Atatürk'ün intihar eden manevi kızı
Atatürk'ün doğru düzgün biyografisine sahip değiliz. İşte bilinmeyen bir gerçek daha:
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-03-14 13:54:00
Zehra Aylin, Paris ekspresine bindi. Tren Amiens Gölü yakınlarındaki istasyona varmak üzereyken içinin daraldığını söyledi. Pencereye yanaştı ve ne olduysa o an oldu. Bir rivayete göre dengesini kaybedip düştü, bir diğerine göre ise intihar etti
Geçtiğimiz hafta henüz Atatürk'ün doğru düzgün biyografisine sahip değiliz diye yazmıştım. O halde iş başa düştü. Atamızın bilinmeyen yaşamına ilişkin küçük bir katkı sunmak şart oldu. Atatürk'ün manevi kızları denince aklımıza bu dünyadan göçmüş olan Sabiha Gökçen, Afet İnan Hanımlar ve halen hayatta olan Ülkü Adatepe Hanımefendiler gelir. Ama Atatürk'ün manevi evlatları bu isimlerle sınırlı değildi. Rukiye, Zühre, Ömer, Afife, Nebile, Sığırtmaç Mustafa, Abdurrahim Tunçak ve Zehra Aylin...
Hemen hiçbiri hakkında doğru dürüst bilgimiz yok. Ne yaptılar? Nasıl bir hayat sürdüler? Kimle evlendiler? Çocukları oldu mu? Hiçbir şey bilmiyoruz... Dedim ya ulu önderimiz Atatürk'ü artık Selanik-Samsun tarih tekerlemelerinden kurtarmamız lazım...
Mesela evlatlıklar arasında da akraba evlilikleri oldu mu?
Ama şu bilgiler elimizde. Atatürk'ün üvey babası Ragıp Bey'in kızı Rukiye ise Atatürk'ün manevi evladı oldu. Aslında Rukiye Hanım Atatürk'ün üvey kardeşiydi. Kendine manevi evlat yaptı.
Zübeyde Hanım'ın evlatlığı Vasfiye Hanım ile Fransızca öğretmeni Tahsin Çukurluoğlu'nun kızları olan Ülkü Hanım (Adatepe) da Atatürk'ün evlatlığı
oldu. Yani Ülkü Hanım'ın annesi Vasfiye Hanım Zübeyde Hanım'ın evlatlığıydı, kendisinde Mustafa Kemal'in evlatlığı oldu.
Ülkü Hanım ilk evliliğini kiminle yaptı? Manevi evlatlardan Sabiha (Gökçen) Hanım'ın amcasının oğlu üsteğmen Fethi Doğançay ile. Bu evlilikten iki çocuk dünyaya geldi ama kısa sürdü. Ülkü Hanım, Fethi Bey'le evliyken gönlünü bir Musevi gence kaptırdı. Hemen eşinden boşandı. İkinci evliliğini tüccarlık yapan Musevi asıllı Yeşua Bensusen'le yaptı...! Bu evlilik büyük tepki topladı. Atatürk'ün kızı bir Yahudi'yle evlenemezdi! Tepkiler üzerine Yeşua Bensusen adını Yaşar Bensu olarak değiştirdi. Ama nikahtanda da vazgeçmediler. Milli Türk Talebe Birliği Atatürk'ün miras haklarının Ülkü Hanım'dan alınması için gösteriler yaptı... Tepkiler hem Atatürk'ün kızının bir Musevi'yle evlenmesi hem de kendinden genç bir gençle evlenmesi yüzündendi.
Neyse konumuz bu değil...!
Zehra Aylin'e gelelim.
Atatürk onu bir Dar-ül Eytam (yetim) yurdu ziyaretinde tanıdı. Yetim çocuklardan 8-9 yaşındaki bir kız çocuğu dikkatini çekmiş ve bu kara kaşlı kara gözlü bu kıza adını sormuştu. Küçük kız Zehra diye cevap verdi. Atatürk 'benimle gelir misin' diye ekledi. Zehra başını öne eğdi. Atatürk'ü tam olarak tanımıyordu. Olur, diye mırıldandı. Zehra Aylin için ondan sonra Çankaya günleri başladı. Babasını Çanakkale savaşında kaybetmişti. Babasının adı Mehmet’ti. Amasyalı'ydılar. Zehra Aylin babasını hiç hatırlamıyordu.
Çankaya'da diğer evlatlıklar arasında en çok Rukiye (Erkin) ve Sabiha (Gökçen) ile anlaşıyordu. İçine kapanık biraz da dalgın bir yapısı vardı. İlkokulu Çankaya Köşkü'nde okudu. Orta eğitim için Atatürk'ün isteği üzerine Arnavutköy Kız Koleji'ne gönderildi. Edebiyata ilgisi vardı. Bunu öğretmenleri de fark etmişti. Zehra Aylin'in edebiyatta yetenekli olduğu bilgisi Atatürk'e ulaştırıldı. Gazi, yaz tatillerinde Zehra Aylin'le uzun edebiyat sohbetleri yapıyordu. Ama eğitimini daha da geliştirmesi için yurtdışına gitmesi gerektiğini söylüyordu. 'Ben Afet'le tarih, Zehra'yla edebiyat konuşacağım' diyordu.
Zehra'nın bir diğer ilgi alanı da havacılık olmuştu. Sabiha ile beraber havacılık eğitimi almak istiyordu ama bu merakı yarım kaldı. Tahsil için İngiltere'nin yolunu tuttu. Londra'da eğitime başladı. Ama bir şartla... Yaz tatillerinde Türkiye'ye gelecekti.
1935 yılında neler oldu peki? Burada duralım.
Zehra Aylin, o yıl Türkiye'ye dönmek istiyor muydu?
Anlatılanlara bakılırsa Londra'da adaptasyon sorunu yaşıyordu ve Türkiye'ye dönmeyi arzuluyordu. Peki nasıl yola çıktı? Önce gemiyle Manş Denizi'ni aşıp Paris'e gelecek oradan da Paris Ekspres'iyle Türkiye'ye demiryoluyla varacaktı. Ama ona eşlik eden birisi vardı. Londra Büyükelçimiz Fethi Okyar...!
Şimdi şu soru ortalık yerde duruyor. Neden Londra
büyükelçimiz trenle eşlik etsin. Ali Fethi Bey yaz tatiline gidecek Atatürk'ün manevi kızını neden bu kadar kontrol altında
tutmaya çalışsın.
Neyse...
Zehra Aylin Paris ekspresine bindi. Tren Amiens Gölü kıyılarındaki istasyona varmak üzereyken içinin daraldığını, midesinin bulandığını söyledi ve kompartımandan çıkıp koridordaki pencereye yanaştı. İşte ne olduysa o anda oldu. Bir anlatıma göre dengesini kaybedip hareket halindeki trenden düştü, bir diğer versiyona göre de intihar etti...
Zehra Aylin oracıkta yaşamını yitirmişti. Tren biraz ileride durduktan sonra herkes Zehra'nın yanına koştu, ama cansız bedeniyle karşılaştılar.
Fransız gazeteleri haberi 'Atatürk'ün kızı ve Osmanlı tahtının varisi intihar etti', şeklinde verdiler. Atatürk, olayın fazla konuşulmasını istemedi. Ama yine de Türkiye'de çıkan bazı gazeteler küçük bir haber olarak yer verdiler. Ama hepsi Zehra
Aylin'in ölümünü bir tren kazası olarak duyurdular.
Zehra Aylin'in talihsizliği ölümüyle de bitmedi.
Zehra Aylin için ilk tören Amiens'te yapıldı. Ama bir kilisede...! Ardından cenaze Paris'e gönderildi. Burada Paris Büyükelçisi Suat Davas vardı ve Paris Belediye Başkanı da ona eşlik ediyordu. Kalabalık bir katılımla düzenlenen ikinci törenin ardından Zehra Aylin'in naaşı 'Teofil Gotye' vapuru ile Türkiye'ye yollandı.
Ancak ilginçtir,Türkiye'de beklendiği gibi bir cenaze töreni düzenlenmedi. Hatta cenazeyi Galata Limanı'nda karşılayan bile olmadı. Defin işlmlerine devlet ricalinden kimse katılmadı.
Cenaze Teşvikiye sağlık yurduna götürüldü. İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ naaşı buradan alıp sessiz sedasız bir şekilde Maçka mezarlığına gömdü.
(Zehra Aylin'in hikayesini araştırdığım yıllarda mezarını bulabilmek için birkaç kez Maçka mezarlığına gittim. Ama mezar yeri belli olmadığı için bulamadım.)
Zehra Aylin'in yetimhanede başlayan trajik hikayesi mezarı bile belli olmayan bir istirahatgahta son bulmuştu.
Şimdi şu soruları sormak zorunlu...
1- Zehra Aylin devletin önem verdiği biri değilse neden Londra büyükelçimiz Türkiye dönüşünde ona trenle eşlik ediyor?
2- Yok eğer çok önemliyse ve kazayla öldüyse neden cenaze töreni düzenlenmiyor?
3- Fransızlar, Müslüman bir ülkenin mensubunun cenazesinde hangi bilgiye dayanarak kilisede tören düzenliyorlar?
4- Zehra Aylin'in, Amasya'da siyaset yapan akrabalarına, Atatürk'ün hissedarı olduğu için İşbankası'ndan bir ödeme yapıldı mı?
Bu soruların cevabı araştırmacılarını bekliyor... Dedim ya ulu önderimiz Atatürk'ümüzün daha nesini biliyoruz ki, evlatlıklarını bilelim.
Notlar: Zehra Aylin'in bu talihsiz hikayesini araştırdığım yıllarda yardımlarını esirgemeyen ve Amasya bağlantısını kurmamda yardımcı olan Amasya tarihi konusunda uzman sayın Hüseyin Menç'e teşekkür ederim.
Bu konuyla ilgili olarak Zehra Aylin'in yakın arkadaşı Atamızın diğer manevi kızı Sabiha Gökçen'in intihar iddialarını yalanladığını da belirtmeliyim.
Unutmuş değilim...
Evlere şenlik bir İngiliz belgesi daha ortaya çıktı. 12 Mart'a ilişkin İngiliz Büyükelçiliği'nin İngiliz Dışişleri'ne gönderdiği rapora göre 12 Mart muhtırasından önce bir kuvvet komutanı bir albayı öldürmüş. Ve bizim de bundan haberimiz yokmuş. Ve Mahir Çayan'ların Sibel Erkan olayında Mossad devredeymiş. Bir kere dünyanın en büyük emperyalist gücü böyle bir istihbaratla çalışıyorsa vay haline. Kraliçeye verdikleri istihbarat raporundaki şu cümleye bakar mısınız? 'Türkler, Arap değildirler hatta Araplar'dan da pek hoşlanmazlar. Türkiye'de harem yoktur.' Ya da şuna bakın... 'Atatürk'ten sonra yatar her zaman ondan önce kalkardı. Atatürk ilkelerini başarıyla devam ettirdi. Hınzır bir espri anlayışı var. İngilizce, Fransızca ve Almanca'yı çok iyi biliyor. Çelimsiz İnönü'nün sağlığı yerinde fakat yıllardır işitme sorunu yaşıyor. Eğer sol tarafına oturursanız sizinle çok iyi Fransızca konuşabilir.' Bir kere 'Atatürk'ten sonra yatardı erken kalkardı' lafı uydurmadır, ayrıca İsmet Paşa'nın yabancı dilinin de o kadar iyi olmadığını Lozan görüşmelerinden biliyoruz. Neyse ama asıl önemli noktaya bu hafta girmiyorum.
İsrail'in Türkiye Büyükelçisi'nden bilgi aktaran
İngiliz Büyükelçisinin hayali bilgilerine haftaya gireceğim. Unutmuş değilim...
Kaynak: Gürkan Hacır/Akşam
SON VİDEO HABER
Haber Ara