Dolar

34,8713

Euro

36,6128

Altın

3.007,09

Bist

10.058,63

Saadet Partisi kiminle ittifak yapacak?

Hükümeti eleştiren Kurtulmuş, "Dünyanın en iyi ekonomik girdilerini kötü bir modele monte ederseniz oradan kötü bir sonuç elde edilir." dedi.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-06 08:59:00

Saadet Partisi kiminle ittifak yapacak?
Saadet Lideri Kurtulmuş ile ekonomiden, özgürlüklere, erken seçime ve ittifak söylentilerine kadar çok sayıda önemli konuyu konuştuk. Özellikle ekonomide yapılan hataları eleştiren ve halkı yoksullaştıran ekonomi politikaları uygulandığını söyleyen Kurtulmuş, zaman zaman öfkeleniyor ve 'Benim milletimi kimsenin bu kadar yoksullaştırmaya hakkı yok' diyor.

Hükümeti eleştiren Kurtulmuş, "Dünyanın en iyi ekonomik girdilerini kötü bir modele monte ederseniz oradan kötü bir sonuç elde edilir. Türkiye'nin problemi yanlış model tercihidir. Biz, halkımızı yoksullaştıran bu Fischer-Derviş modelini elimizin tersiyle kaldırıp çöpe atacağız. Saadet Partisi'nin modeli reel ekonomiden yanadır ve bu modelin ana başlığı "Kerim Devletin İnşasıdır." Bunu nasıl yapacağız, üç temel hedefimiz var: Üreteceğiz, istihdam oluşturacağız, adaletli bölüşümü sağlayarak sosyal adaleti tesis edeceğiz" dedi.

İttifak haberleri doğru değil

İttifak söylentilerini yalanlayan Kurtulmuş, "Ben bu söylentilerin Saadet Partisi'nin yükselişini önlemek için kasıtlı bir şekilde çıkartıldığını düşünüyorum. Saadet Partisi Lideri olarak söylüyorum. Bizim hiçbir parti ve kişiyle ittifak görüşmemiz olmamıştır. Saadet Partisi'nin amacı yüzde 10 barajını aşmak değil, Türkiye'nin bundan sonraki muktedir siyasal merkezini inşa etmektir. Biz ittifakımızı milletle kurarız. Milletimizin istekleri doğrultusunda oluşturduğumuz programlarımızla her gün yükselen bir trend ile iktidara doğru yürüyoruz" diye konuştu.

Sonbahar'da erken seçim bekliyoruz

Siyasette yaşanan son gelişmeleri ve Saadet Partisi'nin hedeflerini Mustafa Canbey'e anlatan Saadet Lideri Prof. Dr. Kurtulmuş, "Anayasa değişikliği tartışmalarının seçim sürecini etkileyeceğini belirterek "Türkiye'nin Sonbahar'da erken seçime gidebileceğini düşünüyorum" dedi.

Türkiye ekonomisinin iyi olmadığını sık sık dile getiriyorsunuz. Konuşmalarınızda ekonomi için "pandoranın kutusu" ifadesini kullanıyorsunuz. Ekonomi neden pandoranın kutusudur?

Biz yoğun olarak halkın içindeyiz. Herkesin büyük iktisadi sıkıntıları var. Türkiye'de az sayıda zadegânın, bir eli yağda bir eli balda çok az sayıda bir kitlenin dışında olağanüstü bir yoksullaşma süreciyle karşı karşıyayız. Bunu sadece ben söylemiyorum devletin resmi rakamları da söylüyor. Daha vahim olanı Türkiye'de orta direk sürekli olarak çöküyor. Ve Türkiye'de çok yoksullar ve çok zenginler olarak bir kutuplaşma ortaya çıkıyor. Bir iktisat hocası olarak şunu söylemek bana acı veriyor: Biz under class(parya) tabirini kullanmaya başladık. Sınıflandırmaya dahi tabii tutulmayacak kadar yoksul kesimlerin sayısı 19 milyon 200 bin kişi oldu. Yani bu kadar insan açlık sınırının altındadır. Bu 3.5 milyon aile eder. 10 yılda 2.5 milyon çiftçimiz, ürettikleri para etmediği için çiftini çubuğunu terk ederek büyük şehirlere göç etmiştir. 2.5 milyon esnaf kardeşimiz kepengini kapatmak durumunda kalmıştır. Türkiye'de resmi işsizlik rakamı 5 milyon 634 bine çıkmıştır. Bunun üstüne iş aramaktan vazgeçen insanları da eklediğimiz zaman yüzde 21'in üstünde bir oran ortaya çıkmaktadır. Olağanüstü bir derecede borçlanma söz konusudur. Sadece kredi kartı borçları Ak Parti iktidarı döneminde yüzde 890 artmıştır.

Siz ekonomide Ak Parti'yi başarısız buluyorsunuz

Son derece başarısızdır. Ekonomi bir laboratuvar deneyi yapar gibi rakamlarla oynamak değildir. Artık IMF yetkilileri bile bunu söylüyor. Bir ekonominin gelişmiş olması sadece GSMH'nin artmış olmasıyla, sadece yabancı sermaye girişlerinin çoğalmış olmasıyla asla görülemez. Ne kadar iş üretiliyor, ne kadar istihdam sağlanıyor, gelir dağılımı ve bölüşümünde ne kadar adalet sağlanıyor, insanlarımıza ne kadar iş-aş temin ediliyor, yoksulluk ne kadar azaltılabiliyor... Ekonomik başarının ölçütleri bunlardır. Bunlardan hangisini alırsanız alın hükümetin uyguladığı ekonomi politikaları başarısızdır. Aslında bu başarısızlık da tabii bir sonuçtur. Biz bunu sekiz senedir söylüyoruz. 17. IMF protokolüyle birlikte Türkiye bir modelin içine sokulmuştur. Bu model Deviş-Fischer modeli ya da Dubai modelidir. Bu modelde zaten üretmek yok, bölüşüm yok, yoksulların derdini ortadan kaldırmak yok, istihdam üretmek yok. Bu modelin bir gün biteceği belliydi. Başbakan bunun bittiğini ilan etti. Dedi ki TOBB üyesi işverenler bir tane işçi istihdam etsin, böylece işsizlik sorununu çözeceğiz. İyi de memlekette istihdam sorununu çözecek olan başbakandır. Siz yıllardır kayıtsız şartsız hakimiyetiniz olan bir parlamentoda başbakanlık yapıyorsunuz, bu memlekette işsizliği bu rakama çıkartırken istihdamı düşünecektiniz. Bu memlekette 1,5 milyon esnaf kepenk kapatırken bunu düşünecektiniz. Bu memlekette Tekel işçilerine boş yere para vermem derken, Tekel fabrikalarını kapatırken düşünecektiniz. İşsizliği, fabrikalar kapanırken düşünecektiniz. Özelleştirme adı altında istihdamın ana damarını oluşturan kamu yatırımlarını ortadan kaldırırken düşünecektiniz. Şimdi diyorsunuz ki istihdam oluşturun, işsizlik sorununu ortadan kaldıralım.

TOBB'a yapılan son müfettiş baskınlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son derece yanlış, nasıl böyle bir tavrın içine giriliyor anlamak mümkün değil. TOBB, Türkiye'nin belkemiğini teşkil eden, Ak Parti'yi de iktidara taşıyan ana unsur olan esnaf ve sanatkarın temsilcisi, Türkiye'nin en büyük STK'larından biridir. Kendi işlerini yapmaya çalışan bir durum içindedirler. TOBB'daki o gerginliğin sonrasında meydana gelen bu müfettiş baskınları insanın aklında ciddi şüpheler oluşturuyor.

Sadece rantiye kazanıyor

Ekonomide kazanan hiç yok mu?

Tabii ki birileri memnun. Kimin ekonomisi düzeldi, bu yıl 16 bin aileye 56.8 milyar lira iç borç faizi ödenecek. Onlar son derece memnun. Dışarıdan gelen büyük bir spekülatif para var. Düşük kur yüksek faizlerle dünyanın tatlı kârlarını burada yapıyorlar. Onlar da memnun. O paralarla ekonomi pembe tablo da çiziyor. Ama gelsinler aynı şeyi, işçinin, memurun, çiftçinin, emeklinin, esnafın gözlerinin içine bakarak söylesinler. Türkiye'de az sayıda insan gelişmelerden katkı sağlıyorlar çoğu da yabancı sermaye sahipleridirler.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik nasıl düzeltilebilir sizce?

Uygulanan model yanlış, model üretim üzerine kurulmamıştır. Reel sektörü güçlendirmek, üretimi arttırmak üzerine kurulmamıştır; sadece Türkiye üretmesin, uluslar arası finans kapitalizminin çok rahat üzerinden geçtiği bir ülke olarak buraya yabancı para gelsin. Dışarıdan gelen mal ve hizmetler burada satılsın. Yani Türkiye uluslar arası finans kapitalizminin merkez üslerinden birisi, yabancı mal ve hizmetlerin de showroomu olan bir ülke olsun... Modeli böyle kurdukları için temelde üretim yok. Modelde üst gelir gruplarından vergi almamak ya da daha az vergi almak olduğu için örneğin Türkiye'de dolaylı vergileri yüzde 70 dolayına getirdiler. Bir ülkede dolaylı vergi artışı demek doğrudan zulüm artışı demektir. Siz aynı suyu içen sokaktaki işsizden de aynı vergiyi alıyorsunuz, Mustafa Koç'tan da aynı vergiyi alıyorsunuz bir memurdan da aynı vergiyi alıyorsunuz.

Peki tersine nasıl dönecek bu Saadet Partisi bunu nasıl tersine çevirecek?

Burada ekonomiden konuşuyorsak modelden konuşuyoruz demektir. Dünyanın en iyi ekonomik girdilerini kötü bir modele monte ederseniz oradan kötü bir sonuç elde edilir. Türkiye'nin problemi ekonomik temel tercihlerdir. Saadet Partisi'nin temel tercihi reel ekonomiden yanadır. Öncelikle Fischer-Derviş modelini elimizin tersiyle kaldırıp çöpe atacağız. Türkiye bu bağımlı, vampir kapitalizmden kendisini kurtarmak zorundadır. 23 Ocak'ta İstanbul'da ortaya koyduğumuz ekonomi programında da ifade ettiğimiz gibi ekonomide kerim devlet anlayışını inşa etmek zamanıdır. Yani vatandaşların alım gücünü arttıran, bölüşümü hakkaniyeti adaleti esas alan, üretimi alın terini esas alan, vergiden üretim girdilerindeki maliyetlerin azaltılmasına kadar üreten alın teriyle kazananın önündeki engelleri kaldıran adil bir ekonomik modeli Saadet Partisi ortaya koymuştur. Bu modelde örneğin vatandaşlık maaşı gibi, yoksul olan, parya dediğimiz, underclass dediğimiz, sınıfaltı dediğimiz geniş kitlenin hiç olmazsa hayata tutunmasını sağlayacak bir asgari geçim sağlayabilecekleri, bugünün şartlarıyla söylüyorum 845 TL'lik maaşı 3.5 milyon aileye vermek var. Bu modelde, sınır aşan sinerji koridorlarıyla Türkiye'nin bölgesindeki 9 sinerji koridoruyla birlikte sadece sınır ticareti değil, aynı zamanda ortak yatırım, ortak eğitim, ortak planlama, ortak enerji hatları, ortak ticaret bölgeleri oluşturulması var. Çiftçinin tarımsal üretimde kullandığı mazottan vergiyi kaldırılarak, köyüne geri dönen insanımıza 50 koyun vermek var. Spekülasyon yapan yabancı sermayeye bu spekülasyonları engellemek için Tobin vergisi koymak var. Dolaylı vergilerin azaltılması var. Birçok alandaki onlarca farklı projelerimizi fevkalade iyi çalışacak bir modelle dizayn ettik. Bu modelin ana başlığı kerim devletin inşasıdır. Bunu nasıl yapacağız, üç temel hedefimiz var: Üreteceğiz, üretimi arttıracağız, bölüşümü arttıracak sosyal adaleti temin edeceğiz.

Özgürlükler konusunda da Ak Parti başarısız bir grafik sergiliyor. Başörtüsü, katsayı gibi. Saadet Partisi bu konuya nasıl bakıyor?

Anayasa tartışmaları da oradan çıkmadı mı? Başörtüsüyle ilgili iyileştirmeleri ihtiva eden ve 411 milletvekilinin oylarıyla yapılan değişiklik Anayasa Mahkemesi'nden geri dönünce Türkiye'nin yeni bir anayasaya olan ihtiyacı bu kadar açık bir şekilde ortaya çıktı. Dolayısıyla meselenin esas başlangıcı oradadır. Katsayı hususunda da Bürokratik oligarşi dediğimiz bir takım kurumların, örneğin Danıştay'ın, YÖK kararını beğenmeyip iptal etmesi gerçeğiyle ortaya çıktı. Bizim hükümete sunduğumuz teklifte her ikisi de var. Başörtüsüyle ilgili olarak, bireysel özgürlüklerin düzeltilmesiyle ilgili hiçbir kimse, hiçbir gerekçeyle eğitim-öğretim hakkından mahrum bırakılamaz, herkes dilediği eğitimi almak konusunda özgürdür. Hiçbir gerekçeyle lafının altını çizerek söylüyorum. Ne kıyafetinden ne de başka bir nedenden dolayı kimseye ayrıcalık veya ayrımcılık yapılamaz.

Burada hukukun uygulanmasında da sıkıntı yok mu?

Benzer maddeler var ama genelgelerle özgürlükleri engelleniyor.Son katsayı uygulaması bunun tipik bir örneğidir. YÖK mümkün olduğu kadar azalttı sonra Danıştay'dan döndü en sonunda konulan 0,12- 0,15 düzenlemesi aman ne güzel adaleti sağladık şeklinde takdim edilemez. Bu son düzenleme adaleti tesis eden değil tam tersine adaletsizliğin YÖK tarafından da kabul edildiğini ortaya koyan bir belgedir. Bu aradaki fark aynı sorulara aynı şekilde cevap veren iki öğrenci arasında sıralamada 25-30 bin kişiyi fark ettirecek kadar büyük bir farktır. Bunu da herhalde kimse savunamaz. Ne izanla ne adaletle de insafla bağdaşmayacağı açıktır.

Siyasi partiler düşman değil rakiptir

Sizin hükümete karşı bazen eleştirel, bazen de destekleyici yönde açıklamalarınız var. Bu siyaset tarzı Türkiye'de pek rastlanılan bir durum değil? Neden böyle bir tarz geliştirdiniz?

Siyasi partiler iktidarda olurlar muhalefette olurlar. Siyasetçilerin vazifesi siyasetten rant elde etmek ya da siyaseti bir kör dövüşü haline getirmek değildir. Siyasetçinin vazifesi mecliste olsa da olmasa da öncelikli olarak milletin hayrına olan adımları atmak ve bu tür adımların atılmasına da yardımcı olmaktır. Bizim ana gayemiz, milletin hayrına olan adımları kim atıyorsa onu desteklemek, milletin aleyhine kim bir şey yapıyorsa yıldırım olarak, bora olarak onun karşısına dikilmektir. Bu bizim siyaset anlayışımızın temel felsefesidir.

Size oy kaybettirse de mi?

