Dolar

34,8731

Euro

36,7237

Altın

3.049,51

Bist

10.058,47

Filistin raportörü Filistin 'oyununu' anlattı!

1967’de beri Filistin’in İşgal altındaki Topraklar( OPT) üzerindeki İnsan Hakları BM özel raportörü olan Prof. Richrad Falk ile özel röportaj.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-04-19 18:52:00

Filistin raportörü Filistin 'oyununu' anlattı!
Dr. Hanan Chehata – Middle East Monitor

Özel Röportaj- 1967’de beri Filistin’in İşgal altındaki Topraklar( OPT) üzerindeki İnsan Hakları BM özel raportörü olan Prof. Richrad Falk ile özel röportaj. 2001 yılında Falk, Filistin Bölgeleri Araştırma Komisyonu’nda bir BM Yüksek İnsan Hakları Komiseri olarak ,John Duggard’la birlikte çalıştı. Falk ayrıca siyaset ve hukuk üzerine uzun bir dönem süren meslekî tecrübesiyle, Princeton Üniversitesi’nin Uluslararası Hukuk Bölümünden emekli bir profesörüdür. Falk, bazı hususları ifşâ ettiği son özel röportajını the Middle East Monitor’de Dr. Hanan Chehata’ya verdi.

Hanan Chehata: 2008 yılında BM İşgal altındaki Filistin Toprakları Raportörü olarak tayin edildiğinizde araştırmalarınız için İsrail’e seyahat ettiniz. Bize, İsrail tarafından nasıl kabul edildiğinizi biraz olsun açıklayabilir misiniz?

Richard Falk: BM Özel Raportörü olarak çalışmalarımı yerine getirmek amacıyla İsrail’e girmeyi denediğimde Ben Gurion Havalimanında reddedildim ve geri gönderildim. Görevim esas olarak İşgal Altındaki Filistin Topraklarında, İsrail’in insan hakları yükümlülüklerine uygunluğu ile uluslararası hukuka olan saygınlık ve uygunluğunu rapor etmekten mürekkeptir. İsrailliler beni uçağa bindirmeden önce, gözaltına alınana diğer 5 kişiyle beraber 15 saatten fazla bir süre özel bir tecrit hücresine tıktı. Bana, başlangıcından beri tayin edilmeme itiraz eden İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın bir emri olduğu ötesinde, niçin gözetim altına alındığıma dair bir açıklama bulunulmadı. Gezi güzergâhım önceden Cenevre’deki İsrail Büyükelçiliğine sunuldu ve iki yardımcıma da vize verildi, açıkça görülüyor ki, İsrail ülkeye girmemin reddedileceğini söylemektense, havalimanında bu olayları yaşatmayı arzu etti. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve diğer BM yetkilileri, Özel Raportör olarak görevimim yapmamam izin vermeyen İsrail’in bu red tavrına itiraz ettiler. BM kanunun 2(2). Maddesi, üye ülkelere, görevlerin yerine getirilmesinde BM ile işbirliği yapmaları gerektiğini yazar ve işbirliğine dair bu görev, uluslararası anlaşmalarla belirlenmek suretiyle pekiştirilmiştir.

HC: İşgal Altındaki Filistin Topraklarına (OPT) girişiniz reddedildi. Bölgeye herhangi bir noktadan girişinize izin verildi mi? Eğer verilmediyse, işinizi nasıl yaptınız?

RF: İşgal Altındaki Filistin Topraklarına girmek için İsrail hükümetine defalarca resmî olarak müracaat ettim ve bu müracaatlarım reddedilmektense görmezden gelindi. Mısır’ın yardımıyla, resmî yollardan Gazze’ye girme ihtimalim olabilirdi. Bu yol ise o kadar zor bir düzenlemeyi gerektiriyordu. Girişin reddedilmesi, görevimim ilgilendirdiği kadarıyla, kesinlikle esas bir dezavantajdır fakat iş üzerindeki raporum, işgalin kritik boyutları üzerindeki belge ve bilgilere dayalı açık ve bol çeşitli kaynaklarla herhangi bir engelleme olmadan da yazılabilirdi. Şayet giriş mümkün olsaydı bile, herhangi bir olayda bu tür belgelere inanmak zorunda kalacaktım.

HC: Bu yaşananlar ışığında, İsrail siz eve raporunuza tepki gösterdi, ille de fark aranacaksa son zamanlarda Goldstone raporu, İsrail’in BM’ye düşmanca bakışını gösteriyor. İsrail’in BM^yi böyle aşağılamaya devam etmesin hakkında ne düşünüyorsunuz? BM’ kendi soruşturmalarında a tavsiyelerine uyması için, İsrail’i işbirliğine zorlayacak herhangi bir yol var mı?

RF: İsrail, BM’ye daha çok fırsatçı bir şekilde yaklaşmaktadır. Eleştiri konusu olduğu zaman düşman olmakta, Filistin Toprakları İşgal eden güç olduğu için, BM’nin görevleriyle ilişkili olan bu sahada, BM’nin otoritesini reddetmektedir. İsrail, özellikle İnsan Hakları Konseyi olmak üzere, ısrarla BM’nin eğiliminden şikâyet etmekte ve sivil çalışanlar veya tayin edilmiş görevliler olarak BM’ye hizmet edenlere saldırmaktadır. Son olarak, 27 Aralık 2008 ile 18 Ocak 2009 arasında vukuubulan Dökme Kurşun Operasyonu(Operation Cast Lead), Gazze Savaşındaki, İsrail ve Hamas arasındaki suçlamaları araştırmak ve gerçekleri bulmakla görevli grubun başındaki Richard Goldstone’a seri şekilde, çok ağır ve ahlâkdışı saldırılarda bulunmuştur.

İsrail, aynı zamanda, BM Genel Kurulu’na tamamen katılmakta ve Güvenlik Konseyi’nde aleyhine çıkacak bir kararı bloke etmek için de ABD olan ilişkilerinin kullanmaktadır. Goldstone raporuna cevabı acayip bir şekilde, bulguların ve tavsiyelerin en yüksek perdeden reddedilmesi oldu. Normalde, Uluslararası Adalet Mahkemesi’nin 14-1 Tavsiye fikrine göre, işgal altındaki Filistin’de inşâ edilen duvar yasadışıdır. İsrail, kendi politikalarına yönelik uluslar arası eleştirileri reddetmekte ve özellikle politik liderlerinden gelen çok az yorumla yoluna devam etmektedir., uluslararası seçkin bir hukukçu ve kendisi fedakâr bir Siyonist olan Goldstone’un adil kişiliğine gösterdikleri aşağılayıcı tepkiyi de dahil ederek, Goldstone’un raporunun İsrail siyasetinin sinir uçlarına dokunduğunu farzetmeliyiz. Bu çoğunlukla histerik tepkidir. Bu raporda, uluslararası ceza kanunlarının, işgalin başından beri İsrail siyasetince aşağılanması suretiyle, ihlâl edilerek, Gazze’nin alt yapısının ve sivil insanlarının kasten hedef alındığı görülecekti. Gerçekten Goldstone’nun raporu, İsrail’in kendi güvenliğini öne sürerek gerçekleştirdiği Dökme Kurşun Operasyonunun (Operation Cast Lead) meşrûluğuna karşı daha çok bir meydan okuma olan cezaî sorumluluğa giren davranışlardan İsrail’i sorumlu tutarak, sonuçlardaki taahhütlerin adım adım yerine getirilmesini tavsiye etti

HC: BM, Uluslararası hukuku ihlâlinden dolayı, niçin İsrail’e yaptırım uygulamadı?

RF: Hızlı cevap, İsrail’in jeopolitik olarak, ABD’den aldığı şartsız destekle cezadan muaf olması ve birçok Avrupa ülkesinin, İsrail tarafından kendilerine yöneltilecek Holokost suçuyla ilgili olmak suçlamalarına karşı, İsrail’i cezalandırma işine gönülsüz olmalarıdır. Daha makul cevap ise, uluslararası hukuku çiğnediği için BM’de, İsrail’i hesaba çekme girişiminin olduğu birçok dönem olduğudur. Genel Kurul ve İnsan Hakları Konseyi, İşgal Altındaki Siyaseti için İsrail’i sık sık kınamıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi Filistin Topraklarında inşa edilen duvarın yasa dışı olduğuna söyledi ve Genel Kurul bu sonuçları ezici bir çoğunlukla kabul etti. Goldstone Raporunun kendisi, Gazze’de savaş suçları ve insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı doğrudan İsrail’i hesaba çekmeye yönelik güzel bir davranıştır. Bu açıdan bakınca, Uluslar arası hukuk açısından İsrail’in siyasetin ve uygulamalarını kınayan birçok değişik girişim olmuştur, fakat bunlar yükümlülüklerin yerine getirtilmesinde yetersiz kalmıştır. İsrail üzerindeki davranışının sınırlı olması sebebiyle bu sonuç, bir uluslararası hukukun yetersizliği gerçeği bilincidir.

HC: ABD, Filistin’e BM yardımın gelmesini önleyen en büyük engel mi?

RF: Sanırım ABD’nin desteği olmasaydı, BM, silah ve ekonomik ambargolar uygulayarak Filistin’in self determinasyon adına daha kuvvetli şekilde faal olacaktı. Avrupa ülkeleri bugün bulundukları pozisyonları yani, ne Filistin adına BM ambargosunu desteklememek ve de İsrail’i savunmak pozisyonlarında bir değişikliğe gidecekti.

HC: İsrail, kendi devletlerine karşı önyargılı olduğunuz suçlamasında bulunarak, baştan beri sizin tayin edilmenize karşı çıktı. Bu açıklamaları haklı çıkaracak herhangi bir şey var mı?

RF: Defalarca cevapladığım gibi, uluslararası hukukla ilgili yorumlarda olduğu kadar, insan hakları standartlarında da mümkün olduğunca objektif olmak için, önyargılı değil ancak, kendini itimat edilmeye ve doğruluğa adadım. Evet, geçmişte İsrail’i eleştirdiğim doğrudur. Ancak bu, gerçekler ve en makul yasal yükümlülükleri yerine getirebilmesi hakkında geniş bir şekilde paylaşılmış konsensus temeli üzerindedir. Önyargı testi, gerçeklerin tersyüz edilmesi veya hukukî yorumları sınırlandırılmasıdır. İsrail siyasetini eleştirmek, ABD dış siyasetini eleştirmekten daha fazla bir şey değildir, İsrail’ karşı olmak anlamına gelmez. Ne yani, ben yıllardır, Amerika siyasetinin, eleştirdiğim için, ABD karşıtıyım demek mi olacak? Demokraside yaşayan bir vatandaş, bir dünya vatandaşı demek, vicdanın seni nereye çağırıyorsa, oraya gitmek demektir.

HC: Bir Hamas destekçisi olmakla suçlandınız, bu konuda neler söyleyeceksiniz?

RF: Tekrara ediyorum, benim çalışmalarım, itiraz edilen meseleler üzerinde Hamas’ın aktüel pozisyonunu anlatmak ve Hamas’ın, özellikle Gazze olmak üzere, İşgal Altındaki Filistin Topraklarındaki mevcut rolü üzerinde bir rapor yazmaktı. Hamas tarafından, seçildiği 2006 yılından beri, İsrail’le bir ateşkes anlaşması yapılması için cezbedildim, Hamas, uzun bir süredir ateşkesin yeniden sağlanması için çabaladı durdu. Şunu da özellikle belirtmeliyim, İsrail, Hamas’ı bir terörist örgüt olarak gördüğü ve ve onunla müzakere masasına oturulamayacağını ifade ettiği için, böyle bir diplomatik fırsatı reddetmiştir. Gazze’ye ambargo uygulayarak, yeterli gıda, ilaç ve yakıt girişine izin vermediği için de eleştirdim İsrail’i. Topyekûn bir halkı pervasızca cezalandıran bu tür bir ambargo, 4. Cenevre Konvansiyonu’nun 33. maddesine aykırıdır. Hamas’a siyasî bir aktör olarak bakılması inancındayım ki, bu ambargo bir ân önce sonlandırılsın ve BM, İsrail’in; Örgütün faaliyetlerine normal bir katılımcı olarak katılabilmesinin bir şartı olarak, ısrarla ve derhal bu ambargoyu kaldırtmalıdır.

HC: İsrail destekçileri, aslında birbirinden farklı olan anti-Siyonizmle, anti Semitizmi eşit gösterme çabasındalar. Onlar, Yargıç Goldstone gibi, Prof. Ian Pappe’ı, Prof. Avi Shlaim’i ve sizi Yahudilerden” nefret edenler” olarak suçladı. Böyle bir suçlama karşısında neler düşündünüz?

RF: Bu aşırıdan da öte görünüyor. Meselâ, Yargıç Goldstone bir Siyonizm taraftarıdır ve tam aptalca olarak, Yahudi düşmanı olarak suçlandı, çünkü görünen o ki, İsrail’i eleştirme cesareti gösterdi. Bu, her iki tarafın herhangi bir eksikliğinden, İsrail devleti veya Siyonzim projesinden gelen, bir Yahudi için kendinden “nefret eden” diye damgalanmasına sebeb olmak demektir. Benim görüşüme göre, Yahudi geleneği Eski Ahid’e göre değerlendirecek ve şâyet çatışırsa, zaman geçtikçe aşiret kimliklerinden daha üstte, haysiyet ve faziletli bir Yahudiye ihtiyaç duyacaktır.

HC: Bir Yahudi beyefendisi olarak, Siyonistlerin ve İsrail hükümetinin bütün Yahudiler adına konuşmasından nasıl etkileniyorsunuz?

RF: Öncelikli cevabımın önerisi olarak, hükümetin diğerleri adına konuşma yetkisi yok, ve kesinlikle Siyonizm-asla desteklemediğim bir hareket- ve İsrail- ki bir devlet olarak ona özel bağlılığım yoktur- ben Yahudiyim diye, beni temsil etmeye yetkili değildir. Bir siyasî veya dinî topluluğa herhangi bir zoraki bağlılıkla ilgili gerçekten bir sorunum var ve ben inanmaktayım ki, vatana ihanet suçu, vicdana hükmetmek ve devletin kölesi olmak arasında kabul edilemez bir potansiyel gerilim tesis etmektedir.

HC: 2007 Yılında İsrail’in Filistin’e yönelik siyasetini “yapım halindeki holokost” olarak anlattınız. 1000 günü aşan Gazze üzerindeki kuşatmanın gerginliğin göstererek, Dökme Kurşun Operasyonunu vererek vs. Şimdi mevcut durumun tam bir holokosta dönüştüğünü söyleyecek misiniz?

RF: Bu bir dil oyunu sorunudur. Soykırım, büyük duygusal bir yankı kelimesidir ve İsrail halkı için özel tarihî çağrışımlardır. Bunu, Özel Raportör olarak tayin edilmeden önce yazdım ve her şeye rağmen onlardan çekinmeyeceğim. BM işini aldığımdan beri soykırım kelimesini kullanmayı bıraktım. Soykırım kelimesi birden fazla anlama gelmektedir. Soykırım kelimesinin meşrû, ahlakî ve politik çağrışımları vardır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Bosna Olayındaki yaklaşımı göstermek suretiyle, İsrail’ kısmında bir soykırımvari maksat belirlemek zor olacaktı. Aynı zamanda, Gazze kuşatmasının insanlığa karşı bir suç olduğu dikkatini çekerek, devamlı surette dövündüm ve BM ve birçok devletin çeşitli derecelerde suç ortağı olduğunu hissettim.

HC: Selefiniz Prof. John Dugard, İşgal Altındaki Filistin Topraklarını, Irk ayrımcısı Güney Afrika ile kıyasladı. Filistin’de elde ettiğiniz tecrübeden sonra bu görüşe katılıyor musunuz?

RF: Bu çeşit bir kıyaslama, aydınlatıcı olabileceği gibi, aynı zamanda yanıltıcı da olabilir.Özellikle Batı yaka’da olmak üzere katı ayrımlara dair bir çok belirti var.Batı Yaka’daki ayrımcı düzenlemeler, Filistinlilerin halinin, aparthaeid (ayrımcı uygulama) altındaki acı çeken siyah Afrikalılara benzetmekte ve rezil bir kıyaslamayı hak etmektedir.Aynı zamanda, arada farklılıklar da var: Güney Afrika liderliği, ırkçılık için tercih edilebilir bir politika olarak ayrımcılığı(aparteid) savundu, bunun aksine İsrail, işgalin getirdiği güvenlik zorlukları veya “Bir Yahudi devleti” nin kaçınılmaz sonuçları ilan ederek, iki halka olan farklı bakışını ideolojik bir doğrulama olarak tercih etmemektedir.Batı Yaka, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’nde devam eden işgal yeşil hattın arkasında yaşayan Filistin halkı üzerinde ikinci sınıf bir vatandaşlığı empoze etti ki onların insanlığını aşağılamakta ve şahsiyetlerinde bir parçalanmaya yol açmaktadır. Bu ilişkilerde, İsraillilerin kullandığı kavramları anlamak çok önemlidir.

HC: Dünya Filistin’de baş gösteren şeyleri bir soykırım olarak seyretmekte ve onu durdurmak için henüz hiçbir şey yapmamaktadır. Filistin halkının haklarının temin edilmesi ve halkın korunması için uluslararası topluluk neler yapmalı ve neler yapabilir?

RF: İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ciddî olarak yemin verilen “bir daha asla olmayacak” sözünün rezil bir şekilde reddedilişidir. Avrupa ve Kuzey Amerika’daki liberal demokrasilerin, mülteciler olarak bile kabul görmeyerek, bütün bir sivil halkın inkârı üzerindeki bir insanlık felâketini doğru olarak kabul etmesi ve acı çektirilmesini haklı görmesi, İsraillilerin Hamas’a kin duymasına yol açtı. Hatta bazı komşu Arab rejimleri bile muhalefet göstererek, çok daha az şey yaptılar. BM geniş mânâda sessiz kaldı.

Bu röportaj Fazıl DUYGUN tarafından TIMETÜRK için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara