Dolar

34,8613

Euro

36,7629

Altın

3.042,55

Bist

10.141,62

Eşek eti soframıza nasıl geldi?

Çeşitli illerde vatandaşlara, öğrencilere at ve eşek eti yedirilmesi vakaları medyada sıkça görülmeye başlarken, bir taraftan da damızlık hayvan ve et ithalatı gündeme getiriliyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-04-02 09:45:00

Eşek eti soframıza nasıl geldi?
Çukurova Üniversitesi öğrenci yurtlarında yemekhanelerde at ve eşek eti kullanıldığı ortaya çıkmış, duruma tepkilerini dile getiren öğrenciler hakkında soruşturmalar açılmıştı. Gebze’de yapılan denetimlerde de bazı lokantalarda at ve eşek eti yedirildiği ortaya çıktı. Bundan 15 yıl önce “devlet et süt üretmez” diyerek Et ve Balık Kurumu’nu (EBK) kapatanlar, Gümrük Birliği’yle, Avrupa Birliği’yle hayvancılıkta dışa bağımlılığın yollarını döşeyenler vatandaşlara at ve eşek eti yedirmenin de, et fiyatlarının bir sene de yüzde 70’lere varan yükselmesinin de gerçek failleri. Bu tartışmalarla birlikte et ithalatının yolunun da açılması bu “faillerin” bir adım daha atması anlamına geliyor.

Kırmız ette gerçekleşen artış 2009 yılının Ocak ayından bu yana toptan fiyatta yaklaşık yüzde 50’leri, tüketiciye yansıyan fiyatlarda ise yüzde 70’leri aşarken, Türkiye’nin farklı bölgelerinde at ve eşek eti yedirilmesi manzaraları ortaya çıkıyor. Çukurova Üniversitesi’nden yaşanan durumun ardından önceki gün Gebze’de yapılan denetimlerde bazı lokanta ve kebapçılarda vatandaşlara domuz ve at etinin yedirildiği ortaya çıktı. Pahalılık bir taraftan bu sonuçları ortaya çıkarırken diğer taraftan bu görüntülerin ardında et ve damızlık ithalatı tartışmaları sürüyor, vatandaşlar yavaş yavaş et ithalatının yapılması gerekliliğine ikna ediliyor.

Fiyatlar nasıl arttı?

Ziraat Mühendisleri Odası Denizli Şubesi Başkanı İbrahim Gür konuya ilişkin soL’a yaptığı açıklamada, Türkiye’nin 1980 yılına kadar hayvancılık politikalarında kendi insanına yeterli, kendi ekosistemine uygun hayvanları yetiştirdiğine dikkat çekerken, bu yıllardan sonra uygulanan politikalarda dışarıya bağımlılık, gümrük duvarlarının kaldırılması, devlet desteklerinin azaltılması, girdi fiyatların yükselmesi uygulamalarının öne çıktığını ifade etti. Gür 1980‘li yılların başında inek, koyun, keçi ve mandada toplam 82 milyon olan hayvan sayısının bugün için 40 milyon civarına gerilediğini söyledi. Bu politikaların sonucu önce süt ithalatına izin verildiğini söyleyen Gür, iç piyasada üretim fazlalığı oluştuğunu ve süt ile et fiyatlarının düştüğünü kaydetti. Sütten kazanamayan çiftçilerin girdi ve yem fiyatlarının artmasıyla daha da zor duruma düştüğünü söyleyen Gür, üreticinin bunu karşılayamayarak hayvanlarını kesime gönderdiğini kaydetti. Sonrasında et ve süt fiyatlarının tekrar arttığını söyleyen Gür, “Çözüm olarakta et ithalatı öne çıkartılıyor. Hayvan varlığı azalıyor. AB ve ABD’deki elindeki hayvanların açık pazarı olarak alım yapıyoruz. Bu ABD ve AB‘nin damızlık hayvan yetiştiricilerine hizmet etmekten başka bir şey değildir. Bu sürdürelebilir bir yapı değil” şeklinde konuştu.

Devletin eskiden üretim çitflikleri olduğunu, üreticilere destek verdiğini hatırlatan Gür, “Süt ve et dengeli beslenme için olmazsa olmaz. Bir taraftan yoksullaşan halk süt ve ete ulaşamıyor. Bu ciddi bir beslenememe sorunu yaşanmasına neden olacak. Bu bir taraftan da kırsal kesimdeki insanlar için iş, aş, istihdam olanakları azalıyor. Küçükbaş hayvan üretiminin desteklenmesi gerekiyor” dedi. Gür, sık sık “gebe düve ithal edilmesi gerekliliği” iddiasının da gündeme geldiğini ve Tarım Bakanlığı’nın bu konuya sıcak baktığı ifade ederken, geçmişte Türkiye’nin280-300 bin civarında damızlık hayvan ithal ettiğini söyledi. Bunun dışarıya kaynak aktarmasına olanak sağladığını ifade eden Gür, bu işten büyük rantlar sağlandığını söyledi.

“AB et ithalatını zorluyor”

Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Tayfun Özkaya’ya konuyla ilgili düşüncelerimizi sorduğumuzda ise Özkaya süt ve et piyasasını birlikte düşünmek gerekiğini söylerken şöyle konuştu: “Süt Endüstrisi Kurumu’nun (SEK) özelleştirilmesi ve yabancılaştırılması ile birlikte bir oligopol oluşturdular. Süt fiyatları düştü, yem fiyatları arttı. Çiftçiler hayvancılığı bırakmaya başladı. Hayvanlarını kesime yolladılar. Büyük firmalar bir süre sonra et ve süt fiyatlarının artacağını öngördükleri için piyasadan hayvan toplamaya başladılar. Bu bugün fiyat artışını daha da artıran bir etki oldu.” Özkaya devletin hayvancılığa çok fazla destek vermediğine dikkat çekerken “Örneğin sütte kilogram başına prim veriliyor. Beş hayvandan az hayvanı olan çiftçiye prim verilmiyor. Uygulanan mevcut prim sistemi de büyük sanayicinin cebine gidiyor. ABD ve AB’deki uygulamaların aynısı aşağı yukarı bu durum” dedi.

AB’nin et ithalatını zorladığına ve daha önce deli dana hastalığı gerekçesiyle damızlık et ithalatının yasaklandığına dikkat çeken Özkaya, süt ve süt ürünleri içinde benzer bir zorlama olduğunu söyledi. Özkaya “Bu durum böyle giderse Türkiye’de hayvancılık tamamen çökme noktasına gelecek” şeklinde konuştu. Özkaya , halk sağlığı, ekolojik tarım ve endüstriyel tarımın verdiği zarar açısından hayvancılık politikasının çok önemli olduğunu söylerken, bu şekilde bir hayvancılık politikasının her bölgede belli ölçülerde uygulanması gerektiğini vurguladı.

“Piyasa belli güçlerin elinde”

Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şubesi Başkanı Şahin Yeter ise yaptığı açıklamada, bu sorunun mevcut iktidarın politikaları açısından incelenmesi gerektiğini söylerken, yaşananların üreticilerin yerine büyük sermaye sahiplerinin korunmasından kaynaklandığını kaydetti. Piyasanın düzenleyici kurumları olarak EBK ve SEK’in özelleştirilmesinin ardından sektörün belli güçlerine eline geçtiğini ifade eden Yeter, “Süt fiyatları üreticiden alınırken daha da düşerken tüketiciye daha pahalıya ulaşmaya başladı. Sütten kazandığı parayla geçimini sağlayamayan hayvan sahipleri hayvanlarını kasaplarına sattılar” şeklinde konuştu. soL’a yaptığı açıklamada, uygulanan politikalarla 1990’lardan bu yana küçük baş ve büyük baş hayvan sayısındaki düşüşe dikkat çeken Yeter, fiyat artışlarının büyük miktarda kaçak kesime neden olmanın yanında, at ve eşeklerin kaçak kesimini teşvik ederek halkın sağlığını tehdit ettiğini vurguladı. Yeter et fiyatlarındaki artışın da esas olarak küçük üreticiye de yansımadığını dikkat çekti. Sermaye sahiplerinin et ithalatının önünü açarak para kazanma peşinde olduğunu ifade eden Yeter, sürdürelebilir bir gıda yönetimi olmadığını, hayvancılığın gün geçtikçe daha dışa bağımlı hale geldiğini vurguladı.

Kaynak: Solhaber

Haber Ara