Hayır, bu kazandırır. Siyasi strateji olarak doğru olan budur. Ama bizim inandığımız ilkeli siyasetin gereği de budur. Kaldı ki, şunu da herkesin görmesi lazım biz, siyasi partiler olarak birbirimizin düşmanı değiliz. Siyasi partiler çok farklı programlara sahip olabilirler. Bu normaldir. Ama her ne olursa olsun siyasi partiler birbirlerinin düşmanları değil, rakipleridir. Biz, iktidar partisi ya da muhalefet partisi olsun biz bütün partileri düşman olarak değil, rakip olarak görüyoruz. Bu bakışımız da bizim siyaset üslubumuza belli bir seviye ve asalet kazandırıyor. Bizim bu tarzımız 8 yıldır Türkiye'de kör dövüşü yapan iktidar ve ana muhalefet partisinden Saadet Partisi'ni farklı kılıyor. Türkiye artık bu kavgalardan yoruldu. Çünkü bu siyaset tarzı eski ve geri bir siyaset tarzıdır. Milletimiz bu üslubu da görüyor ve takdir ediyor. Türkiye'nin bundan sonraki yönetimi de her gün mahalle kavgası ile siyaset yapanların değil, bilgi ekseninde siyaseti geliştiren ve siyasi davranışlarını da ahlak ve fazilet ekseninde oluşturan siyasi partilerde olacaktır.

Saadet Partisi'ne zaman zaman Ak Parti'ye yakın durduğu yönünde eleştiriler var. Bu eleştirilere cevabınız nedir?

Bu kamplaşma siyasetinin bir ürünü. Türkiye gibi büyük bir ülkede bütün bir siyaseti iki partiye endekslemek yanlış. Biz Saadet Partisi olarak bütün siyasi partilerle oturup konuşabilen, bütün siyasi partilerle ortak noktaları olan belki de tek partiyiz. Çünkü biz makul çoğunluğun kabul edebileceği fikirleri söylüyoruz. Makul çoğunluğun kabul etmeyeceği fikirlerle de uğraşmıyoruz. Biz kimseye yakın ya da uzak değil, kimseyi bölmek ya da çoğaltmak için değil, milletin önünü açmak için siyaset yapıyoruz. Kayıtsız şartsız millet egemenliğinin hakim olması, adaletin, özgürlüğün hakim olması ve Yeniden Büyük Türkiye'nin kurulması için mücadele ediyoruz. Biz asla reaksiyoner bir parti değiliz. Kendi duruşumuzu bir başka partinin ya da partilerin duruşuna göre değil, kendi siyasal çizgimize ve fikrimize göre belirliyoruz. Bu çizgi çerçevesinde şu ya da bu parti fark etmez ortak noktalarımız olursa bundan da hiçbir şekilde gocunmuyoruz. Kendi bildiğimiz doğru yolda ilerliyoruz. Biz hiçbir partinin tamamlayıcısı ya da imha edicisi değiliz.

"Fark var"

Sizin seçimlerde "Fark var" sloganını kullandığınız. Ak Parti Milli Görüş geleneğinden ayrılmış bir parti ve seçmenler Saadet Partisi ile Ak Parti arasındaki ayrımı net olarak görmek istiyorlar. Sizce bu farklar nelerdir?

Böyle bakarsanız Türkiye'deki bütün partiler CHP'den çıktı. Bu soru çok soruluyor. Ak Parti ile Saadet Partisi arasında çok fark vardır. Ama ben sadece üç tanesini söylemek istiyorum. Bunlardan birincisi ekonomi programlarıdır. Bu hükümet, "Derviş-Fischer Modeli" olarak bilinen acımasız neo-liberal politikaları harfiyen uygulamaya devam ediyor. Bunu ben söylemiyorum. 2000 yılında Derviş Türkiye'den ayrılırken bunu açıkça söylemiştir. Ak Parti Dubai modelini uygulamaktadır. Biz ise üreten, istihdam oluşturan ve adaletle bölüşen bir Türkiye istiyoruz. İkincisi AB konusundaki politikalardır. Ak Parti, AB'yi bir medeniyet projesi olarak görmektedir. Biz Saadet Partisi olarak AB'yi bir medeniyet projesi olarak asla görmeyiz. AB nihayetinde sürekli gelişme istidadında olan bir standartlar manzumesidir, bir medeniyet projesi değildir. Eğer medeniyet olarak bakacak olursak biz başka bir medeniyetin merkeziyiz. Bunu biz de böyle görürüz Avrupalılar da böyle görür. Ama siz bunu medeniyet projesi olarak görürseniz onlar da o zaman " Eğer medenileşmek isterseniz al şu projeleri ve terbiye odasında medenileş" diyorlar. Biz asla Türkiye'nin bu konuma düşürülmesine müsaade etmeyiz. Üçüncüsü de Ak Parti'nin dış politikada izlediği ve Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir demokrasi projesi olmasına inanmalarıdır. Bir işgal projesi olan BOP'un eş başkanlığını Ak Parti yaptı.

Peki yaptı da ne oldu diyenler var...

Bu sorunun cevabı da son derece nettir. Milli Savunma Bakanlığı'nın bir gensoru önergesine verdiği cevap acı gerçeği ortaya koymaktadır. Soru Şu: Amerikalılar Türkiye'deki üsleri kullanarak kaç tane sorti yapmışlardır? Cevap ise 103 bin 500'dür. Yani Amerikalılar Türkiye'deki üsleri kullanarak, Irak ve Afganistan'ın üzerine bombalar yağdırmıştır. Bu da BOP eşbaşkanı olmanın bir sonucudur. Saadet Partisi iktidarında asla böyle bir şey düşünülemez. Bunları uzatmak mümkün ama bu üç konu farkı net bir şekilde ortaya koyuyor.

Kimse ile ittifak görüşmesi yapmadık

İttifak söylentilerine ne diyorsunuz?

Saadet Partisi ile ittifak söylentileri zaman zaman ortaya atılıyor. Ben bu söylentilerin Saadet Partisi'nin yükselişini önlemek için kasıtlı bir şekilde çıkartıldığını düşünüyorum. Saadet Partisi Lideri olarak söylüyorum. Bizim hiçbir parti ve kişiyle ittifak görüşmemiz olmamıştır. Saadet Partisi'nin amacı yüzde 10 barajını aşmak değil, Türkiye'nin bundan sonraki muktedir siyasal merkezini inşa etmektir. Biz ittifakımızı milletle kurarız. Milletimizin istekleri doğrultusunda oluşturduğumuz programlarımızı her gün yükselen bir şekilde iktidara doğru yürüyoruz.

Bir sonraki seçimde mecliste olursanız ve size koalisyon teklifi gelirse bunu nasıl değerlendirirsiniz? Mesela siz CHP ile koalisyon yapar mısınız?

Geçtiğimiz günlerde CHP Lideri Deniz Baykal Saadet Partisi ile koalisyon yaparım demişti. Ardından Başbakan yardımcısı Bülent Arınç bu konuyla ilgili bir açıklama yaptı. Bütün bunlar Saadet Partisi'nin artık baraj sorunu olmadığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Biz koalisyon yapmak üzere için değil, Yeniden Büyük Türkiye'yi nasıl kurarız bu yönde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bizim amacımız kendi programımız çerçevesinde iktidar olmaktır. Ama seçimde ne sonuç çıkacağını bilmemiz mümkün değildir. Ama Saadet Partisi'nin 'şu partiyle koalisyon kurarım ya da şununla kurmam' gibi bir peşin fikirle hareket etmeyiz. Bizim için kişiler ya da partilerden daha önemli olan ortaya konulacak hükümet programıdır. Biz ana çerçevemizde kendi fikri siyasal izleğimizde oluşturduğumuz programımız kiminle ortak noktalar taşırsa onu değerlendiririz. Kimseye de ön yargı ile bakmayız.

Seçim tarihi konusunda ne düşünüyorsunuz? Erken seçim olabilir mi?

Türkiye Anayasa tartışmaları ile birlikte bir erken seçime gidecek gibi görünüyor. Eğer referanduma gidilir ve CHP konuyu Anayasa Mahkemesi'ne taşırsa hükümetin derhal bir seçim kararı alacağını düşünüyoruz. Erken seçimin ne zaman ve nasıl olacağını Anayasa değişikliği sürecinde yaşananlar belirleyecektir. Bugünkü verilerle hareket edecek olursak, Eylül-Ekim aylarında Türkiye bir erken seçime gidecek gibi görünüyor.

Kaynak: Milli Gazete
SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara