Başbakan Erdoğan, sanatçılara 'açıldı'
Başbakan Erdoğan demokratik açılımı sinema sanatçılarını anlattı. İşte Erdoğan'ın sanatçılarla gerçekleştirdiği buluşmanın detayları:
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-03-20 14:57:00
Erdoğan, ``Eğer bu ülkenin otoriteleri Yılmaz Güney´in filmlerine kulak vermiş olsalardı inanın Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi´´ dedi. Bir ay önce ses sanatçıları ile görüşen Başbakan Erdoğan bugün de sinema ve sahne sanatçıları ile buluştu. Aralarında sinema ve tiyatro oyuncuları,Ş yapımcılar, stand-up´çıların bulunduğu sanat dünyasının ünlü isimleri Beşiktaş´taki Başbakanlık ofisinde kahvaltıda Başbakan Erdoğan ile bir araya geldi.
AÇILIMA DESTEK İSTEDİ
Saat 10.15´´de ofise giren Başbakan Erdoğan, sanatçılarla tek tek tokalaştı ve bir süre ayak üstü sohbet etti. Konuşmasında birçok yönetmenin filmlerinden de isimleri ile bahseden Başbakan Erdoğan, Türkiye´de sinema ve tiyatronun her zaman milletin önünde olduğunu, politikanın ve politik dilin ise kat kat üzerinde bir cesaret yüklendiğini söyledi. Açılım konusunda sanatçılardan destek isteyen Başbakan Erdoğan, "Şunu tüm samimiyetimle ifade ediyorum eğer bu ülkenin otoriteleri Yılmaz Güney´in filmlerine kulak vermiş olsalardı inanın Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi. Yoksulluğun, yasakların, baskıların törelerin hüküm sürdüğü bir ortamda Yılmaz Güney ´Arkadaş´ ve ´Umut" filmleri ile dilsiz, çaresiz kimselerin sesi umudu olmuştur" diye konuştu.
ZEKİ MÜREN´İ BİLMEM, BİZ OLUP BİTENİ GÖRÜYORUZ
HükÜmet olarak yapmaya çalıştıklarının sanatçıların yıllardır dile getirdiği, sahneye koyduğu, beyaz perdeye aktardığı tüm meseleleri art niyetsiz şekilde gündeme taşımak olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, "Bizim bir gönül yaramız var. İşte o gönül yarasını tamir etmek için yola çıktık. Sinema nasıl toplumun vicdanıysa, biz de çocukluğumuzdan itibaren seyrettiğimiz o filmleri, dizileri vicdanımız olarak, vicdanımızın sesi olarak gördük. Hani sevgili Cem Yılmaz ´Vizontele´de ´Zeki Müren de bizi görecek mi?´ diye soruyor ya Zeki Müren´i bilemem, ama biz hükümet olarak olup biteni görüyoruz" dedi.
Tarih boyunca bir kitap okuyup hayatı değişen çok sayıda insan olduğunu sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan şunları söyledi:"Son iki yüzyıl boyunca kitabın yanında filmlerin, dizlerin, tiyatro oyunlarının hayatı değiştirecek güce sahip olduğuna şahit olduk, oluyoruz. Bugün de medyanın çok çeşitlendiği, kanalların arttığı dönemde dahi dizilerin, fimlerin, şov programlarının insanları televizyon başına kilitlemesi bu alandaki başarının veya bu alanın öneminin somut bir göstergesi hatta artık sadece sınırlarımız içinde kalmıyor başarılı filmlerimiz, dizilerimiz, tiyatro oyunlarımız, gösterilerilermizle uluslararAsı ödüller kazanıyoruz. Sanatçı başkalarının diyemediklerini söyleyemediklerini, ifade edemediklerini gönül süzgecinden geçirip bütün netliği ile berraklığı ile ortaya koyabilen kişidir. Sanatçı aynı zamanda başkalarının duyamadıklarını duyan, göremediklerini gören, hissedemediklerini hisseden kişidir. Çağımız görsellik çağı. Bilinen tabirle sinema da çağının tanığıdır. Sosyal olaylar tarihsel değişimler en çabuk karşılığını artık sinemda gösteri sanatlarında buluyor."
6-7 EYLÜL, TARİHİN OMUZUMUZA YÜKLEDİĞİ AĞIR BİR YÜK
Türkiye Cumhuriyet´inde yaşan azınlıkların da sorunları olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, bu sorunların hiçbir zaman gündeme alınmdığını, her gündeme geldiğinde hasır altı edildiğini söyledi. ´Salkım Hanımın Taneleri´ ve ´Güz Sancısı´ filmleri ile bu sorunlarını gündeme getiren Tomris Giritli´ye şükranlarını sunduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, "Tomris hanımın cesaretle dile getirdiği adeta ´kral çıplak´ dediği bu meseleye bugüne kadar hiçbir başkanın sahip çıkmadığı kadar ben arkadaşlarımla birlikte sahip çıkmaya gayret ediyorum. Devletin binlerce yıl birlikte yaşadığımız azınlıklara hoyratça davrandığını ifade ettim. 6-7 Eylül olaylarının yakın tarihimizin omuzlarımıza yüklendiği ağır bir yük olduğunu ilk kez ben dile getirdim. Bu ülkede yaşayan her bir vatandaş etnik kökeni inancı, dini, dili her ne olursa olsun birinci sınıf vatandaşımızdır. Onlara karşı herhangi bir ayrımcılığı, farklı uygulamayı kabul etmemiz buna tahammül etmemiz asla ve asla mümkün değildir. Bunları hukuk dili içerisinde konuşuyorum" dedi.
Çanakkale savaşında her etnik kökenden, dinden, mezhepten insanın birlikte savaştığını, şehit ve gazi olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, "Bu miletin her ferdi aynı hissiyatla vatanını bayrağını muhafaza etmek için omuz omuza mücedele verdi. Millet olarak aynı kaderi aynı kederi paylaştığımız tüm unsurlar, bu ülkenin onurlu vatandaşları olarak yaşamını sürdürmekte, vergi vermekte, askere gitmekte, Türkiye Cumhuriyeti´ni yüceltmek için gayret göstermektedir.
Bizim amacımız bu birlik ve beraberlik ruhunu geliştirmek, bozulan ilişkileri onararak sosyal restorasyonu gerçekleştirmek, kardeşlik iklimini güçlendirmektir. Küresel ölçekte barışı adaleti istikrarı ve rehafı savunan Türkiye, kendi vatandaşlarına da eşit muammele yapmak noktasında azami bir hassasiyet içindedir diye konuştu.
HOŞGÖRÜMÜZE DÜNYANIN DİKKATİNİ ÇEKMEK İSTEDİK
Geçen hafta İngiltere´de yaptığı konuşmaya ilişkin de açıklamalarda bulunan Başbakan Erdoğan şunları söyledi:"Geçen hafta Londra´da yaptığım açıklama asla vatandaşım olan Ermenilere yönelik, ülkemizde kaçak çalışan Ermenistan vatandaşlarının durumu ile farklı bir değerlendirmedir. Burada vatandaşım olan Ermenilerle ilgili bir suizan beslemem, onlara karşı olumsuz bir yaklaşım içerisinde bulunmam mümkün değildir. Ama bugün Amerika´dan tutun batı ülkelerine varıncaya kadar, hukuk noktasında kaçak olarak yaşayanlara karşı, bu ülkenin tavrı heryerde farklıdır, bakışı farklıdır. Bizim bu insanlara yönelik insani yaklaşımımıza, hoşgörülü yaklaşımımıza bütün dünyanın dikkatini çekmeye yönelik bir açıklamadır.
Bütün dünyada hiç ilgisi olan ve ya olmayan ülkelerin kalkıp Türkiye aleyhinde bu tip bir kampanyayı sürdürmeleri karşısında bizim de siyasi otorite olarak takınmamız gereken tavır vardır. Söylediğim şu parlementolarında bu mesnetsiz kararları alanlar bizim olaya nasıl insani bir persfektiften baktığımızı görsünler. Bilmedikleri konularda ulu orta karar almasınlar. Bir kere daha komşularımızla aramıza girmesinler. Biz vatandaşlarımızdan veya göçmenlerden mültecilerden bahsetmiyoruz. Biz buna rağmen meseleyi iyi niyetle ele aldık. Muhtaç insanlara hoşgörü göstedik, gösteriyoruz, göstereceğiz. Bu büyük millete yakışan da budur. Her türlü iyi niyeti ve hoşgörüyü gösterirken birilerinin Türkiye´nin, Türk insanının onurunu zedelyecek yaklaşımlar içine girmesine sessiz kalamayız.
DİASPORA ERMENİSTAN HALKINA DESTEK VERMİYOR
Bugüne kadar diasporanın ve onları kullananların yanlışlarının faturasını hiçbir zaman Ermenistan halkına ve Ermenilere kesmediklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, "Bizim bu iyi niyetimizin, ilkeli tutumumuzun ve insani yaklaşımımızın doğru okunması, yanlış noktalara çekilmemesi gerekiyor. Bizim anlamadığımız şudur.
Ermenistan başta olmak üzere ülkmizdeki bazı bir kısım köşe yazarları diasporaya karşı bu mücadeleyi vermezken bize karşı böyle bir tavır içine girmelerini anlamak mümkün değil. Ermeni diasporası Ermenistana yönelik hiçbir zaman olumlu bir tavrın içerisinde olmamıştır. Ermistana karşı bunlar parasal yönde çok güçlüler ama Ermenistana yönelik bir destekleri de söz konusu değil. Ermenistan sefalet içindedir. ve bugün Ermenistan halkı Rusya´ya bize çevre ülekelere kaçmaktadır. Göç etmektedir. Ermenistan da yaşam koşulları ciddia anlamada adeta tükenmiştir. Bitmiştir. Böyle bir durum sözkonusudur. Bunu ben bizaat sayın Putin´in kendisinden dinledim" diye konuştu.
FARKLI MUAMELE DÜŞÜNÜLEMEZ
Açıklamalarının ´tehcir´ gibi asla tasvip etmeyeceği kavramlarla yanyana kullanılmasını, kullananlar adına bir talihsizlik olarak görüdüğünü ifade eden Başbakan Erdoğan, "Tabi burada şu gerçeği de söylemek zorundayım sevgili Nubar Terziyan ve sevgili Kenan Pars´ın aziz hatıralarına hürmeten bu hususu burada bir kez daha açıklığa kavuşturmak istedim. Hertürlü riski göze alarak biz ´milli birlik ve kardeşlik´ sürecini başlatmış bir hükümetin kendi vatandaşlarından bir kısmına farklı muammele etmesi, farklı yaklaşması düşünülemez. Fakat az öncede ifade ettiğim gibi burada özellikle kaçak işçiler konumu ve bunların da dünden bugüne biz böyle bir adımı atacağız anlamında söylediğim bir şey olmadığı halde buralara çekilmesi bu açıklamayı yapmamı gerektirdi" dedi.
Azınlıklara yönelik hiçbir dönemde görülemeyen bir ilgi ve alakayı gösterdiğiklerini de sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, geniş kitlelerin bildiği, anladığı bu meselenin devlet tarafından hükümet tarafından bilinmemesini, görülmemesini, azınlıklar noktasında kabul edemeyeceğini söyledi.
Balkan sinemasını engüzel ürünlerinden olan ´Çingeneler Zamanı´ filminin ardında Balkanlar´da Türkiye´de ve tüm dünyada Romanlara bakışın olumlu şekilde değiştiğini belirten Başbakan Erdoğan, Roman vatandaşlarla gerçekleştirdiği buluşmayı da anlatarak ´Roman açılımı´ hakkında da bilgi verdi.Son dönemde yakın tarih üzerine son derece güzel filimlerin dizilerin çekildiğini ve beğeniyle izlendiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, bu filmlerin, dizilerin 1960-1980 darbesini, azınlıkların sorunlarını, alevi vatandaşların meselleerini, terör meslesini, yoksulluğu, işsizliği hak ve özgürlük konularını çarpıcı ve doğru şekilde aktadıklarını vurguladı. Hükümet başlattıkları bir proje ile ile yaklaşık 400 bin çocuğun hayatında ilkkez tiyaro ve sinema ile buluşmasını sağladıklarını ifade eden Başbakan Erdoğan kendi hükümetleri dönemimde sinemaya verdikleri desteği de rakamlarla anlattı. Türkiye bugün, bundan 7,5 yıl önce tartışılamayan, konuşulamayan bir çok mevzuyu rahatça özgürce kardeşçe konuşabildiğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Elbette iddeal konumda değiliz elbette henüz istediğimiz seviyelerde değiliz ama ben Türkiye´nin bundan 7,5 yıl öncesine göre çok farklı bir yerde durduğunu görüyorum. Çok daha iyiye doğru yol aldığına da bütün kalbimle inanıyorum. ´10 dakika, yarım saat yayın yapılırsa eyvah Türkiye yıkılır´, bunlar konuşulurken artık devletin televizyonu 24 saat Kürtçe yayın yapabiliyor. Bu noktaya geldik. Bütün bunlarla birlikte bir değişimi bir dönüşümü yaşıyoruz. Elbette Türkiye´deki sorunlar bu kadar basit değil. Ama sürecin en az bukadar traji komik olduğunu gördük ve bunu artık değiştiriyoruz.
Taleplere baktığınızda, yaşananlara baktığınızda, sorunlara baktığınız da açık söylüyorum, bir çoğunun incir kabuğunu doldurmadığını fark ediyorsunuz. İşte bunu o halde yaşadık. Farklı ne oldu, öyle korkulduğu gibi herhangi birşey olmadı. Türkiye kötüye gitmedi. Daha da iyiye gitti. Türkiye bölünmedi, farklı dil ve lehçelerde yayının, farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesinin, öğretilmesinin, üniversitelerede enstütüler açılmasının önünü açtık kıyamet kopmadı. Millet değişime her zaman açık oluşmuştur.
Şunun yine altını çizmek istiyorum. Farklılıklar bizim zenginliğimizdir, ilkesinden hareket ettiğimiz sürece Türkiye her alanda çok daha zenginleşecektir.
ELİMİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA GELDİM
Sanatçılar sabah 09.00´dan itibaren başbakanlık ofisine gelmeye başladı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ne konuşucağı sorulan oyuncu İclal Aydın, sol gelenekten gelen bir ailenin çocuğu olduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Babam Elazığ Karakoçanlı. Geçtiğimiz günlerde bir deprem atlattılar. Coğrafyası gereği pek çok politik ve doğal afeti atlatmış olan köklü bir ailenin çocuğuyum. Babannem ve dedem ben doğduktan sonra Türkçe öğrenmişler. Biz Batı´da doğan torunların Türkçe konuşması, Türkçeye hakim olması onlar için çok çok önemliydi. Bugün burada kameralara Türkçe sesleniyor olmam babaannem ile dedem için çok büyük bir Türkiye mucizesi. Dedem hala hayatta, 100 küsür yaşında. 8 yaşında bir kızım var. Dedemle kızım arasında yaşanmış onlarca hayatta bir şeyler değişmiş olmalıydı bugüne dek. Bu sebepten dolayı bugün burada olmaktan mutluyum. Yapacağım şey `iyi ve inandığım aydınlık Türkiye için elimi taşın altına koymaya geldim´ demek" dedi
Oyuncu Kerem Alışık da "Başbakanın bize açtığı güzel söz söyleme şansını değerlendirip kendi fikrimi ve bilgimi aktaracağım. Demokratik açılıma dair düşüncelerimi ve görüşlerimi bildireceğim" diye konuştu. Sanatçısından profesörüne işinde ehil olan herkesin görüşlerinin alınmasını olumlu karşıladığını söyleyen Kerem Alışık, "Bu şekilde olursa, başarılı olacaktır" dedi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, eğer ortada bir sorun varsa, bunun görmezden gelinmesinin, işitilmemesinin, üzerinin örtülmesinin o sorunu ortadan kaldırmaya yetmediğini ifade ederek, 'Tam tersine, o sorunla cesaretle yüzleşmediğiniz takdirde sorun daha da büyüyor, kangren halini alıyor ve artık bedenin tamamını etkiler bir hale geliyor' dedi.
Tiyatro ve sinema sanatçıları, yönetmenler ve yapımcılarla Dolmabahçe'deki Çalışma Ofisi'nde bir araya gelen Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, sanatçıları selamlayarak, davetine icabet ettikleri için teşekkür etti.
'Sinemamızın, tiyatromuzun, sahne sanatlarımızın, gösteri dünyamızın ünlü simalarını ağırlamaktan çok büyük bir memnuniyet ve heyecan duyduğumu da ifade etmek isterim' diyen Erdoğan, açıkçası, tarih boyunca bir kitap okuyup hayatı değişen çok sayıda insan bulunduğunu ama son 2 yüzyıl boyunca, kitabın yanında filmlerin, dizilerin, tiyatro oyunlarının da hayatı değiştirecek güce sahip olduklarına şahit olduklarını anlattı.
Bu ülkenin her bir ferdi gibi kendisinin de Yeşilçam'ın ürettiği birbirinden güzel filmleri seyrederek, acıyı, neşeyi, hüznü, sevinmeyi, sevmeyi en güzel şekilde ifade eden o beyaz perdeyi izleyerek büyüdüğünü ifade eden Erdoğan, açık hava sinemalarını, oradaki atmosferi yaşadığını, sinemaya giderken yanında bolca mendil götüren, çocuklar etrafta koşuşurken beyaz perdeye kilitlenen, filmi sadece seyretmeyen, adeta filmin içinde kaybolup film kahramanlarıyla kendisini özdeşleştiren nice insanlar gördüğünü ve çocukluğunda zaman zaman o rolleri üstlendiğini söyledi.
Erdoğan, sinema salonlarından gözü yaşlı çıkan, filmin etkisinden kurtulamayan, bir ömür boyu film repliklerini tekrarlayan insanlar gördüğünü belirterek, şöyle konuştu:
'Aynı şekilde, televizyonun hayatımıza girmesinin ardından, Türk filmlerinin gösterildiği salı geceleri sokakların nasıl boşaldığını, bütün ailenin, hatta konukomşunun bir bayram havasında, soluk almadan sonuna kadar filmleri nasıl heyecanla seyrettiğini yaşadım.
Bugün de medyanın çok çeşitlendiği, kanalların çok arttığı bir dönemde dahi, dizilerin, filmlerin, şov programlarının, parodilerin, insanları televizyon başına kilitlemesi bu alandaki başarının somut bir göstergesi.
Hatta artık sadece sınırlarımız içinde kalmıyor, başarılı filmlerimizle, dizilerimizle, tiyatro oyunlarımızla, gösterilerimizle uluslararası ödüller kazanıyor, ünlü salonlarda sahne alıyor, film ve dizi ihraç eden bir ülke konumuna gelmiş bulunuyoruz.
Ben bu vesileyle, sizleri, sizlerin şahsında sektörde çalışan, emek veren, kameranın önündeki, arkasındaki, sahnenin ardındaki tüm emekçileri de kutluyor, ülkem ve milletim adına sizlere şükranlarımı sunuyorum.'
'SİNEMA, ÇAĞININ TANIĞIDIR'
Başbakan Erdoğan, üç hafta önce yine bu salonda ses sanatçılarıyla bir araya geldiklerini ve son derece verimli bir toplantı gerçekleştirdiklerini anımsatarak, 'Ben o gün orada da ifade ettim: Sanatçı, başkalarının diyemediklerini, söyleyemediklerini, ifade edemediklerini gönül süzgecinden geçirip bütün netliğiyle, berraklığıyla ortaya koyabilen kişidir. Sanatçı, aynı zamanda başkalarının duyamadıklarını duyan, göremediklerini gören, hissedemediklerini hisseden kişidir' dedi.
'Çağımız görsellik çağı ve bilinen tabirle sinema da çağının tanığıdır' görüşünü dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
'Sosyal olaylar, tarihsel değişimler en çabuk karşılığını artık sinemada, gösteri sanatlarında buluyor. Bu salonda bulunan ya da bulunmayan onlarca yönetmenimizin, oyuncumuzun çektikleri filmlerle, yaptıkları dizilerle, ortaya koydukları eserlerle Türkiye'yi nasıl değiştirdiklerini, anlatılamayanı nasıl cesaretle anlattıklarını da biliyorum.
Bazen tek bir kare, tek bir sahne, bir seans, bir replik, yüzlerce, hatta binlerce sayfada anlatılabilecek konuyu etraflıca izah edebiliyor. Hollywood yapımı olan 'Kurtlarla Dans' filmi, tek başına bütün Amerika'nın, hatta tüm dünyanın Kızılderililere bakışını çok ciddi şekilde değiştirmeyi başardı. Aynı şekilde, bir 'Malkolm X' filminin, 'Missisipi Yanıyor' filminin, 'Kökler' adlı dizinin, siyahilerin toplumsal konumunu ne kadar olumlu etkilediğini, zihinsel bir devrim gerçekleştirdiğini de gördük. Balkan sinemasının en güzel ürünlerinden olan 'Çingeneler Zamanı' filminin ardından Balkanlar'da, Türkiye'de ve tüm dünyada Romanlara bakışın da nasıl olumluya döndüğünü, hatta sempati boyutuna yükseldiğini müşahede ettik. 2005 yılında Ürdün'de bir terör saldırısında kaybettiğimiz Suriyeli yönetmen Mustafa Akad'ın 'Çağrı' filmi, tüm dünyanın İslam dünyasına bakışını önemli ölçüde değiştirmeye yetmişti.'
'ZEKİ ALASYA YOK AMA ADETA İKİZİ, AYRILMAZI OLAN METİN BEY ARAMIZDA'
Başbakan Erdoğan, aynı şekilde, Türkiye'de de gösteri sanatlarının birçok sosyal ve politik meselede öncü rol oynadığını vurgulayarak, şöyle konuştu:
'Köyden kente göç meselesi üzerine nice bilimsel ve edebi eserler verilmiştir ama 1964 yılında yapılmış olan Halit Refiğ üstadın 'Gurbet Kuşları' filmi, meseleyi en trajik şekilde ortaya koyan eserlerden biri olmuştur. Kente gelen Anadolu insanının şehre tutunma mücadelesi Lütfi Akat hocanın 'Gelin-Düğün-Diyet' üçlemesi ile adata bir sosyolog titizliği ile anlatılmıştır. Yoksulluğun, yasakların, baskıların, törelerin hüküm sürdüğü bir ortamda, Yılmaz Güney, 'Arkadaş' ve 'Umut' filmleriyle dilsiz, çaresiz, kimsesizlerin sesi ve umudu olmuştur. Metin Erksan'ın 'Susuz Yaz'ı, 'Yılanların Öcü' filmi, merhum Yücel Çakmaklı üstadımızın 'Kuruluş' dizisi adeta tarihimizin, toplumsal yapımızın belgeselleri olmuştur. Şerif Gören üstadımızın, Mustafa Altıoklar'ın, Mesut Uçakan'ın, Türker İnanoğlu, Zeki Demirkubuz, Halit Refiğ, Ömer Kavur'un filmleri, Ayşe Şasa, Bülent Oran'ın çalışmaları Türkiye gerçeğini yoruma gerek bırakmayacak şekilde gözlerimizin önüne sermiştir.
Bugün Zeki Alasya aramızda yok ama adeta ikizi, ayrılmazı olan Metin Bey aramızda. Birlikte sahneye koyduğu 'Yasaklar' oyunu aynı şekilde 90'lar Türkiye'sinin manzarasını ironik şekilde resmetmiştir.'
YILMAZ GÜNEY'İN FİLMLERİNE KULAK VERİLMİŞ OLUNSAYDI
Başbakan Erdoğan, özetle Türkiye'de sinema ve tiyatronun, her zaman milletin önünde olduğunu, politikanın ve politik dilin kat kat üzerinde bir cesaret yüklendiğini ifade etti.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Eğer ortada bir sorun varsa, bunun görmezden gelinmesi, işitilmemesi, üzerinin örtülmesi o sorunu ortadan kaldırmaya yetmiyor. Tam tersine, o sorunla cesaretle yüzleşmediğiniz takdirde sorun daha da büyüyor, kangren halini alıyor ve artık bedenin tamamını etkiler bir hale geliyor.
Şunu tüm samimiyetimle ifade ediyorum: Eğer bu ülkenin otoriteleri, Yılmaz Güney'in filmlerine kulak vermiş olsalardı, inanın Türkiye bugün çok farklı bir yerde olabilirdi. Şerif Gören üstadımızın 'Endişe', 'Yol' ve 'Katırcılar' filmine, farklı bir gözle bakılsaydı; Yavuz Turgul üstadımızın 'Eşkıya' filmi, 'Muhsin Bey', 'Züğürt Ağa' filmleri, kahkahanın ötesinde zamanın otoritelerini düşünmeye de sevk etseydi, Mesut Uçakan'ın 'Kelebekler Sonsuza Uçar' filmi daha bir samimiyetle izlenseydi, Türkiye bugün inanın çok başka bir yerde olurdu.
Yönetmen Özhan Eren'in '120' filminin mesajı daha evvel benzer mesajlarla verilmiş olsaydı, bugün tarihimize daha geniş bir perspektiften bakıyor olurduk. Elbette tüm bu eserler, tüm bu güzel filmler, diziler, oyunlar milletin kalbinde kendisine eşsiz bir yer edindi ve millet nezdinde karşılığını buldu.'
'SİNEMA NASIL TOPLUMUN VİCDANIYSA, BİZ DE ÇOCUKLUĞUMUZDAN İTİBAREN SEYRETTİĞİMİZ O FİLMLERİ, DİZİLERİ VİCDANIMIZ OLARAK, VİCDANIMIZIN SESİ OLARAK GÖRDÜK'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Küresel ölçekte barışı, adaleti, istikrarı ve refahı savunan Türkiye, kendi vatandaşlarına da eşit muamele yapmak noktasında azami bir hassasiyet içindedir' dedi.
Tiyatro, sinema sanatçıları, yönetmenler ve yapımcılarla Dolmabahçe'deki çalışma ofisinde bir araya gelen Erdoğan, yaptığı konuşmada, sanatçıların güzel eserleriyle ortaya koyduğu dramlar, trajediler, sorunların sağır duvarları aşıp gerçek adreslerine ulaşamadığını üzülerek ifade etmek istediğini söyledi.
Hükümet olarak sanatçıların 10 yıllardır dile getirdiğini, sahneye koyduğu, beyaz perdeye aktardığı tüm o meseleleri art niyetsiz şekilde gündeme taşımaya çalıştıklarını anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
'Bizim bir gönül yaramız var ve biz işte o gönül yarasını tamir etmek için yola çıktık. Biz, Mustafa Altıoklar'ın 'Ağır Roman'la, Sırrı Önder Bey'in 'Beynelmilel' filmiyle anlattığı gevendelerin, Romanların dertlerini kendimize dert edindik. 'Vizontele', 'Güneşe Yolculuk', 'Masumiyet', 'Güneşi Gördüm', 'Işıklar Sönmesin', 'İki Dil Bir Bavul' gibi filmlerin anlattığı çelişkileri, dramları, yoksulluğu ve dışlanmışlığı en aza indirebilmek için biz bu yola koyulalım, el ele verelim ve bu işi başaralım. Derviş Zaim üstadın güzel filmiyle anlattığı gibi 'Filler tepişirken çimenler ezilmesin' dedik.
Sinema nasıl toplumun vicdanıysa, biz de çocukluğumuzdan itibaren seyrettiğimiz o filmleri, dizileri vicdanımız olarak, vicdanımızın sesi olarak gördük. Hani, sevgili Cem Yılmaz 'Vizontele'de 'Zeki Müren de bizi görecek mi?' diye soruyor ya... Zeki Müren'i bilemem ama biz, hükümet olarak olup biteni görüyoruz. Samimi bir gayretin içerisindeyiz.'
Başbakan Erdoğan, azınlıkların yaşadığı bu ülkede sorunlar olduğunu ve sıkıntıların hiçbir zaman ciddiyetle ele alınmadığını belirterek, bu sorunlar her gündeme geldiğinde hasır altı edildiğini söyledi.
YAKIN TARİHİN YÜKÜ
Tomris Giritlioğlu'na da 'Salkım Hanımın Taneleri' ve 'Güz Sancısı' filmlerinden dolayı şükranlarını sunan Erdoğan, Giritlioğlu'nun cesaretle dile getirdiği, adeta 'kral çıplak' dediği bu meseleye, bugüne kadar hiçbir başbakanın sahip çıkmadığı kadar sahip çıkmaya gayret ettiğini, devletin, binlerce yıl birlikte yaşadığı azınlıklara hoyratça davrandığını ifade ettiğini anlattı.
Erdoğan, şöyle konuştu:
'6-7 Eylül olaylarının yakın tarihimizin omuzlarımıza yüklediği ağır bir yük olduğunu ilk kez ben dile getirdim. Bu ülkede yaşayan her bir vatandaşın, etnik kökeni, inancı, dini, dili her ne olursa olsun, bizim birinci sınıf vatandaşımızdır. Onlara karşı herhangi bir ayrımcılığı, farklı uygulamayı, tehdidi kabul etmemiz, buna tahammül etmemiz asla ve asla mümkün değildir. Bunları hukuk dili içerisinde konuşuyorum.
Perşembe günü Çanakkale'de de dile getirdim. Çanakkale destanını yazan Mehmetçik içinde her etnik kökenden, dinden, mezhepten insan vardı. Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi, Musevisi, Süryanisi bu milletin her ferdi aynı hissiyatla, aynı samimiyetle vatanını, bayrağını, istiklalini muhafaza etmek için omuz omuza mücadele verdi, şehit düştü, gazi oldu. Millet olarak aynı kaderi, aynı kederi paylaştığımız tüm unsurlar, bu ülkenin onurlu vatandaşları olarak yaşamını sürdürmekte, vergi vermekte, askere gitmekte, Türkiye Cumhuriyeti'ni yüceltmek için gayret göstermektedir.
Bizim amacımız bu birlik ve beraberlik ruhunu geliştirmek, bozulan ilişkileri onararak sosyal restorasyonu gerçekleştirmek, kardeşlik iklimini daha da güçlendirmektir.
Küresel ölçekte barışı, adaleti, istikrarı ve refahı savunan Türkiye, kendi vatandaşlarına da eşit muamele yapmak noktasında azami bir hassasiyet içindedir.'
'HER TÜRLÜ RİSKİ GÖZE ALARAK 'MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK SÜRECİ'Nİ BAŞLATMIŞ BİR HÜKÜMETİN, KENDİ VATANDAŞLARINDAN BİR KISMINA FARKLI MUAMELE ETMESİ, FARKLI YAKLAŞMASI DÜŞÜNÜLEMEZ BİLE'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugüne kadar, diasporanın ve onları kullananların yanlışlarının faturasını hiçbir zaman Ermenistan halkına ve Ermenilere kesmediklerini belirterek, 'Bizim bu iyi niyetimizin, ilkeli tutumumuzun ve insani yaklaşımımızın doğru okunması, yanlış noktalara çekilmemesi gerekiyor' dedi.
Erdoğan, sinema, tiyatro sanatçıları, yönetmen ve yapımcılarla bir araya geldiği Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde yaptığı konuşmada, geçen hafta Londra'da yaptığı açıklamanın asla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermenilere yönelik olmadığını ifade etti.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermeniler ile ilgili olumsuz bir yaklaşım içinde olmasının düşünülemeyeceğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Ama bugün Amerika'dan tutun, batı ülkelerine varıncaya kadar hukuk noktasında kaçak olarak yaşayanlara karşı o ülkenin tavrı her yerde farklıdır. Bizim bu insanlara yönelik insani yaklaşımımıza dünden bugüne ayrı bir değerlendirme, hoşgörülü yaklaşımımıza bütün dünyanın dikkatini çekmeye yönelik bir açıklamadır. Bütün dünyada hiç ilgisi olan veya olmayan ülkelerin kalkıp Türkiye aleyhinde bu türlü kampanyayı sürdürmeleri karşısında bizim de siyasi otorite olarak takınmamız gereken bir tavır vardır. Parlamentolarında bu mesnetsiz kararları alanlar, bizim olaya nasıl insani bir perspektiften baktığımızı görsünler, bilmedikleri konularda ulu orta kararlar almasınlar, bir kere daha komşularımızla aramıza girmesinler diyorum.
Biz vatandaşlarımızdan veya göçmenlerden, mültecilerden bahsetmiyoruz. Biz buna rağmen bugüne kadar meseleyi iyi niyetle ele aldık. Mağdur, muhtaç insanlara hoş görü gösterdik, gösteriyoruz, göstereceğiz. Biz her türlü iyi niyeti gösterirken, birilerinin Türkiye'nin, Türk insanının onurunu zedeleyecek yaklaşımlar içine girmesine ise sessiz kalamayız. Bugüne kadar, diasporanın ve onları kullananların yanlışlarının faturasını hiçbir zaman Ermenistan halkına ve Ermenilere kesmedik. Bizim bu iyi niyetimizin, ilkeli tutumumuzun ve insani yaklaşımımızın doğru okunması, yanlış noktalara çekilmemesi gerekiyor. Fakat bizim anlamadığımız şudur, Ermenistan başta olmak üzere ülkemizdeki bazı, bir kısım köşe yazarları, diasporaya karşı bu mücadeleyi vermezse, bize karşı böyle bir tavrın içine girmelerini anlamak mümkün değil.'
'DİLE GETİRİLEN SORUNLARA BİGANE KALAMAZDIK'
Ermeni diasporasının, hiçbir zaman Ermenistan'a yönelik olumlu bir tavrın içinde olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
'Ermenistan'a karşı bunlar parasal yönden çok güçlüler. Ama Ermenistan'a yönelik bir destekleri söz konusu değildir. Ermenistan, sefalet içindedir ve bugün Ermenistan halkı, Rusya'ya, bize, çevre ülkelere kaçmaktadır, göç etmektedir. Çünkü Ermenistan'da yaşam koşulları ciddi manada bitmiştir. Bunu ben bizzat Sayın Putin'in kendisinden dinledim. Her yıl 200 ila 300 civarında adeta göç oluyor ülkelerine. Kendilerinin verdiği mali destekleri de bana anlattı. Böyle bir durum söz konusu. Benim bu açıklamalarımın tehcir gibi asla kabul etmeyeceğimiz kavramlarla yan yana kullanılmasını ben kullananlar adına bir talihsizlik olarak görüyorum.
Burada şu gerçeği de söylemek durumundayız, sevgili Nubar Terziyan ile sevgili Kenan Pars'ın aziz hatıralarına hürmeten bu hususu burada bir kez daha açıklığa kavuşturmak isterim. Her türlü riski göze alarak 'Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci'ni başlatmış bir hükümetin, kendi vatandaşlarından bir kısmına farklı muamele etmesi, farklı yaklaşması düşünülemez bile. Özellikle kaçak işçilerin konumu ve bunların da dünden bugüne böyle bir adımı atacağız anlamında söylediğim bir şey olmadığı halde buralara çekilmesi bu açıklamayı yapmamı gerektirdi.'
Tomris Giritlioğlu ve onun gibi değerli sanatçıların, azınlıklar kategorisi içerisinde bulunanların da ülkenin vatandaşı olduğunu, ülkenin sesini, ülkenin nefesini taşıdıklarını çok geniş kitlelere ulaştırdıklarını dile getiren Erdoğan, 'Bizlerin azınlıklara yönelik hiçbir dönemde görülmeyen bir ilgi ve alakayı gösterdiğimizi burada iddialı bir şekilde ifade etmek isterim. Geniş kitlelerin bildiği, anladığı bu meselenin devlet tarafından, hükümet tarafından bilinmemesini, görülmemesini azınlıklar noktasında söylüyorum kabul edemezdik, dile getirilen sorunlara bigane kalamazdık ve nitekim de kalmadık, kalmıyoruz' diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sanatçıların ortaya koydukları sorunları görerek, onların eserlerinden yola çıkarak, onlardan güç ve ilham alarak bu yola çıktıklarını belirterek, 'Dolayısıyla, sizin sözleriniz, tavsiyeleriniz, eleştirileriniz bizim için hayati derecede önem arz ediyor' dedi.
Erdoğan, sinema, tiyatro sanatçıları, yönetmen ve yapımcılarla bir araya geldiği Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde yaptığı konuşmada, geçen hafta sonu da Abdi İpekçi Spor Salonlu'nda yaklaşık 13 bin Roman vatandaşın katılımıyla muhteşem ve tarihi bir toplantı gerçekleştirdiklerini belirtti. Bu toplantıda, salonda inanılmaz bir neşe, coşku olduğunu, tam bir renk cümbüşü meydana geldiğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
'Ben Roman vatandaşlarla komşu yaşadım, aynı mahallede doğduk, büyüdük. Dolayısıyla onların haleti ruhiyesini iyi bilirim. Çocukluğumun, gençliğimin belli bir dönemi onlarla birlikte geçti. Aynen onların yansımasını Abdi İpekçi'de gördük. Oradaki o sahne, 'Çingeneler Zamanı' filminden, 'Ağır Roman' filminden, 'Gırgıriye' filminden bir sahne değildi, tamamen gerçek, tamamen somut bir sahneydi. Biz yıllarca Romanların konu edildiği filmleri, sinemada ayrıca izledik, dizilerden izledik, tiyatrodan izledik ve perde kapandığında, seans bittiğinde, televizyon kanalı değiştiğinde tüm o sahneleri unuttuk. Ama o gün Abdi İpekçi'de işte tüm o filmler, diziler, oyunlar nihayet somut bir karşılık buldu ve o gün belki de ilk kez Romanların da ağladığını, onların da gözyaşı döktüğünü, ama sevinç gözyaşı döktüğünü gördük. Bugün bizim yaptığımız, sizlerin yıllardır filmlerinizle, dizilerinizle, oyunlarınızla, şovlarınızla dile getirdiğiniz işte tüm o sorunları gündeme taşımak ve onlara artık somut çözümler üretmek çabasıdır.'
Başbakan Erdoğan, artık Roman vatandaşların çadırlarda yaşamasını, göçebe hayatını sürdürmesini istemediklerini belirterek, onların kültürüne, geleneğine, örfüne uygun bir yapılanmanın Türkiye genelinde yapılması için adım atmaya karar verdiklerini anlattı. Erdoğan, bununla ilgili proje çalışmalarını bitirdiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:
'Türkiye genelinde birinci derecede, biz adımlarımızı atacağız. Sonra da talebe göre bu süreci geliştireceğiz. Zemin artı bir, zemin artı iki katlı binalar yapmak suretiyle, okullarını, özellikle de konservatuvara çok alışık olmadıkları için, bu kültürü kendi içlerinde geliştirdikleri için onların bu sanata yönelik etkinliklerini yapabilecekleri salonları da yine o sitelerin içerisinde ayrıca kuracağız. Tabii birçoklarının dertlerini dinledik. Yani çocuğunu okula gönderemeyecek duruma geldiklerini biliriz. Buraya bir Roman çocuğu mu geldi, sınıfı boşaltanların olduğunu biliriz. Bunları orada dile getirenler de oldu, konuşmalar esnasında. Bizler sizin gördüklerinizi görmeyebiliriz, ama bizler sizin gösterdiklerinizi görüyor ve çok iyi anlıyoruz.'
Recep Tayyip Erdoğan, sanatçılarla yaptıkları bu toplantıların, asla ve asla bir yönlendirme amacı taşımadığını vurgulayarak, 'Herhangi bir yönlendirmeye sizlerin de prim vermeyeceğinizi biliyorum' dedi.
Erdoğan 'Bizler sizin ortaya koyduğunuz sorunları görerek, sizin eserlerinizden yola çıkarak, sizden güç ve ilham alarak bu yola çıktık. Dolayısıyla, sizin sözleriniz, tavsiyeleriniz, eleştirileriniz bizim için hayati derecede önem arzediyor' diye konuştu.
-DOĞU'DA 400 BİN ÇOCUK TİYATRO VE SİNEMA İLE TANIŞTI-
Başbakan Erdoğan, Amerikan sinema sektörünün, sadece Vietnam Savaşı için onlarca film ürettiğini, Amerika'dan binlerce kilometre uzaktaki o savaşın, her boyutuyla irdelendiğini, her boyutuyla eleştirildiğini, her boyutuyla kamuoyunun gündemine taşındığını anlattı.
Şu anda aynı şekilde Afganistan üzerine, Irak üzerine filmler, diziler yapıldığını, Türkiye'de de özellikle son dönemde, yakın tarih üzerine son derece güzel dizilerin, filmlerin çekildiğini ve beğeniyle izlendiğini belirten Erdoğan, 'Bu dizilerin, bu filmlerin, 1960 darbesini, 1980 darbesini, azınlıkların sorunlarını, Alevi vatandaşlarımızın meselelerini, terör meselesini, yoksulluğu, işsizliği, hak ve özgürlük konularını ne kadar çarpıcı ve doğru şekilde aktardıklarını da biliyor ve görüyorum' dedi.
Erdoğan, Hükümet olarak Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında Sosyal Destek Programı adında yeni bir proje başlattıklarını ifade ederek, bu proje ile yaklaşık 400 bin çocuğun, gencin hayatında ilk kez tiyatroyla, sinemayla buluşmasını ve tanışmasını sağladıklarını anlattı.
KAHVALTIYA ÜNLÜ İSİMLER KATILDI
Kahvaltılı toplantıya katılan oyuncu, yapımcı ve tiyatro sanatçıları şöyle:``Yılmaz Erdoğan, Hülya Avşar, Oktay Kaynarca, Kenan Işık, Osman Sınav, Semih Kaptanoğlu, İzzet Günay, Kenan İmirzalıoğlu, Necati Şaşmaz, Cem Yılmaz, Sırrı Süreyya Önder, Şerif Gören, Şafak Sezer, Ata demirer, Mustafa Altıoklar, Atilla Dorsay, Yeşim Ustaoğlu, Mehmet Aslantuğ, Kerem Alışık, Özcan Deniz, Ediz Hun, Mesut Uçakan, Lale Mansur, Tamer Yiğit, Hasan Kaçan, Şener Şen, Ata Türkoğlu, Tomris Giritlioğlu, Türker İnanoğlu, Metin Akpınar, Yılmaz Atadeniz, Derviş Zaim, Serdar Gökhan, Orhan Oğuz, Ümit Utku, Ali Sürmeli, Selçuk Çobanoğlu, Göksel Arsoy, Demet Akbağ, Uğur Yücel, Ekrem Çatay, Semih Sergen, Cem Özer, Bülent İnal, Gülse Birsel, Erol Avcı, Can Gürzap, Güner Özkul, Meltem Cumbul, Engin Çağlar, Yılmaz Köksal, Bulut Aras, Serdar Erener, Ayşe Nil Şamlıoğlu, Ali Gündoğdu, Erdem Kıral, Mahir İpek, İclal Aydın, Sibel Turnagöl Şahan Gökbakar, Mehmet Ali Erbil, Mine Vargı, Özhan Eren´´Davetli olduğu kahvaltıda bulunmayanlar ise şöyle: Mustafa Erdoğan, Sinan Çetin, Altan Erkekli, Ayten Gökçer, Erol Günaydın, Necmettin Çobanoğlu, Nurgül Yeşilçay, Perihan Savaş, Tarık Tarcan, Selda Alkor, Zeki Demirkubuz, Müjde Ar, Ayla Algan, Selçuk Yöntem, Nebahat Çehre, Koray Demir, Halil Ergün, Uğur Yücel, Halit Akaçtepe, Yavuz Tuğrul, Ali Özgentürk, Oya Başar, Ekrem Bora.Başbakan Erdoğan kahvaltıya katılanlara Türk müziği örneklerinin bulunduğu bir müzik CD´si ile çam fidanları hediye etti. Zengin bir Türk kahvaltı tabağının yanında konuklara balkabaklı börek, poğaca,simit ve kuruvasan ikram edildi. İçecek olarak ise çay kahve yanında portakal suyu verildi
AA
SON VİDEO HABER
Haber Ara