Dolar

34,8957

Euro

36,7306

Altın

3.012,17

Bist

10.058,63

İstiklâl meşalesini O ateşledi

Genelkurmay, Kâzım Karabekir’i 62 yıl sonra niçin anma gereği duydu? Paşa niçin yıllarca resmî tarihin yasaklılar listesinde yer aldı? Cevabı 1918 sonrası süreçte saklı…

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-02-06 08:22:00

İstiklâl meşalesini O ateşledi
Sedat Gülmez'in haberi...

Yıl 1918. Birinci Cihan Harbi’nden yenik çıkan Osmanlı Devleti için son nefes alış verişler. Gönüllere çöreklenen yıkılmışlık en küçük ümit tomurcuklarını dahi söndürüyor. Aydınların gözünde kurtuluş Düvel-i Muazzama’dan birinin mandasına girmekten gayrı anlam taşımıyor. Halk zaten senelerdir devam eden savaşların getirdiği bıkkınlıkla ‘Artık ne olursa olsun!’ konumunda. Asker ise suskun… Süslü hülyalarla önlerine düşenler mağlubiyet ertesinde sessizce ortalıktan çekilmiş. Sarıkamış’ta soğuğun, Kanal’da sıcağın yenemediği zihinleri halin karanlık tablosu ürkütmüş. Dirayetli kabul edilen subaylar, kumandanlar arasında dahi bıkkınlık var. Sebeplerin tam manasıyla sükût ettiği bu ortamda biri hâlâ atılacak adımlar bulunduğuna inanıyor. Tüm arkadaşlarına da aynı heyecanı aşılamaya çalışıyor: “Kurtuluş şarkta…” Kâzım Karabekir Paşa bunu söylüyor çünkü Anadolu’nun ve bilhassa doğunun gücünü biliyor…

Genelkurmay Başkanlığı geçtiğimiz hafta İstiklâl Harbi sürecinin en önemli simalarından merhum Kâzım Karabekir Paşa’nın vefatının 62’nci yıl dönümü vesilesiyle bir anma töreni tertipledi. Bizzat Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’u Karabekir’i “düşünen, fikir üreten ve cesaretle düşüncelerini üstlerine aktaran bir komutan” diye tarif etti. Organizasyon ilk anda sıradan gibi gelse de öyle değil. Çünkü Genelkurmay merhuma dair 62 yıldır ilk defa bir etkinlik düzenliyor. Bunun anlamı nedir? Karargâhın niyeti belki vefa kabilinden bir tertip. Ancak attıkları adım genel hatlarıyla “Asker resmî tarihin merhum Paşa’ya dönük dışlayıcı söylemini terk mi ediyor?” sorusunu da akıllara getiriyor. Meselenin ilerisine dönük tahminleri bir kenara bırakıp Kâzım Karabekir ismine odaklanalım. Özellikle istiklâl sürecindeki rolüne…

İSMET PAŞA: “ÇİFTÇİ OLALIM”

Kurtuluş Savaşı süreci paşaları arasında Karabekir farklı bir yerdedir. Bir defa kimilerine basit gelse de en önemli vasfı çok küçük yaşlardan itibaren günlük tutmasıdır. Söz konusu notlarında şahsi mevzulardan devlet meselelerine kadar geniş bir yelpazede bilgiler yer alır. En son Yapı Kredi Yayınları’nın II cilt hâlinde yayımladığı günlükler 1906 ila 1948 arasını kapsıyor. Onun karakterine dair önemli ipuçları içeren bu vesikalardan Birinci Dünya Savaşı sonrasında tutulan bir not: “28 Kasım 1918/ İstanbul’a vardık. (Paşa harbin son döneminde doğudadır ve mütareke sonrası payitahta çağrılır.) Hava iyi. Öğle vakti Haydarpaşa rıhtımına yanaştık. Gece Reşitpaşa vapurunda kaldık. Boğazın tarafeynindeki (iki tarafındaki) İngiliz, Fransız bayrakları. Büyükdere’ye İngiliz bayrağı asma merasimi. Müteessirim. Kararım ‘tek dağ başı mezar oluncaya kadar uğraşmalı’ dedim. İtilâf donanması bostan korkuluğu gibi.”

Senelerce ilköğretimden liseye hatta üniversiteye kadar dikte ettirilen resmî tarih yaklaşımındaysa istiklâlin tüm fikrî temeli salt Mustafa Kemal’e verilir. Paşa’nın kızı Timsal Karabekir anlatıyor: “1941 doğumluyum. 1946-47 senelerinde ilkokuldaydım. Zavallı annem (İclal Hanım) ödevlerime ‘Atatürk ve arkadaşları’ ibaresini eklemeye uğraşırdı, bu vatanı kurtaran insanlar diye. Çünkü bize hiçbir zaman ‘ve arkadaşları’ ibaresi ekletilmedi.”

Aslında bu tutum salt Karabekir’de değil, Rauf Orbay, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez, Ali Fuat Cebesoy gibi çekirdek kadronun tamamına uygulanır. 1919-1922 arasının beyin takımı ilerleyen senelerde Mustafa Kemal Paşa’nın etrafını saran ikinci bir kadro tarafından tam ifadesiyle ekarte edilir.

Karabekir Paşa’nın mütareke döneminde tuttuğu notlara dönelim… “29 Kasım 1918/ Zeyrek’te Hamdi Ağabeyimin ziyaretine (Kilise Camii mihrabı karşısında) geldim. Akşam İsmet (İnönü) geldi. Çiftçi olalım, diyor. Tek bile kalsam uğraşacağım dedim. İstanbul’a toplanmakla fena oldu. Anadolu’ya atılmanın kolayına bak dedim.”

Geleceğin Batı Cephesi Kumandanı, Tek Parti döneminin önce başbakanı sonra cumhurbaşkanı hasılı Türk siyasetinin Millî Şefi İsmet İnönü o yıllarda ümidini yitirmiş ve köşesine çekilme niyetindeki askerlerden. Bir de Kâzım Paşa’nın satırlarında açıkça Anadolu ibaresi yer alıyor ki, daha o dönem payitahtta bir kurtuluş meşalesinin yakılamayacağına kesin inandığının göstergesi. Oysa Mustafa Kemal ilk adımlarında İstanbul siyasetinde yer alarak istiklâl mücadelesi verebilmenin yollarını arar, bu kapı aralanmayınca yüzünü sadece Anadolu’ya döner.

GENÇ PAŞALARI ANADOLU’YA GÖNDERİN

Akıllardaki kurtuluş planı uğruna fırsat buldukça Saray’a da çıkıp Sultan Vahideddin’in desteğini arar, Karabekir: “11 Nisan 1919/ Selamlığa gittim. Huzurda kabul buyruldum. Genç kumandanların bir an evvel Anadolu’ya tayinini tekrar rica ettim. Silahlar toplanıyor, felâket dedim. İltifat ve dua ettiler. Cuma selamlığı olduğu için daha fazla görüşmek münasip olmadığını ilave buyurdular. (Yani nezaketen anlattılar ki hususi ziyaret lazım.)”

“İzzet, Cevat, Şevket Turgut Paşa (Şevket Turgut Paşa’ya: Şarkta millî mukavemet esaslarını kuracağımı söyledim.), M. Kemal Paşa’yı ziyaret ettim. Rauf Bey’i bulamadım. Kemal Paşa hasta yatıyordu. Ameliyat yaptırmış. Anadolu’ya geçip fiili uğraşmaktan başka çare kalmadığını söyledim. Behemehâl gelmelerini anlattım. Münakaşa ettik, neticede ‘Bakalım, iyi olayım da ben de öyle zannediyorum.’ dedi.”

19 Mayıs 1919’da Karabekir Erzurum’dadır. Ancak başta Mustafa Kemal tüm arkadaşlarının hareketlerini yakından takip eder. “Mustafa Kemal Paşa bugün Bandırma vapurundan Samsun’a çıkmıştır… Rauf Bey nezdinde Recep Zühtü (gazeteci), yüzbaşı Tufan Bey, İzmit sabık mutasarrıfı Süreyya Bey olduğu halde Amasya’ya iltihak etmişlerdir.”

Emrindeki 15’inci Kolordu’yla Mustafa Kemal’e destek vermesi onun kurtuluşa verdiği en büyük fakat yegâne destek değildir. Onun için olumsuz tek yönse merkezden uzak kalmasıdır. Her ne kadar anı anına akışı takip etmeye çalışsa da doğudan ayrılamaz. Ancak zaman gösterir ki onun şarktaki varlığı Ankara’nın önce derlenip toparlanmasında ardından düzenli orduyla mücadeleye girmesinde büyük güven kaynağıdır. Öyle ki Türk kuvvetlerinin Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmek zorunda kaldığı Kütahya-Eskişehir savaşları gibi sıkıntılı bir dönemde dahi Ankara’nın doğuya dair korkusu yoktur. Bunda da Kâzım Paşa’nın etkisi yadsınamaz. Üstelik daha önce defaatle dillendirildiği üzere salt askerî düzeni kurmakla kalmaz. Halkla kurduğu ilişki sayesinde bölgenin kültürel ve sosyal yapısını da hareketlendirir. Sadece 2 bini kız 6 bin yetime sahip çıkması bile başlı başına bir başarıdır.

Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un dediği gibi Karabekir Paşa hayatı boyunca doğrularını cesaretle üstlerine dahi savunmuş biridir. Her ne kadar Cumhuriyet sonrası Gazi’nin etrafını saran kadro (Mesela Falih Rıfkı Atay’a göre Karabekir pek kıskançtır/ Çankaya- Pozitif Yayınları- sayfa 73) onu ve diğer İstiklâl paşalarını dolaylı yoldan inançsızlıkla itham etse de yukarıda verilen misaller bunun tam tersini işaret eder. Ancak zamanla fikrî bir ayrışma ve buna bağlı bir kırılma yaşandığı da aşikâr. Cumhuriyet’in ilanı şarktaki Paşa’nın günlüğüne şöyle yansır: “Ankara’da akşam cumhuriyet ilan edilmiş. Azerbaycan Merkez Komitesi Latin hurufatını kabul etmiştir. Bugün bir yere çıkmadım. Misafirler geldi. Müdafaa-i Hukuk merkezi geldi, vaziyetten herkes şikâyetçi. Birinci Ordu Müfettişliğine tayin emrim geldi.”

Paşa’nın Terakkiperver Fırka dönemi ve İzmir Suikastı sonrası hayatıysa kızı Timsal Karabekir’in sözlerinde yeterince izahını buluyor: Suikast içinde suikast…

Kaynak: Aksiyon
SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara