Dolar

34,8736

Euro

36,7156

Altın

3.035,88

Bist

10.124,00

HSYK'nın asıl hedefi Ergenekon

İstanbul Barosu'nun eski Başkanı Yücel Sayman: HSYK'nın Erzurum kararı, Ergenekon davasına Yargıtay yolunu açıyor. Yargıtay da işi askeri mahkemeye devredebilir.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-02-22 15:46:00

HSYK'nın asıl hedefi Ergenekon
“Erzurum’un bir adım sonrası, İstanbul’da Ergenekon davasının da Özel Yetkili Savcılardan alınması olabilir. Ergenekon, böylece Veli Küçük gibi isimlerle kapatılır.”

“HSYK, Ergenekon davasının Yargıtay’a taşınması imkânını sağladı. Kafes gibi davalar, Erzincan Savcısı’nın davasıyla birleştirilip Yargıtay’da görülebilir artık.”

“İstanbul, Savcı’yı yargılamaya gerek görmezse kurgu bozulacak. Yargıtay’a gitmeyecek dava. Ulusalcılar, “Niye dava açmıyorsunuz” diye bağıracak.”


İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yücel Sayman'a göre, Erzurum kararı Ergenekon davasının da özel yetkili savcılardan alınmasına yol açabilir: En azından ıslak imza, Kafes Planı Yargıtay'a gider. AKP karşıtı kamp, "Dava Yargıtay'da birleşsin" diyecek.

Sayman şöyle devam ediyor: Yargıtay "Bunlar askeri suç" deyip yargılamayı askeri mahkemeye devretme kararı verebilir. Ergenekon davası böyle ulusalcı güçler tarafından tasfiye edilebilir. Dava, Veli Küçük gibi isimlerle kapatılır. İşte Sayman'ın çarpıcı iddiaları...

Röportaj: Neşe Düzel

NEDEN: YÜCEL SAYMAN

Türkiye’de insanların mesafeli durduğu, pek ilgilenmediği hukuk, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun kararıyla bir anda toplumsal bir skandala dönüştü. Hukukçular, kararla ilgili taban tabana zıt yorumlarıyla tam anlamıyla ikiye ayrıldılar. Artık karşımızdaki durum, bütün ülkeyi hukuktan ve hukukçulardan kuşkulandıracak noktaya geldi. Hukukçularımız neden ikiye ayrıldı? HSYK’nın bir savcıyı görevden alma yetkisi var mı? Bugün Türkiye’nin karşılaştığı ve tartıştığı konular hukuki mi ideolojik mi? Hukukçular, Türkiye’de hukuku bir silah gibi mi kullanıyor? Yüksek yargı, orgenerallerin sorguya çağrılmasını engellemeye mi uğraşıyor? Hukuk sistemini, hukukçular tarafından çiğnenmekten nasıl kurtaracağız? Cemaatlerle ilgili bir soruşturma da engellenmiş gibi gözüküyor. Cemaatler soruşturması ne olacak? Bunları İstanbul Barosu’nun altı yıl başkanlığını yapmış olan önde gelen hukukçularımızdan Ticaret Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Yücel Sayman’a sorduk. Sayman, “Yüksek yargıya, ‘Türklük ve Atatürk milliyetçiliğine oturtulan ideolojiyi koru’ görevi verilmiş bizde” derken, son dönemin büyük hukuk skandallarından biri olan Prof. Baskın Oran örneğini verdi. “Oran’ın davasında bu ideoloji, Yargıtay’ın kararıyla açıkça ortaya çıktı. Baskın’a, şu söylendi: ‘Sen Ermenilerin çıkarttığı bir gazetede yazıyorsun. Zaten burada yazıyorsan, devletin ideolojisine aykırı şeyler söylüyorsun demektir. O zaman sen, başkaları tarafından ‘satılmış’ diye hakaret edilmeyi hak ediyorsun. Aynı şeyleri Milliyet gazetesinde Bulgar veya Yunan Türkleri lehine söyle, o zaman sana hakaret edilemez. Sana ‘satılmış’ diyenler mahkûm edilir.’ Baskın’a işte bu söylendi” dedi.

* * *

NEŞE DÜZEL: Hukuk bir anda toplumsal bir skandala dönüştü. Hukukçularımız ikiye ayrıldı. Ne oluyor?

YÜCEL SAYMAN: Şuradan başlayalım. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ne yaptı? Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılarının yetkilerini kaldırdı. “O savcılara özel yetkilerini ben verdim ve ben kaldırırım” dedi.

Ama şimdi herkes HSYK’nın yetkili olup olmadığını tartışıyor. Bir taraf yetkisi var diyor, bir taraf yetkisi yok diyor. HSYK’nın niye yetkisi yok bir savcıyı görevden almaya?

Hayır, böyle bir yetkisi var. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir savcıyı görevden alabilir ve bir savcının özel yetkisini kaldırabilir. Bunları yapmaya yetkisi var. İdare hukukunun genel prensibidir bu. Yetkiyi veren, o yetkiyi alabilir. Ama HSYK’nın, bir savcının bir soruşturmayla ilgili yetkili olup olmadığına karar verme yetkisi yok.

Anlamadım...

Bir savcının bir soruşturmayla yetkili olup olmadığına ancak yargı karar verebilir. Yani, mahkemeler karar verebilir. Sorun, buradan doğuyor. Ama kimse bunu tartışmıyor. HSYK, savcının yetkisini keyfi olarak asla alamaz. Mutlaka bir gerekçesinin olması gerekir. Burada vahim olan HSYK’nın gerekçesi...

Biz HSYK’nın bu kararına ve gerekçesine hangi hukuki süreçten geçerek geldik? Bunu benim de anlayabileceğim bir biçimde anlattıktan sonra, HSYK’nın gerekçesini söyleyebilir misiniz?

Biliyorsunuz... AB’ye uyum çerçevesinde Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldırıldı ve DGM’lerin gördüğü suçları görmek üzere bazı illerin Ağır Ceza Mahkemeleri görevlendirildi. Bunlara, “Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri” adı verildi. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250. maddesi de, hangi suçların Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nin yetki alanına girdiğini düzenledi. Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi de, işte HSYK tarafından “Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi” olarak görevlendirilen bir mahkeme. Erzurum’un yetki alanı Erzincan’ı da kapsıyor.

Yani...

Erzincan’da, 250. Madde’nin kapsamına giren bir suç işlendiğinde, Erzurum Özel Yetkili Mahkemesi bu suça bakmakla görevli oluyor. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250. maddesinin bir de üçüncü fıkrası var. Bu fıkra, “250. Madde’de belirtilen suçları işlediği öne sürülen kişiler Özel Yetkili Mahkemelerde yargılanırlar” diyor ve bir ‘istisna’ getiriyor. O da şu... “Suçu işlediği ileri sürülen kişi, eğer başka kanunlara göre Anayasa Mahkemesi’nde veya Yargıtay’da yargılanması gerekiyorsa, o zaman o kişi, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmaz, yüksek mahkemelerde yargılanır” diyor. Yani buna göre, suçu işlediği öne sürülen kişi birincil derecede yargıç veya savcıysa, ancak Yargıtay’da yargılanabilir.

Erzincan Başsavcısı Cihaner, Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nde değil Yargıtay’da yargılanabilir öyle mi?

Evet. Aslında tartışma, yargılamayı kimin yapacağında değil, soruşturmayı kimin yapacağında çıkıyor. Çünkü CMK’da buna ilişkin bir düzenleme yok. Kanun’un 251. maddesi, “250. Madde’ye giren suçların soruşturmasını Özel Yetkili Savcı yapar” diyor. Yargılama için getirdiği istisnayı, soruşturma için getirmiyor. Dolayısıyla Erzurum Özel Yetkili Savcısı, “Kanun, soruşturma yetkisini bana veriyor” demekte haklı. Çünkü o, 251. Madde’ye dayanarak Erzincan Savcısı’nı soruşturuyor. HSYK ise, “250. Madde’de yargılamayla ilgili getirilen istisna, soruşturmayla da ilgili. Erzincan Savcısı, Yargıtay Kanunu’na göre soruşturulmalı. Özel Yetkili Erzurum Savcısı onu soruşturamaz” diyor. Bir kesim Erzurum Savcısı’nın, bir kesim de HSYK’nın yorumunu savunuyor.

Bütün yasalar, böyle iki karşıt ve farklı yoruma açık mıdır?

Dünyadaki bütün yasalar böyledir. Hukukta yorum farkı olabilir. Olmalıdır da. Çünkü hukuk böyle oluşur. Ama hukukta bazı şeyler vardır ki, bunlar kesindir. Erzurum olayında da kesin olan şudur. Eğer hukuk kurallarının uygulanmasında bir tartışma, ihtilaf çıkarsa, bu ihtilafı ancak mahkeme çözer. Şimdi, Erzurum Özel Yetkili Savcısı’nın Erzincan Savcısı’nı soruşturup soruşturamayacağıyla ilgili bir ihtilaf çıktı...

Evet... Buraya kadar normal. Sonra ne oldu?

Mahkemelerin çözmesi gereken bir konuyu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu çözdü. İşin vahameti burada. Erzurum Savcısı’nın yetkili mi yetkisiz mi olduğuna HSYK asla karar veremez. Buna ancak yargı karar verir. HSYK yargı organı değildir. Erzurum kararında, HSYK yargının yerine geçti. Erzurum Özel Yetkili Savcılarına, “Siz Erzincan Savcısı’nı soruşturarak ve tutuklayarak yetkinizi aştınız. Siz bu soruşturmayı yapamazsınız” kararını verdi ve savcıların özel yetkilerini kaldırdı. HSYK’nın böyle bir gerekçeye, karara dayanarak savcıların özel yetkilerini kaldırma yetkisi yok. Aynı hukuka aykırılık Şemdinli davasında da olmuştu.

Şemdinli olayıyla Erzurum olayı hangi yönden benziyorlar?

Şemdinli davasının savcısı soruşturmasını yaptı ve iddianamesini mahkemeye sundu. HSYK, iddianameyi hukuka ve usule aykırı gördü ve savcıyı görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle görevden aldı. Yani HSYK, yargının yerine geçti ve iddianameyi denetledi. HSYK’nın böyle bir yetkisi asla yok! Bu yetki, mahkemeye yani yargıya aittir. Üstelik mahkeme, savcının iddianamesini hukuka ve usule uygun buldu, kabul etti. Bu iddianameye dayanarak yargılamayı yaptı.

HSYK, böylesine bir hukuka aykırılığı niye yaptı?

Şemdinli davasının içeriğine, bu davada yargılananlara baktığınızda bunu anlıyorsunuz. HSYK, Türkiye’deki siyasi düşüncenin, kamplaşmanın yanında yer alıp hukuki işlem yapıyor, mevcut sistemi korumaya çalışıyor.

Savcılar, hangi hallerde yaptıkları soruşturmadan alınırlar?

Savcının özel yaşamındaki disiplinsizlik, savcılıkla bağdaşmayan eylemleri gibi çeşitli nedenleri olabilir bunun. Ama HSYK, bir savcıyı yetkisizsin ya da yetkini aştın diye görevden alamaz.

Hukukçular da Türkiye’de hukuku bir silah gibi mi kullanıyor? Farklı fikirdeki hukukçular birbirlerini hukukla mı vurmaya çalışıyor?

Hukukçuların, kendi siyasi ve ideolojik anlayışlarına göre hukuku yorumlamaları engellenmemelidir. Çünkü hukuk ancak böyle gelişebilir. Ama hukuk, bazı kurumların ve siyasi hareketlerin elinde bir silah haline geliyorsa ve kullanılıyorsa, bu vahimdir. Türkiye’de açıkça bu durum yaşanıyor. Üstelik ileride daha da vahim durumlar yaşanabilir.

Daha vahim ne olabilir ki?

Ergenekon, Türkiye’nin en önemli davası. Erzincan Başsavcısı’nın dosyası İstanbul’a gönderildi. İstanbul’daki savcılar, Erzincan Savcısı’yla ilgili önlerine gelen soruşturmayı sürdürürlerse, HSYK’nın kendi kararıyla çelişmemesi, kendi gerekçesini çürütmemesi için, Erzurum Savcısı’na yaptığını Ergenekon Savcılarına da yapması, onların da özel yetkilerini kaldırması lazım. Bu yüzden Erzurum’da başlatılan süreç İstanbul’da devam ettirilebilir! Ayrıca...

Evet, ayrıca?

Diyelim ki Erzincan Başsavcısı’nın hakkında dava açıldı. Bu savcı nerede yargılanacak? Yargıtay’da yargılanacak. Üstelik de Ergenekon davasında öne sürülen iddialardan ve suçlardan biriyle bu savcı Yargıtay’da yargılanacak. O zaman ne olacak? Ergenekon’da davanın birleştirilmesi istenecek. Çünkü davanın biri Yargıtay’da diğeri İstanbul’da Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nde, yani Silivri’de görülüyor.

Erzincan olayının bir adım sonrası Silivri’deki Ergenekon davasının da özel yetkili savcıların ve mahkemelerin elinden alınması olabilir mi?

Olabilir. Taraflar mücadeleyi farklı yürüteceklerse, böyle bir kurgu yapılabilir. Bu durumda, Ergenekon davasının tümü Yargıtay’a alınmasa bile, en azından ıslak imza, Kafes Planı Yargıtay’a gider. Zaten göreceksiniz... AKP karşıtı kamp, “dava, Yargıtay’da birleşsin” diye ısrar edecek. Ben en iyi ihtimali söylüyorum tabii. Bu davalar Yargıtay’a gittiği zaman, Yargıtay bu suçlara, “bunlar askerî suç” der ve yargılamayı ayırabilir. Yargılamanın askerî mahkemede yapılmasına karar verebilir.

Ergenekon davası böylece biter mi?

Evet. Ergenekon davası böylece ulusalcı güçler tarafından tasfiye edilebilir. Bir takım isimleri gözden çıkarmışlar zaten. Ergenekon davası, Veli Küçük gibi isimlerle kapatılabilir. Çünkü HSYK’nın Erzurum kararı, Ergenekon davasının Yargıtay’a taşınması imkânını sağladı. Eğer Erzincan Savcısı Yargıtay’da yargılanırsa, Ergenekon’un bazı davaları, onun davasıyla Yargıtay’da görülmek üzere birleştirilmek istenecek. Böylece Ergenekon soruşturmasına karşı çıkan kamp büyük bir atağa geçecek. Ama Silivri Mahkemesi, Erzincan Savcısı’nın yargılanmasına gerek olmadığına karar verirse...

İşte o zaman ne olur?

Konu, Yargıtay’a gitmeyecek ve bu kez bu kesim, “Niye dava açmıyorsun? Niye savcıyı yargılamıyorsun? Madem yargılanmasına gerek yoktu niye tutuklandı” diye müthiş bir tartışma, kavga başlatacak.

Bütün bunlara, bu ülkede ‘hukuk’ deniyor. Yüksek yargının, bir savcının yetkisi konusunda ortak bir cephe oluşturmasını nasıl açıklamamız gerekiyor?

Bizde, devletin hiçbir kurumunda demokrasi yok. Bu devletin yapısı, antidemokratik, despotik bir yapı. İdeolojisi de, Atatürk milliyetçiliği ve Türklük üzerinde kaynaşmış bir toplum yaratmak. Devlet, kurumlarını, ‘bu ideolojiyi korumakla’ görevlendiriyor. Onlar da, bireylere bu ideoloji çerçevesinde yaklaşıyorlar. 1982 Anayasası, devletin kurumlarını ve yargıyı bu ideolojiye uygun oluşturdu. Yüksek yargıyı generaller kurdu. İlk üyelerini, bu ideolojiyi sürdürecek ve uygulayacak olan kişilerden atadılar. Ama aradan yirmi yıl geçti.

Yargı değişti mi?

Zamanla yüksek yargıdaki bu kişiler emekli oldukça, kendi yerlerine iki, üç aday gösterdiler. Yeni üyeler, onların adayları arasından cumhurbaşkanı tarafından seçildi. Burada bütün tasarım, cumhurbaşkanının kendilerinden, aynı ideolojiden olmasıydı. Çünkü cumhurbaşkanının yetkileri çok genişti. Yüksek yargının üyelerini yargıçlar seçmiyordu. Yargıtay, Danıştay ya da Anayasa Mahkemesi’nin gösterdiği üç aday arasından, cumhurbaşkanı seçiyordu. Ama sonra hiç beklemedikleri bir şey oldu. Sistem ters döndü. Çoğunluk partisinin oluşturduğu hükümetle cumhurbaşkanı aynı görüşten oldu. Bu, onlar için en büyük tehlikeydi. Bütün kavga burada koptu. Çünkü seçilmiş hükümetle cumhurbaşkanı uyum içinde olduğu zaman 12 Eylül anayasal sistemi iflas ederdi.

Nitekim etti. Yüksek yargı aslında şimdi ne yapmak istiyor?

12 Eylül Anayasası’nın getirdiği sistemi korumak istiyor. Eskiden bunu yapmak daha kolaydı. Çünkü devlet politikası diye bir şey vardı. Seçimle gelen siyasi iktidarın önüne bu politikayı koyuyorlardı. Ona, “Sen asla devlet politikalarına karışma. Sen bu devlet politikasına uy ve sana ayrılan şu sınırlar içinde oyna” diyorlardı. Zaten aksi olup da hükümet, devlet politikasıyla çatıştığında, sistemin mekanizmaları devreye giriyor ve parti kapatılıyordu. Bugün AKP, “Devlet politikası, siyasi iktidarın politikasıdır. Devletin politikasını siyasi iktidarlar belirler. Demokratik yol budur” diyor.

28 Şubat brifinglerine giden, 27 Nisan muhtırasına ses çıkarmayan yüksek yargı, neden Ergenekon soruşturmasını engellemeye çalışan bir görüntü veriyor şimdi?

Brifinge gidiyorlar çünkü devlet politikasını oluşturan ve koruyacak olan baş aktör ordu, onları göreve çağırıyor. Ordu, onlara devlet politikasının ne olduğunu, tehdidin nereden geldiğini anlatıyor. Ama şimdi Ergenekon davası, o baş aktörün içinde olan bitenleri, çeteleri, darbe girişimlerini, bütün çelişkileri ortaya çıkarıyor, kamuoyunun gözü önüne koyuyor. Kısacası şimdi baş aktör tartışmaya açıldı, ona dokunuldu. Baş aktör bunlara, “Beni yalnız bırakmayın. Ben şu anda darbe yapamayacağım. Hot zot yapamayacağım. Biraz da siz mücadele edin” diyor. Kurgu bu şekilde yürüyor...

Ergenekon soruşturmasını engellemek isteyen bir güç mü var hukuk sisteminin içinde?

Var tabii. Hukuka aykırılıklarla dolu bir mücadele yaşanıyor. CHP bir yandan, MHP diğer yandan, HSYK bir başka yandan ağız birliği etmişçesine aynı şeyleri söylüyorlar, aynı hukuksuzlukları söylüyorlar. CHP’lilerin Erzincan Savcısı’nı tutukevinde ziyarete gitmeleri, Yargıtay’ın HSYK’yı tebrik etmesi bu kucaklaşmayı gösteriyor.

Kime karşı kucaklaşıyorlar?

AKP’ye karşı kucaklaştıklarını, birleştiklerini söylüyorlar ama... Aslında 1982 Anayasası’nı kullanabilmek ve sistemi kendi denetimlerinde yürütebilmek için demokrasiye karşı, halka karşı mücadele ediyorlar. “Halka ve demokrasiye karşıyız” diyemeyecekleri için de, buna “AKP’ye karşı mücadele” diyorlar. Ama aslında demokrasiye karşı bir kamplaşma bu. Ergenekon soruşturması ve davası ise kesinlikle bir demokrasi mücadelesidir. Bu süreç, ceberut sistemi ve bu sistemin içindeki karanlıkları, suçları ortaya çıkarıyor.

Öte yandan cemaatlerle ilgili bir soruşturma da engellenmiş gibi gözüküyor. Erzincan başsavcısı Cihaner’in başlattığı ama bitiremediği cemaatler soruşturması şimdi ne olacak?

Yeni bir soruşturma açılması gerekiyor, çünkü söylentiler üzerinden hareket edersek, tarikatlarla, İsmailağa cemaatiyle ilgili bir soruşturmaydı bu... Erzincan Başsavcısı Cihaner, bunu bir örgüt suçu olarak niteledi. Erzurum Özel Yetkili Savcısı da, “Örgüt suçuna bakmak benim yetkim” dedi ve soruşturmayı Erzincan’ın elinden aldı. Cemaatlerle ilgili iddia edilenlerin, Kafes Planı’nın öngördüğü uygulamalar olduğunu söyledi ve bu soruşturmayı Kafes Planı’nın içine soktu. Erzurum Savcısı’nın işlemleri, “siyasetten ve ideolojiden arınmıştır, mükemmeldir” diye bir şey yok.

O soruşturma devam edecek mi?

Devam etmeli.

Erzurum Savcısı’nın görevden alınması, sadece Cihaner’le mi ilgili yoksa Üçüncü Ordu Komutanı’nın aynı savcılar tarafından sorguya çağrılmasının da bu kararda bir rolü var mı? Çünkü bu soruşturma yeni başlamadı, epeydir sürüyordu. Niye HSYK birden devreye girdi?

Bu, işin arka planı tabii... Çünkü Erzurum Özel Yetkili Savcısı, ifadesini almak üzere ordu komutanını da çağırdı. Belli ki, ifadeye gelmezse zorla getirilmesini sağlayacaktı. HSYK, şimdilik böyle bir durumu ortadan kaldırmış oluyor.

Bir soruşturmanın ortasında savcıya böyle müdahale etmek yargıya müdahale etmek anlamına gelir mi?

Yargıya müdahalenin daniskasıdır bu. Aslında suç işliyorlar.

Hukuk sistemimizi düzeltmek için ne yapmalıyız?

Bu Anayasa’yla hukuk sistemi düzelmez. Anayasa’yı toptan değiştirmek lazım. Yargı reformu bize biraz nefes aldırır ama, siyasi iktidarın da yargıya müdahale etmesinin önünü kesmek lazım. Mesela, “HSYK’nın üye sayısı arttırılsın. Üyelerin bir kısmını esas yargılamayı yapan yargıçlar ve savcılar seçsin. Bir kısmını da parlamento seçsin” deniyor. Parlamentonun seçmesi son derece demokratiktir. Ama Türkiye’deki mevcut anayasayla bu büyük bir tehlikedir.

Niye?

Çünkü Türkiye’de temsili demokrasi yok. Yüksek seçim barajlarıyla, partilerdeki lider vesayetiyle, grup kararlarıyla. parlamentodaki kararların milletvekillerinin özgür iradesiyle verilmemesiyle, anayasa tümden değiştirilmeden yapılacak bir hukuk reformu tehlike yaratıyor aynı zamanda. Önemli olan, hiçbir siyasi iktidarın ve kurumun yargıyı yönlendirememesidir. Bu Anayasa’yla hukuk sistemi düzelmez. Esas sorun devletin yapılanması sorunudur. Devletin yapısını değiştirmedikçe ve demokratikleştirmedikçe, yapılacak her hukuk reformu yarım yamalak olur.

Taraf

Haber Ara