'Netanyahu, Obama’nın yüzüne tükürmüş'
Obama ile Netanyahu arasında, Washington'da, kapalı kapılar ardında, 3,5 saat oynanan sert politik taktikleri tam olarak kimse bilmiyor. Eitan Cabel'e göre, Netanyahu, Obama’nın gözlerine tükürdü mü?
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-03-29 13:03:00
Güçlü bir lobi tarafından düzene sokulmuş çok güçlü insanlar- ABD Senatosu’nun yarıdan fazlası ve Kongre’nin üçte birinden fazlası- Filistinli ve İranlı kanı için bir uyum içerisinde çağrılarak 7500 kişinin tıklım tıklım doldurulduğu devasa salondaki manzarayla; Amerikan Israil Halkla İlişkiler Komitesi’nin (AIPAC) Washington’daki yıllık şovu neredeyse Quentin Tarantino’nun filminin yerini alacaktı.
AIPAC’ın 2010 gösterisi önceden tahmin edileceği gibi, daha çok “İran’ın bombalanması” üzerineydi ama sadece bu kadar değildi, bu gösteri aynı zamanda, Doğu Kudüs’ü yasadışı olarak sömürgeleştirmeye “hız katan” projeye uzak duran Barack Obama yönetimine karşı kolkola girmek içindi.
Yönetim, şizofrenik kabuki (Japon drama dansı) ustalığıyla kavgalı bir şekilde tepki gösterdi. Kurumlaşmış medya, sarsılmaz müttefikler arasında derin bir “kriz” olduğuna ısrar etti. Saçmalık. Birileri gerçekler göz atsın.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyau’ya 43 dakikalık telefon görüşmesinde attığı fırçadan sadece 10 gün sonra, basmakalıp söz ve davranışlarıyla AIPAC’ın davetine katıldı. Clinton en azından, Filistin’deki statükonun kabul edilemez olduğunu söyledi ve “üzerinde bulunduğumuz zemindeki gerçeklerin değişmesi” hakkında konuştu. Netanyahu, Clinton’a (daha sonra da Obama’ya) yaptığı özel görüşmede, görünüşe bakılırsa kendi tarafını kararını söyledi. İsrail, Batı Yaka’da “Filistinliler ile güven arttırıcı önlemler uygulayacak, fakat bir şekilde yeni yerleşim yerleri inşâ etmeye devam edecek.
Clinton, şeytanlaştırılmış İran konusunu açınca, evrensel bir sarhoşlukla karşılaştı. “nükleer silahlı bir İran”ı kabul etmeyecek Obama yönetimi; “acı verecek” bir ambargo üzerinde çalışıyor. İran yönetimi bilmeli ki, nükleer programlarını temizlemeden gelmelerinin gerçek sonuçları vardır. Şeytanlaştırma, bir fazilet paradigmasına dönüşen Dinî lider Ayetullah Ali Hamaney’e yönelmiş gözüküyor. Hamaney bu hafta özellikle vurguladı: “Şayet bize kadife bir eldiven içerisinde demir bir el uzatırlarsa, bunu kabul etmeyeceğiz.”
İsrail Yönetir, Washington Takip eder
AIPAC tarafından sarmalanmış ABD Kongre üyeleri, Beyaz Saray’a, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni bypass ederek, tek taraflı olarak, İran’a ambargo uygulaması için bir mektup gönderdi. AIPAC ayrıca, ABD’nin İsrail’e yapacağı yıllık 3 milyar dolarlık yardımı tartışmasız kongreden geçirmelerini istedi. Bu, İsrail’in satın alacağı F-35 jet savaş uçaklarının, ABD vatandaşlarının vergileriyle finanse edilmesi demektir.
Burada şaşıracak bir şey yok. Bu kongre, İsrail’in 2008 yılındaki Gazze saldırılarının arkasında durmuş, Golstone’un, İsrail’in cinayetleri üzerine yazdığı raporu, çatışmalı bir şekilde, 36’ya karşı 334 oyla kınamış bir kongredir. Bütün bunlardan sonra, Demokrat Parti, bütçesinin büyük bir kısmı için zengin Yahudilere- ve Siyonistlere- muhtaçtır.
Tam bir gün sonra, Tel Aviv Üniversitesi’ne bir konuşma yapmak için gelen ve dinleyicilerine kendisinin bir Siyonist olduğunu söyleyen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’i halk önünde aşağılarcasına, İsrail İçişleri Bakanı Eli Yişhai Doğu Kudüs’e, Yahudiler için 1600 konut yapılacağını ilan etti. ( Kudüs’ün, Filistinlilerin başkenti olmasını önleyecek ve Batı Yaka’daki Filistinlilerin şehre ziyaretini önleyecek, hiçbir müzakereye bağlı olmadan yapılması plânlanan 50 bin konutun bir kısmı)Biden konuşmasında “meslek hayatım boyunca, İsrail sadece kalbimde olmakla kalmadı, Bir ABD Senatörü ve şimdide ABD Başkan Yardımcısı olarak, işlerimin merkezinde yeraldı.” Sözlerini de kullandı.
“2012 için pozisyonumu belirtiyorum” diyen ABD Merkez Komutanı General David Petraus’un, ABD Senatosu Askerî Hizmetler Komitesi’ne söylediği; Arab-İsrail çatışması, İsrail taraftarı bir ABD algısı sebebiyle anti-Amerikancı duyguları kışkırtmaktadır, sözleri tabii ki önemli değildir. “Algı”, milenyumun hafifsenmiş bir kelimesi olmasına rağmen, potansiyel bir Cumhuriyetçi başkan adayı olarak Petraus, katı Cumhuriyetçiler ve Cumhuriyetçi Siyonist uzantılarla büyük bir sıkıntı yaşayacağını bilmektedir.
Obama, bir başkan adayı olarak, 3 Haziran 2008’de AIPAC’taki konuşmasında, “Bizler Amerikan gücünün İran üzerine baskı uygulamasınız bir unsuru olacağız… İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek için bütün gücümü kullanacağım. Bütün güç benim elimde. Tekrar ediyorum her şey benim elimde.” İfadelerini kullandı. Hatta Obama, Netanyahu’ya arka çıkarak, bir mektup gönderdi ve “Kudüs’ün İsrail başkenti olarak kalacağını ve asla bölünmeyeceğini” ilan etti.
Bu hafta AIPAC’ta, Netanyahu, İsraillilerin 3 bin yıl önceki Kudüs’ü kuracaklarını ve bunun için konut inşaatlarına devam edeceklerini söyledi. Tarihçi ve Orta Doğu uzmanı Juan Cole bloğu “Informed Comment”ta, bir kaç on yıldır İsrail’in, Kudüs’ e olan dinî üstten bakış ve kolonyalist yaklaşımından bahsetmeksizin bile Bibi’nin(Benyamin Netanyahu) açıklamalarını yıktı. Meselâ, Yahudilik mirası Kudüs’te bulunmadı. Kudüs, muhtemelen, 2700 yıldır, bildiğimiz Yahudiliğin çıkışından önce vardı. Kudüs’teki Yahudi yönetimi, 1700 yıldan öteye gitmez.”
Cole, Müslümanların, Mısırlıların, Romalıların ve Yunanların şehir üzerinde büyük hakları olduğunu da vurguladı.
Hepsi iç içe. Stephen Green’in 1984 yılında yayınlanan “Taraf Tutmak: ABD’nin Militan İsrail’le Gizli İlişkileri” kitabında “1953’den beri İsrail’le, ABD içindeki İsrail dostları, bölgede uygulanacak Amerikan dış siyasetinin ana hatlarını belirledi. ABD Başkanlarına, şevkle veya taktik pazarlıkların derecesine bağlı olarak, bu politikayı uygulamak kaldı.” Yazması hiç garip değil.
Siyonizm İçin Her şey Serbest
Eski Moldavalı fedaî ve İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liberman, esas olarak Siyonist yerleşimcilerin ve eski Sovyetler Birliği’nden gelen bir milyon göçmen Yahudinin sözcüsüdür. O, Alman haftalık dergisi Der Spiegel’e “İran bütün dünyayı tehdit etmektedir” diyebilir ve bu hâlâ yanına kâr kalır. Pek tabii ki, gelişmekte olan dünyadaki halk yığınları- sadece Müslüman topraklarındakiler değil- Siyonizmin, işgal/ sömürgeleştirme, cinayetler için hedef belirlenmesi, Lebensraum (hayat sahası) ve Filistinlilerin alçaltılmasından giderek artan bir şekilde acı ve üzüntü duymaktadır.
Ya kriz? Ne krizi? Siyasî Çalışmalar Enstitüsü’nden Phlly Bennis bunu daha iyi ifade edemezdi. “Birilerinin Obama yönetimine, bir seri politik ricalarla baskıyı eşitlemesini söylediği, görünüyor. Öyle değil işte! Gerçek baskı şöyle görünüyor: “Lütfen yerleşimcileri durdursan.” Cevap: “Hayır!” “Sonra bildiğiniz gibi (eski başkan George W. Bush) Bush ABD vergilerinden size 30 milyar dolar tahsis etti, biz de bunu ödeme konusunda anlaştık- Bize bir veda öpücüğü verebilirsiniz.” Gerçek baskı dediğin böyledir işte.
Bu olmayacak. Tel-Aviv ile Washington arasında bir “kriz” mevcut değil. Öte yandan, Obama ile Netanyahu arasında, Washington’da, kapalı kapılar ardında, 3,5 saat oynanan sert politik taktikleri tam olarak kimse bilmiyor. İsrail İşçi Partisi üyesi Eitan Cabel’e göre, Netanyahu, Obama’nın gözlerine tükürdü mü? Veya bu tartışma, Amerikan kanını bir kez daha, İsrail’in varlığına tehdidin olmadığı ama yine de İsrail’i memnun etmek için dökecek, İran’a gürültülü şekilde düzenlenecek saldırının, sıradan bir oyun olarak (kabuki) tezgâhlanması mıydı?
*Brezilyalı ünlü gazeteci ve yazar.
Bu makale Fazıl Duygun tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
Haber Ara