp mezhepçi ve etnik bir yönetimin vesayeti altına konulmasının başka bir örneği yok; bu durum, Iraklıları işgale karşı direnişten alıkoyuyor ve mezhepçi çekişme cehenneminin giriş kapısını oluşturuyor. Bu kapının amacı, bölge ülkelerini kendi hayati sorunlarıyla mücadelede zayıflatmak.

Sünni-Şii sınıflaması dikkat çekici

Şaşırtıcı nokta, Batı’nın siyasi kararlarını üreten araştırmaların, çekişen mezhepçi akımları kanlı partilere sahip olan ‘Şii siyasal İslamcı akım’ ve Müslüman Kardeşler liderliğindeki ‘Sünni siyasal İslam’, yani ‘ılımlı İslam’ diye sınıflandırması. Plan, Arap bölgesini İslam’ın dünyadaki merkezi olmaktan çıkarıp, İslam düşüncesini ve hukukunu Arap olmayan merkezlerin hâkimiyetine sokma yönünde ilerliyor. Arap bölgesi İslam’ın lideri konumundan, aşırılıkçı İslamcı düşünceleri dikkate alan bir bölgeye dönüştürülmek isteniyor.

Arapların halk ve rejimler bazında zayıflatılması Batı stratejisinin temel hedefi. Bölgesel ve uluslararası ilişkilere saygı göstersek de, başkalarının işleve koyduğu çıkarlar kuralını göz ardı etmemeliyiz. Çıkarlar yolunda ‘şeytanla koalisyon’ ilkesinin bu çağın en yeni siyasi icadı haline geldiğini unutmayın.

*Bahreyn gazetesi Ahbar El Haliç, 3 Mayıs 2010

Tercüme: Radikal


SON VİDEO HABER

Polis memuru, ölümüne neden olduğu gencin ailesinden af diledi

Haber Ara