Kürt sorununun çözüm anahtarı
Türkiye'de yaşanılan son gelişmelere bakıldığında halkın talebleri doğrultusunda gerçekleşen ''Demokratik Açılım'' süreci devam etmesine rağmen neden hala Kürt sorunu çözümlenemiyor ?
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-04-21 15:00:00
Özünde otoriter bir devlet anlayışına dayanan ve kendi döneminde bile demokratik niteliği tartışılır olan 1982 Anayasası, demokrasi ile temel hak ve özgürlükler alanında 90'lı yıllardan bu yana dünyada kaydedilen hızlı gelişmelere de ayak uydurabilmiş değil. Kopenhag siyasi ölçütlerini karşılamak amacıyla yapılan değişiklikler demokratikleşme yönünde önemli adımlar olsa da, anayasanın tümüyle yenilenmesi Türkiye'nin önündeki önemli siyasi hedeflerin başında geliyor.
Demokratik bir anayasa, Kürt sorununun çözümü açısından da büyük önem taşıyor elbette. Her şeyden önce ifade ve örgütlenme özgürlüğünü evrensel ölçütlere uygun şekilde güvence altına alan bir anayasanın, Kürt siyasetçilere partilerinin kapatılması tehdidi yaşamadan, uygun gördükleri politikaları üretme imkânı vereceği açık. Onların bu nedenle demokratik ve sivil anayasa çalışmalarına yakın ilgi duymaları doğal. Ama ilginç olan, kapatılan DTP'nin eşbaşkanı Ahmet Türk'ün dile getirmiş olduğu "getirin İspanyol Anayasası'nı, sorun çözümlensin" sözü. Bu söz İspanya'da geniş yankı bulmuştu. Bask ve Katalan milliyetçilerin en ılımlılarının dahi yetersiz bulduğu bir anayasaya Kürt siyasetçilerin çoğunun gösterdiği ilgi doğal olarak dikkat çekti.
Neşe Düzel'in Taraf gazetesinde KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) üyesi Zübeyir Aydar'la yaptığı söyleşi, aslında PKK'ya yakın Kürt siyasetçilerin de bugünkü İspanyol Anayasası'nın daha ilerisinde olmayan bir anayasa talep ettiğini ortaya koyuyor. Aydar'ın söylediklerinden anlaşıldığı kadarıyla, PKK'nın ömür boyu hapis cezasına mahkûm lideri Öcalan'ın, geçen yıl açıklanmasına izin verilmeyen "yol haritasında" da bu yönde bir talep yer alıyor. Altını çizmek gerekir ki bu açıklamalar, özellikle verilen ayrıntılar nedeniyle İspanyollar'ın bir hayli ilgisini çekiyor.
Aydar'ın verdiği ilginç ayrıntıların ilki, Kürt siyasetçilerin istediği "demokratik özerkliğin" İspanyol Anayasası'nın 2. maddesindeki gibi "simetrik" nitelik taşıması. Başka bir deyişle Türkiye'nin, İspanya'da olduğu gibi, bütünüyle belirli sayıda özerk bölgeye bölünmesi, bu bölgelerden birini de Kürt nüfusun çoğunlukta bulunduğu bölgenin oluşturması. İşin bir başka ilginç tarafı, bu önerinin İspanyol Anayasası yapılırken merkezi temsil eden partilerden gelmiş olması. Dahası bu öneri Bask ve Katalan milliyetçi partilerinin itirazıyla karşılaşmıştı. İspanya'nın eşit statüde 17 özerk bölgeden oluşmasının kendi tarihsel haklarının inkârı olduğunu savunan bu partiler, ilgili maddeye "millet" kavramını dercetmek (almak) için mücadele etti. Sonuçta bir uzlaşı formülü olarak "milliyet" sözcüğü kabul gördü ve ilgili maddede özerk toplulukların milliyet ve bölgelerden oluştuğu hükmü yer aldı. Milliyetçi partiler bu hükme dayanarak kendi özerklik statülerine de "milliyet" olduklarını yazmak suretiyle merkez partilerince öngörülen simetriyi bir ölçüde bozdu.
Özerklik sisteminin başlangıçta öngörülen simetriden asimetriye doğru evrilmesi, Bask ve Katalan milliyetçilerin sistemi daha da esnemeye zorlamalarına imkân verdi. Merkezden çevreye yetki devirleriyle sürekli esneyen sistem, 20 yıl içinde adı konmamış bir federalizme dönüştü. İspanya'daki gelişmeler bu yöndeyken, Kürt siyasetçilerin simetriyi savunmaları, aslında kendilerine yöneltilen ayrılıkçı nitelemesiyle çelişiyor. Kabul etmek gerekir ki simetrik özerklikler sistemi, siyasiden çok idari nitelikte yerelleşme getiriyor. İspanyol Anayasası'nın 3. maddesinde olduğu gibi ana dilin yoğun konuşulduğu özerk bölgelerde 2. resmi dil kabul edilmesini ve bu bölgelerde yetkileri sınırlandırılmış bir hükümet ve meclisin bulunmasını "ayrılıkçılığı körükleyen siyasi haklar" olarak nitelemek mümkün değil.
Bugün Kürt sorununun çözümünü güçleştiren çeşitli faktörler var. Bunların başında, Bask sorununda olduğu gibi, şiddet ve terör geliyor. Ancak Aydar bu konuda İspanyolları bir kez daha hayrete düşürüyor: PKK'nın silah bırakması için bağımsızlığı veya bağımsızlığın yolunu açan kendi geleceğini belirleme hakkını değil, ETA'nın karşı çıktığı İspanyol Anayasası'nı istiyor. Terör örgütünün, silahlarını bırakmadan, istediği demokratik bir anayasa dahi olsa, siyasi koşullar öne sürmesi kabul gören bir yaklaşım değil elbette. Nitekim İspanya'da 1988 yılında Herri Batasuna dışındaki tüm siyasi partilerce kabul edilen Ajuria Enea Paktı olsun, paktın temel ilkelerini teyit eden 2000 tarihli Terörizme Karşı Özgürlükler Anlaşması olsun, siyasi konuların, siyasi partilerle ve siyasi platformlarda müzakere edilmesini öngörüyor. Dolayısıyla PKK'nın silah bırakması için İspanyol Anayasası'nın bir benzerinin yapılması gerekmiyor.
Bununla birlikte, anılan paktın bir başka özgün hükmü var; kesin silah bırakma karşılığında örgütün elini kana bulamamış mensuplarına siyaset hakkı tanıyor. Bu haktan yararlanmak istediğini beyan ettiği takdirde, terör örgütüyle konunun ayrıntılarını müzakere etmek üzere masaya oturulması mümkün oluyor. Türkiye'yi yakından izleyen İspanyolları şaşırtan husus, Aydar'ın, Taraf gazetesindeki söyleşisinde yukarıda zikredilen Ajuria Enea Paktı'na uygun bir talebi dile getirmesi. İspanya'daymış, muhatabı İspanyol devletiymiş gibi siyaset yapma arzusunu dile getiren Aydar, kesin silah bırakma karşılığında yasal siyaset hakkı talep ediyor: "Bize kendi kimliğimizle siyaset yolu açılırsa, o zaman silah devreden çıkar."
Geçen yıl "Kürt açılımı" adı altında Habur sınır kapısından eve dönüşlerin başlatılması için düğmeye basıldığında, mevcut yasal çerçevenin (TCK 221. madde) eve dönüşler için yeterli olmadığını, İspanya'nın Ajuria Enea Paktı'ndaki "topluma yeniden kazandırma" modelinden yararlanılabileceğini, bunun için yasal bir düzenleme yapılabileceğini belirtmiştim. Nitekim yaşanan sorunlar nedeniyle eve dönüşlerin arkası gelmediği gibi, Türkiye'ye dönen 34 kişiden 17'si için savcılıkça 1,5 ila 7,5 yıl hapis cezası istenmesi sürecin inanılırlığına gölge düşürdü. Doğu ve Güneydoğu'da bir süredir gözlemlenen askeri hareketlilik ve silahlı çatışma riski de, sonuç itibariyle Genel Kurul'da görüşülmeye başlanan anayasa paketinin taçlandırdığı açılım süreciyle hiç bağdaşmıyor.
Türkiye'deki bu tabloya İspanya'dan bakıldığında dikkat çeken birkaç önemli husus var. Bir kere PKK'nın, İspanya'nın terörle mücadele politikasının ETA'nın kabul etmediği topluma yeniden kazandırma boyutunu oluşturan siyaset hakkı karşılığında kesin silah bırakabileceği mesajı alınıyor. İkincisi, örgüte yakın çevreler dâhil Kürt siyasetçilerin çoğunun İspanya'da çevresel milliyetçilerin değiştirmek istediği 1978 Anayasası'nı, hem de simetrik özerklikler boyutuyla savunduğu görülüyor. Bundan, örgütün (eli kana bulaşmamış) mensuplarının bu çizgide bir anayasa için Ankara'da yasal siyaset yapmak istediği sonucu çıkıyor. Geriye yanıtlanması gereken şu soru kalıyor: Peki neden hâlâ bu sorun çözümlenemiyor?
Newsweek Türkiye
SON VİDEO HABER
Haber Ara