'Üslup ve zamanlama yanlış'
'İç ayaklanma tehdidinin var olduğu bir ülkede kaldırılanın yerine ne geleceğini de hesaplamak gerekiyor.' diyen Arıboğan üslup ve zamanlama hatası yapıldığına dikkat çekti.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-02-03 12:51:00
İşte Arıboğan'ın "Güvenlik devleti" ile "Güvenli devlet" ayrırımından yola çıkarak ortaya koyduğu değişim hususları:
Deniz Ülke Arıboğan/ AKŞAM
'Güvenlik devleti' mi, 'Güvenli devlet' mi?
'Güvenlik devleti' literatürde uzun yıllardır tartışılan bir kavram, ancak hala üzerinde tam olarak anlaşılmış bir çerçevesi yok.
Devlet aygıtının temel ilgisi vatandaşlarının refah seviyesini yükseltmek, eğitim, kültür ve sağlık yatırımlarına yönelmek, hak ve özgürlüklerin sınırlarını genişletmek gibi alanlardan ziyade bütünlüğü tehdit eden iç ve dış düşmanların bertaraf edilmesine yönelik olursa, bir güvenlik devletinden söz etmek mümkün olabiliyor.
Böyle bir devlet anlayışında 'güvenliğin sağlanması' bir mit haline gelerek, tüm politikaların belirlenmesinde ana zemini oluşturuyor.
Güvenlik saplantılı tutum hem devlet aygıtının hem de halkın ortak ruh halini yansıtmaya başladığında güvenlikçi zihniyet, diğer her türlü düşünceyi kendi cenderesine alıyor.
Hatta bizatihi güvenlik saplantısı, insanların güvenliğini tehdit eden ana unsur halini alıyor.
Şiddet meşrulaşıyor, hukuk istismar ediliyor, ceberut yasalar eliyle egemenler yaratılarak, herkese potansiyel suçlu muamelesi yapılmaya başlanıyor.
Bir 'güvenlik devleti'nden, 'güvenli devlet'e geçiş ise, kuşkusuz ciddi bir paradigma değişimi demek. Özü itibarıyla siyasal kültürde büyük bir dönüşüme ihtiyaç duyan bu tür bir sıçramanın, hukuken yapılacak iyileştirmelerle desteklenmesi şart.
Örneğin ülkemizde askerin rolünün yeniden belirlenmesi güvenlikçi devletten kopuşun ön adımı olarak değerlendiriliyor.
İç Hizmet Kanunu'nda değişiklik yapılması, EMASYA protokolünün kaldırılması, sivil mahkemelerin devreye girmesi gibi girişimler bu çerçevede ele alınacaklar listesinde. Lakin kanımca birkaç önemli husus var.
Özetle...
1- Yapılması gereken değişimler olumlu ve demokratik bir devlette olması gereken düzenlemeler. Ancak bu düzenlemelerin yapılış tarzı ve zamanlaması açısından bakıldığında, bunların bir iyileştirmeden çok bir cezalandırma mekanizması gibi kurgulandığı görülüyor. Yani gazetelerde çıkan her darbe planı haberinden sonra askerin yetkilerini kısıtlayan bir adım atılıyor ve bu tavır, sanki henüz yargı süreci tamamlanmadan tüm iddiaların gerçek olduğunun iktidar partisi tarafından kabul edildiği algısını güçlendiriyor. Üstelik 'hükümet askeri eziyor', 'kendi ordusuna karşı önlem alıyor', 'asker polis çekişmesi yaratıyor' tarzı spekülasyonlara da fırsat veriyor. Düzenlemeler askere karşı misilleme formatına oturuyor ve rövanşist bir görünüme bürünüyor.
2- Doğru işi, doğru zamanda, doğru üslupla yapmak bir tercihtir. Bu tercih edilmediği için gereksiz bir mukavemet doğuyor ve atılan adımlar yüksek yargıya götürülerek geri çevriliyor. (Örneğin askeri davaların sivil mahkemelere yönlendirilmesi yasasının İlker Başbuğ'un konuşmasının ardından gece yarısı kabul edilmesi sembolik bir anlama sahipti. Anayasa Mahkemesi oybirliği ile iptal etti) Üstelik bunların birçoğunun Meclis'te uzlaşı ile halledilmesi imkanı varken, sırf zamanlama hataları nedeniyle kaybedilen enerjinin ve biriken gerilimin hesabı yapılmıyor. Kaldı ki tartışmasız ortamda hangi partiler EMASYA'nın kalmasını istiyor, hangileri darbe suçlarının askeri mahkemelerde yargılanmasını istiyor, göremiyoruz. Hangi partiler iç tehdit kavramını sahipleniyor, bilemiyoruz.
3- Uzlaşma olmayınca yapılan düzenlemeler iktidarın demokrasi arayışıyla değil, egemenlik kaygısıyla davrandığı faaliyetler halini alıyor. Demokratik bir girişim bile, sivil faşizm tartışmalarını alevlendiriyor.
4- İç ayaklanma tehdidinin hala var olduğu bir ülkede kaldırılanın yerine ne geleceğini de hesaplamak ve TSK'nın görüşlerini de dikkate almak gerekiyor. Güvenliği sağlanmamış bir ülkede bırakın demokrasiyi yerleştirmek, çok daha sert müdahalelerin gelmesinden endişe etmek yanlış olmaz. (Kaldı ki, darbenin ille yasal dayanağının olması gerekmediğini biliyoruz.)
5-EMASYA'nın kaldırılması, askerin sivil otoritenin altında çalışma yükümlülüğünü içselleştirmesi ve Cumhuriyetin korunması kollanması görevinin yalnızca askerlere değil, hepimize ait olduğunun bilinmesi gerekiyor. Bu anlamda hükümetin yaklaşımının doğruluğuna, ama üslup ve zamanlama konusunda dikkatsiz olduklarına inanıyorum.
SON VİDEO HABER
Haber Ara