Türk sinemasının 2009'u
Sinema eleştirmeni İhsan Kabil, Türk sinemasının 2009 yılını değerlendirdi. İşte tadı damakta kalanlar, ticari kar düşünenler, kuru gürültüye gidenler...
16 Yıl Önce Güncellendi
2010-01-10 11:04:00
Oysa önceki anlayışa göre sinemaya bakıyor olsaydık “2008-2009 sezonu değerlendirmesi” diyecektik. Ancak eski hal muhal oldu deyip 2009’un yerli filmlerine bakmaya çalışalım. Bu yıl içinde sinemamızda önceki yıllara göre bir yapım patlaması yaşandı ve 70 civarında filmin çekildiği haberlerini aldık. Şöyle bir umumi bakış itibariyle, ticari sinema ağırlıklı olmak üzere daha ziyade genel geçer ve güncel konuların işlendiğini, sinemanın eğlendirme boyutunun öne çıktığını görüyoruz. Başka bir deyişle, hayatta duruşu bir dert edinen, belli bir kaygı veya endişeyle var oluşa yaklaşan filmlerin azınlıkta olduğu ortaya çıkıyor. Bu anlamda, sinemamızın bir kimlik sorunu hala geçerliliğini koruyor ve özgün manada dil problemimiz gündemdedir.
TASVİR SADELİĞİYLE ZİRVEYE
Bu yılın filmleri arasında tema, dil ve anlatım bakımdan kalıcı değerler taşıyan eserler bana göre Atalay Taşdiken’in Mommo Kız Kardeşim, Mahmut Fazıl Coşkun’un Uzak ihtimal ve Semih Kaplanoğlu’nun Süt’ü olmuştur. Birer ilk film olması hasebiyle de ilk iki film bir sürpriz olmuş ve ihtiva ettikleri manevi çerçeveyle ve imgesel anlamda aşkın olana çağırır yanlarıyla senenin dikkat çeker çalışmaları olmayı hak etmişlerdir. Mommo’nun anlatımındaki yalınlık ve hikayelemedeki samimiyet, seyircinin filmle içten bir ilişki kurmasına sebebiyet vermiş, konu tasvirindeki sadelik senaryoyu baştan aşağı sahici kılan en önemli unsurlardan biri olmuştur.
Uzak İhtimal’deki özellikle başlardaki kendini biraz fazla kasma pahasına da olsa incelikli kamera çalışması ve diyaloglardan ziyade sinemanın özü ve esası olan görüntüye, görsel olana ağırlık tanınması bu filmi özgün kılan yanlardan biri olmuştur. Yine konum olarak hayattaki böylesi iki karşıt ucu abartmadan çakıştırarak veya teğet biçimde işleyerek, melodrama kaçacak bir görselleştirmeyi başarıyla yönetmiş ve duygusal zeminle aşkınlaşma yönelimini dozunda dengeleyerek gönendirici bir film ortaya çıkmıştır. Kaplanoğlu’nun üçlemesinin orta çalışması olan Süt ise önceki filmini arayışının izinde, sembollerin anlamına ağırlık vermeyi tercih etmiş, sembolik anlatımın belki üzerinde biraz daha çalışılması hissi ortaya çıksa da anlatımın yalınlığı kayda değer bir çaba olarak görülmektedir.
KURU GÜRÜLTÜYE GİDEN FİLM
Sezonun dikkat çeken filmlerinden biri de, Levent Semerci’nin Nefes adlı çalışması. Dil ve anlatım yönünden yani teknik olarak oldukça etkileyici bir yapıya sahip olan film, duygusallığı melodrama çekmeyerek ve dengeli bir vatanperver yaklaşımda kalarak, duygusal olarak seyirciyi yakalamayı başarmış. Film, yer yer özellikle sonlara doğru şiddetin yoğunlaşmasına karşın, gerçekçi bir anlatım gerekliliğinin zaaflarından sıyrılmayı bilmiştir. Cihan Taşkın’ın büyük bir bütçeyle yapıldığı belli olan filmi Kelebek makus talihten kurtulamamış, farklı işlendiği takdirde çok daha yüksek değerler taşıyabilecek olan film, anlatımındaki aksaklıklar ve teknik zaaflarla beraber güncel ve siyasi olanın kuru gürültüsüne kurban gitmiştir. Sinemamızın genel ahvaline ise açıklık, kaba argo ve küfür sıradan unsurlar olarak nüfuz etmiş, Recep İvedik, Ayakta Kal, Kanımdaki Barut, Melekler ve Kumarbazlar, Konak, Kolpaçino gibi yapımlar, seyirciyi olumsuza yönlendiren, seyircinin sinema kültürü anlamında olgunlaşmasını ve gelişmesini talep etmeyen, sadece ticari başarıyı hedefleyen filmler olarak tarihteki yerlerini almışlardır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara