Uçan Sih ve Pasifist
Üst düzey Hind yetkilileri kendi aralarındaki brifingde, Hindistan Başbakanı Manmohan Singh ile ABD Başkanı Barack Obama arasındaki toplantıda, “yaklaşık olarak” bir Zen- ruhî kalite- olduğunda ısrarlı.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-04-29 10:59:00
Hind yetkililerin böyle düşünmeleriyle birlikte, Hindistan stratejik topluğunun sorduğu soru hâlâ “Obama Hindistan’ın fakında mı?” sorusudur.
Devletçilik karakterlerinin bu keskin mukayesesi dipte iki faktör üretir. Bunlar: Birincisi, Hindistan’ın Feodal kafa yapısının artığı her zaman, bir gerçek olan liderin düşüncesindeki şahsi kaprislerini ve siyasî kusurlarını, hep başka bir şeye yorar. Bu o kadar basit değildir. Devletçilik, cadıların çayının, Şekspir’in “Macbetch”’inde, birinci cadının “bir kaptanın baş parmağı, memlekete dönemeden çekmiş cavlağı” ifadesini de içeren, bir çok garip karışımın et suyu olduğu, kompleks bir potadır.
İkincisi, Hindistan’ın, hayatını tutkulu ve içten yaşayarak ve anlam vererek ancak kendisinin sorumlu olduğunu asla itiraf etmeye istekli olmadığı kadar, harici bir ikilemle karşı karşıya olduğu konuşulur. Genelde Danimarkalı filozof Soren Kierkegaard atfedilen, deneysel bir delil olmadan, fiziksel varlığı olmayan şeylere inanmak veya kabul etmek konusunda, yani “inanç sıçramasını” hesap etmekte başarısız kaldı.
Pazar günkü “uçan Sih ile pasifist” arasındaki toplantı-kelimeler bir Hind editörden iktibastır- arzuyla beklendi. Delhi’de, Obama’ yönetiminin Güney Asya siyasetinin yönelimleri hakkında büyük bir endişe mevcuttur. Bir şekilde, ABD-Hindistan ilişkilerine canlılık geldi. Her iki tarafın da, Manmohan-Obama görüşmesini çoğunlukla hafife alması gerçeği en çok dikkat çeken şey oldu. Washington’un basın açıklamasında, bu görüşmeye dair, her zamanki gibi bir abartı yoktu.
Delhi’deki Hind Stratejin topluluğuna göre, kusurlar tamamıyla Beyaz Saray’ın eşiğinde kaldı. Basitçe vurgularsak, Obama, Hindistan’la eski aile ilişkilerine sahip, tutkulu bir aşık olan George w. Bush’tan farklı biri.
Obama, ABD-Hindistan ilişkilerinde bugün için gerçek bir problem mi? Obama gerçekten Hindistan’ı önem vermiyor mu? Buna bir cevap, dürüst olmak gerekirse, ABD’nin mevcut ilişkilerindeki üç kusurlu hatta bakıştan geçer. Bunlar, Afganistan, Pakistan ve Asya-Pasifik hatlarıdır.
Hindistan stratejik düşünürleri, Obama yönetimine darılmakta, çünkü Obama, Afganistan’daki savaşa bir son vermeye kararlı ve bir güvenlik vasıtası olarak, Taliban’ın yeniden entegrasyonunu ve onunla uzlaşmanın yollarını arıyor. Hindistanlı düşünürler, bu durumda çok, kötü şekilde boşa düştüklerini hissediyor. Onlar, Taliban’ın suratı bembeyaz olana ve yeryüzünden silinene kadar, Taliban’la savaşa devam etmeyi istiyor
Hindler, dışarında gelenlerin alaycı bir şekilde yıllardır dünyayı manipüle ettiği Taliban’ın, aslında yerli bir Afgan hareketi olduğunu kabul etmeye istekli değil. Obama yönetiminin, Afganistan hakkında, Hindli ortaklarına danışmaktan uzak durması, Hindistanlı düşünürlerde, yavaş yavaş “derin bir rahatsızlığa” ve aldatılmışlık duygusuna kapılmalarına yol açtı.
Bununla birlikte meselenin aslı, Hindlilerin, Taliban’ın yüzde 100 bir Pakistan kopyası olduğuna dair, tek yönlü görüşlerine sıkı sıkıya sarılmaları sonucu, bölgede tamamen yalnız kalmalarıdır. Afganistan durumundan semeresi olan bütün diğer bölgesel güçler- İran, Çin, Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan ve Orta Asya ülkeleri-, şayet barış kalıcı olacaksa, mevcut problemin çözümünde Pan Afgancılığı da içeren bir ihtiyaç üzerinde, sınırlı bir noktada da olsa anlaşmaktalar.
Muhtemelen Delhi’de, Hindistan devleti istemeyerek te olsa, Taliban’ın “yeniden entegrasyonu”, Afgan esas düşüncesinin bir şeyi, arzusu ve uluslar arası topluluğun aradığı bir şey, işte bu sebeble, Hindistan tek taraflı kural koyucu olarak, bu mahkemede bir yere sahip değil.
Fakat Hindistan’ın şahinlerinin bu tür dinsiz düşünceleri yok.
Burada ayrıca bir safsata da var. Hindistan şahinleri arasında, geçtiğimiz sekiz yılda, Afganistan konusundaki yardımlarının değerinin bilinmediği için Taliban’la uzlaşma konusunda, üzüntü var. Kötü gerçek, Afgan probleminin görünümlerine dair temel bir ip ucu sahibi olmayan ve sadece Güney Asya’ya değil, Orta Asya’ya da, uzun vadeli bölgesel güvenlik ve istikrar hakkında basit nosyonlar besleyen Hindistan stratejik topluluğunun ağır bir şekilde yenildiğidir.
Hindistan şahinleri son zamanlara kadar, Afganistan’a Hind askerlerinin indirilmesini ve ABD ile Hindistan’ın müttefikler olarak ucu açık bir savaşa girmesini ve yorulmaksızın Hindu Kuş Dağlarındaki Taliban hareketini silmesini hayal ettiler.
Clausewitz’çi bir Savaş
Hindiler, geçtiğimiz 8 yıl boyunca, bunun bir Clausewitz’çi bir savaş olduğunu,
bu savaşın bir dünya güvenlik örgüt olarak NATO ile bağlantılı olduğunu , “İç Asya”daki uzun vadeli ABD varlığının ve bundaki gayenin de Çin’in yükselişini ve Rusya’nın direnişini kırmak olduğunu asla kavramamaktadırlar. Neticede plân görücüye çıktı. Yakında total bir izolasyonda kendilerini bulacak olan Hindlilerin aksine, Pakistan coğrafî pozisyonunun başarıyla pazarladı ve savaş potansiyellerinin değerlendirecek şekilde yeterince gözaçık davrandı.
Hindliler, Obama ‘nın ABD’nin çıkarlarını temsil ettiğini ve onun emrinin, Batı’da nahoş bir hale gelen, giderek büyüyen ümitsiz savaştaki sonuçları göstermek olduğunu gözden kaçırmaktalar. Gerçek galiplerle, kazananın ve kaybedenin belli olmadığı kilitlenmiş abes bir savaş haline gelen Afgan savaşı, orta vadede malî ve siyasî olarak savunulamayacak bir hâle gelmiştir.
Ayrıca, yetenekli politikacı Obama’nın, yaklaşan 2012 başkanlık seçimleri kampanyası için bir harakiri yapmaya niyeti yok. Hindlilerin, “terörizme karşı sonsuza kadar savaş” üzerine bina edilmiş ABD-Hindistan ortaklığını göstermeleri ve basit ricaları uğruna savaşa devam edemez
Obama, Pakistan ordusunun entrikalarına rağmen, olağan üstü bir zekâ ve tartma gücüne sahiptir. Obama, İslamabad’la, Afganistan’daki savaşı bitirecek olan mümkün olduğu kadar bir işbirliği çıkaracak şekilde ilişkilerini pekiştirmeye ihtiyacı var. Bütün işaretlerin gösterdiği şey, bu önceliklerini zamanında düşünecek kadar serinkanlı olduğu için Obama, terörizme karşı savaşta iki taraflı konuşan Pakistanlı generallerin ceketinden yükselerek, rahat bir şekilde ileriye bakmaktadır.
Obama Pakistan’a baskı yapamaz.
Hindu stratejistlere açık olmak gerekirse, Hindistan’ın, terörist alt yapısını ortadan kaldırması için ABD’nin Pakistan’a baskı uygulayacağı umutlarıyla, ABD’nin Pakistan ordusuna böyle bir baskı uygulamaya niyetli olmadığının iddia edilmesinin arasında, köprü inşâ edilemeyecek kadar büyük bir uzaklık görünmektedir. Bunun en büyük delili, Obama yönetiminin, 2008 yılındaki Mumbay terör saldırılarının birincil şüphelisi olan David Coleman Healey’in, Delhi’ye iadesine izin vermemesi bir yana, Hindistan istihbarat servisince sorgulanması talebini reddetmesidir.
Hindliler, New York ve Washington’a düzenlenen 11 Eylül saldırılarında, şayet ellerinde bulunan Headley’i teslim etmeseydiler, Washington, Delhi’yi bombalayarak, Taş Devrine döndürecekti sözünü, şimdiki durumla kıyaslayarak bir noktaya parmak basıyorlar. Şayet Hindistan, Headley’i, bir güney Hindistan şehrinde, bir yerde alıkoyarak saklasa ve konumunda ısrar etseydi, ve tartışsaydı, onunla “hukukî bir pazarlık” yapma hakkına sahipti.
Daha sonra görüldü ki, bunlar dünya siyasetinin gerçekleridir. ABD, dünya siyasetinde, diğer milletlere, eşitler olarak veya John Waynevarî şekilde bakışına dair beceriksizliğini şimdiye kadar asla gizlemedi. Yani, güç her şart altında haklıdır. Ne Millî çıkarlarını korumak için ne de, kendileri için fedâkarlıkta bulunan milletlerin bedeli için imtiyaz verdi.
Emin olmak için, şayet, ABD-Hindistan stratejik ortaklığının vaat edilmiş toprakları üzerindeki son yılların Hindistan algıları şayet, ayrık otlarıyla ve ağarmış kemiklerle dolacak şekilde ter yüz bunda Obama’nın kusuru var mı? Hindular, Mezopotamya’da, komşularına veya Irak’lılara bitişik yaşayan, bir milenyum önceki medeni dünyada eski ortakları olan Farslardan, ABD’nin, kozlar oynandığında, kendini nasıl merkeze alabildiğini kolayca öğrenebilirlerdi. Obama henüz bir istisna. O, Hindililer ve Hinduların, meşrûen kendi tarihî mirası olarak açıklayabilecekleri bütün insanlık değerlerine karşı,samimi hislerini saklamadı. Daha da ötesi, bir pragmatist ve milliyetçi olarak Obama, Hindistan’la ilişkilerinin önemsemeyerek ve ihmal ederek, ABD’nin Asya kıtasındaki jeopolitik çıkarlarına zara vereceğinin yoğun bir şekilde farkında.
Aynı şekilde, bu gezegende bugünlerde bulmanın aşırı derecede nadir olacağı, aşağı yukarı her şeyine Amerikan olduğu hakkında, Hindistan giib bir ülkenin içten gelen hararetli duygularını bilen Obama’nın, Hindistan’ı görmezden gelmek için bir sebebi yok.
ABD başkanlarının hepsi de aynı. Obama’nın birincil sadakati hâlâ Amerikan halkına karşı olacaktır. Obama önceliği, Amerikan iç güvenliğinin ve Lenin’in bir zamanlar Leon Trotsky’e söylediği gibi deniz aşırı Amerikan tesislerinin ve Amerikalıların hayatlarının güvenliğinin sağlanmasına verecektir. Şayet, Afganistan’da güvenli bir barış sağlanması gerekiyorsa, Obama iç etekliği giymek zorunda bile kalabilir.
Bununla birlikte, takımı Revalpindi’de taviz vermez generallerle pazarlık ederken, bir demokrat olarak Obama’nın rolü kafa karıştırıcı değildir.
Netice olarak, Obama hakkında, çoğunlukla umudu kırılmış Hindistan stratejik topluluğunun kesimleri, Obama’nın, ABD’nin Asya-Pasifik stratejisini yenilemeye başladığını düşünmektedir. Bu Stratejistler, bu mücadelede, ABD’nin, Çin’in yükselişini önleme kapasitesi ve metaneti üzerine dokunaklı bir inanç yerleştirdiler ve büyük Asya’da Hindistan’ın rolünü bir dengeleyici olarak tasavvur ettiler.
Obama’nın talihsizliği, bir süper güç olarak ABD’nin acımasız bir şekilde düşüşünü açığa çıkartan küresel ekonomik krizde başkanlık ediyor olmasıdır. Her neyse, Hindistan, ABD ve Çin’in ara sıra ağız dalaşına girmekten daha öteye gitme lüksünü vermeyen çekişmenin aslında her iki ülkeyi birbirine ne kadar bağladığını ve bu kucaklaşmanın ölümcül derecede kilitli olduğunu gözden kaçıracaktı. Acı gerçek ise, bugün onun yerine daha çok Obama’yı suçlayacakları, çay içmeyi bırakan ve bugünlere zemin hazırlayan Condolezza Rice’ı iyi okuyamayan Hindlilerin, bunu itiraf etmeye içlerinin gitmemesiydi.
Hindistan stratejik toplulukları, son yıllarda ve de özellikle 2005 yılından beri, bir görüşe angaje olan Hindistan politika yapıcılarının, küresel vizyona bir bütün olarak bakışları hakkında araştırma yapmaya ve soru sormaya istekli değiller.
Büyükelçi M K Bhadrakumar, Asia Times Online yazarı ve Hindistan Dışişleri Servisi’nde çalışmış itibar sahibi bir diplomattır. Onun görev alanı Sovyetler Birliği, Güney Kore, Sri Lanka, Almanya, Afganistan, Pakistan, Özbekistan, Kuveyt ve Türkiye’yi ihtiva etmiştir.
M. K. Bhadrakumar
Tercüme: Fazıl Duygun
SON VİDEO HABER
Haber Ara