Sibel Erarslan'dan neden korkuyorlar?
Balyoz Planı’nda adı geçen gazetecilerden Vakit yazarı Sibel Eraslan 28 Şubat’ta da acılar çektiğini belirterek “Hrant Dink’ten sonra en dezavantajlı gazeteci bendim” diyor.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-02-20 01:13:00
Taraf gazetesinin deşifre ettiği Balyoz Planı’ndan çıkan ‘tutuklanacak gazeteciler’ listesinde yer alan isimlerden biri de Vakit gazetesi yazarı ve edebiyatçı Sibel Eraslan’dı. Eraslan, basın açıklamasıyla kalmayıp Nazlı Ilıcak’la birlikte Beşiktaş Adliyesi’ne giderek suç duyurusunu içeren dilekçeyi Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı’ya teslim etmişti. Bir avukat olarak eski DGM binasını iyi tanıdığını söyleyen Eraslan, bu binada Ergenekon sanıklarının sorgulamalarının da yapıldığını hatırlatınca, çok önemli bir açıklama yapıyor: “Geçtiğimiz sene 11 Şubat’ta Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’nin daveti üzerine öğrendim ki Ergenekon Terör Örgütü’nün ölüm listesinde yer alıyorum. Yalnızca, Balyoz’da ‘tutuklanacak’ bir gazeteci değilim. Aynı zamanda bir terör örgütünün ‘öldürülecekler’ listesindeyim. Bir yıldır bu uyarıyla yaşıyorum.” Balyoz’u, Ergenekon’dan bağımsız görmediğini söyleyen Sibel Eraslan, “Ergenekon bir çatı ve bu çatının altında pek çok küçük cephe var. Bu cepheler; Ayışığı, Yakamoz, Eldiven, Kafes ve Balyoz gibi planlarla ortaya çıkıyor. Bütün bu ihtilal hesapları tabii ki birbiriyle ilintili. Bunların, birbiriyle teşrik-i mesai yapanların planları olduğunu düşünüyorum.” diyor.
NETAŞ’TAN UZAK DURUYORUM
Balyoz’un en çarpıcı yanının ‘küçük ve gerçek kişiler üzerinde bu kadar rahat harp oyunu oynanabilmesi’ olduğunu söyleyen Eraslan, bu tür planlardan korkmamanın imkânsız olduğunu; ancak 28 Şubat’ta yaşadığı acıların kendisini uyanık ve diri tuttuğunu söylüyor: “28 Şubat sürecinde 15-16 yaşındaki çocuklarım, elleri kelepçelenerek okullarından alındı. Küçükköy İmam Hatip Lisesi’nin çevresindeki yüksek binaların üzerine keskin nişancılar gönderildi. O zaman İstanbul Hukuk Bürosu avukatlarındandım. Karakollara yetişemiyorduk. Avukatlar da gözaltına alınıyordu. Ofisler basılıyordu; yorgancıdan muslukçuya herkes fişlenmişti. Tanıdığım aileler içinde; evin erkeği, eşinin başörtüsünü çıkararak kariyerine devam etmesini istediği için çok sayıda boşanma gördüm.
Balyoz’u okuduktan sonra bütün bu karanlığı yeniden hatırladığını belirten Eraslan, planda tutuklanacak isimlerin Ümraniye’deki NETAŞ binasına toplanacağını okuduktan sonra daha da ürktüğünü dile getiriyor: “NETAŞ, benim evime 5 dakika mesafede. Her gün onun önündeki durakta otobüse biniyordum. Ama plan deşifre olduğundan beri binmiyorum. Binmek istemiyorum. Oraya yakın durmak bile istemiyorum.”
DİNK’TEN SONRA EN DEZAVANTAJLI BENDİM
1999 yılında, sivil olmasına rağmen, askerî mahkemenin mahkûm ettiği ve askerî cezaevine gönderdiği yazar Yaşar Kaplan’ın yerine Vakit’te yazmaya başlayan Sibel Eraslan, başörtüsü ve kadın sorunlarıyla ilgili konulardaki aktivist kimliği nedeniyle Balyoz’un hedefleri arasına girmiş olabileceğini vurguluyor. Sokaktan geldiğini belirten deneyimli gazeteci, Ermeni kimliğinden ötürü listeye giren Hrant Dink’ten sonra ‘en dezavantajlı’ kişinin kendisi olduğunu söylüyor. Bu düşüncesini şöyle temellendiriyor: “Diğer gazeteciler yaşları ve demokrasi mücadelesindeki ciddi karizmalarıyla da öne çıkıyorlar. Ben oradaki en sade insanlardan birisiyim. Hatta başörtülü olmam nedeniyle, Hrant Dink’ten sonra en savunmasız kişiyim.”
Balyoz Planı’nda ‘yararlanılacak gazeteciler’ arasında Taraf gazetesini mahkemeye verme eğiliminin ağır basmasını üzücü bulan Sibel Eraslan, bu listede pek çok demokrat ismin yer aldığını söylese de, eklemeden geçemiyor: “Ben bu planı daha ciddiye almalarını beklerdim. Eyleme dökülmüş darbeler var. O zaman da bunları alkışlayan gazeteciler yok muydu? 28 Şubat’ta atılan ‘Topyekûn savaş, Metastas yapmış urlar, Bin yıl sürecek’ başlıklarını çok iyi hatırlıyorum. Başörtüsüne üniversitelerde özgürlük getirecek anayasa değişikliklerine ‘411 el kaosa kalktı’ manşetleri yakın zamanda atıldı. Ne zaman sandıktan istedikleri gibi sonuç çıkmasa, kamuoyunu hep manipüle etmek istediler. Bu plana ‘kurgu’ diyenler, Hrant Dink’in öldürülmesi için ne diyecek? Hrant da tıpkı Abdi İpekçi, Uğur Mumcu ve Bahriye Üçok gibi gözümüzün önünde vuruldu.”
Hürriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün geçtiğimiz günlerde “Hem siyasette hem medyada asıl değişimin pioneer’leri. Kendini demokrat zannedip giderek maçolaşan yeni erkek iktidarına meydan okuyan kadınlar onlar. Dördü de türbanlı.” diyerek desteklediği isimler arasında Sibel Eraslan da vardı. Bu konu hakkında Özkök’ün ismini zikretmeden şu yorumu yapıyor ünlü edebiyatçı: “Beni yeni keşfettiklerini söylüyorlar; ama Hürriyet beni çok erken yaşlarda keşfetti. 1989 yılında, üniversite son sınıfta başımı örttüm. Hürriyet’in, o zamanlar yaptığımız eylemler için bize “ET (ünlü yönetmen Steven Spielberg’in uzaylı karakteri), Penguen’ler” diye başlık attığını biliyorum. Bir Sibel olarak değil de ‘bir uzaylı ve penguen’ olarak keşfetmişlerdir bizi. 21 yılda bir uzaylıdan bir insana dönüşmüş olmak da bir kazanım!”
Medyada son dönemde gündemde olan konulardan biri de Nuray Mert’in Başbakan Erdoğan için kullandığı ‘sivil diktatör’ ifadesi ve ardından başlayan tartışmalardı. Nuray Mert’e destek verdiği gerekçesiyle eleştirilen Sibel Eraslan, “Nuray Mert’le taban tabana zıt düşünüyorum. Söylediklerine kesinlikle katılmıyorum. Ama bunu hukuken söyleyebilme hakkı vardır. Benim savunduğum da bu fikir hürriyetidir. Bugün ifade etme hürriyetinin yanında durmazsam; diğer hürriyetlerin temelini kaybederim.”
Kaynak: Aksiyon
Haber Ara