Yemen'de El Kaide bahane
Arap ve İslam dünyası uzmanı Muhammed Hasan’a göre terörizm tehdidi, bahaneden başka bir şey değil. Hasan, Yemen’de gerçekte neler olup bittiğini anlatıyor...
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-02-15 13:20:00
Detroit yakınlarında bir uçakta birilerinin paçaları tutuşuyor ve Yemen’e füzeler yağıyor. Kelebek etkisi denen şey bu mudur? Arap ve İslam dünyası uzmanı Muhammed Hasan’a göre terörizm tehdidi, bahaneden başka bir şey değil. Hasan, Yemen’de gerçekte neler olup bittiğini; Körfez petrolünün kontrol altında tutulabilmesi için bölgedeki demokrasinin nasıl zayıflatıldığını anlatıyor.
Amsterdam-Detroit uçağındaki başarısız saldırı girişiminden sonra Yemen manşetlere yerleşti. Genç Nijeryalı teröristin bu ülkede eğitim gördüğü öne sürülüyor. ABD’nin müttefiki olan ülke nasıl oldu da bir el-Kaide barınağına dönüştü?
Her şeyden önce bu durumun kendini tekrar ettiğini akılda tutmalıyız: Washington tarafından desteklenen bir rejim ne zaman tehdit altına girse, sahneye teröristler çıkar. Müslüman ülkeler özelinde günah keçisi el-Kaide’dir. ABD tarafından desteklenen kuklaların başı nerede milliyetçi ya da anti-emperyalist hareketlerle belaya girse, bu hayali terörist grup orada bitiverir. Şuan Yemen’de olan da budur. Ülke Washington’la ittifak halindeki yozlaşmış bir rejim tarafından idare ediliyor. Fakat rejim direniş hareketlerinin tehdidi altında. İşe bakın ki, Detroit’e giden bir uçakta, üstünde patlayıcılarla genç bir Nijeryalı beliriyor. Terörist olduğu tahmin edilen bu kişi, babası ABD yetkililerini uyardığından beri gözetim altında tutulmaktadır. Dahası, ABD en gelişmiş askeri teknolojileri elinin altında bulundurmaktadır. Uydularıyla size sandviçinizin ton balıklı mı tavuklu mu olduğunu bile söyleyebilir! Bu terörizm hikayesi, Yemen’deki durumun ABD’nin ilgilendiği kadarıyla kontrolden çıktığını ve ABD’nin menfaatlerinin tehlikede olduğunu anlatan karmakarışık bir çorbadır.
Yemen Washington açısından niçin bu kadar önem kazandı?
Yemen Başkanı Ali Abdullah Salih 20 yıldır iktidarda. Rejimi yozlaşmış ama siyasi olarak ABD’yle müttefik. Ülkenin kuzeyinde bir direnişçi grubu ve güneydeki ayrılıkçılar hükümetin istikrarını tehdit ediyor. Bir devrimci hareket Salih’i devirecek olursa bu durum bölgenin bütününü etkileyecek ve bölgedeki diğer pro-emperyalist devletlerle savaşan direnişçileri cesaretlendirecektir. Asıl olarak da Suudi Arabistan’daki feodal rejimle savaşanları. Ayrıca kuzeydeki direniş Yemen’de patlak verdiğinde, Mısır önderliğindeki Arap Birliği isyancıları anında kınayarak Yemen hükümetine destek verdi. Birlik’in, İsrail’in Lübnan ve Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını kınamasını ise hâlâ bekliyoruz. Petrol üreten belli ülkeler tarafından kurulmuş ve Batı çıkarlarına adanmış bir örgüt olan Körfez İşbirliği Konseyi de Yemen’deki direnişi kınadı. İktisadi gerilemenin doruklarındaki ABD açısından, Suudi kolonileri direniş hareketleri tarafından tehdit edilmemelidir. Gerçekten de Suudi Arabistan Washington’un petrol ihtiyacının ciddi bir kısmını sağlamaktadır ve Körfez’de eşi bulunmaz bir müttefiktir. Bölge istikrarını yitirirse bu durumun ABD için ciddi iktisadi sonuçları olacaktır.
Kimdir kuzeydeki direnişçiler? Ne istiyorlar?
Ülkenin kuzeyinde hükümet uzun yıllardır -ismini hareketin kurucusu Hüseyin el-Hûtî’den alan- Hutilerin silahlı direnişiyle karşı karşıya. Kendisi dört yıl önce bir çatışmada vefat etti ve yerine kardeşi geçti. Kuzeydeki Yemenlilerin çoğu gibi Hutiler de Zeydi. İslam Sünni ya da Şii gibi mezheplere bölünmüştür. Bunlar da çeşitli kollara ayrılır. Zeydilik Şiiliğin bir koludur.
Başkan Salih’in kendisi bir Zeydi’dir, fakat Hutiler onun otoritesini kabul etmemektedirler. Vakıa, Yemen çok fakir bir ülke. Ekonomisi temel olarak, gerilemekte olan tarıma, az bir petrol gelirine, biraz balıkçılığa, bir de uluslararası yardımlara ve yurtdışında yaşayanların evlerine gönderdikleri paralara dayalıdır. Bu yapının tepesinde, ülkenin zenginliklerinden yararlanan, başkanın çevresinde kümelenmiş bir avuç insan yer alırken, nüfusun geneli gittikçe daha çok fakirleşmektedir. Yemenlilerin çoğunluğu 30 yaşın altında fakat gelecekten umudunu kesmiş haldedir. İşsizlik oranı 2009’da % 40’tı. Hutiler bölgenin az gelişmişliğinden, su sıkıntısından ve altyapı sorunlarından hükümeti sorumlu tuttu. Fakat Başkan Salih, taleplerine karşılık vermedi. Hutilerin silahlı mücadeleye giriştikleri zemin budur. Merkezleri Sada şehridir. Bu oldukça manidardır: On asırı aşkın zaman önce Yemen Zeydiliğinin kurucusunun yaşadığı şehir burasıdır.
Sada yakınlarındaki çatışmalar kızışıyor. Binlerce insan başka ülkelere iltica etmek zorunda kaldı. Hükümet de İran’ı isyanları desteklemekle suçluyor…
Bu suçlama yersiz. İran’da Şiiler çoğunlukta, fakat Yemenli Zeydiler gerek ibadet biçimleri gerekse çeşitli başka hususlardan dolayı aslında Sünnilere daha yakınlar. Huti direnişinin kendisine on yıl daha mücadele etmeye yetecek mühimmatı varsa, bunun sebebi Yemen ordusunun bir kesiminden gelen yardımlardır. Çok sayıda asker ve görevlinin kendileri de zaten Zeydidir. Bölgedeki çatışmalar 150.000’den fazla insanın mülteci olmasına yol açtı ve Zeydi askerler de kardeşlerinin ne acılar çektiklerini görüyor. Hatta bazıları direniş güçlerine katılıyor.
Başkan Salih kuzeydeki direnişi yok etmek için ordudaki oportünist Sünnileri harekete geçirmek zorunda bu yüzden. Af ilan etmek çözüm değil. Zamanında halkı ve askeri harekete geçirmek için dini bağlılığını kullanmış olan bu Zeydi başkan bugün Sünnileri diğer Zeydilerle savaşmaya çağırıyor. Salih ülkenin kuzeyinde kendisini destekleyen kaldıysa onu da kaybetme yolunda.
Ve Güney ayrılmak istiyor! Yemen başkanı gerçekten de zor durumda gibi görünüyor.
Yemen’de bugün olup bitenleri anlamak için Yemen tarihini anlamak zaruri. Ülke bugünkü şekline güneydeki Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti ile kuzeydeki Yemen Arap Cumhuriyeti’nin 1990 yılında birleşmesi sonucunda kavuştu. Bu iki devletin tarihleri farklıdır. Kuzeyin doğuşu on asır öncesine, Zeydilerin Sada’ya ilk gelişlerine kadar gider. Fakat 1962’de feodal rejimi yıkıp cumhuriyet kurmayı hedefleyen bir devrim ortaya çıktı. Mısır Başkanı ve Arap bağımsızlığının savunucusu Nasır devrim hareketini destekledi. ABD, İngiltere, Suudi Arabistan ve İran Şahı, eski feodal rejime karşı çıkan unsurları korumak ve Nasır’ı zayıflatmak için paralı askerler gönderdi. Anlaşmazlık 10.000’in üstünde Mısır askerinin hayatını kaybettiği korkunç bir savaşa yol açtı. Sonuçta Yemen’deki Cumhuriyetçi hükümet devrilemedi ama zayıflatılmış oldu. Elinde bir kültürel devrim başlatmak, ülkeyi bütünüyle demokratikleştirmek ya da endüstrileştirmek için bir şey yoktu. Ülkeyi yöneten imam kral Suudi Arabistan’a kaçtıysa da, Kuzey Yemen’in büyük bir kısmı feodal aşamada kaldı.
Ya Güney?
Güney Yemen’in tarihi oldukça farklı. Burası İngilizler tarafından, Cibuti’yi ele geçiren Fransızların ve Orta Asya’ya doğru genişleyen Rusların yayılmalarını durdurmak için sömürgeleştirildi. İngilizler için bu aynı zamanda İran Körfezi ve stratejik Hürmüz Boğazı üzerindeki kontrollerini sürdürme sorunuydu. Güney Yemen’de Aden Limanı’nı inşa edenler İngilizlerdir. Şehir Britanya İmparatorluğu için çok önemli hale geldi. O zamanın Hong Kong ya da Makao’su gibiydi. Bölgeye çok sayıda yabancı gönderildi.
Bu sömürge toplumunda toplumsal piramit şöyleydi: En tepede şehri idare eden İngiliz sömürgeciler, bir tür tampon vazifesi gören Somalili ve Hintli topluluklar, en düşük kategori olan Yemenliler. Kendilerini korumak için bir grup insanı bir diğerine karşı kullanmak, İngiliz sömürgecilerinin klasik taktiklerindendir. Her neyse, İngiltere’nin -milliyetçiler ya da komünistler gibi- Hint sömürgesi için tehlikeli gördüğü herkes Aden’e sürgüne gönderiliyordu.
Bu siyasi mahkumlar, Somali’de de gördüğümüz gibi, bölgedeki gelişmeleri etkiledi mi?
Kesinlikle. Bağımsızlık hareketleri 1967’de İngiliz sömürgecileri ülkeden attı, ertesi sene de Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti doğdu. Kısmen Aden’deki mahkumların varisi olan çeşitli ilerici unsurların ittifakı niteliğindeki Yemen Sosyalist Parti tarafından yönetiliyordu. Komünistler de oradaydı, milliyetçiler, liberaller ve Suriye ya da Iraklı Baasçılar da. Bütün bu unsurlar Sosyalist Parti çatısı altında birleşmiş haldeydi.
Güney Yemen böylece bölgedeki en ilerici Arap devleti haline geldi ve kuruluş yıllarında tarım reformu, cinsiyetler arası eşitlik gibi işlere girişti. Yine de Sosyalist Parti farklı kökenlerden gelen çok sayıda unsurun bir karışımı olarak kaldı. Komünistler partinin belkemiğiydi, partiye belli bir miktar bütünlük veriyordu. Fakat ne zaman ciddi bir zorlukla yüz yüze kalınsa, çelişkiler açığa çıkıyordu. Herhangi bir endüstriyel temelin olmayışı ve ittifakın küçük burjuva karakteri yüzünden bu çelişkiler suikastlere yol açtı. Parti üyeleri birbirlerini gerçek anlamıyla öldürdü. Sonuçta parti üç kanlı iç isyan yaşadı. Sonuncusu ölümcüldü. Partinin ideolojik liderlerinin çoğu suikaste uğradı ve liberal kanat hareketin idaresini eline geçirdi. İki Yemen’in birleştiği 1990 yılına kadar Yemen’i idare eden parti, çok zayıf bir sosyalist partiydi bu yüzden. İki tarafın tarihleri birbirlerinden nispeten farklı olsa da, kuzeydekiler de güneydekiler de kendi programları çerçevesinde ülkenin birleşmesini her zaman desteklemişti.
Kuzey’le Güney’in birleşmesi için neden 1990 yılının beklenmesi gerekti?
Kuzeyde, devlet savaştan sonra çok zayıf durumdaydı. Gerçek devrimci faaliyetlerden yoksun liberaller tarafından yönetiliyordu ve Körfez ülkelerinin, özelde Suudi Arabistan’ın kontrolü altındaydı. Komşu Suudi Arabistan, merkezi yönetimi zayıflatmak amacıyla, feodal sınıfa silah ve para yardımı yapıyordu. Kabilevi bir Kuzey Yemen Suudi Arabistan tarafından daha kolay kontrol edilebilirdi. Buna karşılık Güney ilerici düşüncelerin kalesi haline geldi. Soğuk Savaş’ın en sıcak zamanlarında, bölgenin karantina altına alınması gereken bir düşmanı olarak görülüyordu.
Fakat 1990’ların başında işler değişti. Her şeyden önce Sovyetler Birliği çöktü ve Soğuk Savaş sona erdi. Bunun da ötesinde, Yemen Sosyalist Partisi artık tehdit sayılmıyordu. İdeolojik liderleri üçüncü parti içi isyanda saf dışı edilmişti. Batı’nın stratejik menfaatleri ve bölgedeki ülkeler açısından, Yemen’in birleşmesi artık tehlike arz etmiyordu. 1978’den beri Yemen Arap Cumhuriyeti’nin başkanı olan Ali Abdullah Salih ülkenin lideri oldu. Bugün hâlâ iktidarda.
1990’da Yemen Küba’nın dışında Irak Savaşı’na karşı çıkan tek ülkeydi. Aradan 20 yıl geçti, Castro halen "Yankiler"e direnirken, Salih terörle mücadelede ABD’nin yanında yer alıyor. Bu değişimi nasıl açıklıyorsunuz?
Irak’taki savaşa karşı çıkılması Salih’in politikalarının sonucu değildi. Eski Yemen Sosyalist Partisi’nin yeni hükümette çeşitli kilit mevkileri tutan üyelerinin politikalarının sonucuydu. Her ne kadar Sosyalist Parti hep Yemen’in birleşmesinin ilerici bir zeminde gerçekleşmesini istiyorduysa da, iç isyanlar sonucunda, politikalarını bütün olarak kabul ettiremeyecek kadar zayıf düşmüştü. Ayrıca ABD’nin sadık bir müttefiki olan Suudi Arabistan, Irak Savaşı’na karşı çıkışını Yemen’e fazlasıyla ödettirdi. Suudi rejimi, sınırın öte tarafında çalışmalarına izin veren özel bir statüden yararlanan bir milyon Yemenli işçiyi sınırdışı etti. Bu durum Yemen’de büyük bir ekonomik krize yol açarken, Başkan Salih’e de etkili bir mesaj vermiş oluyordu. Böylece Salih politikasını bugün bildiğimiz ABD emperyalizminin kuklası olma yolunda tedricen değiştirdi.
Peki Güneyli ilericiler nasıl izin verdi buna?
Birleşme güneyli liderler için büyük bir hayal kırıklığıydı. Uygun bir strateji belirlemeden kendilerini sürece bıraktılar. Dediğimiz gibi Sosyalist Parti de çok zayıf durumdaydı. Güç merkezi kuzeye, Başkan Salih’e doğru kaydı. Rejim yozlaşmıştı, Suudi Arabistan’da çalışan Yemenlilerin sınırdışı edilmesi ciddi bir kriz yarattı ve ekonomik durum kötüye gidiyordu.
Bütün bu etkenler Güney’in 1994’te ayrılmak istemesi sonucunu doğurdu. Ayrılıkçılar, çeşitli sebeplerle komşusunun zayıf ve bölünmüş olmasını tercih eden Suudi Arabistan tarafından desteklendi. Öncelikle Suudi Arabistan-Yemen sınırı konusunda komşusuyla aralarındaki çelişkiler sebebiyle. Yemen Suudi Arabistan’dan belli bölgelerini talep ediyordu. İkinci olaraksa, iyi yönetilen birleşik bir Yemen Suudi Arabistan gibi Körfez devletlerindeki feodal sınıflar açısından sorun doğurabilirdi.
Kuzey’le Güney arasındaki bu gerilimler sonuçta savaşa yol açtı. Zeydi başkan, Kuzeylileri ve ordunun büyük kısmını, Sünnilerin çoğunlukta olduğu Güney’e karşı dini inançları temelinde harekete geçirdi. Ayrılıkçılar yenildi ve bu, Yemen hükümeti içindeki eski Sosyalist Parti üyelerinin güçlerini daha da azalttı. Savaş, Kuzey’e ve Salih’e bunların askeri ve siyasi sorunlar üzerindeki belirgin etkilerini tamamen ortadan kaldırma imkanı verdi.
On beş yıl sonra Güney yeniden ayrılmak istiyor. Başkan Salih sizce bu sefer bunun önüne geçebilecek mi?
Kesinlikle hayır. Salih sürekli sorunlarla karşılaşıyor. Yozlaşmış hükümet feodal düzeni her açıdan tekrar tesis ettikten sonra, Güney yine hakkaniyetli bir iktidar paylaşımı talep ediyor. İlerici bir tarihe sahip Güneyli Yemenliler için kabul edilemez bir durum bu. Üstelik kuzeydeki Hutiler için de kabul edilebilir değil. Bu sefer Başkan Salih’in, nüfusun ve ordunun büyük kısmını dini inançlar temelinde harekete geçirmesi de imkansız. Hutiler de Zeydi! Huti direnişi, hükümetin gerçek politikalarını öyle bir ortaya çıkardı ki, başka hiçbir taktik bunu bu kadar kısa zamanda başaramazdı. İnsanlar gerçekte ne olup bittiğini keşfediyor ve memnuniyetsizlik gittikçe güçleniyor.
Yemenlilerin öfkesi neye dayanıyor?
Öncelikle sosyal ve ekonomik durum. Rejim zengin ama halk gittikçe fakirleşiyor. Bir yandan da Yemen’in ABD emperyalizminin kalelerinden biri haline gelmesi ve Salih’in terörle mücadelede Washington’a tabi olması gerçeği var. Yemenliler Afganistan, Pakistan ve Irak’ta neler olup bittiğini görüyorlar. Onlara göre, Müslümanlara karşı yürütülen bir savaş bu. Barak Hüseyin Obama bir Müslüman ismi taşıyabilir, istediği şekilde konuşabilir, yine de bu savaş başka bir şekilde açıklanamaz.
Ayrıca, Yemen hükümeti kendi vatandaşlarını korumaktan bile aciz. 11 Eylül saldırılarından sonra, vatandaşlarından bazıları sebep gösterilmeden kaçırıldı. Saygın bir Yemenli dini liderin başına geldi bu. Oğlunu ziyaret etmek için ABD’ye gittiğinde tutuklandı ve geçerli bir sebep olmaksızın Guantanamo’ya gönderildi. 6 yıl hapiste tutulduktan sonra nihayet salıverildi. Fakat tutukluluğun sebep olduğu hastalıktan dolayı üç hafta sonra vefat etti. Bu terörle mücadele Yemen halkı tarafından kabul edilmedi.
Sonuçta Salih Suudi Arabistan’ın tartışmalı sınırla ilgili taleplerini kabul etti. Huti isyancılarını yerleştiği bölgenin Suudi ordusu tarafından bombalanmasına da izin verdi. Yemenliler için bu kabul edilemez bir durum. Salih için tehlike çanları çalıyor. Ülkede istediğini yapabilmek için el-Kaide hayaletini ortaya atan ABD’nin desteğine işte bu yüzden ihtiyacı var.
Afganistan ve Irak’tan sonra Yemen ABD’nin üçüncü cephesi mi olacak?
Şu an öyle zaten. ABD ordusu halihazırda füzeler ve özel birlikler gönderdi. Aynı zamanda Yemen’e ciddi miktarda mühimmat da sağlıyor. Fakat Zeydilerin Yemen ordusuyla ilişkileri sebebiyle bu mühimmatın hatırı sayılır bir bölümü direnişçilerin eline geçiyor. Salih Hutilere yönelik büyük bir saldırı başlatalı altı ay oldu. Suudi Arabistan ve ABD’den takviye kuvvet istedi. İsrail yakında partiye katılırsa hiç şaşırmam. Her şey bir yana, Huti direnişini mağlup edemiyorlar. Hutiler Taliban gibi dağlık bir bölgede faaliyet gösteriyor. Böyle bir coğrafyada isyancılarla savaşmanın ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Ayrıca Hutiler daha uzun zaman savaşmayı sürdürecek silaha sahipler.
ABD’yi yeni bir yenilgi mi bekliyor?
Öyle görünüyor ki ABD söz konusu olduğunda tarih gerçekten tekerrürden ibaret. Her şey bir yana, ülke bugün eski bir Müslüman tarafından yönetiliyor, fakat politikaları hiç değişmedi. Obama’nın konuşmaları da George Bush’unkilere çok benziyor: O da, nerede olurlarsa olsunlar teröristleri avlama sözü veriyor. Washington Yemen dağlarında yaşayan isyancılara saldırmak için yine el-Kaide hayaletini öne sürüyor. Bush aynı şeyi 8 yılı aşkın bir süre önce Afganistan için yapmıştı ve bu savaş hâlâ bitmedi.
İş bunun daha ne kadar süreceğini bilebilmekte. Tarihçi Paul Kennedy iktisadi temel ile askeri yayılma arasındaki uçurumun büyük imparatorlukların yıkılışındaki temel etkenlerden biri olduğunu belirtiyor. Büyük bir gücün ekonomisi kan kaybediyor fakat askeri harcamaları artıyorsa, bu büyük güç zayıf düşecek demektir. Bugün ABD’nin içinde olduğu durum budur.
İngilizceden Türkçeye Çeviri: M. Ali Akyurt**
* Muhammed Hasan (Mohamed Hassan): Günümüzün önde gelen Arap ve İslam dünyası uzmanlarından. Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da doğdu. Ülkesinde 1974 yılındaki sosyalist devrimde öğrenci hareketlerine katıldı. Mısır’da siyaset bilimi okudu, Brüksel’de kamu yönetimi alanında uzmanlığını yaptı. 1990’larda Washington, Pekin ve Brüksel’de ülkesi Etiyopya namına diplomat olarak çalıştı. "İşgal Karşısında Irak" (L'Irak face à l'occupation, Anvers-Belçika: EPO y., 2004) kitabının yazarlarından biridir. Arap milliyetçiliği, Flaman milliyetçiliği ve İslamcı hareketler hakkında çeşitli çalışmalara katkıda bulunmuştur.
** Yalova Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, Araştırma Görevlisi
Kaynak: Ekopolitik.org
SON VİDEO HABER
Haber Ara