Uluslararası Hukuk Papa sınavında
Dawkins ve Hitchens'ın Papa'nın pedofili skandalı nedeniyle yargılanması talebi, uluslararası hukukun varlık nedenini anlamaya başladığımızın göstergesi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-04-14 08:55:00
Dawkins ve Hitchens'ın Papa'nın pedofili skandalı nedeniyle yargılanması talebi, uluslararası hukukun varlık nedenini anlamaya başladığımızın göstergesi: Üzerimizde iktidar kuranların sıradan vatandaşlarla aynı hukuki ve ahlaki normlarla yargılanmayacağı sanısı nihayet çatırdıyor.
Papa’nın tatbik ettiği Hıristiyan erdemleri arasında günah çıkarma ve pişmanlık yok. İrlanda’da çocukların Katolik rahiplerin tecavüzüne uğramasından dolayı özür diledi; fakat bu, şu an kiliseyi sarsan ve ne onun ne de yakın çevresinin karıştığı az sayıdaki pedofili skandalından biri. Papa İrlandalı piskoposların ‘vahim muhakeme hataları’nı ve ‘başarısız liderlikleri’ni kınadı. Fakat Münih, Wisconsin ve Kaliforniya’da [henüz Papa olmamışken benzer vakalarda yaptığı] kendi vahim hataları hakkında, meseleyi ‘önemsiz dedikodu’ diye reddetmenin dışında tek kelime söylemiyor.
Papa’nın kapalı, kendisinin yönettiği dünyasına toslayan rahip tecavüzü kurbanları, bugüne dek sadece hüsran içinde öfkelenebiliyordu. Hafta sonu yazar Richard Dawkins ve Christopher Hitchens, avukatlardan Papa aleyhine dava açmalarını istediklerini açıkladılar.
‘Ekosit’e dikkat
Geçenlerde Guardian’da, iki yazarın danıştığı avukat Geoffrey Robertson, pedofil rahipleri koruyan, kurbanlarına sessizlik yemini ettiren ve tecavüzcülerin çocuklarla çalışmaya devam etmesine izin veren üst düzey din adamlarının küçüklerle sekse suç ortaklığı yapma suçunu işlediğini vurguladı. Bu suç geniş çaplı gerçekleştiğinde, insanlığa karşı bir suç haline geliyor ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nce de böyle kabul ediliyor. O dönem Kardinal olan Ratzinger’in nezaret etmekle suçlandığı genel Vatikan politikası bu. Dawkins ve Hitchens yakalama kararı çıkartırsa, Benedict eylülde Britanya’ya geldiğinde tutuklanabilir.
Nihayet uluslararası hukukun ne anlama geldiğine uyanıyoruz. Modern tarihte ilk defa siyasi hayatın temelini oluşturan sanı, yani üzerimizde iktidar kuranların sıradan vatandaşlarla aynı hukuki ve
ahlaki normlarla yargılanmayacağı sanısı çatırdamaya başlıyor. Uluslararası hukuk, İngilizce’de bilinen en eski aforizmalardan birine verilen geç kalmış yanıttır. Bunun yarım düzine versiyonu var, fakat en bilineni şöyle: “Meydandan kaz çalan adamı asıyorlar ve kadına kamçı vuruyorlar / Meydanı kazdan çalan asıl haydutu bırakıyorlar.” Böyle gelmiş böyle gider diye düşünüyorduk. Güçlüler daha büyük suçlar işleme ehliyetine sahipti, tebaalarıysa çok daha ufak suçlardan ceza alıyordu. Artık öyle değil. Papa’yı bir Britanya hapishanesinde yargılanmayı beklerken düşünün ve henüz hiç uygulanmamış o radikal fikrin, yani hukuk karşısında eşitliğin etkilerini anlamaya başlarsınız.
Dawkins ve Hitchens dava açmayı planlarken, avukat Polly Higgins hukuk karşısında eşitliğe dair algılarımıza meydan okudu. Geçen cuma, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nce tanınan barışa karşı işlenmiş suçlara bir beşincisini eklemek için kampanya başlattı. Suçun adı [jenosit, yani soykırımdan ilhamla] ekosit: Doğal hayatın yok edilmesi. Çoğu ülkede yasalar mülkiyeti hararetle, bireyi kaprisli bir biçimde, toplumuysa yarım yamalak koruyor. Tek bir cinayet dava konusu oluyor; kitlesel cinayetse devletlerin meşru meşgalesi. Bu eylemlerin ahlaki önemini, ancak onlara soykırım, insanlığa karşı suç, savaş suçları, saldırganlık suçları gibi isimler verildiğinde anlamaya başlıyoruz.
Aynısı doğa için de geçerli. 1981 tarihli Vahşi Yaşam ve Kırsal Bölgeler Yasası, koruma altındaki bir bitkiden tek bir çiçeğin ‘kasti olarak koparılmasını’ suç sayıyor. Fakat ‘yasal bir operasyonun tesadüfi sonucu’ olduğu sürece istediğiniz kadar çiçeği ezebiliyorsunuz. Bir çiçeği koparınca kendinizi hapiste bulabiliyorsunuz. Bütün bir doğal ortamı darmadağın edince hukuk size dokunamıyor. Higgins ekosite bazı örnekler de veriyor: Kanada’nın Alberta eyaletinde biriken zift dağları, Pasifik’teki çöp alanı, Nijer deltasının petrol şirketlerince kirletilmesi. Higgins ekositin nadiren kasıtlı bir suç olduğuna, birçok durumda başka politikaların yan ürünü şeklinde ortaya çıktığına dikkat çekiyor.
Şirket yöneticileri veya siyasetçiler bireysel olarak yargılanabilir, fakat ceza almak yerine zarar verdikleri doğal sistemleri onarmakla yükümlü kılınacaklardır. Ekositin suç haline getirilmesinin amacı, gezegeni kirletmenin maliyetini, bundan kaçınmaya zorlayacak kadar ağırlaştırmak. Hukuk karşısında eşitliğin daha geniş bir perspektifte anlaşılmasının bariz bir sonucu da bu: İnsanlığın ortak zenginliği kaderine terk edilirken özel mülkiyet niye korunsun?
Mevcut uluslararası hukuk genellikle muzafferin adaleti diye niteleniyor: Yargılananlar, güçlü devletlere karşı verdikleri savaşları kaybedenlerden ibaret. Keşke bu kadarı olsaydı. Geçen hafta yaklaşık 50 savaş suçlusu zanlısı veya insan hakları ihlalcisinin Britanya’da yaşadığını öğrendik. Aralarında Irak’ın eski devlet başkanı Saddam Hüseyin için çalıştığı iddia edilen işkenceciler, Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe’nin sadık yardımcılarından biri, Sudan Cancavid milislerinin bir üyesi ve Afgan savaş ağalarından oluşan korkunç bir koleksiyon var. Fakat polise onları soruşturmak için bütçe verilmiyor ve Kraliyet Soruşturma Birimi’nin onların peşine düşecek hiçbir kaynağı yok. Yani dükkanlardan birşeyler çalanlar tepelenirken, kitle katliamı zanlıları ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyor.
Brown, Livni’yi korudu ama...
İsrail’in eski dışişleri bakanı Tzipi Livni’nin insan hakları savunucularının elde ettiği yakalama emri uyarınca tutuklanma korkusuyla Britanya ziyaretini iptal etmesinin ardından, Britanya Başbakanı Gordon Brown Telegraph’a yazdığı makalede insanlığa karşı suçlara yönelik özel soruşturmaları durdurmayı önerdi. Brown, yakalama emrinin sadece ‘çok zayıf kanıtlarla’ desteklendiğini ve Livni’yi tutuklatmaya çalışanların ‘tek derdinin manşetlere çıkmak’ olduğunu öne sürdü. Fakat Livni hakkındaki insanlığa karşı suç ithamlarına dair kanıtlar gayet fazla, ayrıntılı ve itiraz kabul etmez nitelikte.
Brown külliyen yanlış bir başka açıklamada da bulundu: “Britanya uluslararası hukuka daima bağlı kalacak. Polis davaları soruşturmaya, Kraliyet Soruşturma Birimi zanlıları yakalamaya, mahkemeler de yargılamaya her daim hazır.” Halbuki uzman bir savaş suçları biriminin kurulması çağrılarını kaale bile almayan ve savaş suçu zanlılarının soruşturulmasına bir kuruşu bile çok gören bizzat onun hükümeti. Akabinde, bireysel soruşturmaları önleme çabasındaki asıl niyetiyle ilgili baklayı ağzından çıkardı. Livni gibi insanlar, ‘Çıkarlarını gözetmekle kalmayıp nüfuzunu artırmak istiyorsa, Britanya’nın dikkate alması gereken ülkeleri ve çıkarları’ temsil ediyordu. Yani Britanya müttefiklerini soruşturmayacak veya yargılamayacak. Dawkins ve Hitchens’ın umduğu türden bireysel davalar olmaksızın, hukuk karşısında eşitlik boş laftan ibaret.
Brown’ın çaresizce kıvranması, hükümetlerin imzaladıkları şeyin şoke edici etkilerini kavramaya başladığını gösteriyor. Bizim de aynısını yapmamızın vakti. Uluslararası hukukta saklı bir vaat var: İstisnalar çağının sonu. (12 Nisan 2010)
Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara