Dolar

34,8800

Euro

36,8224

Altın

3.049,96

Bist

10.104,20

İslamcılığın bugün geldiği evre

Son dönemin büyük düşünürlerinden Dücane Cündioğlu, Star'a verdiği röportajda Cemil Meriç'ten şimdiki İslami hareketlere, Özkök'ten Şafak'a çarpıcı açıklamalar yaptı.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-17 14:43:00

İslamcılığın bugün geldiği evre
Düşünce eserleriyle önemli etkiler uyandıran yazar Dücane Cündioğlu İslami hareketi nasıl değerlendiriyor? Yurtdışındaki müzeleri niçin geziyor? Megaloman mı, duygusal mı? Sinemayla ilgilenmesinin sebebi ne? Ertuğrul Özkök’le neler konuştu? Cemil Meriç’ten derlediği üç kitabı niye yayınlamıyor? Elif Şafak’ı neden sert eleştirdi? Dindarların resim sanatıyla ilgilenmesi gerçekten gerekli mi? Murat Menteş'in röportajı...


İslamcılığın bugün geldiği evre hakkında ne düşünüyorsunuz?

İslamcılığı tek başına ele almak hatalı olur. Sosyalist ve milliyetçileri de göz önünde tutmak lazım. Çünkü ortak yönleri çok fazla: Türkiye’de sosyalizm, halkın değerleriyle zıtlaşanların ideolojisiydi. İslamcıların mesela camiyle, Cuma namazıyla, diyanet işleriyle problemleri vardı. Milliyetçiler, millî değerler konusunda bilgisiz, duyarsız ve bilinçsizdi.

İslamcılık marjinalleşiyor mu?

Bir bakıma evet. Din ile ilişkisini politik ya da ticari bir alana taşımayan; düşünce, sanat, kültür meselelerine dinî kimliğini koruyarak bakan insanlar azınlıkta kaldı. İktidarı ele geçiren ya da para kazanan kimselerin ise İslamcı kimlikleri yıprandı.

İslami hareket nasıl bir dönüşüm geçirdi?

İslamcı hareket 1980’lerin sonuna kadar siyasi partiyi, demokrasiyi tartışıyordu. ‘Bu iş partiyle olur mu?’ deniliyordu. Devrimci bir halk hareketi olarak var olma eğilimindeydi. Necmettin Erbakan’ı kenarda tutarsak, İslamcılığın siyasi önderi yoktu. Real politikle ilgisizdi. Sivil ve muhalif bir karaktere sahipti. Politik bir hesabın yoksa, her konuda dürüst ve tutarlı olabilirsin…

İslamcılar, tavizsizliklerini, sağlamlıklarını yitirdiler mi?

Gençler radikal olur, çünkü muhafaza etmeleri gereken bir geçmişleri yoktur, fakat kazanabilecekleri uzun bir gelecek vardır. Orta yaşlılar liberal olur, çünkü korumaları gereken bir geçmiş ile inşasını tamamlamaları gereken bir geleceğin arasındadırlar. Yaşlılar ise muhafazakar olurlar, çünkü yalnızca geçmişleri vardır. İslamcılık şu anda bir orta yaş ideolojisi konumunda ve dolayısıyla liberal bir yapıya büründü.

Hakikatten söz ediyorsunuz. Modern bireyin hakikatle bağ kurması ne derece mümkündür?

Hepimizin, hakikati fark etmemiz imkan dahilindedir. Hakikat, bizi kuşatan, bize kendini hissettiren bir yapıdadır. Hakikatin farkına varma çabası haricinde, hayata değer kazandıran hiçbir şey yoktur.

Elif Şafak ve Aşk adlı romanı hakkında neden çok sert eleştirilerde bulundunuz?

Kendini aldatan kimse suçluluk duymaz. Kendini aldatamayan kişinin, vicdanı işliyor demektir. Elif Şafak hakkında çok sert yazdım, bir ağabey gibi de yazabilirdim. Fakat onun, Aşk romanındaki yetersizliği, çarpıklığı önemsemediğini fark ettim. Ticari başarı, yazarlık yeteneğinin delili olarak ona yetiyor.

Elif Şafak’la konuştunuz mu?

Hayır. Ölümün Dört Rengi adlı yeni kitabınızda ‘Ölmeden evvel ölünüz’ hadisine vurgu yapıyorsunuz…

İktidar, para, makam, mevki gibi şeylerin hepsi saçmasapan, beyhude şeylerdir. Yöneticilik ancak fedakarlık duygusuyla katlanılabilecek bir iştir. Aslolan ölümdür. Hayat, ölümdedir. Ölmeden önce tecrübe edilmesi gereken dört ölüm vardır: 1- Şehvetin ölümü, 2- İştahın ölümü, 3- Kıyafetin ölümü, 4- Ferdiyetin ölümü.

Ölüm olmadan hayat olmaz mı?

Ölüme yönelmek, canlılığımızı garanti altın alır. Bu anlamda ölüm büyük bir lütuftur. Zengine fakirliği hatırlatmak gerekir, çünkü fakirlik bizim asıl halimizdir. Yaşayanın da asıl hali ölümlü olmaktır. Ölümü unutmak, insanın kendini unutması demektir.

Evlilik yaşının 30’u geçmesine, cinselliğin ertelenmesine niçin karşı çıkıyorsunuz?

Din, doğayla çatışmaz, barışıktır. Cinselliğin ertelenmesi, 30 yaşında evlilik doğal değil. Dindarlar, bu ertelemeyi tartışma konusu etmeli. Vicdana aykırı bir durum bu. Kapitalist toplumun kariyer uğruna cinselliği ertelemesi ya da bir o kadar manevi maliyeti yüksek olan serbest cinsellik hakkında düşünülmeli, konuşulmalı.

Manevi maliyet derken?..

Yuva kurmak için 30 yaşına dek beklemiş insanların sosyal ilişkilerinde sevginin, heyecanın, güvenin payı azalıyor. Benzer şekilde kreşlerde büyüyen küçük çocukların durumunu da tartışmalıyız.

Bir düşünce adamısınız, peki duygusal mısınız?

Bir nebze. İnsanların etkilendiği yazılarımın çoğunu yazarken gözlerim dolmuştur. Duygusaldan ziyade coşkulu biriyim.

Neden ‘Türkiye’nin tek filozofu benim’ dediniz?

Kimsenin filozofluğu umursamadığına dikkat çekmek için. İtiraz eden de olmadı. Mesela ‘Türkiye’nin tek şairi benim’ deseydim ortalık karışırdı.

Yazılarınızda ‘Ey talip’ diye kime hitap ediyorsunuz?

Kendime ve benim gibilere.

Ertuğrul Özkök profesyoneldi ‘Megalomani bana yakışıyor’ dediniz mi?

Dedim. İnsana kıyafeti yakışır. Mesela ceket, gömlek, şapka yakışır. Kimse ‘Ellerim bana yakışıyor’ demez. Yani megalomani benim bir uzvum değil. Gerçekte megaloman filan değilim. Birileri bana megaloman diyor, fakat aslında ciddiyetsiz ve tembel kimselere gösterdiğim tepkiye bu adı veriyorlar.

Peki, sizce kibir nedir?

Kibir, kendini büyük görmek için başkalarını küçültmeye çalışmaktır. Uzun boylu geçinmek için birilerine cüce diyen kibirlidir. Kendi payıma, kardeşlerimi rencide edecek bir şey söylememeye özen gösteriyorum. Bütün sınıfa 10 vermek de, herkese sıra dayağı çekmek de insanı adil yapmaz. Kasım ayında ‘Ertuğrul Özkök istifa edecek’ kehanetinde bulundunuz ve kehanet gerçekleşti.

Nedir bu?

Yaptığı bir konuşmayı dinledim. Kendinden bahsederken zaaflarını, komplekslerini ve arzularını saklamıyordu. Medya ve siyasetten söz ederken inandırıcılığını yitiriyordu. İstifa edeceğini anlamak benim için zor olmadı. Ertuğrul Özkök o yazıdan sonra beni aradı. ‘Yazdıklarınızda hoşuma giden şeyler de var, hoşuma gitmeyen şeyler de. Fakat hepsi doğru’ dedi.

Ertuğrul Özkök sizce iyi bir yayın yönetmeni miydi?

Ahlaki ve ideolojik anlamda eleştirilebilir, fakat profesyonel anlamda iyiydi. Hürriyet gazetesi halkın değil devletin ve sermayenin sesidir. Hürriyet’in köşe yazarları bürokrattır.

Resim yasağı yeniden yorumlanmalı

İslamcıların sanat telakkisi nasıldır?


İslamcılar arasında sanatçı denince akla edipler geliyor. Ebru, tezhip, hat ve neyle geleneksel sanatla kurulan bir bağ var. Yeni dönemde sinema revaçta. Fakat resim bilgisi olmadan, ressamlar yetiştirmeden güçlü bir sinema üretilemeyeceğini düşünüyorum.

Tasvir ve surete dair dinî yasak ne olacak?

İslam’da resim yasağı yoktu, bu yasağı devreye sokabilecek bir yorum imkanı vardı. Suret ve tasvirde yani heykel ve resimde, yapılan esere tapınma tehlikesi var mı? Bu ihtimal gerekçe gösterildi. Resim yasağı aşılmazsa, İslam dünyasında büyük bir kayıp yaşanacak. Kuran-ı Kerim’de şairler ve şiir yerildiği halde, şiir Müslümanların en aktif olduğu sanat. O konuda bir çerçeve oluşturulabilmiştir.

Dindarların resimle ilgilenmesi ne fayda sağlayacak?

Modern hayat tamamen görsellik üzerine kurulu. Dindar gençler modern görselliğe adapte oluyorlar, fakat bu defa işitselliği, buna bağlı olarak da düşünceyi kaybediyorlar. Şiiri unutmadan resme başlamalı, kulağımızı tıkamadan gözlerimizi açmalıyız. Sanatsal formları güncelleyebilmek gerekir ki, İslam sanatının, düşüncesinin canlılığından söz edilebilsin.

Birkaç yıldır yazılarınızda filmlerden bahsediyorsunuz. Ne tür filmler izliyorsunuz?

Fellini, Tarkovski, Bergman, Kurosawa, Kim-Ki Duk, Haneke, Kiezslovski, Lars Von Trier gibi yönetmenlerin tüm filmlerini izledim.

Sık sık yurtdışına gidiyorsunuz…

Gombrich, Sanatın Öyküsü’nde, konu ettiği bütün tabloların orijinallerini gördüğünü söyler. Bu değerli bir tutumdur. Ben de aynı şekilde, Avrupa ve Amerika’da onlarca müze gezdim. Okuyarak bilgini arttırabilirsin, fakat görgünü arttırmak için gezmen gerekir. Van Gogh’un intihar ettiği tarlayı gördüm…

Yayımlanmamış 3 Cemil Meriç kitabı

Döneklikten, döneklerden söz ediliyor. ‘Ben döneğim’ diyen var. Nedir döneklik?


Davayı satmak; o davayla hayati bir bağ kurmamış insanları işidir. Kişiliğinizin, canınızın bir parçası haline gelmiş; bedel ödeyerek, emek vererek kazandığınız düşüncelerden vazgeçemezsiniz.

Bunu biraz açar mısınız?

Allah’a inanmak ile dindarca bir yaşamın zenginlik ve makam getireceğine inanmak arasında fark var.

Bir nevi dininden vazgeçme mi söz konusu?

Mecnun, mıncıklayabileceği bir Leyla’nın peşinden koşmadı. Din, asla ele geçiremeyeceğin, ancak dokunabileceğin, kokusunu duyabileceğin bir hakikati aramaktır. İdeolojide eğer hedefe ulaşamazsan ‘Ömür bitiyor hâlâ devrim yapamadık’ diye hayıflanırsın. Oysa dindarlık, ömrün sonuna kadar seni heyecanlı kılar.

Dindar ile dinci arasındaki fark da böyle bir şey mi?

İlim, hayretle başlar. Hayret edince, bilmediğini ayrımsarsın. Bilmediğini fark ettiğinde dalan adama düşünür denir. Şaşakalan ise sanatçı olur. Tüccarlar ve siyasetçiler ne şaşarlar, ne dalarlar. Aksi takdirde ticarette veya siyasette muvaffak olamazlar.

Cemil Meriç hakkında neden üç kitap yazdınız?

Çok özel bir nedeni yok. Kitaplarını okudum ve Cemil Meriç’in geriye doğru izini sürdüm. Dikkate değer keşifler yaptım. Cemil Meriç’in kitaplarında yer almayan jurnallerini derledim. Yazılarından oluşan iki kitap daha hazırladım. Fakat oğlu Mahmut Ali Bey, edisyonu kendisi yapmayı arzu ettiği için, söz konusu kitapları yayınlamadım. Yani elimde hiç kimsenin okumadığı üç tane Cemil Meriç kitabı var. 


Haber Ara