Gensoru reddedildi
CHP'nin İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında verdiği gensoru önergesinin gündeme alınması reddedildi.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-02-25 16:53:00
GÖRÜŞMELERDE NELER YAŞANDI?
Gensoru görüşmelerinde ilk sözü, önerge sahipleri adına CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay aldı.
CHP'li Serter, Habur'u eleştirirken Silivri'yi savundu
CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter, ''Ergenekon davasında bir komutan ya da üniversite rektörü alınıyor, 7-8 saat sorgulanıyor. Peki Habur'da 34 kişi 4 saatte nasıl sorgulanıyor? Biri Silivri hukuku'dur, diğeri Habur hukuku'' dedi.
TBMM Genel Kurulunda, CHP'nin, İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında verdiği gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmamasına ilişkin görüşmeler sürüyor.
CHP Grubu adına söz alan İstanbul Milletvekili Nur Serter, konuşması sırasında AK Parti'li milletvekillerin oturdukları sıraların büyük kısmının boş olduğunu belirterek, söyleyeceklerine tahammüllerinin olmadığını ifade etti.
İçişleri Bakanı Atalay'ın Habur'dan girişler olmadan önce Atatürk Orman Çiftliğinde (AOÇ) kapatılan DTP'nin Genel Başkanı Ahmet Türk ve bazı DTP'li milletvekilleriyle görüştüğünü anımsatan Serter, gizli görüşme yapılmaya neden ihtiyaç duyulduğunu sordu.
Bu gizli görüşmeyi ifşa eden AOÇ çalışanı 2 kişinin işine son verildiğini ileri süren Serter, görüşmenin gizlenememesi üzerine İçişleri Bakanı Atalay ve kapatılan DTP'li milletvekillerin açıklama yapmak zorunda kaldıklarını söyledi.
Habur'dan girişler yapıldıktan 3 gün sonra Atalay'ın, yapılan görüşmede ''DTP'yi, 'şov yapmayın, provokasyon yapmayın, sürece zarar verirsiniz' diyerek uyardığını'' açıkladığını anlatan Serter, ''Sayın Bakanın demek ki böyle bir özel yeteneği var, Habur'dan girişler olmadan önce şov yapılacağını bilebiliyor. Bakan, böyle bir özel yeteneğe sahipse, Habur'da olanları engellemediği için suçludur'' dedi.
-''AKP, TERÖRE TESLİM OLMUŞTUR''-
Hatip Dicle'nin ''Hakim ve savcı ayarlandı, gelenlerin geçeceği sözü verildi'' şeklinde açıklama yaptığını anımsatan Serter, Habur'dan girişlerden bir gün önce bir gazetenin manşetinde yer alan ''4 saatte geçecekler'' başlıklı haberini gösterdi.
Serter, ''Habur'dan gelenlerin serbest bırakılmasına dair söz verilmiştir. Sorgulama ve yargılama öncesinde bu sözü İçişleri Bakanı hangi yetkiyle vermiştir. 34 kişinin 4 saat içinde serbest bırakılacakları sözü de verilmiştir'' diye konuştu.
''Habur'da, Adalet Bakanlığının üst düzey yetkilileri, Adalet Bakanlığı müsteşarı ne aramaktadır? Adalet Bakanlığı Müsteşarı bu ayarlama işini, gerçekleştirmek için mi oraya gönderilmiştir? Yoksa, sorgu sırasında etkin pişmanlık hükmünden yararlanmak üzere sorguya alanlar, 'Biz pişman değiliz. Buraya Abdullah Öcalan'ın talimatıyla geldik. O bizim önderimizdir' deyip, ona övgüler düzerken, bunların tutanaklarda yer almasını engellemek için mi orada görevlendirilmişlerdir?'' şeklindeki sorularının cevaplandırılmasını beklediğini kaydeden Serter, ''Habur'a, Adalet Bakanlığı Müsteşarının ve görevlilerinin dışında devlet taşınmıştır. Devlet Habur'da teröristlerin ayağına götürülmüştür. Ne yazık ki AKP, Habur'da teröre teslim olmuştur'' dedi.
-''BİRİ SİLİVRİ, DİĞERİ HABUR HUKUKU''-
AK Parti'nin yargı terminolojisi, yeni bir terminoloji olarak Türkiye'nin gündemine girdiğini ifade eden Serter, AK Parti'ye göre tarafsız yargı ve ideolojik yargı şeklinde iki tür yargı olduğunu ileri sürdü.
Tarafsız yargının AK Parti'den yana taraf olan, baskı altına alınabilen, Cumhuriyetçi aydınları üst düzey komutanları, yargıda hukukun üstünlüğünü savunan yargı mensuplarını tutuklayıp, gözaltına alanlar olduğunu; ideolojik yargının ise Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HYSK'dan ibaret olduğunu, bunların AK Parti tarafından yargı darbesi yapmakla suçlanan ideolojik yargıyı temsil ettiklerini ileri sürdü.
AK Parti ile birlikte Türkiye'de görülen davalarda, farklı farklı hukuk anlayışlarına tanık olunduğunu iddia eden Serter, şöyle devam etti:
''Ergenekon davasında bir komutan ya da üniversite rektörü alınıyor, 7-8 saat sorgulanıyor. Peki Habur'da 34 kişi 4 saatte nasıl sorgulanıyor? Sorgulanır, sorgulanır, biri Silivri Hukuku'dur, diğeri Habur hukukudur. Bir de deniz Feneri hukuku var. Onu unutmayalım, ayrıcalıklı, koruma altına alınan yayın yasağı getirilen bir dolandırıcılık davası, AKP'nin himayesi altında devam etmektedir.
AKP, Türkiye'de hukukta çığır açmıştır. Bazı AKP'li milletvekillerinin sözleriyle, ''fişledikleri kanı bozukların', kanıtla değil, iddia ile mahkum etme sürecini AKP başlatarak, Türk hukuk tarihine kapkara bir leke olarak geçirmiştir. AKP'nin Türkiye'de hukuka, hukukun saygınlığına, hukuk anlayışına verdiği zarar çok büyüktür. O nedenle İçişleri Bakanının hukuku ayarlaması, aslında AKP'nin temayülü geliştirdiği süreç içinde doğal yaklaşımıdır. Böyle bir hukuk anlayışına sahip olan siyasi partinin İçişleri Bakanının hukuku ayarlaması, aslında kendi içinde meşruiyet göstergesidir.''
CHP'li Serter, ''terör örgütü ile gizli pazarlık yaparak, hukuku yok sayan, bu konuda, özel bir yargı düzeni kurarak, devletin olanaklarını seferber eden, terör örgütü üyelerinin ifadelerini tutanaklara geçirtmeyen, terörle Mücadele Kanunu'nun 221. maddesine aykırı işlem yapılması konusunda yargıyı baskı altında tuttuğu'' gerekçesiyle İçişleri Bakanı Beşir Atalay hakkında gensoru açılmasını teklif ettiklerini söyledi.
-''YA CHP'NİN O GÜNKÜ RAPORLARI YANLIŞTI...''-
BDP Grup Başkanvekili Bengi Yıldız ise Habur'daki gelişmelerin doğru algılanamadığını belirterek, ''Aslında Habur süreci, Türkiye'de Kürt sorunundan, çözümden ve halklarımızın ekmek su kadar ihtiyacı olan barıştan kimin ne anladığını, kimlerin savaştan ne beklendiğini, kimlerin anaların ağlamasından yana olduğunu, kimlerin cenazeler üzerinden siyaset yaptığını çok açık bir biçimde ortaya koymuştur'' dedi.
Sürece karşı çıkan CHP Lideri Deniz Baykal'ın 2002'de Diyarbakır'da düzenlediği seçim mitingindeki konuşmalarını anımsatan Yıldız, ''Barıştan, aftan, dağdakiyle kucaklaşmaktan bahseden Sayın Baykal, peki Habur süreci de dağdakilerle ovadakilerin kucaklaşması değil miydi? Hani kucaklaşmaktan yanaydınız? İlk kez o dağdakiler sağ salim ailelerine kavuştu. Bundan niye rahatsızlık duydunuz?'' diye sordu.
CHP'nin parti programında ve 1999 raporunda yer alan görüşleri dile getiren Yıldız, şöyle devam etti:
''11 yıl önce anadilde eğitimi savunan Sayın Baykal şimdi ne diyor; 'anadilde eğitim ülkeyi böler' diyor. İşte asıl Türkiye'yi bölecek olan dil budur. Ya CHP'nin o günkü raporları yanlıştı, bölücüydü ya da bugünkü CHP zihniyeti yanlış yerde duruyor. Bunun takdirini kamuoyuna bırakıyoruz. Bugün demokratikleşmeden insan haklarına, kalkınmadan sosyal refaha kadar Türkiye'nin yaşadığı temel krizlerin en önemli nedeni neredeyse Cumhuriyetle yaşıt olan bu Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür. Ekonomik olanaklarını bu savaşta heba eden, savunmada dışa bağımlı hale gelen Türkiye'yi bu noktaya getiren, Kürt sorununu savaşla, imhayla bastırma, yok etme politikalarıdır. Bu politikaların iç barışa hizmet etmediğini, Türkiye'nin dış güçlere daha fazla teslim olmasına zemin sunduğunu herkes çok iyi görmelidir.''
-''YAŞANACAKLARIN VEBALİ SİYASİLERE...''-
Bengi Yıldız, gelinen noktada Türkiye'nin çok ciddi bir siyasi tıkanmayla karşı karşıya olduğunu, bu krizin aşılması için ortak bir çözüm üretilmesinin kaçınılmaz olduğunu kaydetti.
Yıldız, ''Kürt sorunu, Türkiye'nin kaderini doğrudan ilgilendirmesi hasebiyle siyaset üstü, partiler üstü bir anlayış ve yaklaşımla ele almak durumundayız. Esas olan gençlerimizin ölmesini önlemek, anaların gözyaşını dindirmektir. Bu açıdan herkesin ortak bir sorumluluk duygusuyla yaklaşması, ölümlerin durdurulması için elini taşın altına koyması gerekir. Yoksa yaşanacakların vebali siyasilere ve ülkeyi yönetenlere ait olacaktır'' diye konuştu.
Türkiye'nin uluslararası sözleşmelerde anadile ilişkin çekinceler koymasının, Kürtleri rencide ettiğini söyleyen Yıldız, ''Devlet, Türkiye'de yaşayan tüm farklılıkları koruyan ve kollayan bir devlet olduğu süreci güçlenir ve demokratikleşir. Bu açıdan Türkiye'deki bütün farklı kimlik ve kültürlerin haklarını tanımlayan ve güvence altına alan bir yasal, anayasal değişiklik elzemdir'' dedi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara