Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Alman Ekonomisi Türkiye'ye yakınlaşıyor

Alman basını bugün manşetlerine Merkel'in Türkiye ziyaretini taşıdı. Rheinische Post gazetesi manşetinde şu başlığı kullandı; "Alman ekonomisi Türkiye ile yakınlaşamdan yana."

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-03-30 12:29:00

Alman Ekonomisi Türkiye'ye yakınlaşıyor
Almanya'da yayımlanan Rheinische Post gazetesinin 28 Mart 2010 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yer alan haberin çevirisi şöyledir:

Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in Türkiye gezisinden önce Alman ekonomisinin temsilcileri, Türkiye ve AB arasında bir yakınlaşma konusunda baskı yapıyor.

Alman Sanayicileri Birliği (BDI) yöneticisi Werner Schnappauf, Alman "Handelsblatt" gazetesine yaptığı açıklamada, "Alman ekonomisi, Türkiye ile yürütülen üyelik müzakerelerinde duygusallıktan uzak bir tartışma yapılmasını istiyor. Türkiye ile ekonomik ilişkilerimiz yıllardan beri ortalamanın üzerinde gelişiyor. Bu ülke, stratejik öneme sahip bir pozisyonda büyüyen bir pazar olarak görülüyor." dedi.

Schnappauf, Türkiye'nin, Almanya'nın ihracat kaleminde Japonya'dan daha önemli bir yeri olduğunu sözlerine ekledi ve orta ölçekli Alman şirketlerin Türkiye'de Rusya, İran ve Çin'den gelen şirketlerle büyük bir rekabet içerisinde olduğunu belirtti.

Merkel'in programında, AB ve Türkiye arasındaki katılım müzakereleri, İran ve İsrail başta olmak üzere bölgedeki durum ve Türkiye ile Ermenistan arasındaki uzlaşma süreci konuları var. AB ile birlikte Nabucco doğal gaz boru hattı projesi de görüşülecek.

Asya'dan Gelecek Petrol ve Doğal Gaz İçin Kavşak Noktası

Bu yüzden, RWE adlı enerji üretim şirketinin başkanı Jürgen Grossmann da Türkiye'yle bir iş birliği konusunda ısrarlı. Grossman'a göre, Hazar bölgesinden Batı Avrupa'ya doğal gaz taşıyacak olan Nabucco boru hattının da özel bir önemi var. Türkiye'den bu boru hattının yanı sıra başka önemli petrol ve doğal gaz boru hatları da geçiyor. Buna, Mavi Akım, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru hattı ve Bakü'den Erzurum'a giden Güney Kafkasya Boru hattı da dahil.

AB Üyeliği İçin Orta Vadeli Bir Yaklaşım

Alman İşverenler Derneği Başkanı Dieter Hundt, Türkiye ile sürdürülen "ucu açık" üyelik müzakerelerini desteklediğini belirtti. Hundt, Türkiye'nin AB üyeliğinin, sadece şartları yerine getirmesine bağlı olmadığını, AB'nin şartlarının da Türkiye gibi büyük bir ülkeyi, siyasi, ekonomik ve kurumsal dengeleri bozmadan kabul edebilecek uygunlukta olması gerektiğini söyledi. Hundt, en fazla orta vadeli bir yaklaşımdan yana olduğunu belirtiyor. AB ile Türkiye arasındaki katılım müzakereleri 2005'ten bu yana sürüyor. Ancak uzmanlar, ülkedeki insan hakları durumunu eleştiriyor; özellikle din özgürlüğü açısından. Türkiye ayrıca limanlarına Kıbrıs gemilerinin girmesine izin vermiyor.

Önemli Ama Zor Bir Dış Politika Ortağı

Uzmanlar, Türkiye'nin, Batı ve Arap devletleri arasındaki siyasi aracı olarak önemine işaret ediyor. Arap Birliği üyesi ülkeler daha dün, bölgesel çatışmaların çözümünde Türkiye'yi hesaba kattıklarını açıkladılar.

Gerçi Batı ile Türkiye arasındaki ilişki son zamanlarda uyuşmazlıklardan dolayı bozuldu. İsveç parlamentosu ve ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinin, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermenilere karşı yapılanları soykırım olarak nitelendirmeleri Türk hükûmetinin sert tepkilerine yol açtı. Türkiye, ABD ve İsveç büyükelçilerini çağırmakla kalmadı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye'de kaçak yaşayan on binlerce Ermeni'yi sınır dışı etmekle tehdit etti.

Erdoğan, Almanya'da Türk liseleri açılması ve çifte vatandaşlık konularındaki talepleriyle daha fazla uyumsuzluğa sebep oldu. Erdoğan iki yıl önce Köln'deki konuşmasında Türkleri Almanya'daki ulusal kimliklerinin gerekleri konusunda uyarmıştı. Asimilasyonu "insanlığa karşı bir suç" olarak nitelendirmiş ve bu, Alman siyasilerin sert tepkilerine yol açmıştı.

Merkel dünkü açıklamasında, Almanya'da yaşayan göçmenlerin toplumsal başarılarının, istihdam piyasasına ve aile yaşamına katılmalarının sağlanması olacağını belirtti. Merkel, uyum sürecinin başarılı olabilmesi için Almanca öğrenilmesinin ve Alman yasalarına uyulmasının önemli olduğunu söyledi. Almanya'da yaşayan Türk kökenli göçmenlerin Alman toplumuna uyumu konusu da Merkel'in ziyaretinin gündeminde olacak.

FRANKFURTER RUNDSCHAU: AVRUPA'DA TÜRK TESTİ

Tirajı günde 153 bin 247 olan sosyal demokrat eğilimli Frankfurter Rundschau gazetesinin 29 Mart 2010 tarihli sayısında, Gerd Höhler imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Türkiye'nin Avrupa Entegrasyon Projesi, Başbakan Erdoğan ve Şansölye Merkel Dönemlerinin Ötesinde Bir Projedir. AB Küresel Bir Rol Üstlenmek İstiyorsa Türkiye'nin Üyeliğini Desteklemelidir

AB müktesebatı yaklaşık 110 bin sayfadan ibarettir. Türkiye'nin Avrupa işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış, memurlarından bu belgeyi dikkatli bir şekilde incelemelerini istedi. Bakan Bağış, müktesebatın hiçbir yerinde "imtiyazlı ortaklık" ibaresinden söz edilmediğini belirtiyor.

Burada Türk tarafının verdiği mesaj çok açıktır: Şansölye Merkel'in iki günlük Türkiye ziyaretinde "imtiyazlı ortaklık" teklifinden söz etmesine hiç gerek yok. Bu teklife Başbakan Erdoğan da herhangi bir şekilde ilgi göstermiyor. Türkiye'de hiç kimse "imtiyazlı ortaklık" fikrine sıcak bakmıyor. Türkler ya tam üyelik istiyor ya da AB'ye girmek istemiyor. Yani ya hep ya hiç.

Türklerin çoğu için AB üyeliği ulusal ve kişisel bir gurur meselesidir. Gerhard Schröder döneminde Almanya, Türkiye'nin üyelik projesini desteleyen bir ülke olarak tanınıyordu. Şansölye Merkel döneminde bu sürecin frenlenmesi nedeniyle Türkler büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor.

Türkiye'de son yıllarda Kemalist elitlerle yükseliş gösteren yeni Anadolular arasında bir güç çekişmesi yaşanıyor. Bu yeni kesim Başbakan Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisinde yer alıyor. Kemalistler ise Başbakanın "demokratikleşmeyi" bir araç olarak kullanmaya çalıştığını ve bu şekilde dünyevi bir devlet düzeninden uzaklaşmaya çalıştığını iddia ediyorlar. Bu iddia doğru bile olsa Türkiye'nin Avrupa entegrasyonu siyasi İslam'a kayma karşısında en iyi güvence olacaktır.

Başbakan Erdoğan'ın bazı konulardaki tavrı ve çıkışları, kafa sallamaya neden oluyor. Türkiye'nin Ermenilerle ilgili Birinci Dünya Savaşı sırasında karanlık bir dönemin aydınlatılmasına karşı çıkması ve Başbakan Erdoğan'ın on binlerce Ermeni'yi ülkeden süreceği tehdidinde bulunması, Avrupa perspektifiyle hiçbir şekilde bağdaşmıyor. Şansölye Merkel'in Türkiye ziyareti öncesinde Başbakan Erdoğan'ın Almanya'da Türk liseleri açılması talebinde bulunmak suretiyle provokasyonda bulunması da şunu gösteriyor: Anlaşılan Başbakan Erdoğan, Avrupa meselesinin bir entegrasyon projesi olduğunu hâlâ kavrayamamıştır. Başbakana kulak verildiğinde sanki Türkiye AB'ye değil de AB Türkiye'ye girmek istiyormuş sanılır.

Türkiye'nin AB üyeliğini Türkiye'de ve Avrupa'da destekleyenler bu tür çıkışlara ve Şansölye Merkel'in tavrına aldırmamalıdır. Türkiye'nin Avrupa entegrasyon projesi, Başbakan Erdoğan ve Şansölye Merkel dönemlerinin ötesinde bir projedir. Soğuk savaş döneminde NATO müttefiki Türkiye'nin önemi, özellikle askerî açıdan ön plandaydı. Günümüzde ise Türkiye'nin entegre edilmesi için başka önemli sebepler mevcuttur. Türkiye, Avrupa için genç nüfusu, gelişen ekonomisi ve enerji alanındaki konumu bakımından önemli bir ülkedir. Bunun yanı sıra ülkenin jeopolitik konumu, Türkiye'yi Avrupa için vazgeçilmez bir hâle getirmektedir.

AB'nin Türkiye'yi bünyesine dâhil etmesi hâlinde zorlanacağı argümanı da geçerli değildir. Bilakis tersi geçerlidir. AB bugünkü şekliyle dünyada siyasi anlamda söz sahibi olmak için küçüktür. Türkiye'nin Birliğe dâhil olması, Avrupa'nın gücünü artıracaktır.

Bu nedenle Türkiye'ye yönelik izlenecek siyaset önemli bir test niteliğindedir ve AB'nin küresel anlamda ne tür bir rol üstleneceğini belirleyecektir.

DİE WELT: ZORLUKLARI OLAN EVLİLİK

Tirajı günde 280 bin olan muhafazakâr sağ eğilimli Die Welt gazetesinin 29 Mart 2010 tarihli sayısında, Hamburg Üniversitesi Profesörü ve Dünya Ekonomi Enstitüsü Direktörü Thomas Straubhaar imzasıyla ve yukardaki başlık altında yayımlanan yorumun çevirisi şöyledir:

Merkel'in Türkiye Ziyareti

Şansölye, yaptığı hükûmet açıklamasıyla bir konuya yanlış anlaşılmaya yer vermeyecek şekilde açıklık getirdi: Almanya'nın Avrupa'nın kasası olduğu dönemler artık geride kaldı. Almanya, tarihî hatasını düzeltmek için Avrupa'nın çıkarlarını Almanya'nın çıkarlarından daha fazla savunmaya artık hazır değil. Almanların Yunanistan'a yönelik olarak izledikleri sert Avrupa çizgisinin şimdi özellikle Türkiye'yi vuracak olması, kaderin bir cilvesidir. Zira Avrupa karşıtlığıyla bu denli dolmuş bir çevrede AB üyelik müzakerelerini devam ettirmek neredeyse imkânsız bir hâle gelecektir. Ancak Türk Başbakanı da ortamın kızışmasına ve beklentilerin soğumasına katkıda bulunmuştur. Kendisi ahiren iki yıl önce vurguladığı "asimilasyonun insanlığa karşı bir suç olduğu" ifadesini yinelemiştir.

Recep Tayyip Erdoğan, Kopenhag Kriterlerini dayanak gösterecektir. Bu Kriterlerde, bir ülkenin ne zaman üye olabileceği belirlenmiştir. Burada Türkiye tarafından er veya geç; az veya çok yerine getirilebilecek siyasi, hukuki ve ekonomik kriterler söz konusudur. Ancak Angela Merkel, gerçekçi düşüncelerden ziyade duygusal bakımdan belirleyici olan Almanya'daki havayı dikkate alacaktır. Buna, Müslümanların AB üyesi olup olamayacağı sorusu da dâhildir. Almanların çoğunun bu soruya yanıtı çok net bir "hayır"dır.

Almanya ile Türkiye arasında hâlihazırda çözümlerden çok sorunlar mevcuttur. Bu durumda çıkmazlardan çıkış yolları üzerine kafa yormak o derece önemlidir. Burada Türkiye, Erdoğan'ın gölgesinin üzerinden atlayacak büyüklüğe sahip olmak durumundadır. Zira onlara göre bu, ahlaken çirkin olmakla birlikte hukuki bakımdan meşru olan verilen bir sözden vazgeçilmesidir. Ülke, geçenlerde kendisine evlenme teklif edildiğini ancak şimdi evlilik anlaşmasını çok daha uzun süre beklemek zorunda olduğunu kabullenmek zorundadır. Bu durumda ülke, Türkiye için ekonomik bakımdan vazgeçilmez olan Avrupa ile kısa bir süre içinde üye olmadan da iyi bir şekilde yaşayabileceği bir strateji bulmak zorundadır. Almanya da Batı ve Orta Doğu'nun istikrarı için vazgeçilmez NATO müttefikini hoş tutmak üzere imtiyazlı ortaklıktan daha inandırıcı seçenekler sunmak zorundadır. AB, bugün istediğinden daha güçlü bir değişim geçirmek zorundadır.

RHEINISCHE POST: CDU'LU DIŞ POLİTİKACI TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİNDEN YANA
Almanya'da yayımlanan Rheinische Post gazetesinin 29 Mart 2010 tarihli internet sayfasında, yukarıdaki başlık altında yer alan Berlin çıkışlı haberin çevirisi şöyledir:

Merkel'in Seyahati Öncesi...

Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Türkiye seyahatinden kısa bir süre önce Alman parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı CDU'lu milletvekili Ruprecht Polenz, ülkenin AB üyeliğinden yana açıklamalarda bulunarak Şansölyenin karşısında yer almış oldu.

Polenz, Tagesspiegel gazetesine, "Türkiye'nin AB'de olması daha iyi olurdu. Ama AB kriterlerini şeklen değil, özünde ve fiilen benimsemiş bir Türkiye'nin AB'ye tam üye olması Avrupa için de yararlı olur." açıklamasında bulundu. Merkel ise buna karşılık Türkiye için "imtiyazlı ortaklıktan" yana.

Polenz, Merkel'in parti başkanı olarak değil, başbakan sıfatıyla Türkiye'ye seyahat ettiğini belirterek, "Koalisyon anlaşmasında Türkiye'nin AB üyeliği konusunda net bir ifade yer alıyor; Almanya bu konuda, Türkiye'nin Kopenhag Kriterlerindeki ilerlemelerine bağlı olarak ucu açık bir tutumdan yana." açıklamasında bulundu.

CDU'lu siyasetçi, aynı zamanda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, İran'a yönelik yaptırımlar konusundaki tartışmaya dair yaklaşımını değiştirmesi çağrısında bulundu. Türkiye'nin AB, Rusya, Çin ve ABD ile birlikte İran'ın nükleer programı konusunda ortak bir tutumda bulunması konusunda ikna edilmesi gerektiğini belirten Polenz, "Buna yaptırımlar da dahil." dedi.

Ekonomik Yakınlaşma Talep Ediyor

Alman Sanayi ve Ticaret Odası (DIHK) ise Almanya ve Türkiye arasındaki iyi ekonomik ilişkilere övgüler yağdırdı. DIHK Genel Başkanı Hans Heinrich Driftmann Berliner Zeitung'a "Türkiye'nin ekonomik olarak zaten Avrupa'ya dahil olduğunu" belirterek, "Ekonominin açık pazarlara ihtiyacı var ve Türkiye gerçekten de Gümrük Birliği sayesinde AB ile ekonomik açıdan, genel olarak kabul edildiğinden çok daha fazla uyum sağlamış durumda. Türk ortağımız için kayda değer seyahat kolaylıkları önemli nitelikte."

Alman Sanayicileri Birliği (BDI) yöneticisi Werner Schnappauf, Handelsblatt gazetesine yaptığı açıklamada, "Alman ekonomisi, Türkiye ile üyelik müzakerelerinde duygusallıktan uzak bir tartışma istiyor. Türkiye, Alman ihracatının hedef pazarı olarak Japonya'dan çok daha önemli" vurgulamasında bulundu.

İran kökenli FDP milletvekili Bijan Djir Sarai, Türkiye'nin iş pazarı önemini vurguladı, ancak AB'nin başka üyeleri dahil etmeden önce kendi içlerinde çözmesi gereken çok sorun bulunduğunu ifade etti. Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Spiegel dergisine verdiği demeçte, Merkel'in İran'a karşı başka yaptırımların düşünülmesi talebine karşı çıktı. Erdoğan demecinde, şimdiye kadar uygulanan yaptırımların etkisiz kaldığını belirtti: "ABD ve Almanya'dan İran'a dolaylı olarak mal gelmeye devam ediyor." 2009 yılından bu yana Tahran'ın fahri hemşerisi olan Erdoğan, İran'ın -sertlik yanlısı olan İsrail ve başka ülkelerden farklı olarak- nükleer silaha sahip olmadığını vurguladı.

Erdoğan mülakatta ayrıca, Ermenilere yönelik katliamların soykırım olduğunu reddetti. Hükûmet çevrelerinden edinilen bilgilere göre, Merkel, ziyaretinde Ermenistan ile ilişkilere de değinmek istiyor.

FİNANCİAL TİMES DEUTSCHLAND: GÜÇLÜ VE KAVGACI

Tirajı günde 101 bin 790 olan liberal eğilimli Financial Times Deutschland gazetesinin 29 Mart 2010 tarihli sayısında, Marina Zapf imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan yazının özet çevirisi şöyledir:

Türkiye Başbakanı, İktidarının 8. Yılında Kendisinden Emin Bir Şekilde Yoluna Devam Ediyor. Çekişmelere Her Zaman Hazır Görünen Başbakan Erdoğan'ı Bugün Şansölye Merkel Ziyaret Edecek

Başbakan Erdoğan'ın provokasyonlarına Almanya'nın tepki gösterdiği biliniyor. Şansölye Merkel'in Ankara ziyareti öncesinde de Başbakanın Almanya'da Türk liseleri açılması talebi tepkiyle karşılandı. Başbakan Erdoğan, bu talebin yoğun tartışmalara neden olacağını önceden biliyordu. Bunun yanı sıra Başbakan Almanya'dan çifte vatandaşlığı kabul etmesini talep ediyor. CDU lideri Şansölye Merkel, entegrasyonun "asimilasyon veya insanın kendi vatanından vazgeçmesi anlamına gelmediğini" açıklarken göçmenlerin başarılı olabilmeleri ve toplumsal hayata iştirak edebilmeleri için Almanca öğrenmeleri lazım geldiğini vurguladı.

Başbakan Erdoğan 2008 yılında Almanya'ya düzenlediği bir ziyarette, Türk göçmenlerin asimile olmalarını "bir insanlık suçu" olarak değerlendirmişti. İki ülke arasında gergin bir dostluğun olduğu dikkat çekiyor.

Başbakan Erdoğan'ın dış siyasetteki sert çıkışları agresif iç siyasetinin bir yansımasıdır. Kendisi günün birinde cumhurbaşkanı olmak istiyor ve devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün resmî makamlarda asılı duran resminin yerine kendi resminin asılması hayalini kuruyor. 2003 yılında iktidara gelen ve mütevazı koşullarda yetişen Erdoğan, Anadolu halkının yeni bir Türklük bilincine sahip olmasını ve dinî de ön plana çıkarabilmesini istiyor. Ülkede uzun yıllardır fakir ve kırsal kesimde yaşayan kesim, şehirlerde yaşayanlar tarafından görmezlikten geliniyor ve değer verilmiyordu. AK Parti, seçmenin oylarını 56 yaşındaki Başbakan Erdoğan'ın becerisi sayesinde toplayabildi. Erdoğan, AB rotasında demokratikleşme ve reformlardan yana bir siyaset izliyor.

Türk ordusunun, AK Parti ile girdiği mücadelede zayıf düştüğü gözlemleniyor. Son zamanlarda AK Partinin adalet sisteminde yer alan güç unsurlarıyla mücadele ettiği dikkat çekiyor. Ankara'da faaliyetlerini yürüten bir Alman vakfının yetkilisi, AK Partinin bu kesimle giriştiği çekişmeden galip gelmesi hâlinde bir engel kalmaksızın siyasi programını devam ettirebileceğinden söz ediyor.

Erdoğan'ın anayasayı değiştirme çabaları, ülke içinde ve dışında takdirle karşılanıyor. Anayasanın değişmesi hâlinde temel haklar genişleyecek ve ordunun etkisi kısıtlanacak. AK Partinin ülkeyi gizliden İslami bir devlet modeline dönüştürmeyi hedeflediği iddiaları bu zamana kadar ispatlanabilmiş değil.

Başbakan Erdoğan son zamanlarda dış siyasette de adından söz ettirebildi. Kendisi İsrail'e yönelik çıkışlarda bulunurken atom programı konusunda İran ile yakınlaştı ve ABD'de Ermeni tasarısı kararına sert bir tepki gösterdi. Arap liderlerinin ise Türk Başbakana alkış tuttukları dikkat çekiyor.

Başbakan Erdoğan'ın sert çıkışları mutabakat yanlısı Avrupa diplomasisini endişelendiriyor. Merkel gibi siyasetçiler Türkiye'ye AB üyeliği yerine başka seçenekler sunduğu ve vize kolaylığı tanımadığı sürece kendinden emin Türk Başbakan sert tavrını sürdürecektir.

Kaynak: BYEGM

Haber Ara