Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Enkaza dönen Af-pak Projesi

Daha önceleri Afganistan'daki üst düzey bir Sovyet komanda birliğinin komutanı olan Gennady Zaitsev, "Daha fazla asker açıkça daha fazla ölüm demektir" dedi.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-01-11 00:36:00

Enkaza dönen Af-pak Projesi
Conn Hallinan*

Başkan Barack Obama Afganistan’daki savaşı kazanma planlarını ortaya serdiğinde, arkasında bir hayaletler ordusu dikiliyordu: Yunanlılar, Moğollar, Budistler, Britanyalılar ve Ruslar, bunların hepsi de Oval Ofis’in şimdiki başkanının Orta Asya hakkında gördüğü hayalin aynısını görüyorlardı. İlk dört ordu şu an toz halinde. Ama, 15000 Rus’un ve yüz binlerce Afgan’ın katliyle ve Rus ekonomisinin nerdeyse mahvıyla sonuçlanan 1979-89 savaşından sağ çıkan Ruslar var.

Bunlardan biri emekli General İgor Rodionov, Sovyetlerin on yıl boyunca Afgan isyancıları bastırmak için savaşan 12000 askerlik 40ıncı ordusunun komutanı. Financial Times’tan Charles Clover ile yapılan bir görüşmede, yaptığı bir gözlem, başkan ciddi bir şekilde eksik olan stratejisinin özetini veriyordu: ‘yapılabilecek her şey denendi.’

Üç Hatalı Hedef

Başkan, bu hızlanış için üç hedef gösterdi: Bir, askeri olarak el-Kaide’yi yenmek ve Taliban’ı etkisiz hale getirmek; iki, savaşma görevini üstlenebilmeleri için Afgan Ordusu’nu eğitmek; ve üç, Pakistan’la ‘ortak bir düşman’a karşı işbirliği yapmak. 30000 bölüğü Afganistan’a göndermekteki amaç, başkanın söylediğine göre, Birleşik Devletler’in “önemli ulusal çıkarlarını” korumak.
Ama bu hedeflerden hiçbiri Afganistan’daki ya da Pakistan’daki gerçeklerle benzerlik göstermiyor. ABD çıkarlarını gözetmek yerine, bu olayları hızlandırma, onları neredeyse tamamen zayıflatıyor.

Harekatın askeri ayağı tamamen mantıksız. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı James Jones’a göre, el-Kaide Afganistan’da 100den az etkin üyeye sahip, yani ‘yenmek’ demek 250000 mil karelik bir alanda birkaç iğneyi aramak demek oluyor.

Taliban konusunda da, General Rodionov onlarla yapılan savaşın neye döndüğünü konusunda ciddi miktarda tecrübeye sahip: “Savaş, Savaş’ın tüm on yılı, daireler çizerek geçti. Bir geliyorduk, onlar ayrılıyordu; biz ayrılıyorduk, onlar geri dönüyordu.”

The McClatchy gazetesi, geçen ağutosta Taliban’ın geçen yazın Birleşik Devletler birliklerinin harekatından, ülkenin kuzeyindeki Alman ve İtalyan birliklerine saldırmak için Halmand eyaletine hareket ederek nasıl sıyrıldıklarını bildirmişti. Beyaz Saray gerçektende isyancıların son otuz yıl içinde öğrendikleri dersi unutacaklarını mı düşünüyor?

Afgan Ordusunu Büyütmek?

Atılımın diğer temel hedeflerinden biri, Afgan ordunun büyüklüğünü 90 binden 240 bine kadar arttırmak. Bu görevin arkasında çok büyük hayaller var, ama en önemli engellerden birisi, Afgan ordusunun şu an nüfusun %25ini ama ordunun %41ini oluştursan Tacik azınlığı tarafından yönetilmesi. Bundan da öte, İtalyan Uzman Antonio Guistozzi’ye göre, Tacikler ordu taburların %70ini yönetiyor.

Afganistan’ın %42'sini oluşturan Paştunlar, ordunun üst düzey yönetiminin dışında bırakılmış durumdalar ve Kabul gibi çoğunluğu oluşturdukları eyaletlerde, orduda neredeyse hiç Paştun yok.

Tacikler, Dari dilini konuşurken Paştunlar Paşto dilini kullanıyorlar. Tacik birlikleri Paştun bölgelerini geneline konuşlandırılmış durumdalar. Afganistan kurumlar arası Operasyon Grubu’nun 2003ten 2005e kadar bir üyesi olmuş olan Chris Mason’a göre, ordunun Taciklerce yönetilmesi, neredeyse kaçınılmaz olan bir etnik sürtüşmeye neden oluyor. Mason, “Sivil savaş unsurlarının da oyunun içinde olduğunu düşünüyorum.” dedi.

Son zamanlarda Kabil eyaletinde ABD sivil memurlarının başı olarak atanan Matthew Hoh, Paştunlarla Karzai hükümetine hakim olan Tacik-temelli ittifak arasındaki gerginliğin “zaten kötü” bir durumda olduğu, ve Obama yönetimi bunu nasıl çözeceğini bulamazsa “1990ların sivil savaşının geri döndüğünü görebileceğimizi” söyledi.

Tacik-temelli Kuzey İttifakı ve Kabil’e vahşice saldıran Paştun-temelli Taliban arasında yaşanan ve en sonunda Taliban’ın zaferine yol açan sivil savaş üzücüydü.
Obama’nın atılımı, Paştun eyaletleri olan Helmand ve Khandahar’ı hedef alacak. Sovyetler de benzer bir strateji izleyerek belasını aradı ve en sonunda Taliban’ı yarattı. ABD birlikleri yakında şu eski Paştun düsturunun anlamını kavrayacak: “Ben kardeşlerime muhalifim; ben ve kardeşlerim kuzenlerime muhalifiz; ben, kardeşlerim ve kuzenlerim herkese muhalifiz.”

Paştun’un Tepkisi

Afganistan hiçbir zaman Obama hükümetinin temel hedeflerinden ikisini oluşturan merkezi bir hükümete ya da büyük ve dirençli bir orduya sahip olmadı. Aksine, yerel olarak güç kazanmış büyük aileler, kabileler ve aşiretler tarfından yönetildiler. Hoh bunu “valleyizm” olarak adlandırıyor. Kabul’ün yönetimini ülkenin geri kalanına da kabul ettirme girişimleri hep sonuçsuz kaldı.

Bir ABD Ordusu Yedek albayı ve Afgan ve ırak savaşlarının deneyimli askerl olan Lawrence Sellin, “Tarih, Afganistan’ın dışarıdan gelen bir müdahaleye karşı direneceğini ve politik otoritenin yukarıdan aşağı baskıcı bir kontrol yerine aşağıdan yukarıya doğru kolektif bir yöresel oybirliği ile idare edildiğini gösteriyor.” dedi. “Afganistan’da barışa giden yolun hegemonyadan değil, gücün dengelenmesinden geçtiği çok açık.”

Ama dünyadaki en bozulmuş –ve izole edilmiş– hükümetlerden birinin emrine amade olan Tacik-kontrolündeki güçlü ordu, Paştun bölgelerinde bunun tam tersini yapıyor. Bir Paştun tepkisi kaçınılmaz. Hoh ve Mason’a göre, bu tepki çoktan başladı bile.

Pakistan’la Ortak Çalışmak

ABD’nin Pakistan’la ‘ortak çalışma’ hedefi, iki ülkenin de ortak bir ‘terörist’ düşmana sahip olduğu varsayımına dayanarak ifade edildi, ama bu ya kasıtlı bir cehaletten ya da şaşırtıcı derecede kötü bir zekadan kaynaklanan bir fikir.

Pakistan ordusunun Taliban’la çatıştığı doğru. Ama Pakistan’da dört çeşit Taliban var, ve bunların İslamabad hükümetine karşı tutumları, düşmanlıktan tarafsızlığa, dostluğa kadar değişiyor.

Pakistan ordusu, Güney Waziristan’da yakın zamanda Swat Vadisinin dışına sürülen bir Taliban grubu olan ve Punjab’da bir bombalama kampanyası başlatan Mesud Taliban’la ilişkileri kilitledi.

Ama Kuzey Waziristan Taliban’ının Gül Bahadır tarafından yönetilen kanadının İslamabad’la bir anlaşmazlığı yok, sadece çatışmaya devam ediyorlar. Molla Nazir tarafından yönetilen ve Wana temelli bir başka Güney Waziristan Taliban’ı, çatışmalara katılmıyor ve kendini Pakistan hükümetinin bir müttefiki olara görüyor.

Washington, Pakistan’ın Molla Ömer tarafından yönetilen ve Pakistan temelli olan Afgan Taliban’ının peşine düşmesini istiyor. Ama Ömer, Mesud Taliban’a herhangi bir şekilde destek göndermeyi reddediyor. Taliban sözcüsü Kari Yusuf Ahmedî, “Biz Afganistan’daki işgalci güçlerle savaşıyoruz. Başka herhangi bir ülkede herhangi bir konuya karışmak gibi bir politikamız yok.” diyor. “ABD ve diğer güçler topraklarımıza saldırdı ve bizim savaşımız yalnızca onlara karşıdır. Pakistan’da ne olduğu bizi ilgilendirmez.”

Taliban’ın el-Kaide’ye Afganistan’dan yönetmeleri için bir kez daha izin verdiği suçlamaları da Molla Ömer’in yandaşlarından hiçbirinin söylediği bir şeyle desteklenmedi. Daha önceleri Sovyet birliklerine karşı ABD ile ittifak kurmuş olan, Taliban destekçisi isyancı bir grup olan Hizb-ul İslam’ın şimdiki başkanı Gülbuddin Hekmayer, el-Cezire’ye, Molla Ömer’in Afgan Taliban’ı ile Usame Bin Ladin’in organizasyonu arasına koymaya çalıştığı mesafeyi yansıtarak, “Taliban hükümetinin Afganistan’daki egemenliği el-Kaide’nin izlediği yanlış strateji yüzünden sona erdi” dedi.

Ahmed’in bahsettiği “diğer” güçler, Yeni Delhi’nin Güneydoğu Afganistan’daki yol yapımı çalışmalarının koruyan ordudan bağımsız bir Hindistanlı askeri grup olan Hint-Tibet Sınır Karakollarını da içeriyor. Tarihlerinde Hindistanlılar ile yaptıkları üç savaş bulunan –karşılıklı nükleer bombalamalara çok yaklaşan 1999 Kargil olayı da dahil– Pakistanlılar, Afganistan’daki gittikçe büyüyen Hindistan dahline karşı ciddi bir şekilde rahatsızlık duyuyorlar, ve Karzai hükümetinin Yeni Delhi’ye çok fazla yakın olduğunu düşünüyorlar.

Kısaca, Obama’nın Pakistanlılarla “ortak hareket etmesi”, onları Hindistan’ı defetmeye and içmiş olan da dahil Taliban’ın dört kanadıyla da savaşa sokmak demektir. Başkan Obama, neden Pakistanlıların kendi ülkelerindeki huzuru bozmak isteyeceklerini ya da ekonomik rezervlerini neden boşaltmak isteyeceklerini ve Hindistan’la karşılıklı stratejik çıkarlarına neden ters hareket edeceklerini açıklamadı.

Atılımın Olumsuz Sonuçları

Atılım “önemli Amerikan çıkarları” üzerinde bir etkiye sahip olacak mı? Sonuçların çoğu kesinlikle olumsuz olacak.
Uluslar arası kamuoyuna yapılan Birleşik Devletler’in Bush hükümetinin güç kullanımına dayalı stratejisinden uzaklaştığına dair yapılan açıklamalara rağmen, bu atılım tam ters yönde atılan bir adımdır.

Müttefiklerimizi bir araya getirmek yerine, bu atılım ABD birliklerinin son güçlü destekçileri olan Pakistan ve Hindistan arasındaki gerilimi ve NATO’nun bir savaş için daha fazla birlik toplama yönündeki baskısını- ki bu Avrupa’da şu sıralar hiç popüler değil, arttıracaktır.
Böyle bir atılım “terörizm”i kontrol etmek yerine, bu tür oluşumların eksiklerini tamamlamalarına yardımcı olacaktır, özellikle de Orta Doğu’da, yönetimin Afganistan’daki “çözüm” gösterişinin İşgal Edilen Topraklardaki İsrail yerleşimine her türlü karşı çıkışı reddeden tavrıyla çeliştiği yerde.

Son olarak, bu açılım, zaten Birleşik Devletler’in mevcut 81 bin birlikten oluşan güçlerini destelemek için sarf ettiği 70 milyon dolara ek olarak, yıllık 30 milyon dolara mal olacak. Aynı zamanda, yönetimin feci halde ihtiyacı hissedilen bir meslek programını başlatabilmek için acil nakit paraya ihtiyacı var.

Ve başkanın Haziran 2011deki geri çekilmenin “o zamanki koşullar”a bağlı olacağını söylediğini unutmayın, bir tank gönderebilmek için önceden verilmiş yeterince büyük bir ikaz.

Daha önceleri Afganistan’daki üst düzey bir Sovyet komanda birliğinin komutanı olan Gennady Zaitsev, “Daha fazla asker açıkça daha fazla ölüm demektir.” dedi. “ABD ve İngiltere vatandaşları haklı olarak ‘Çocuklarımız neden ölüyor?’ diye soracak. Ve cevap, ‘Hamit Barzainin yerini koruyabilmesi için’ olacak. Bunun onları tatmin edeceğini sanmıyorum.”
Kan ve yenilgiyle kaplı yıllarına dayanarak, Rodionov Obama’nın atılımının en temel yanlışını gösteriyor: “(ABD ve müttefikleri) şunu anlamak zorundalar: askeri açıdan başarılı olmanın bir yolu yok… Bir asker gibi çalışan beyinlerimizin bunu idrak edememesi politik bir sorun.”
Bu yanlış anlama bir başkanlığın mezar taşı haline gelebilir.

*Conn Hallinan Foreign Policy In Focus’ta bir köşe yazarıdır.

Bu makale Murat Hazine tarafından timeturk.com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara