Yılda kaç ton GDO'lu mısır ithal ediyoruz?
Türkiye'nin 1 yılda ithal ettiği soya ve mısırların bakın ne kadarı GDO'lu çıktı.
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-01-13 02:00:00
Özcan, Erciyes Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Salonu'nda düzenlenen "Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)" konulu panelde yaptığı konuşmada, basında GDO'lar için "Frankeştayn ürünler, kanserojen GDO'lar" gibi başlıklar kullanıldığını, bunların çok yanlış yorumlar olduğunu kaydetti.
Her teknoloji gibi GDO teknolojisinin de riskleri olduğunu dile getiren Özcan, bu konunun doğru kişiler tarafından tartışılarak halkın aydınlatılması gerektiğini anlattı.
Özcan, genetiği değiştirilmiş bitkilerin 3 nesile ayrıldığı nı belirterek, şunları anlattı:
"Birinci nesil genetiği değiştirilmiş bitkiler, herbisitlere, böceklere, hastalık ve çevresel stres uçların dayanıklılık gibi özelliklere dayanıklılığın artırıldığı bitkilerdir. Bu bitkiler şuan üretim aşamasındadır. Dü nyada 125 milyon hektar alanda üretilmekte, milyonlarca insan ve hayvan tarafından tüketilmektedir.
İkinci nesil genetiği değiştirilmiş bitkiler ise beslenme kalitesinin artırıldığı bitkilerdir. Bu yönde de önemli araştırmalar vardır. En önemlisi A vitamini bakımından zengin çeltik çeşidinin geliştirilmesidir. Bunun yanında Omega-3 yağ asitlerinin artırıldığı bitkiler, vitamin oranlarının artırıldığı bitkiler, protein oranlarının artırıldığı bitkiler gibi birçok bitkiler bulunmaktadır. Ancak, bunlar şuan üretime geçmiş durumda değildir. Araştırma ve geliştirme aşamasındadır.
Üçüncü nesil genetiği değiştirilmiş bitkiler de insan tedavisinde kullanılan çok pahalı aşı ve ilaçların üretildiği bitkilerdir. Bunlar da araştırma ve geliştirme aşamasındadır. Belki de 10 yıl sonra pazara ya da eczaneye giderek, 'bana 1 kilo muz ver. Hepatit-B'ye, kızamığa veya başka hastalıklara karşı aşılanmak istiyorum' diyebiliriz. 10 yıl önce bugünkü durumu hiç tahmin etmiyorduk."
-"25 ÜLKE ÜRETİYOR, 45 ÜLKE TÜKETİYOR"
Dünyada 1996'da 1,7 milyon hektar alanda üretilen genetiği değiştirilmiş bitkilerin 2008 yılında 125 milyon hektara yükseldiğine dikkati çeken Özcan, "Türkiye'deki üretim alanın 25 milyon hektardır. Türkiye'deki üretim alanının yaklaşık 5 katı kadar alanda bu bitkiler üretilmektedir" dedi.
Prof. Dr. Sebahattin Özcan, en fazla üretilen bitkilerin ise herbisitlere direnç kazandırılan bitkilerin olduğunu ifade ederek, en fazla üretilen bitkinin ise soya olduğunu bildirdi.
Dünyadan 25 ülkenin genetiği değiştirilmiş bitki ürettiğini, 45 ülkenin de bu bitkileri tükettiğine işaret ederek, şunları kaydetti:
"Dünyada en fazla genetiği değiştirilmiş bitki üreten ülke ABD'dir. 62.5 milyon hektar alanda bu bitkileri üretmektedir. Ürettikleri soyanın yüzde 94'ü, mısırın yüzde 80'i, pamuğun yüzde 86'sı genetiği değiştirilmiş bitkilerden oluşmaktadır. Arjantin'de üretilen soyanın yüzde 99'u, Brezilya'da üretilen soyanın yüzde 60'ı, Kanada'da üretilen kanolanın yüzde 95'i ve Hindistan'da üretilen pamuğun yüzde 81'i genetiği değiştirilmiş, böceklere dayanıklı ürünlerdir."
Özcan, Türkiye'nin yılda 1-1,5 milyon ton soya ve 1 milyon ton mısır ithal ettiğine dikkati çekerek, "Bunun hemen hemen tamamını da genetiği değiştirilmiş bitki üreten ülkelerden alıyoruz. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı her ne kadar 'genetiği değiştirilmiş bitki almıyoruz' dese de bunları alıyoruz. Herhalde ürettiği soyanın yüzde 99'unun genetiği değiştirilmiş olan Arjantin, yüzde 1'i de bizim için üretmiyordur" dedi.
-GEN KAÇIŞI RİSKİ-
GDO'ların çevre açısından en önemli riskinin gen kaçışı olduğunu vurgulayan Özcan, yapılan araştırmalarda kolzadan, şeker pancarından, mısırdan yabani akrabalarına gen geçişi olduğunun belirlendiğini anlattı.
Özcan, Türkiye'nin buğdayın gen merkezi olduğuna dikkati çekerek, şu bilgileri verdi:
"Eğer biz genetiği değiştirilmiş buğday üretirsek, bundan yabani akrabalarına düşük de olsa gen kaçışı olacaktır. Sonuçta yabani buğdaylar da herbisitlere dayanıklı hale gelecek ve genetik kirlilik ortaya çıkacaktır. Bir diğer korku ise horizantal gen kaçışıdır. Bu bitkilere aktarılan genlerin, özellikle de antibiyotiklere direçli genlerin, vücut sindirim sistemindeki organizmalara ya da topraktaki organizmalara geçeceği yönünde endişeler var. Ancak, yapılan araştırmalarda böyle bir endişeye yer olmadığı belirtiliyor. Yani bu bitkilerden bakterilere gen geçişi riskinin doğal şartlarda yok denecek kadar az olduğu ifade edilmektedir."
-"GDO'LAR, KALP, ALZHEİMER, DİYABET, MS, ROMATİZMA NEDENİ-
ERÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamiyet Dönmez Altuntaş ise GDO'ların en geniş kullanım alanının tarım sektörü olduğunu belirtti.
Bu ürünleri tüketen insan ve hayvan bünyesindeki etkilerin hemen görülemeyebileceğini, zaman içinde gelişerek ve büyüyerek ortaya çıkabilece ğini kaydeden Altuntaş, GDO'ların doğrudan insan sağlığına etkileri ile ilgili bir çalışma bulunmadığını bildirdi.
Altuntaş, GDO'ların yenilebilir ilaç ya da aşı üretilmesi, hastalı kların önlenmesi ve sağlık için ilave özelliklere sahip fonksiyonel besin üretimi, güvenli besin üretimi ve bazı ürünlerin kalitesini artırmak, pestisit ve herbisit kullanımını azaltarak verimi artırmak, uygun olmayan ortamlarda bitki uyumunu iyileştirmek, bilimsel ve tıbbi araştırmalarda kullanımı gibi yararları olduğunu söyledi.
GDO'ların ağır alerji, antibiyotiklere karşı direnç, uzun süreli hayvan deneylerinde organ hasarı, organlarda küçülme, kan biyokimyasında değişikliklik, bozulmalar, kısırlık, ölü doğum oranında ciddi artış, gelecek nesillerle boy ve tartı eksikliği gibi olumsuzluklara yol açabileceğini öne süren Altuntaş, koroner kalp hastalıkları, alzheimer, diyabet, MS, romatizma gibi hastalıklara da neden olabileceğini anlattı.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Okumuş ise hibrit ve GDO teknolojisinin birbirinden farklı olduğunu, hibrit ürünlerin GDO'lu olabileceğini, ancak her GDO'lu ürünü n hibrit olamayacağını anlattı.
Hibrit bitkilerin ikinci yıl aynı verimde ürün vermeyeceğini dile getiren Okumuş, hibrit bitkilerin anne-babasına ya da her ikisine GDO yerleştirilebildiğini sözlerine ekledi.
ERÜ Rektörü Prof. Dr. Fahrettin Keleştemur, panelin ardından öğretim üyelerine plaket verdi.
AA
SON VİDEO HABER
Haber Ara