Osmanlı hizmetinde bir İngiliz denizci: Hobart Paşa
İngiliz donanmasından, Osmanlı'nın hizmetine geçen bir denizci Charles Hobart. Brezilya sahillerinde köle tacirlerinin peşine düşmüş, Amerikan iç savaşında gizlice ambargo kırıcılık yapmış.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-04-05 11:10:00
1 Nisan 1822 günü Leicestershire eyaletinde Walton-on-the-Wold’da romancıların tabiriyle saygıdeğer bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmişim.” Bir hatıra kitabına başlamak için gayet klişe bir cümle. Bu cümlenin 1884 yılında yazılmış olması da durumu değiştirmiyor. Hatta, cümlenin içindeki bir ayrıntı, ‘romancıların tabiriyle’ ifadesi, yazanın da kurduğu cümlenin basmakalıp olduğunu gayet iyi bildiğini gösteriyor. Yazarın, kendi klişesinin farkında olduğunu gösteren bu ayrıntı aslında, daha sonraki cümlelerin de ruhunu oluşturan, sonuna kadar kitabın bütününe sinen o ‘hafifliği’ de en baştan anlatıyor.
Sözünü ettiğim kitap, Augustus Charles Hobart Hampden’in, yani bizim tarihimize mal olmuş adıyla Hobart Paşa’nın anıları. Kitap, tipik bir 19. yüzyıl maceraperestinin, uzun ve dolu dolu hayatının, fazla böbürlenmeden ve belki de esas ilginç olabilecek şeyleri hızlıca geçerek yazılmış bir hikâyesi.
Bir İngiliz aristokratı olarak dünyaya gelen Charles Hobart’ın okumaya fazla niyeti olmadığı anlaşılınca, Kraliçe’nin donanmasına katılmasına karar veriliyor. Bu nedenle anılar, Viktorya Dönemi’nin o görkemli İngiliz donanmasındaki dehşet verici koşullarla başlıyor. Onu gemisine öğrenci olarak kabul eden kaptan akrabası, daha güverteye çıkar çıkmaz, kendisini iskelede beklettikleri için filikanın kürekçilerini zincire vurdurup kamçılatıyor. Bir süre sonra, Hobart da bu şiddetten nasibini alıyor ve kaptanın gözüne batınca kendini dizleri titreyerek direğin tepesine doğru tırmanırken buluyor...
İlk görev güney amerika
Öğrenciliği bitip donanmaya kabul edildikten sonra Hobart, Güney Amerika’ya tayin ediliyor. Buenos Aires’te balolar, aşklar ve düellolar arasında geçen günleri, HMS Dolphin gemisiyle köle tacirlerinin peşine düştükleri dört yıllık dönem izliyor. Kahramanımız Hobart, aslında köleliğe pek karşı değil. Köleliğin siyahların medeniyetle tanışmalarına vesile olduğunu bile düşünüyor ve karşı çıkanları ‘Avrupalı hayırseverler’ diye küçümsemeden duramıyor. Ama görev ve macera aşkı inançlarından daha güçlü olduğu için olsa gerek, köle tacirlerine karşı mücadelede atak tavırlarıyla önemli görevler üstleniyor. Çok sayıda gemi yakalayıp el koyuyorlar...
Hobart, başarılı bir deniz subayı olarak dikkat çektiği için bir süre Kraliçe’nin yatında görevlendiriliyor, sonra Baltık donanmasında. Görevli olduğu gemiyle Kırım Savaşı’na katılıyor. O dönem İngiliz donanmasında albay rütbesine yükselen, yani bir gemiyi komuta edecek seviyeye gelenler göreve atanmadan önce dört yıl beklemeye alınıyor. Hobart bu süre boyunca babasının şatosunda (Buckinghamshire Dükü’nün oğludur çünkü...) yan gelip yatacak adam olmadığından, iyi para da kazanabileceği bir plan yapıyor: Amerikan İç Savaşı’na abluka kırıcı olarak katılmak.
Güneyliler, gelişmiş Kuzey donanmasının ablukası altında ne pamuklarını satabiliyor ne de sanayi malları ve cephane alabiliyordu. Tek çare, Kuzeyli gemileri atlatıp Güney limanlarına yanaşan abluka kırıcılardı. Hobart, Amerika sahillerinde takma isimle giriştiği maceraları anlatmaya başlaanlatmaya şöyle başlıyor: “Gerçek deniz subaylarının böyle bir işe kalkışması şerefimize yakışmayacağı için biz de fikren bazı arkadaşları teşvik ettik ve bu işi nasıl yürüttüklerini kontrol etmedik. Abluka yarma konusunda benim isteklendirdiğim arkadaşa Roberts diyeceğim ve yaşadığı maceraları şimdi bu ad altında yazıp anlatacağım...”
Roberts yani Hobart, hızlı gemisi, cesareti ve denizcilik bilgisiyle bu işte öyle başarılı olur ki şöhreti Avrupa kıyılarına kadar ulaşır. Bu arada mal götürüp (mesela kadın korsesi filan gibi şeyler) karşılığında pamuk alarak büyük servet kazanırken bir yandan da Güney kentlerini, kalelerini, ordusunu incelemekten geri kalmaz. Güneyliler’i ‘cesaretli ve onurlu’ bulduğu için destekler (malum kölelikle filan da bir derdi yoktur). Ama, savaşı Kuzey’in kazanacağını da görür.
Nitekim abluka kırıcılığı fazla uzatmaz ve kendisine yeni bir görev verilinceye kadar bir Akdeniz turuna çıkar. Hayatının kalan bölümünü belirleyecek büyük tesadüf bu seyahat sırasında karşısına çıkacaktır.
Hobart’ın büyük abisi o sıralar Osmanlı Bankası’nın müdürlüğünü yapmaktadır. Onun aracılığıyla dönemin Hariciye Nazırı Fuad Paşa’yla tanışır. Fuad Paşa’nın en büyük derdi, Girit’teki isyancılara karşı etkili bir abluka uygulayamamaktır. Tabii Hobart, ablukalar konusundaki deneyimini ortaya koyunca 1868’de komodor rütbesiyle Osmanlı Donanması’na katılır.
İngiliz donanmasındaki rütbesi de devam edecektir. Ama Türkler için canı gönülden çalışması ve mesela Yunanlılar’a karşı önemli başarılar elde etmesi sürekli diplomatik krizlere neden olur. Hobart ‘geri dön’ çağrılarına da uymayınca bir dönem İngiliz donanma listesinden çıkartılır. Tam on altı yıl Osmanlı donanması için çalışır. Osmanlı Sultanı adına diplomatik görevler bile üstlenir. Belli iki Türkler de onu sever, çeşitli tarih kitaplarında adından övgüyle söz edildiğini görebilirsiniz.
Sanıyorum içeriğinin tarihçilerden çok maceraseverlere hitap etmesinden dolayı, kitap dilimize ilk basımından 123 yıl sonra çevrilmiş durumda. Nitekim Hobart Paşa’nın İstanbul yıllarını hızlıca geçtiğini, mesela Karadeniz’deki muharebelerden çok Adalar’da çıktığı av partilerini anlatmayı seçtiğini, politik konulara girmeyip İstanbul sosyetesiyle dalga geçen bir iki satır yazmayı tercih ettiğini görüyoruz.
Hobart Paşa’nın Anıları için Kansu Şarman’a teşekkür etmek gerek. Kitabın peşine titizlikle düşüp, çevirilerini yaptırıp, orijinal metnin içinde gizlenmiş isimleri bulup düzeltip, sonuna kitapta konu alınan Amerikan İçsavaşı gibi konularda bilgilerle Hobart Paşa’nın Osmanlı, İngiliz donanmaları için yazdığı raporları da ekleyen Şarman, harika bir kitap çıkartmış ortaya.
Donanma Zabiti Emin Yüce
Emin Yüce adlı ‘donanma zabiti’nin anıları, Heybeliada’daki Bahriye Mektebi’ne girmek için İzmir’den yola çıkmasıyla başlıyor. Timaş Yayınları’nın bastığı kitabın en ilginç yanı da bu mektep bölümü. Emin Yüce, 1897 yılında Bahriye Mektebi’ne yazılıyor. Mektebe yazılma süreci (sınav yok, tanıdık var), gitmeden yapılan alış veriş dikkate değer. Sonra binayı biraz köhne bulması, tenefüs yerindeki kahve ocağı, alt üst sınıflar arasında ilişkiler, mezun olan sınıf için al sınıfın şarkılı türkülü gece düzenlemesi filan gibi gelenekler çok ilginç. Tabii, hangi dersler okutuluyordu, yemekler nasıldı gibi pek çok ayrıntı da veriyor. O dönemin hocalarını bile tek tek tanıtıyor.
Mezuniyet sonrası Haliç’te yatan donanmada birşey yapmadan görev aldıktan sonra, denizcilik bilgisi edinmek için yük gemilerine tayinini çıkartıyor. Ve anılar 1906 yılında sona eriyor. Kitabı hazırlayan donanma tarihçisi Doç Dr. Şakir Batmaz, Hobart Paşa’yı hazırlayan Kansu Şarman’ın neredeyse tam tersi bir üslup benimsemiş. Emin Yüce’nin hatıralarını Beşiktaş Deniz Müzesi Arşivi’nde bulup günümüz Türkçesi’ne çevirmiş, metin bazı fotoğraflarla süslenmiş ve yayımlanmış. Ama Emin Yüce’nin kim olduğuna dair, kendi yazdıklarının dışında hiç bilgi yok. 1906 yılından, anılarını kaleme aldığı 1922’ye kadar ne yaptı, sonra nasıl yaşadı ne zaman öldü? bilmiyoruz. Kitabın girişindeki yazar biyografisi mesela, bence matrak. “1906 senesinde, Ziştovi eşrafından Bedestenli Sadık Efendi’nin kızı Sadriye Hanım’la evlenir.” diye bitiyor.
Şakir Batmaz’ın bir başka kitabı da Yitik Hazine Yayınları’ndan çıktı. Bilinmeyen Yönleriyle Osmanlı Bahriyesi. Deniz Müzesi Arşivi ve Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’ndeki çalışmalarıyla Bahriye’nin günlük yaşantısına dair önemli ayrıntılar aktarıyor Batmaz. Gemilerin müneccimbaşıdan tarih alınarak denize indirildiği, buna karşı çıkan ilk Padişah’ın 3. Selim olduğu, tersanedekilerin çalışma koşulları, maaşlar, gemilerde gündelik hayat, törenlere dair her nevi kural kaide... Abdülaziz ve Abdülhamit dönemi donanma politikaları ve gemiler de kitabın kısa kısa ele aldığı konular arasında.
Kitabın bir ilginç yanı da Şakir Batmaz’ın Abdülhamit’in ‘donanmayı çürüttüğü’ yaygın söylemine karşı çıkıyor olması. Kitapta Abdülhamit’in donanmayla ilgilendiği, yenilenmesini istediği ama o dönem görevli olan paşaların ve uzmanların yanlış bilgilerle onu kandırıp gemileri savaşamaz hale getirdiklerini savunuluyor.
Radikal
SON VİDEO HABER
Haber Ara