Müslümanlar kendilerinin en büyük düşmanı
Amerikalı yazar Paul Craig Roberts, Müslümanların kendilerinin en büyük düşmanı olduğunu yazdı. Craig, Müslümanların ayrılığı, İsrail için Filistinlilerin mülklerini gasbetme, ABD için ise Irak'ı işgal etme imkânı verdi" dedi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-03-05 08:14:00
Müslümanlar sayıca kalabalık ama güçsüzler. Müslümanlar arasındaki bölünme, özellikle Sünnîler ve Şiîler arasındaki bölünme, Ortadoğu’nun yaklaşık bir asırdır Batı’nın kontrolüne geçmesine yol açtı. Müslümanlar beraberce bir oyun bile oynayamıyor. Olimpics’in bölgesel bir versiyonu olan ve geçtiğimiz Nisan ayında İran’da yapılan İslamî Dayanışma Oyunları iptal edildi, çünkü Farslar ve Arablar, İran sınırından başlayan ve Arab topraklarına yayılan körfezin, adının, Fars Körfezi mi, yoksa Arab Körfezi mi olduğu konusunda anlaşamadı.
Müslümanların ayrılığı, İsrail için Filistinlilerin mülklerini gasbetme, ABD için ise Irak’ı işgal etme ve bölgedeki kuklalarına daha fazla rol verme imkânı verdi. Meselâ, inanç değişimi servisinde, Başkan Hüsnü Mübarek muhalefeti satın alsın diye, Mısır, Washington’dan bir yılda 1,5 milyar dolar para aldı. Muhalefetin Filistin’i desteklemekten çok paraya ihtiyacı vardı. Bu sebeble, Mısır, Gazze’nin abluka altında tutulmasında, İsrail ve ABD ile işbirliği içerisindedir.
Başka bir faktör ise, bazı Müslümanların biraz ABD doları kazanmak için dindaşlarına ihanet etmeye gönüllü olmasıdır. Bu benim düşüncem sanmayın. Kendini “özel, kâr gayesi gütmeyen ve “İran’da demokrasi ve uluslararası insan hakları standardını getirmeyi teşvik eden Millî Demokrasi Vakfı (National Endowment for Democracy -NED)ile uyuşan ve 1995 yılında kurulmuş olan Demokrasi Vakfı”nın başkanı Neomuhafazakâr Kenneth Timmerman’ı dinleyin!
Zamanla bunun ne demek olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu, bir ABD kuklasına destek için
bir “kadife” veya bazı “renkli devrimlerin” ABD eliyle finanse edilmesi demektir. Tam da, Tahran’da aniden ortaya çıkan ve seçim protestosuna dönüşen “bir yeşil devrimden” önce, Timmerman, “Milli Demokrasi Vakfı’nın, Ukrayna ve Sırbistan gibi ülkelerde “renkli” devrimleri gerçekleştirmek, modern iletişim ve örgütlenme teknikleri kullanarak politik elemanları eğitimine, geçtiğimiz 10 yılda milyonlarca dolar harcadığını yazdı. Bu paraların bir kısmı, Millî Demokrasi Vakfı’nın fonladığı, İran dışındaki sivil örgütlerle ilişki içindeki öncü Musavi taraftarlarının eline geçmiş görünüyor. Yani, neocon Timmerman’a göre, Millî Demokrasi Vakfı tarafından fonlanan; İran’da, Ahmedinecad’ın seçimlerde yolsuzluk yaptığını iddia eden Musavi’yi fonlayan paralar, ABD parasıydı.
ABD Başkanı W. Bush’un rejiminde, İranlıların satın alınarak, kendi ülkelerine karşı çalışmaları için Amerikan parası kullanıldığı bilgisi bütün kamuoyuna açıkça söyleniyordu. Amerikan hegemonyası ve İran’la savaşa sıcak bakan neo-con taraftarı Washington Post gazetesi 2007 yılında, Bush hükümetinin İran’ı yöneten mollalara karşı “muhalif isyancı grupların desteklenmesi” faaliyeti de dahil 400 milyon dolardan fazla harcandığını yazdı.
Bu durum Birleşik Devletler hükümetini bir “terörizm sponsoru” devlet yapar. Bunun doğruluğu, ABD parasıyla yapılan operasyonlardan bir tanesi, İran’daki terör operasyonlarıyla bağlantılı, birisi Washington’daki terörist destekçilerini ifşâ etti. Abdulmelik Rigi, birkaç saldırıyla bağlantılı ayrılıkçı Beluç örgütü lideri, sonunda İran’da tutuklandı. Rigi, Washington’da, Amerikalıların kendisine, İran İslâm Cumhuriyeti’ne karşı bir direniş dalgası başlatması karşılığında, sınırsız askeri ve silah yardımı garantisinde bulunduklarını itiraf etti.(itiraflarını bu siteden okuyabilirsiniz: http://www.informationclearinghouse.info/article24868.htm
Bu bit Amerikan tarzıdır. Şayet “Dünyanın ışığı”, “vazgeçilmez insanlar” ve “tepede ışıldayan şehir” insanlara işkence ederse, İran da aynısını yapar. Rigi’nin küçük kardeşi, kendisi İran’da gıyabında ölüm cezası aldı, ABD’lilerin, ayrılıkçı gruplara doğrudan para yardımında bulunduğunu ve İran içinde özel terör saldırıları düzenlemeleri için emir bile verdiğini söyledi. (bakınız antiwar.com, 23 Şubat 2010, ve yine http://news.antiwar.com/2009/08/25/top-jundallah-figure-says-us-ordered-attacks/ ve http://www.informationclearinghouse.info/article24868.htm )
ABD ve NATO kuklaları, 7 Ekim 2001’den beri, ABD’nin “Sürekli Özgürlük Operasyonu” adı altındaki askerî işgalinden beri, yani Orwelci “saldırganlığın savaşına kendiliğinden hizmet eden” başlığına uygun olarak, Afgan kadınları, çocukları ve yaşlı köylüleri katletmeye devam ediyor. ABD, Amerikan doları ödeyerek, Hamid Karzaî’yi getirdi ve Afganistan’a kukla başkan tayin etti.
Washington’un Karzaî’yi finanse etmek için verdiği paralar, onun çürüyüp, kokuşmasına yol açtı. Karzaî’nin çürüyüşü ve Afgan halkına olan ihaneti, Afganistan’da, Washington D.C’ye değil, Afgan halkına hizmet edecek bir hükümet kurmayı başarabilsin diye, Taliban’ın savaşını destekleme konusunda halkı cesaretlendirdi.
http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2010/02/24/AR2010022404914.html?wprss=rss_world
Kukla Karzaî’nin Afganları Washington’a satması dışında, ABD zaten ülkeden kovulacaktı. Karzaî, Afganlara Amerikan parası ödeyerek, Afganların Amerikalılar için savaşmasını sağlayarak, savaş asalakları 9. yıllarına kadar beslenmesine önayak oldu.
Feministler, liberaller ve bayrak sallayan bön Amerikalılar, ülkedeki her köy, kasaba ve ev aynı sevide demek olsa bile, Afganistan’daki Amerikalılar, Afgan kadınlarına, kadın hakları ve doğum kontrolü getirmek ve Afganistan’a demokrasi, özgürlük ve ilerleme götürmek için oradayken, burada yazılan bu büsbütün kokuşmuşluk ta ne diyecekler. Biz “vazgeçilmez insanlar” sadece güzel şeyler yapmak için oradayız, çünkü biz, birçok Amerikalının haritada yerini bile bulamayacağı bir ülkede yaşayan Afgan halkı için, o kadar çok dertleniyoruz.
Naif koleksiyon, Amerika’yı, Afganların her türlüsünden “koruyalım” diye bas bas bağırırken, Beyaz Saray ve Kongre, özel sağlık sigorta şirketleri daha çok para kazansın diye, sağlık harcamalarını 500 milyar dolar kısarak Amerikan halkına karşı komplo kuruyor. İşsizlik yardımı alanlar milyonlara varırken, işler, zenginleri daha zengin yapmak için ülke dışına kaydırılıyor. ABD kongresi, 26 Şubat’ta işsizlik yardımının uzatılmasını reddeti. Bunu sadece bir kişi, Cumhuriyetçi Kentucky Senatörü Jim Bunning bloke etmeyi başarabildi. Bunninge göre, işsizlik yardımı 10 milyar dolar gibi ufak bir meblağ tutacak ve “bütçe açığına” sebeb olacaktı.
“Bütçe sorumluluğuna sahip” Bunning, mütecaviz savaşlara ( Nuremberg standartları altındaki savaş suçlarına) açık çekle desteklemekte ve çoğu Amerikalının emeklilik plânlarını mahvedecek yatırım bankalarına koltuk çıkmakta. Bunning, bütçe açığının faturasını, işyerleri offshore şirketleri tarafından ülke dışına kaçırılan, işleri ve emeklilikleri açgözlü Wall Street yatırım bankaları tarafından çalınan örgütsüz ve temsilcisiz emekli Amerikalılara göndermektedir.
Hangi ahmak, kendi vatandaşlarının kaderi hakkında tamamen lakayt olan ABD hükümetinin, üstelik kendi vatandaşlarını zemine çakılmaya doğru götürürken, dünyanın öteki yarısındaki bir ülkeye, “ilerleme” ve kadın hakları” getirmek için kan akıtacağı ve hazine kaybedeceği bir savaşta, Afganistan hakkında bu kadar tasalanacağına inanır?
Washington’un emri sonucu, Pakistan hükümeti kendi vatandaşlarına karşı savaşa girdi, onları katletti ve evlerinden ve topraklarından kaçmaya zorladı. Pakistan hükümetinin kendi halkına karşı giriştiği savaş, askerî masrafların bir füze gibi fırlamasına ve Pakistan’ın bütçe açığının dibe vurarak kırmızı alarm vermesine sebeb oldu. ABD Hazine Bakanı Neil Wolin, Pakistan hükümetinin kendi insanlarına karşı giriştiği savaşın masraflarının karşılanmasına çözüm yolu olarak onlara vergileri yükseltmeleri talimatını verdi. Zerdari, bütün hayatî mal ve hizmet sahalarında, geniş tabanlı bir katma değer vergisi kanunu çıkardı. Böylece Pakistan, kendi halkına karşı giriştiği savaşı finanse etmeye zorlanmaktadır.
“Çalımla dolaşma savaşı” Irak’ta, söz verildiği gibi 6 haftada bitmek yerine 7. yılına girdi ve şiddet, her gün Iraklıları öldürmeye ve sakat bırakmaya devam ediyor. Amerikalılar hâlâ Irakta bulunmakta haklı, çünkü Iraklılar, Amerikan işgalinden nefret etmekten çok birbirlerinden nefret ediyor.”Irak savaşı”nda, Sünnîler ve Şiîler arasındaki şiddetin, komşularından çok birbirlerini temizledikleri için çok geniş boyuta ulaştığı itiraf edildi.
Şiî çoğunluk, Amerikan işgalini, Saddam Hüseyin devrinde hükümran olan Sünnî azınlık üzerinde bir hâkimiyet kurmak için bir fırsat olarak gördü. Bundan dolayı Şiîler asla ABD işgal güçleriyle uğraşmadı. Sünnî azınlık (nüfusun yüzde 20’si) gücünün çoğunu Şiî çoğunlukla savaşmak için harcadı, fakat boş zamanlarında birkaç bin Sünnî, Amerikan süper gücünde ciddî kayıplara sebebiyet verecek çapa ulaştı.
Nihayetinde, Arab dünyasındaki servetin gücü ortaya çıktı ve Amerikalılar 80 bin Sünnîyi maaşlı asker kadrosuna kattı, onları maaşa bağlayarak, Amerikalıları öldürmelerini önlemiş oldu. Bu misal, ABD’nin Irak’ta savaşı nasıl kazandığının bir göstergesidir. Iraklılar hürriyetlerini Amerikan dolarları için sattı.
Düşünsenize, birkaç bin Sünnî, süper güç Amerika’yı, Bağdad’ın işgali başarısından veya Irak’ın çoğunun işgalinden sonra, durdurmayı başardı. Şayet, Şiîler de, Sünnîlerle birleşseydi ve işgalcilere karşı savaşsaydı, ABD geri püskürtülecek ve ülkeden atılacaktı. Bu netice mümkün değil, çünkü Şiîler, Saddam Hüseyin idaresi altında kendilerini yönetmiş olan Sünnîlerden intikam almak istedi.
İşte bu yüzden Irak, bir milyon ölü, 4 milyon yersiz yurtsuz insanı ve ülke dışına kaçmış yetişmiş insanlarıyla bir virane hâlinde. Irak, Amerikan kuklası Malikî idaresi altında, Amerikan vesayeti altında olan bir devlettir.
Müslümanlar, kendi ülkelerini ele geçirenlerden daha çok kendilerinden nefret edip, korktuğu sürece, yenilmiş halk olarak kalmaya devam edecektir.
*Dr. Paul Craig Roberts, Reagan hükümetinde Hazine Bakanı Yardımcısı ve Wall Street Journal gazetesinin yardımcı editörüydü.
Bu makale Gazeteci-Yazar Fazıl Duygun tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara