Üçüncü Dünya Savaşı ve soykırım
ABD ve İngiltere'nin Irak'ta işlediği suçları 'soykırım' olarak niteleyen Avusturalyalı dünyaca ünlü gazeteci John Pilger, bunu 'Üçüncü Dünya Savaşı'nın başlangıcı' olarak nitelendirdi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-03-28 20:31:00
Avusturalyalı dünyaca ünlü gazeteci John Pilger, ABD ve İngiltere'nin Irak işgali ve öncesindeki ambargosunu 'Üçüncü Dünya Savaşı'nın başlangıcı' olarak nitelendiriyor. Pilger, 'Halklar için Hoş Bir Dünya Savaşı' başlıklı yazısında Irak'a yapılanın 'soykırım' olduğuna dikkat çekiyor. Pilger'in makalesini timeturk.com okuyucuları için tercüme ettik;
Halklar İçin Hoş Bir Dünya Savaşı
İşte Üçüncü Dünya Savaşının haberleri. ABD, Afrika’yı işgal etti. ABD askerleri, Afganistan, Pakistan ve Irak’ta savaşmaya devam ederken, cepheyi Yemen’e ve şimdi de Afrika Boynuzu’na kadar genişleterek, Somali’ye girdi. İran saldırı hazırlığı için, Amerikan füzeleri dört Körfez ülkesine yerleştirildi. “bunker-buster(beton delici)” bombaların Hind Okyanusunda bulunan ve İngiltere’ye ait Diego Garcia donanma üssüne ulaştığı söyleniyor.
Gazze’de, hasta ve terkedilmiş çoğunluğu çocuk halk, cezaî bir kuşatmayı sağlamlaştırmak için, Amerikan destekli duvarların öte tarafında, yeraltına gömülüyor. Latin Amerika’da, Obama yönetimi Kolombiya’da 7 üsse yerleşiyor. Buradan başlayarak, Venezuella, Bolivya, Ekvador ve Paraguay’daki halkçı demokrasilere yönelik yıprandırıcı bir savaş dalgası yürütüyor. Bu arada “savunma” bakanı Robert Gates, (Avrupa) genel kamuoyu ve politikacılarının, barışı engellediği için savaşa karşı olmalarından şikâyetçi oluyor. Bu ayın “Yaban Tavşanı Yürüyüşü Ayı” olduğunu hatırlayınız.
Bir Amerikan generaline göre, Afganistan işgali ve yayılma bir “zihin savaşı” olarak, yeterince gerçek bir savaş değil. Böylece, Marca şehrinin, komutası altında ve altyapıyı kontrol eden Taliban’dan “kurtarılması” saf bir Hollywood filmidir. Marca bir şehir değildir; Orada Taliban komuta ve kontrol merkezi yok. Kahraman özgürleştiriciler, fakirin fakiri sivil insanları katletti. Aksi halde tam bir uydurma. Bir zihin savaşı: Evlerinde bekleyen halka; sanki Hurt Locker (ölümcül Tuzak filmi)gerçekmiş ve Wooten basset’in Wiltshire kasabası boyunca sinik bir propaganda çalışması olmayan, bayrağa sarılmış tabutların geçit törenleriymiş gibi, zamana harcamaya değer ve milliyetçi görünen başarısız sömürgeleştirme macerasının, uydurma haberlerle desteklenerek sunulması demektir.
“Savaş eğlencedir”, Vietnam’daki miğferliler, bu soğuk espriyi söylerdi, bu espri şayet savaşın, gerçek dürtülerin tehlikesi, silah sanayindeki gibi kâr fanatizmi hadisesinde, doymak bilmez gücü haklı çıkarmaktan başka bir amacı olmadığı ortaya çıkartılırsa söylenirdi. Bu tehlike, bugünkü halkın bir yalan ve savaş suçu saymasıyla kıyaslanarak, Tony Blair’in liberal zihniyeti tarafından şöyle tasvir edilebilir: “birileri değerlerimizi bütünüyle kuşatan bir ideoloji dünyası oluşturmak istiyor.” (Hugo Young, The Guardian)
ABD ve Britanya gibi Batılı savaş devletleri, Taliban gibi uzak yerlerdeki içe dönük herhangi bir kabile güçleri tarafından değil, kendi vatandaşlarının savaş karşıtı içgüdüleri tarafından tehdit edilmektedir. Londra’da, geçtiğimiz yıl Ocak ayında çok sayıda genç insan İsrail’in Gazze saldırısını protesto ettiğinde, onlara karşı uygulanan zalimce hükümler kuşaktan kuşağa geçti. Gösterileri takiben, paramiliter polis binlerce kişiyi kuşattı, ilk saldırganlar, ikinci dereceden saldırganlık suçundan iki buçuk yıl ceza aldı ki, bu normalde hapis cezası gerektirmeyen bir suç olacaktı. Atlantik’in her iki yakasında, illegal savaşı meydana getirenler arasındaki ciddî fikir ayrılıkları, ciddî bir suç olmaya başladı.
Ayrıca yükseklerdeki sessizlik bu ahlakî dönmeliğe izin vermektedir. Sanatlar, edebiyat, gazetecilik ve hukuk etrafında liberal elitler, Saddam Hüseyin gibi kullanılmaya elverişli şeytanların, geriye dönük olarak öne sürülmesi suretiyle, batı devlet suçlarının amaçları ve barbarlığa dair alakâsızlılarını hileli yollarla devam ettirerek, Blair ve şimdi de Obama’nın enkâzından hızla kaçmaya başladı. Harold Pinter, ilkeleri “pazar” tarafından tüketilmeyen veya meşhur olmaları sebebiyle tarafsız durumda olmamış, ünlü yazar, sanatçı ve avukatların bir listesini derleme yoluna gitti. Onların arasında, geçtiğimiz 20 yıl süresince, Irak’ta bir Holokosttan, ölümcül ambargodan ve saldırganlıklardan kim bahsetti acaba? Bütün bunların hepsi önceden tezgâhlandı. 22 Ocak 1991 tarihinde, ABD Savunma istihbaratı, bir engellemenin sistematik olarak Irak’ın temiz su sisteminin nasıl imha edeceğini ve bu tahribatın salgın hastalıkları arttıracağını, aksi takdirde salgın felaketi olmayacağını, etkileyici bir şekilde önceden bildirdi. Böylece ABD, Irak halkı için temiz su sağlayan şebekeyi imha yolunu seçti. Bunun neticelerinden bir tanesi, Unicef tarafından şöyle aktarıldı: Beş yaşın altında yarım milyon Iraklı çocuk öldü. Fakat bu aşırı görünümün adı yok!
Norman Mailer bir zamanlar, ABD’nin sonsuz savaş peşinde koşması ve hükmetmekle, “faşizm öncesi çağa” girdiğine inandığını ifade etti. Mailer, tam olarak ifade bile edemediği bir şey hakkında ikaz ediyormuş gibi, varsayım olarak gördü. “Faşizm” bir hak değil, Alman ve İtalyan baskısının yeniden yorumlanarak, bir üç kâğıtçılıkla, geçmiş örneklerin önümüze konmasıdır. Öte taraftan, Amerikan otoriterciliği, kültürel eleştirmen Henry Giroux’un işaret ettiği gibi, “daha ince, daha az kaba, daha şeytanî ve kurnaz, baskıcı kontrol yollarından giden değil, manipülatif yollarla razı ettiren” bir otoriterciliktir.
Amerikancılık, ideoloji olduğunu reddeden yağmacı bir ideolojidir. Sahip oldukları haklar üzerinde diktatörlük kuran, her yeri sarmış korporasyonların yükselişi ve eyalet, eyalet militerleşme, 35 bin Washington lobicisinin satınalabildiği en güzel demokrasinin arka yüzünü oluşturmaktadır. Bu lobi demokrasiciliği, örneği olmayan, halkın yönünü saptırmaya ve şevkini yavaş yavaş yok etmeye programlanmış popüler bir kültürdür. Muhtemelen daha ince ayarlı olmakla birlikte, her iki sonuçta, açık ve birbirine benzer. Denis Halliday ve Amerikan-İngiliz öncülüğünde Irak’a uygulanan ambargo esnasında, Irak’ta görevli BM üst düzey yetkilisi Hans von Sponeck, bir soykırıma şahit olduklarından şüphe etmemekteler. Onlar az odaları görmedi. , Üçüncü Dünya Savaşına, aydınlanmış bir yolda sinsi, ilan edilmemiş, hatta şakacı bir sunumla gitmektedir. Onun soykırımı, insana karşı insandır.
Britanya’da önümüzdeki seçim kampanyasında adaylar, bu savaşta “bizim çocukları” yücelterek bahsedecekler. Adaylar, Birleşik Krallık Bayrağını (Union Jack) ve Stars and Stripes (ABD ordu gazetesi)örten yeterince siyasî kimlikli mumyalardır. Blair ‘in istekli küçük bir çocuğun işe koyulması gibi, İngiliz eliti de Amerika’ya aşıktır çünkü Amerika ona kışlalar inşâ etme ve yerlileri bombalama izni verir ve ona “partner” der. Onların eğlencesine bir son vermeliyiz.
Bu makale Fazıl Duygun tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara