Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Babacan, Türkiye'nin dış borcunu açıkladı

Devlet Bakanı Babacan, iç ve dış borç toplamının 300-350 milyar dolar civarında olabileceğini, dış borcun 3'te 2'sinin döviz cinsinden olduğunu söyledi.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-02-14 23:17:00

Babacan, Türkiye'nin dış borcunu açıkladı
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bankalara mevduat toplamada sınırlama getirilmesi konusuyla ilgili olarak, ''Dünyada başarı örneği haline gelmiş bankacılık sektörümüzü sıkıntıya sokacak, bugünden yarına onların işlerini zorlaştıracak bir adım atmayız'' dedi.

Babacan, TRT1'de katıldığı programda ekonomi gündemine ilişkin soruları yanıtladı.

Bankalara mevduat toplamada yüzde 10 sınırlama getirilmesinin neden gündeme getirildiğine ilişkin soru üzerine Babacan, bankacılık sektörünün çok dikkat edilmesi gereken, düzenlenmesi gereken özel bir sektör olduğunu belirtti.

Bankaların büyüklüğü ile alakalı ne yapılmalı konusunun G-20'nin ciddi bir gündem maddesi olduğunu ifade eden Babacan, ''Herhangi bir banka, problem çıktığında tüm sistemi etkileyecek kadar büyüdüyse ve bu genel istikrara zarar verebilecek bir risk ise o zaman belki de bu bankaların bu kadar büyümelerine izin verilmemeliydi gibi çok ciddi söylemler ve bakış açıları var. Çünkü bu konuda bedel ödediler'' diye konuştu.

Babacan, zamanında akıllı tedbirlerin alınması ve gerekli adımların atılması halinde bundan 5-10 yıl sonra karşılaşılabilecek olası sorunların bugünden yönetilmiş olacağını belirtti.

''Yüzde 10'da ısrarlı mısınız?'' sorusuna ise Babacan, bu konuda teknik çalışmaların sürdürüldüğünü, sadece mevduatla ilgili değil başka parametrelere de baktıklarını yüzde 10 gibi bir şartın olmadığını söyledi.

Babacan, şunları kaydetti:

''Bankacılık sektöründe 3-5 bankanın sektöre çok dominant hale gelip, ileride bir bakıma yarı kamu niteliği hali kazanıp hem bir oligopolik yapıyla rekabet ortamını bozabilmeleri riskini dikkate almamız gerekiyor, bu riski azaltabilmemiz gerekiyor, daha rekabetçi bir bankacılık sektörü oluşturmamız gerekiyor Türkiye'de... Bir yandan da herhangi bir bankanın çok aşırı büyüyüp de ondan sonra (bu bankaya bir şey olursa bütün ekonomi sarsılır) korkusuyla karar alıcıların istemedikleri halde bazı adımlar atmak zorunda kalmalarını şimdiden önlemek.

Buradaki amaç bu. Ama bugünden yarına bizim bankalarımızı olumsuz etkileyecek herhangi bir adım asla atmayız. Şu anda dünyada başarı örneği haline gelmiş bankacılık sektörümüzü sıkıntıya sokacak, bugünden yarına onların işlerini zorlaştıracak bir adım da atmayız. Bunu bir zaman planlaması içinde yaparız. Stratejimizi açıklarız ve bu strateji çerçevesinde de ne zaman ne olacağını yine bankacılarımızla paylaşırız ve herkes adımlarını ona göre atar ve bugünden de gerekli tedbirleri almaya başlarlar.''

"İÇ VE DIŞ BORÇ TOPLAMI 300-350 MİLYAR DOLAR CİVARINDA OLABİLİR''

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bugün itibariyle IMF'nin kendileri için birinci derece ilave kredibilite unsuru olmaktan çıktığını belirterek, ''Çünkü biz kendi kredibilitemizi artık bir bakıma teşkil etmiş durumdayız'' dedi.

Türkiye'nin ekonomik krizin olumsuz etkisini henüz görmediği şeklinde yabancı uzmanların görüşü bulunduğunun belirtilmesi üzerine Babacan, gelecekle ilgili olumsuz değerlendirmelerin ağırlıklı olarak küresel ekonomiyle ilgili olduğunu, Türkiye konusunda beklentilerin ise son derece olumlu olduğunu söyledi.

Türkiye'nin ekonomik krizi finans sistemi açısından en az hasarla atlatan ve krizden de en hızlı çıkacak ülkelerin başında gösterildiğini vurgulayan Babacan, bunu kendilerinin söylemediğini OECD, IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği Komisyonunun raporlarında bu görüşün yer aldığını kaydetti.

Finans sisteminin yanı sıra kamu açıklarının zamanında düşürülmesi, kamu borç stokunun zamanında aşağı çekilmiş olmasının bunda etkili olduğunu ifade eden Babacan, şöyle konuştu:

''Eğer bugün Yunanistan, Portekiz, İtalya, İrlanda bir tartışma konusu ise bu ülkelerin ortak özelliği borç stoklarının yüksek olması ve kamu açıklarının yüksek olması...Ancak Türkiye bu tartışmaların tamamen dışında tutuluyor. Bizim de 2009 yılında kamu açığımız arttı, borç stokumuzda yukarı doğru bir artış oldu. Ancak biz eylül ayında açıkladığımız orta vadeli programla bu açıklarımızı nasıl düşüreceğiz, kamu borç stokumuzu nasıl kontrol altına tutacağımızı tüm dünyaya ilan ettik. İlan etmekle de kalmadık aldığımız tedbirlerle fiilen uygulamaya başladık. Uygulama sonuçlarını da görünce bizim kredi notlarımız artmaya başladı. Bu krizde 100 kadar kredi notu düşerken sadece 14-15 ülkenin kredi notu arttı, ama 2 kademe birden kredi notu artan tek ülke Türkiye oldu.

Eylül ayında orta vadeli programı açıklamamış olsaydık, zamanında bazı tedbirleri almamış olsaydık kamu açıklarımızı nasıl düşüreceğimizi ilan etmemiş olsaydık, bugün Türkiye de o tartışılan ülkelerin listesine girebilirdi, o risk vardı.''

''TÜİK, MERKEZ BANKASINDAN DAHA BAĞIMSIZ''

Bir soru üzerine Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) Merkez Bankasından daha bağımsız bir kuruluş olduğunu ifade eden Babacan, hükümet olarak sadece TÜİK'in 5 yıllığına başkanını atadıklarını, bu süre içinde ne başkana ne de başkanın kendi atamalarına müdahale etme şanslarının bulunmadığını belirtti.

TÜİK'in mali açıdan da çok bağımsız hale geldiğini, kaynaklar konusunda harcamaların nereye nasıl yönlendirileceği konusunda Merkez Bankasından daha bağımsız olduğunu anlatan Babacan, TÜİK'in açıkladığı rakamların kredibilitesiyle ilgili de dünyada en ufak bir soru işareti olmadığını kaydetti.

TÜRKİYE'NİN BORCU

Babacan, Türkiye'nin iç ve dış borcu konusundaki soruyu yanıtlarken de ''Kamunun borcuna bakarken sadece merkezi hükümetin değil belediyelerin de borçlarını buna katıyoruz. Bunların hepsini topladığımızda milli gelirin yüzde 47'si 2009 sonu itibariyle gelmiş olduğumuz nokta. Kesin rakam 31 Mart 2010'da açıklanacak ama artısı eksisi olabilir 650 milyar dolar civarında milli gelirimiz olacak'' dedi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Babacan, iç ve dış borç toplamının 300-350 milyar dolar civarında olabileceğini bildirdi.

Türkiye'nin 2002 yılında dış borcunun 3'te 2'sinin döviz cinsinden olduğunu, bugün itibariyle milli gelirin sadece yüzde 2-3'ünün döviz cinsinden dış borç olduğunu anlatan Babacan, çünkü strateji olarak sürekli döviz borcu ödediklerini, yerine Türk Lirası borçlandıklarını, 7 yıl boyunca kararlılıkla bunu yaptıklarını ve döviz riskini aşağıya çektiklerini söyledi.

IMF İLE YAPILAN GÖRÜŞMELER

Babacan, ''IMF ile anlaşma konusunda son durum nedir?'' şeklindeki soruyu yanıtlarken de ekonomik krizle birlikte Türkiye'nin ekonomisinin artık kendi ayakları üzerinde durabileceğinin ortaya çıktığını söyledi.

Artık herkesin Türkiye'nin IMF ile bir program yapmaya ihtiyacı olmadığını söylediğini anlatan Babacan, şöyle konuştu:

''Bir mecburiyetimiz yok şu anda. Hani sıkışıp da zora düşüp de (bu para bize mutlaka lazım) deyip IMF ile alelacele bir program yapma ihtiyacı bugün itibariyle yok. Bunu sadece biz değil, Türkiye'yi değerlendiren uluslararası kuruluşlar, IMF başkanının kendisi söylüyor, (Türkiye'nin bizimle program yapmaya ihtiyacı yok) diyor. Bu çok önemli bir nokta. Türkiye'nin risk primi açısından da baktığınızda da Türkiye'ye yatırım yapan, kredi açan kuruluşlar Türkiye'yi ne kadar riskli değerlendiriyor diye baktığınızda da göstergeler çok çok olumlu bir noktaya gelmiş durumda. Peki o zaman soracaksınız siz niye IMF ile görüşüyorsunuz. Bugün itibariyle IMF bizim için birinci derece ilave kredibilite unsuru olmaktan çıkmış durumda. Çünkü biz kendi kredibilitemizi artık bir bakıma teşkil etmiş durumdayız.

IMF ile Mayıs, Haziran'da yaptığımız görüşmelerde ortaya koydukları tablo ve değerlendirmeler, bizden bekledikleri, bizim kabul edebileceğimiz şeyler değildi. Biz baştan bunlar olmaz dedik. Siz kenarda durun biz kendimiz çalışalım dedik. Biz kendi programımızı hazırladık. Orta Vadeli Programla ilgili her kesimden olumlu değerlendirmeler aldık. Bunu IMF de gördü. Eğer biz kendi kredibilitemizi önemli ölçüde oluşturduysak bugün için IMF ile neden görüşüyoruz. Bunun en önemli sebebi IMF kaynakları şu anda piyasa kaynaklarına göre daha uygun olan kaynaklar. Bugün bizim iç veya dış piyasada borçlandığımız faizden ki oldukça düştü faizler, bu faizlerin dahi daha altı bir faizle biz IMF'den kredi alma imkanına sahip olacağız.''

''IMF İLE BİR ANLAŞMA OLACAKSA BU KENDİ PROGRAMIMIZ ÇERÇEVESİNDE OLACAK''

IMF'nin ortaya koyduğu şartlarla ilgili sorular üzerine de Bakan Babacan, geçen yıl mayıs haziran döneminde bir çok sorunlar olduğunu ancak bugün itibariyle bu şartların ortadan kalktığını ifade etti. Babacan, ''Şu anda gelmiş olduğumuz nokta, (siz bu orta vadeli programı uygularsanız biz buna destek veririz) noktasında. Bunun üzerine ilave bir şartları yok. Bu noktaya gelmiş durumdayız. Eğer IMF ile bir anlaşma olacaksa bu kendi programımız çerçevesinde olacak.''

Orta Vadeli Programın tümüne IMF'nin onay verdiğini vurgulayan Babacan, ancak bu programda dünyanın gelişen şartlarına göre küçük değişiklikler yaptıklarını, bu değişiklikleri de IMF yetkilileriyle paylaştıklarını söyledi. IMF yetkililerinin bu değişiklikleri şu anda incelediklerini anlatan Babacan, bu projeksiyonlardaki küçük değişiklikler konusunda mutabakata varıp varmayacaklarını önümüzdeki dönemde göreceklerini söyledi.

IMF'DEN GELECEK KAYNAK NASIL KULLANILACAK?

IMF'den gelecek dövizi Merkez Bankasına vereceklerini, karşılığında Türk Lirası alacaklarını ifade eden Babacan, dolayısıyla IMF'den gelecek kaynağın Merkez Bankası döviz rezervlerini güçlendirecek bir unsur olacağını söyledi. Karşılığında alacakları Türk lirası ile iç borçları ödeyeceklerini anlatan Babacan, ''Yani içeriye borçlanmak yerine IMF'ye borçlanacağız. IMF'den gelebilecek her 1 milyar dolar 1,5 milyar Türk lirası olarak iç piyasaya kaynak olarak bırakılacak. İç piyasada bu para ya sanayiciye, ya ihracatçıya kredi olacak dolayısıyla ciddi bir miktarda kaynak Türk özel sektörümüzün hizmetine sunulmuş olacak'' şeklinde konuştu.

Babacan, IMF'den alınabilecek kredi miktarını görüşmeler son noktaya gelene kadar açıklamayacaklarını kaydetti.

''SON AYLARDA TÜM TÜRKİYE'DE BİR TOPARLANMA BAŞLADI, EN KÖTÜ GERİDE KALDI''

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ekonomik krizin en belirgin dönemi olan geçen yıl karşılıksız çeklerin oranının yüzde 10'a kadar çıktığını, ocak ayında bu oranın yüzde 3,6'ya indiğini belirten Babacan, ''Bu da şunu gösteriyor artık küçük esnafımızdan tutun da toptancısına, perakendecisine kadar KOBİ'lerde dahi işlerde büyük bir toparlanma var'' dedi.

Babacan, TRT1'de katıldığı programda ekonomi gündemine ilişkin soruları yanıtladı.

Devlet Bakanı Babacan, IMF ile anlaşma sağlanması halinde oradan gelecek dövizi Merkez Bankasına koyacaklarını piyasaya sürmeyeceklerini, böylece Türkiye'deki döviz arzının artması sebebiyle kurun düşmesi gibi bir sonucun olmayacağını söyledi.

Kuru yüksek tutma adına Türkiye'yi riske atmayacaklarını ifade eden Babacan, Türkiye ekonomisi için kurun her şey olmadığını belirtti. Türkiye'de serbest kur rejiminin uygulandığını anımsatan Babacan, ''Kimse gelip de bizden (kuru şurada sabitle, aman şundan fazla artmasın, aman bundan aşağı düşmesin) bunu demesin, beklemesin. Bu, kur rejimini değiştirme teklifidir. Bunu biz elimizin tersiyle reddetmek durumundayız. Türkiye'de kur rejimi değişmez'' dedi.

Uyguladıkları ekonomik modelde kurun bir hedef değil sonuç olduğunu vurgulayan Babacan, ''Eğer biz serbest kur rejimi uygulamıyor olsaydık son 7-8 yılda Türkiye defalarca sıkıntıya girmiş olurdu. Kur inişlerle çıkışlarla ekonomideki şokları absorbe eden bir mekanizmadır'' diye konuştu.

Babacan, IMF ile anlaşma olmaması halinde Merkez Bankası ve Hazine'nin stratejilerinin bulunduğunu da kaydetti.

Eylül ayına bakıldığında işsizlik oranının 2009 yılının tümü için ortalama yüzde 14,8 olarak açıklandığını hatırlatan Babacan, ancak son 3-4 aydır gelişmelerin, ekonomideki toparlanmayla birlikte bu rakamın yüzde 14,8'e çıkmayacağını gösterdiğini belirtti. İşsizlik oranı açısından 2009 yılını daha düşük bir rakamla kapatacaklarını kaydeden Babacan, Avrupa ve ABD'de bir çok ülkede işsiz sayısının ikiye katlandığını, Türkiye'de ise yüzde 25 civarında bir artış olduğunu söyledi.

Krizin en belirgin dönemi olan geçen yıl karşılıksız çeklerin oranının yüzde 10'a kadar çıktığını, ocak ayında bu oranın yüzde 3,6'ya indiğine işaret eden Babacan, ''Bu da şunu gösteriyor artık küçük esnafımızdan tutun da toptancısına, perakendecisine kadar KOBİ'lerde dahi işlerde büyük bir toparlanma var'' dedi.

Ekonomiye ilişkin Anadolu'nun bir çok bölgesinde toplantılar düzenlediklerini, esnafın, iş adamının, sivil toplum örgütlerinin sorunlarını dinlediklerini anlatan Babacan, son aylarda tüm Türkiye'de bir toparlanma başladığını, en kötünün geride kaldığını gördüklerini kaydetti.

PERAKENDE SEKTÖRÜ MODERNLEŞİYOR

Perakendecilik konusunda ise Türkiye'nin ciddi bir yapısal değişim geçirdiğini belirten Babacan, perakende sektörünün Türkiye'de artık modernleştiğini, modern perakendeciliğin de kendisine göre kuralları bulunduğunu söyledi.

Modern perakendecilikte mağazanın düzgün olması, kaliteli malzemenin bulunması, aydınlatmanın doğru yapılması, personelin iyi eğitimli olması gerektiğini buna ayak uyduramayanların işinin gittikçe zorlaştığını belirten Babacan, ancak toplam perakende satışlarının Türkiye'de arttığını söyledi.

Babacan, TEKEL işçilerinin eylemiyle ilgili olarak da bu konunun bazı kesimlerce istismar edildiğini kaydetti.

Tekel depolarının 2 yıldır boş olduğunu, herhangi bir iş yapılmadığını ifade eden Babacan, şöyle devam etti:

''Bu işçilere aylık 40 milyon lira, yıllık 480 milyon lira devlet bedel ödüyor. Ortada hiç bir iş yokken bu paralar ödeniyor. Üstelik sayın başbakanımızla bu konular görüşülmüş, konuşulmuş denilmişki (2 yıl bize süre verin). O iki yıl geçmiş şimdi biz 4C'nin şartlarını da iyileştirmemize rağmen diyorlar ki (biz bunu istemeyiz). Peki ne istersiniz? (bize aynı şartlarda hiç bir şeye dokunmadan bize başka iş bulun). Tamam ama Türkiye'de 3 milyonun üzerinde işsiz varken, biz bu 3 milyon işsize ayda bin beş yüz lira 2 bin lira maaşlı iş buluyor muyuz ki 8 bin kişiye böyle bir imkan sağlayabilelim. Burada sosyal adaleti sağlamamız gerekiyor.''

Tekel işçilerinin eyleminin istismar edildiğini ve olduğundan farklı sunulmaya çalışıldığını ifade eden Babacan, ''Bu insanlar tamamen işsiz kalıyor gibi bir hava oluşturulmaya çalışıldı. Bakıyorsunuz bazı söylemlere bunlar gerçekten sokakta kalmış, bir simidi bölüşüyorlar yiyorlar... Halbuki her birinin banka hesabına 25,30,70 bin liraya kadar paralar yatırılmış. Yapılan iyileştirmelerle birlikte ayda 800, 900 lira gibi ellerine gelir geçecek'' diye konuştu.

AA

Haber Ara